Zeka'nın Evrimi
Stephan Hawking ve Richard Dawkins'in ünlü diyaloğunda
(youtube'den izlenebilir) zeka'nın yalnızda dil anlamında sadece bir kez evrim
geçirdiği bunun dışında herhangi evrim geçirmediği belirtilmiş ve bu iki görgücü/ampirik
bilim adamı tarafından konu üzerinde fikir birliğine varılmıştı.
Zeka, ilk önce
tarih öncesinden ya da daha daha öncelerden, hatta primatlardan ayrılan
insansılardan bu yana “bilinç” üzerinde çalışan, arkaik veya modern bilinç
taşıyıcısını hayatta tutan, onların genlerini aktarmasını garanti altına alan
zorunlu bir “açınan-şey” olmalıdır.
Açınma ve evrim, anlamsal eksende zaman
zaman birbirine değen terminolojiler olsalar da, zeka söz konusu olduğunda
burada açınmanın tercih edilmesi doğru olur, çünkü evrime az veya çok dışarıdan
da katkı vardır, açınma ise sadece potansiyel olanı, onda saklı olana bağlı
olarak edimsel yapar. Buradan anlaşılması gereken şudur; bir şey vardır ki onun
işlediğini görmek, (zeka ve bilinç gibi var olanlar söz konusu olduğunda) onun
fizyolojik ya da biyolojik yapısının detaylarını bilmek, yine de onun “ne” olduğunu bilmek için
yeterli olmamaktadır. Öyle ise şimdi anatomik ve biyolojik olarak ilk önce
insan beynindeki bu konu için en güçlü aday olarak görülen neokorteks'e
değinmemiz ve onu irdelememiz gerekiyor.
Neokorteks diğer adı ile kıvrımlı gri madde, evrimsel bir
kabuk olarak beynin hayati kısımlarının yani beyin sapındaki ağsı yapılardan
başlayarak limbik sistem ve talamus gibi içsel yapıların üzerini bir örtü gibi
örten, kendisi çoğunlukla nöron gövdelerinden oluşan 2,5 - 4 mm kalınlığında
bol damarlı yumuşak bir doku yapısıdır, hemen altındaki miyelinli liflerden
oluşan ak maddeyi de kaplayarak kafatası kemiğinin hemen altını tamamen
doldurur (ameliyatlarda ilk görünen beyin bölümüdür).
Düşünsel faaliyetlerin,
zeka gerektiren işlemlerin, genellikle korteksin alın bölgesine yakın
kısımlarda ve kalan association alanlarda gerçekleştiği kabul edilmektedir. Biz
de bunu böylece kabul ederek bu gizemli kabuk üzerinde bunların nasıl
gerçekleştiğine göz atalım. Bu yapı üzerinde en son çalışmalar kortikal
sütunların varlığı üzerine yoğunlaşmış olduğundan, ilk önce bu sütunlar
hakkındaki bilgilere geçmemiz faydalı olacaktır. İlk çalışmalarda kortikal sütunlar önce Vernon B. Mountcastle tarafından "Hiper
Kolonlar" olarak tanımlandı. Araştırmacılar, (published in 1980 by Rockel,
Hiorns, and Powell) pia matter (beyin
dokusunu sarmalayan koruyucu zar) ve korteksin alt kısmı arasında 30 μm genişliğinde, 25
μm derinliğinde dikey kortikal bir sütun seçtiler, çünkü
mikroskoplarında yağ ile daldırılmış göz mercekindeki maşa 30 micron ve
histolojik kesitleri 25 μm kalınlıktaydı; Daha sonra, bu "minicolumn"
içindeki nöron sayısının, incelenen tüm cytoarchitectonic bölgelerde 110 olduğunu, hücre büyüklüğüne herhangi bir
düzeltme yapılmadığını tahmin ettiler. Daha sonraki yani günümüze daha yakın
çalışmalarda bir elektrod, görsel bölgedeki çizgili sütunlarda 0.5 ve 1 mm
ileri geri hareket ettirildiğinde optimal yönlendirme ayarında 180 derecelik
bir sapma tespit edilmiş, bu 180 derecelik açı ise teknik olarak bir sütuna
karşılık gelmiş olduğundan bu tekrarlayan yapılara Hiperkolon denmiştir.
Kortekste retinayı temsil eden kısımlarda en az 22 dereceye kadar, korteks
yüzeyinde yaklaşık 1 mm'lik bir hareket, bölgelerin yerini alması için
yeterliydi; böylece toplu olarak yeni pozisyonun yarısı eskisi ile üst üste
bindi. Bu tür bir örtüşme, bu nedenle, korteks boyunca, oküler (göz
çukuru)-baskınlık sütunlarının bir sol artı-sağ kümesinin kalınlığına yaklaşık
bir mesafe veya tam 180 ° yönlendirme sütunları dizisi ile hareket ederek
üretildi. Bu nedenle, dışmerkezlikten bağımsız olarak, 2 mm x 2 mm'lik bir
korteks bloğu, görsel alanın kabaca yerel alan boyutuna artı dağılımına eşit
bir bölgede analiz edilmesi gereken rahat bir kenar boşluğuyla içerildiğini
gözler önüne seriyordu. Buna göre 2-3 mm'lik bir hareket, yeni bir görme alanı
bölgesine ve birkaç yeni hiper sütun kümesine karşılık gelir. (Blasdel
& Salama 1986; Bonhoeffer
& Grinvald 1991) (Weliky
et al.
1996; Hübener
et al.
1997; Everson
et al.
1998; Issa
et al.
2000) (Ts' et al. 2001B; Landisman
& Ts'o 2002; Xiao
et al.
2003). Korteks, anatomik olarak olduğu gibi, fizyolojik
olarak da oldukça üniform görünmektedir.
Kortikal sütunların, yukarıda anlatıldığı gibi korteks
üzerinde deney alanlarında elektrodların yaklaşık 1 mm kadar hareketi sayesinde
180 derecelik açı ile belirlenmesi ve bunun tüm korteks bölgesinde mini
sütunlar veya hiper sütunlar olarak kümelenerek tekrar etmesi ve bu yapıların
(sütunların) son derece uniform olması tezinden hareketle elde edilenler şöyle
açıklanabilir: Bu sütunlar altı yatay katmandan oluşan özerk yapısı ile korteks
yüzeyine dik konumda yani nöron gövdeleri üstte aksonlar aşağı kısımda olacak
şekilde yan yana sıralanmışlardır (en azından modern sinir bilim tarafından
böyle tarif edilmişlerdir).
Burada ikinci ve en gizemli olan da bu uniform
sütunlardan oluşan korteks görme, düşünme ve karar verme alanlarının
tepkilerinin özel bir seyreklik karakteri göstermekte olduğudur, bilimsel adı
seyrek kodlama (Sparse Coding in the Neocortex Daniel J. Graham and David J.
Field Department of Psychology, Cornell University, Ithaca, NY 14853) olan bu
çalışma şekli yoğun bir bilimsel çalışma konusu olarak halen devam etmektedir.
Ayrıca Neokorteks kortikal sütunlarının çok az işlevsel olduğu ve hatta tamamen
işlev dışı olduğu iddiaları da bilim çevrelerince cesurca yapılmaktadır “The
cortical column: A structure without a function” (Jonathan
C Horton* and Daniel
L Adams).
Bu başlıkta belirtildiği gibi neokorteksin işlevsiz
olduğu değil ama onun tüm yapısallığı ile tepkisel nöron ateşlemeleri için
hazır olarak sakince beklediği anlaşılmalıdır. Burada bu kadar geniş alana
yayılmış uniform kortikal sütunlar bu şekilde bir dizayn ile (eşi benzeri
olmayan bir mühendislik harikası gibi) eş zamanlı olarak o kadar çok işlemi o
kadar çok kısa sürede yapabilirler ki bize bunun seyrek kodlama olarak
anılmasından başka yol kalmaz. Sütunlarda yatay altı katman, altı sıra nöron
gövdesi içerir, hepsinin aksonları (yani kablo uçları) aşağıda ak madde liflerine
yönelmişlerdir, Neokorteks kendi aksonlarından, diğer beyin alanlarından hem
girdi alır hem de tepkisel çıktılarını buradan iletir. Sütunlardaki nöronlar
büyük oranda pyramidal nöronlar ve baskılayan internöronlardan (granüle neuron)
ve gliyal hücrelerden oluşur. Sütunlar halinde hep altı yatay katmandan ve hep
aynı nöronal yapıdan oluşan bu yaklaşık yüz milyon mini sütun, neokorteksin
kapasitesini o kadar fazla arttırır ki, bu on binlerce piyanonun on binlerce
farklı eseri aynı anda çalabilme yeteneği ile eş değerli olarak kabul
edilebilir.
Böyle bir yapı, bu kadar fazla nöronun her birinin akson uzantısı
var olması nedeni ile aynı zamanda sayısız bağlantı (connectome) içermesini
gerektirir çünkü bir nöron her zaman bir başka nörona bağlıdır ya da motor
nöronlarda olduğu gibi bir kas hücresine bağlı olmalıdır. Bu bağlantıların
karmaşıklığı onların alıcı veya verici terminallerinin (akson ve
dendritlerinin) fazla miktarda oluşundan ve üç boyutlu yapıları sayesinde 360
derece bağlantı kurabilme yeteneklerinden kaynaklanmaktadır. Sinir biliminin
bağlantıları çözme konusundaki zorluğu, onun en büyük başarısının sadece 305
nöronu bulunan c-elegans isimli bir solucan ile sınırlı kalmış olması ve insan
gibi bir canlının 82 milyar nöronunun trilyonlara varan bağlantısı ile
kıyaslanarak anlaşılabilir.
Bütün bunlardan sonra zeka denilen kavrama,
anlamlandırma, ve buna bağlı karar verme ve değerlendirme yaparak koşullara
göre davranma yeteneği, neokorteksin hangi santimetre karesinde ve hangi göreli
bölümünde olabilir, veya tamamını kapsayarak mı varlığını konuşlandırır, dış
dünya ile ilişkisini zorunlu olarak duyulardan aldığından tüm nöronal yapılarda
mı faaliyet gösterir?
Neokorteks' deki nöron ateşlemelerini, onu uyaranlara
göre (ancak son derece modern cihazlar ile) tepkisel olarak saptamak
olasılıksal olarak da olsa mümkün gözükse de beynin bir şeyi algılayıp onu
değerlendirip spontane olarak bu duruma göre ateşleme üretmesinin tespiti henüz
başarılamamıştır, tabi düşünme eyleminin kendiliğinden başlayan nöronal
hareketliliği de öyle. Hep bir şey üzerine düşündüğümüzü var sayarsak o bir
“şey”i de bir yerden çağırmamız ve ancak bu yolla onun üzerine düşünce kurmamız
gerekir, o halde şimdi işe bir de o “şey” in nerde olduğunu bilmek karışmış ve
durum daha da zor hale gelmiştir.
Konudan uzaklaşmadan, insan zekasının bu
anatomik yapı üzerindeki varlığı, işleyişi ve onun evrimleşip evrimleşmediği
tartışmaları, materyalist, analitik veya görgücü bilimler açısından onu
fizyolojik/biyolojik düzeye taşıyıp en ince noktasına kadar, elektro teknik ve
kimyasal olarak çözememekten dolayı hiç bitmeyecek gibi gözüküyor.
Diğer yandan
antropolojik ve paleontolojik araştırmalar ışığındaki tarihsel bakış açısına
göre, hayatta kalmayı başarabilen Homo cinsinin bunu başarabilmesindeki en
güçlü etkenin kendi fiziksel bünye yapısı değil sahip olduğu zekasıdır.
Neredeyse tüm hayvanlardan daha hızlı koşamayan, ince derisi ile sert doğa
şartlarına çok fazla direnemeyen, sivri tırnakları ve uzun sivri parçalayıcı
dişleri olmayan, doğumdan itibaren senelerce bakıma muhtaç olan, on binlerce
yıl önce yiyecek bulmakta çok zorlanan, zihinsel ve ruhsal bir varlık olarak
zaman zaman karamsalılk ve umutsuzluğa da düşebilen bu zayıf varlığın hayatta
kalması evrimleşmeye bile tahammülü ve vakti olmayan bir zeka' nın varlığı
sayesinde olabilirdi.
Erdoğan Merdemert (23 Mayıs 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder