14 Ağustos 2012 Salı

Holistik Bilim ve Gaia Kuramı (Mustafa Özcan, 14 Ağustos 2012)

Holistik Bilim ve Gaia Kuramı  

Başlık kaplamının belirttiği konunun, ilginç ve güncel olmasının yanı sıra bilimsel yanı ağır basan bir özellik sunması, bunun deneme olmaya uygunluğunun önemli bir göstergesi olmalıdır. Bu açıdan değerlendirildiğinde, holizm ile Gaia Kuramını içine alan sistemler ekolojisinin ilişkisini ele almak bu ayın makale konusu olarak uygun bir seçim olacaktır.
Holistik bilimin neliğini irdelediğim önceki makalede bu düşüncenin kökenini anlatırken sözünü ettiğim J. Smuts’ın, adının Türkçe karşılığı “evrim ve bütünsellik” olan kitabının 1929’da yayımlanışının ardından 1960’lara dek geçen 30 yıllık dönemde dünyada anlıksal ilginin dizge kavramı üzerine yoğunlaştığını belirtmiş idim. Bundan sonraki 30 yılda ise, merakın ve ilginin katastrofi ve kaos kuramı ve özellikle de kompleks dinamik sistemler’e yoğunlaştığını ve bunlara ilişkin önemli çalışmaların yapıldığını biliyoruz. Hatta karmaşık devingen dizgeler konusunun, yeni bir bilimin doğuşunun habercisi olarak görülecek kadar önem kazanmış olduğunu yeri gelmişken anımsayalım. Bu olguyu, o dönemdeki devrimsel bir oluşum, yani paradigmik bir değişim olarak görebiliriz.
Bu kapsamda, canlılığın da karmaşık bir dizge olarak görülmeye başlandığı bu dönemde en dikkat çekici çıkışı ise İngiliz çevre ve gelecek bilimcisi James Lovelock’ın (1919) 1970’lerin oldukça popüler olmuş bir konusu olan Gaia (Gayya) Kuramı ile yapmış olduğunu belirtelim. Kuram, bir gök cismi, bir gezegen olarak dünyanın canlı gibi hareket ettiği savını ileri sürdüğünden o zamanların çoğu ekolojistinin itirazı ile karşılaşmış ve J. Lovelock’ın NASA’daki “Mars’ta yaşam” konulu işinden olmasına neden olmuştur.
Ancak geçen zaman içinde, ekoloji (çevrebilim) ile diğer yer bilimlerinin ara disiplinlerinin gelişmesiyle ortaya çıkan bilimsel bulguların ve gelişmelerin ışığında kuram sürekli güç kazanmış ve günümüzde genel kabul görme düzeyine ulaşmıştır.
Kuramın dünyanın canlı bir varlık oluşu hakkında ileri sürdüğü bu tez, esas olarak holistik düşüncenin ekoloji bilimi ile örtüştüğü alanın bir ürünüdür. Şimdilerdeyse bütünselci düşüncede, gezegen boyutu ile sınırlı bu düzeyinin daha bir ötesine geçilerek canlı-cansız ıralı yıldız dizgelerinden, hatta canlı-cansız galaksilerden dahi söz edilebilmekte olduğunu belirteyim.
Ancak bu denli ileri gidebilmek için, ilkin, biyosferin fiziksel ve kimyasal süreç denetimi ile canlı bir ıra olarak öz örgütlenebilmekte (self-organisation) olduğunun nesnel yoldan doğrulanması gerekir. Bu nedenle, tezin kanıtlanarak sağın (exact) bir kuram olması için ilkin buna yönelik çalışmaların bilimsel alanı, interdisipliner bir dal olan “dizgeler çevrebilimi”nin (systems ecology) olgun bir aşamaya gelmiş olması gerekir diye düşünüyorum.
Burada dizgelerin hiyerarşi (silsile-i meratip) ile birbirlerine bağlı olduğu hususu “temel görüş” niteliğindeki düşüncedir. Bu görüş, İngiliz filozofu Donald Davidson’un (1917-2003) zihin felsefesinde fiziki ve zihni (mental ve noetik) olayların birbirlerine hiyerarşik olarak bağlı olduğunu ileri süren “ardışık oluşum” (supervenience) kavramına dayalı düşüncesi ile de örtüşmektedir.
Durum bu olunca, Rus jeokimyacı  Vladimir Vernadsky’nin (1863-1945) daha 20 yy’ın başında dünyayı jeosfer, biyosfer ve noosfer olarak abiyotik (cansız), biyotik (canlı) ve noetik (bilinçli) katman diye  iç içe küresel dizgeler mahiyeti ile sistemik bir bütün olarak tanımlamış olması olağanüstü ileri bir görüşlülük olarak kabul edilmelidir.
Bu iç içe geçmiş girift dizgelerin ara yüzlerinde özdek, erke ve bilgi (veya biliş) geçişlerini sağlayan “noobiyojeokimyasal” çevrimlerdeki (döngülerdeki) olay ve olguların mahiyetinin ve ilişkilerinin fizik ve kimya esasında anlaşılması çabalarının 21. yy holistik biliminin ana temasını oluşturacağı kesindir. Ve bu konudaki düsturun (leitmotiv’in), örüntünün, kuralın, bağıntının bulgulanması insanlık tarihinin yeni bir ileri evresinin başlamasına karşılık gelecektir.
Mustafa Özcan (14 Ağustos 2012)

Emin Çizmeci (14 Ağustos 2012)

4 Ağustos 2012 Cumartesi

Evrensel Yasalar (Erol Erbirer, 4 Ağustos 2012)


Evrensel Yasalar

1)    Karşıtların Birliği ve Savaşımı Yasası:
Üç evrensel yasadan biri olan bu yasa, nesnel gerçeğin ve insan bilgisinin her alanında etkin ve geçerlidir. Doğada, toplumda ve bilinçte tüm nesneler, olaylar ve süreçler içlerinde bir karşıtlık, eşdeyişle eytişimsel iç çelişki taşırlar. Bu karşıtlık tüm devim ve gelişmenin kaynağıdır. Nesneler, olaylar ve süreçler bu karşıtlıkla devinir ve gelişirler. Bu karşıtlıklar hem bir birlik (biri olmadan öbürü de olmaz) hem de bir savaşım (biri öbürünü sürekli olarak dışındalar) içindedirler, birbirine geçişler (biri öbürünü sürekli olarak alt etmekte, onun yerine geçme eğilimindedir). Doğa, toplum ve bilinç bu evrensel yasa ile işler ve gelişir. Gelişme, bu savaşım sonucu birliğin ortadan kalkıp, yerine yeni bir birliğin doğması demektir. Bundan ötürüdür ki, karşıtların birliği geçici (eş deyişle; göreli, ilineksel, ikincil), karşıtların savaşı ise sürekli (eş deyişle; saltık, temel, birinci) dir. Bu yasadan dolayıdır ki eski, daima yerini yeniye bırakır.

Devim ve gelişme karşıtların savaşımının sonucu olduğundan bu yasaya “eytişimin özü” denir. Gerçekten de eytişimin yapısı bu birlik ve savaşımdır. Eytişim deyiminden anlaşılması gereken bu birlik ve savaşımdır. Her nesne, olay ve süreçte eytişimsel birlik ve savaşım içseldir. Hiç bir dış etkiyi gerektirmez, eş deyişle dışsal bir etkinin sonucu değildir. Kaldı ki eytişimsel deyiminin daima içsel olanı dile getirir. Örneğin bir meyvenin dalından koparılması mekanik bir devim, kendiliğinden olgunlaşıp düşmesi eytişimsel bir devimdir. Karşıtların birliği ve savaşımı da böylece eytişimsel, eş deyişle içseldir. Karşıtların birliği ve savaşımı yasası devimin ve gelişmenin kendiliğindenliğini dile getirir.

2)    Nicelikten Niteliğe Geçiş Yasası:
Nicelik ile nitelik bağımlıdırlar, birbirlerine dönüşürler, yarıştırılamazlar. Sadece nicel ve de sadece nitel olan hiçbir şey yoktur. Her nesne ve olay, belli bir nitelikte belli bir niceliğin birliğidir. Bozulması o nesne ya da olayı başka bir nesne ya da olaya dönüşürler. Bir şeyin neyse o kalması için niteliksel yanıyla niceliksel yanının belli bir oranda birleşmiş, dengeye girmiş olması gerekir. Örneğin azotla oksijenin birleşmesinden meydana gelmiş, birbirinden başka olan çok sayıda madde vardır.

Nicelik değişmesi olmaksızın nitelik değişmesi mümkün değildir. Nitelikle niceliğin bağımlı birliğinde temel olan niteliktir. Çünkü, bir nesne ya da olayın çok sürekli bir varlık biçimi vardır, ve niceliksel olarak değişirken bu niteliksel varlık biçimini belli bir sınıra kadar sürdürür. Niteliğin değişmesi için niceliğin değişmesi zorunludur, ama her nicelik değişmesi nitelik değişmesini gerektirmez. Niteliğin değişmesi için niceliğin belli bir sınırı aşacak derecede değişmesi, eş deyişle belli bir nesne ya da olayın birliğinde nitelikle ilişkisel derecesini bozacak kadar azalması ya da çoğalması gerekir. Örneğin 1-99 sıcaklık dereceleri arasında su niteliğinde olan iki hidrojenle bir oksijen sıfır sıcaklık derecesinde buz ve 100 sıcaklık derecesinde gaz niteliğine dönüşür. Belli denge sınırını aşan her nicelik değişimi bir nitelik değişimini zorunlu kılar. Ne var ki, her nitelik değişimi de yeni nicelik değişimlerine olanak sağlar. Devrimin ve gelişmenin temel yasası budur.

Gelişmenin, niceliksel değişmelerin niteliksel değişmelere dönüşmesiyle gerçekleştiğini açıklayan yasa (eytişimsel özdekçiliğin meydana koyduğu bu yasa) doğada, toplumda ve bilinçte alt alandan üst alana doğru ilerlemenin hangi koşullar altında gerçekleştiğini açıklar. Bu nesnel yasaya göre her türlü gelişme, nicelikçe birikmelerin zorunlu olarak nitelik değişimini gerektirmesiyle gerçekleşir. Örneğin, 100 dereceye kadar kaynatılan su nitelik değiştirip buhar olur. Doğa, toplum ve bilinç bu yasayla devinir ve gelişir. Gerçekleşen, eski’nin yok olarak yerine yeniyi bırakmasıdır. Ne var ki bu yeni, her gelişme sürecinde mutlaka eskiyle zıtlaşan bir yeni değildir. Yeni, kendinden önceki aşamaya göre yeni olduğu halde, kendinden sonraki aşamaya göre eskidir. Kimi yerde de yenileşmiş bulunduğu halde eski yapısını sürdürür.

3)    Olumsuzlanmanın Olumsuzlanması Yasası:
Olumsuzlanmanın olumsuzlanması yasası da diğer iki yasa gibi doğanın, bilincin ve toplumun evriminde geçerli olan evrensel bir yasadır. Sonsuz ve sınırsız evrim, tüm evrende bu üç yasanın işlemesiyle gerçekleşir. Olumsuzlanmanın olumsuzlanması yasası, karşıtların birliği ve savaşımı yasasının doğal ve zorunlu sonucudur. Evrende her nesne, olay ya da süreç birbirlerini karşılıklı olarak yok etmeye çalışan çeşitli karşı yönler ve eğilimler taşır, bu onların savaşımıdır. Ama bütün bu karşıt yönler ve eğilimler aynı zamanda birbirleriyle sıkıca bağımlıdırlar, biri olmadan öbürü de olamaz. Bu da onların birliğidir.

Gelişme sürecinde yeninin eskiyi olumsuzlaması, karşıtlar arasındaki çelişkilerin çözülmesinden ve aşılmasından başka bir şey değildir. Olumsuzlanmanın olumsuzlanması yasası, aynı zamanda nicelikten niteliğe geçiş yasasıyla da organik bağlılık içindedir. Çünkü, olumsuzlanma eski bir nitelikten yeni bir niteliğe geçiş demektir. Bu da niceliksel birikimlerin gereken olgunluğa ulaştıkları zaman sıçramasıyla gerçekleşir. Her yeni, eskinin bağrında ve onun olumlu bölüm ve eğilimlerinden oluşur. Bundan dolayıdır ki her yeni, aynı zamanda eskinin daha yetkinleşmiş ve gelişmiş bulunan özelliklerini taşır.

Erol Erbirer (4 Ağustos 2012)