13 Haziran 2012 Çarşamba

Hiperampirik Diyalektik (Erdoğan Merdemert, 13 Haziran 2012)

Hiperampirik Diyalektik

Metod:
Hiperampirik diyalektiğin öznel bakışımı için aşağıdaki alıntılarda maddeleri verilen uygulama biçimleri bir ön tanımlama olarak yeterli olur düşüncesindeyim. 
1-Sosyal gerçekliğin çeşitli alt ve üstyapılarından her biri diğerlerine baş kaldırma, veya onlarla çatışma eğilimindedir. Derinliğine Sosyoloji, ampirik araştırmalara hareket noktası ödevini görecek kadrolarına ulaşmak için sosyal gerçeği az çok yapma bir takım katlarla kurar ve sınırlar.
2-Burada sadece sosyolojik araştırmalara uygun düşecek kadroları kurmak gerekir ve bu kadroların değeri ancak pratik bir şekilde sosyolojik araştırmaya edecekleri hizmet bakımından ölçülebilir.İşe yaramaları için de bu kadroların katılaşmamış olmaları, her türlü değişikliğe ve katların azalıp çoğalmalarına da elverişli olması gerekir. Sıralanan bu katların sayı ve karakterleri son derecede kaypakdır, tamamiyle pragmatik ve pratik bir temele dayanır. Sonra da bu katların hem birbirlerini tamamlıyacak şekilde birbirlerinin içine girmeleri, hem de birbirleriyle daimi bir çatışma halinde bulunmaları gerekir.
3-Sosyal gerçeğin çeşitli katları arasında tesbit edilen süreklilik ve süreksizlik dereceleri de sosyal tiplere, özel sosyal hallere belirli tarih anlarına göre değişir. Meselâ Arkaik bir toplumda, Antik sitede, feodal burjuva toplumlarında mahallî zümrelerde veya akrabalık zümrelerinde, ekonomik faaliyetlerde, ya da "Biz" (Ki bu "Biz" in Gurvitche’e göre Masse Communaute, Communion gibi çeşitleri vardır) lerde, "Başka" larıyla olan münasebetlerde, katlar arasındaki süreksizlik aynı şiddette değildir, ayrıca bu şiddetin derecesi özel hallere ve durumlara göre de değişir.İşte derinliğine sosyolojide olduğu gibi her çeşit sosyolojide bu türlü sonsuz yanlışların önüne ancak bir aşırı ampirizm (hyper-emprisme) ile bir üstün rölativizm (sur-relativisme) le geçilebilir.

Açıklama:
Hiperampirik diyalektik, diyalektiğin özsel algılanışının dilbilimsel ve sofistike yollarla sözde takviye edilerek yakıştırma yollu postmodern bir uygulaması gibi alınabilir. Bunun Gurvitch tarafından geliştirilen bir metodla sosyolojide, ampirizmin de etkisi ile etkisinin artabileceği ve ancak bu yolla kesin sonuçlara gidilebileceği ve böylece sosyolojinin katlarını ve kadrolarını birbirleri ile ilişkilendirmek için kullanılabileceği kabul ediliyor. Diyalektiği mantık ve varlık bilimi dışında monizm, ampirizm, materyalizm ve daha birtakım postmodern akımla birlikte kullanmanın yanlışlığı, onların yöntemlerinin analitik olması ve kendi içlerinde devinmemeleridir, onlar aynı zamanda dışsal-olumsal ve plastiktirler çünkü bu analitik yol tamamen yapısöküme dayanır ve yine bu analitik uygulama tekniği diyalektiğin kendisini yanına ancak gösteriş için alır ya da dilbiliminde olduğu gibi sözcükten sözcüğe semantik sıçramalar şeklinde yapılır. Düşünce analitik değil ama diyalektik olduğunda ancak genişleyen bir ufka sahiptir, hatta ona diyalektik araç bile yetmediğinden asıl kurgul-mantıksal yönteme ihtiyacı vardır ve yine kabul edilmelidir ki düşünce, nihilizmin veya postmodernizmin kolay ve indirgemeci düzlüğünde yolunu kaybeder.

Erdoğan Merdemert (13 Haziran 2012)


11 Haziran 2012 Pazartesi

Entelektüel Bir Ulam Olarak Dünya Görüşü (Mustafa Özcan, 11 Haziran 2012)

Entelektüel Bir Ulam Olarak Dünya Görüşü

İlkin dünya görüşü kavramı için geçen yıl bu konuda yazdığım denemedeki ‘doğa, toplum ve insanın değer ilkelerinin bütüncül biçimde sistematikleştirilmiş temsilidir’ diye yaptığım tek tümcelik bir tanımı buraya aktararak giriş yapayım. Bu tanımda doğa, toplum ve insan mahiyeti ile üç alanda birikmiş betimsel bilgi kümelerinin sistematik bir şekilde tümleştirilmesi sonucu elde edilen bütünsel zihni bir yapıya gönderme yapılmaktadır.  
Buradan da, herhangi bir konuda dünyevi bir görüngü ile ilişkili olarak geçmişe, şimdiye ve geleceğe yönelmiş düşüncelerin tutarlı bir bütün halinde ortaya konulabilmesi için insanının her halükarda dünya görüşü denen bir şablona gereksinimi olduğu anlaşılmaktadır. Böyle bir şablonun bulunmaması durumunda konuya yönelik düşünceler topluca eklektik özellikte olacağından, insanoğlu yaşam, evren ve kendisi ile ilgili bir değerler bütünü, ebedi yaşamsal bir erek yaratamadan, parçalı, anlam yükü iyiden iyiye zayıf veya hiç olmayan bir yaşantı sürdürerek bu dünyadan göçüp gider.  
İşte üzerine değerlendirilmek için derin düşünceler, düşünümler, düşünüşler ve davranışlar yerleştirilen dünya görüşü kalıbı ne denli tutarlı ve gerçekçi olursa düşüncelerimiz de “duyulur dünya” ile o denli örtüşür ve sonuçta da insan mutlu olur, yaşamdan haz duyar. Bu bakıştan, dünya görüşünün “duyulur” olan ile dolaysız bağlantılı “düşünülür dünya” kavramı olduğu açıktır.
Belirtilen nedenlerle yaşam pratiğinin irdelenmesi olgusuna yaklaşırken gerçekçi olmak açısından dünya görüşümüzü doğru ölçütler çerçevesinde gözden geçirmemiz son derece yararlı zihni bir etkinlik olacaktır.
Bunun için önce, sahibi olduğunu sandığımız dünya görüşümüzün en genel yaklaşımla hangi metafizik, etik, estetik ve tarihsel-insanbilimsel felsefi dayanaklar üstüne oturduğunu kendimize ve başkalarına açıklayabilmemiz gerekir.
Bu kapsamda Bedia Akarsu’nun yaptığı, dünya görüşünün çok genel bir tanımı olan  
“evrenin ve yaşamın anlamını, ereğini, değerini, insanın varlığını ve davranışlarını tümden kavramaya çalışan kanılar bütünü
şeklindeki belirlemesini kılavuz olarak göz ününde tutabiliriz.
Ayrıca yuvarlak bir yaklaşımla dünya görüşünün genel olarak inanç veya akıl, yani dinsel ve ideolojik ağırlıklı olan iki kutupsal anlayıştan birine yakın olması gerektiğini söyleyebiliriz. Başka bir deyişle tam ortada bir görüşe sahip olmak istikrarsızlık anlamına geleceğinden pek olanaklı bir hali yansıtmıyor olsa gerekir.
Öte yandan dünya görüşünün bilimsel bakışla değil de felsefi bakışla irdelenmesi gerektiğini de anımsayalım. Bu yönde hem geniş, hem de sağlam bir irdeleme zemini için uygun bir çıkış noktası aranırsa bu J-P Sartre’ın içtenlikle benimsediği bir üst kavram olan eytişimsel tekçilik (diyalektik monizm) olmalıdır. Bu kapsamda evreni, yaşamı ve insanı bütünsel, dikotomik ve göreceli bir yaklaşımla değerlendirmek olanaklı olmaktadır.
Dünya görüşü teriminin tarihsel evrimine bakıldığında, başlangıçta Newtonyen dünya resmi kavramı şeklinde benimsenmiş olaraktan doğa-insan ilişkilerini odağa koyan bir kavrayış biçimi olarak Kant’la başlayan 18. yy sonu alman idealist düşüncesinde ortaya çıktığı görülür. Marx ile tarihi-materyalist çizgiye çekilen kavramın karşı kutbuna daha sonraları Dilthey tarafından “yaşam felsefesi” kavrayışı yerleştirilerek pozitivist yaklaşıma karşı çıkılmak istenmiştir.
Yukarıda belirtilen çerçevede evrensel düzeni doğru kavrayan bir dünya görüşünün toplumsal görüngüleri aydınlattığında belirgin bir şekilde ortaya çıkan entelektüel anlayış biçimi her zaman sekülarist hümanizm olmaktadır.
Bunun, insanoğlunun on binlerce yıllık birikimli gelişme sürecinin bir sonucu olarak günümüz modern toplumuna yansımış en sağlam dünya görüşü olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Mustafa Özcan (11 Haziran 2012)

5 Haziran 2012 Salı

Kuvantum Fiziğinin Getirecekleri (Ateşan Aybars, 5 Mayıs 2012)

Kuvantum Fiziğinin Getirecekleri
Kuvantum fiziği birçoklarımıza göre hala gizemli, sağ duyumuza karşı ve anlaşılmaz gibi görünmekle birlikte psikoloji, sosyoloji, politika, sanat vb. her türlü yaşam alanında bizleri etkilemeye devam edecek. Galileo, Descartes, Newton gibi öncülerin saat gibi işleyen belirlenimci (deterministik) mekanik düzenini değiştirip evreni olasılıklar çerçevesinde yöneten bilim anlayışına (paradigma değişimi) geçişi insanlığın geleceğini derinden etkileyip yönetmeye devam edecektir. M.Planc/ Einstein/ N.Bohr/ P.Dirac/ W.Heisenberg/ E. Shrodinger/ W.Pauli/ M.Born gibi bilim adamlarının 27 yıl gibi kısa sürede (1900-1927) olağanüstü çabaları düşünce sistemimizi değiştirmiş ve etkileri her alanda gözlenmeye başlamıştır.
Teknoloji alanında laser, sıvı hidrojen, yarı iletken vb. gibi yeni uygulamalar yanısıra bugün kullandığımız atom temelli bilgisayarlar yakında çok daha hızlı ve güvenli  elektron (spintronics) yada foton (Q computing) temelli olacaklar, ve daha birçoğu..
Sosyal alanda, kuşların veya balıkların toplu zeka ile senkronize hareketleri (swarm intelligence) bilinçsiz gibi görünsede hep bağlı olduğumuz sanısı dolaşıklılık (entanglement) kavramı ile açıklanabilir(mi)?. Ya da W.Heisenberg ve E.Shrodinger dalga çökmesinin (gözlemci etkisi) sosyal medya pazarlama alanında daha gerçekçi ve etkili uygulamalarına yol açabilir(mi)?.
Işık parçacığının (foton) yönsüz olması (zamanda geri gidebilmesi) yada geleceğinin belirsiz olması gib kuvantum gerçeği sosyal alanda “Post Modernist” anlayışı tetiklemiş ve bugün batı kapitalizminin sarıldığı ve yaygınlaştırdığı “gelecek belirsizdir, plan yapmayın, günü gün edip yaşayın” türü içi boş, eklektik bir anlayışı da maalesef beraberinde getirmiştir, şimdilik. “Bilim ve İktidar” ilişkisinde sosyal yapı ve toplum mühendisliğinin taraflı olması maalesef beklenendir ve doğaldır, eşyanın tabiatidir, ancak kuvantum fiziğinin, yada daha genel olarak doğa özelliklerinin ideal sosyal yapı için öne çıkacağı zaman gelecektir.
Kuvantum fiziğinin matematik, sanat, kültür gibi birçok toplumsal alanda da etkileri olmaktadır ancak, psikoloji alanı en derin (şarlatanlar dahil) uygulama alanı olarak birey ve toplumları etkilemeye devam etmektedir. Kopenhagen yorumları (N.Bohrs ve ekibi) ve sonrasında Post-Kopenhagen yorumları (John Neuman, Eugene Wigner) zihin bilimlerinin (nooloji) gelişmesinin doğrudan kuvantum fiziğine bağlı olduğunu ve kuvantum fiziğinin doğru anlaşılmasının önemini vurgulamaktadır. Zira madde-zihin ikileminin (diyalektiğinin) bilimsel tabana oturtulması bilim tarihinde en önemli dönemeç olarak görülmektedir. Artık biliyoruz, çekirdek fiziğinde maddeyi bir arada tutan “quark”lar ise madde olarak beyin ve zihin ikilemini bir arada tutan bozonik yapı nedir?. Herhalde kuvantum fiziği ve micro biyoloji bu konuda önderlik edecek!.
Sinir hücreleri (nöronlar) arası iletişim ve etkileşimin temelinde “action-potential” denilen zayıf elektrik sinyalleri vardır ve bu sinyaller fiziksel anlamda enerji demektir. Nesnel bir yapıda olan bu elektrik sinyalleri daha derinde atom altı kuvantum yasalarıyla donatıldığında öznel yapıda olan duygu ve bilinç gibi kavramları açıklamak için ümit veriyor. Diğer bir deyişle, duyusal dünyamız maddi karşılığı olan kavramlardır ve kuvantum fizik yasaları ile anlaşılabilir. Nörologlar, psikiyatrisler, psikologlar, bioloji ve fizik bilim adamları soyut/metafizik kavram olarak görülen duyusal dünyamızı somut ve bilimsel tabana oturtma çabasında bir hayli yol aldılar bile..
Ateşan Aybars (5 Mayıs 2012)