19 Temmuz 2019 Cuma

Bilince Dair 10 Sorun (Gregg Henriques) (Bölüm 3) (*)


Bilince Dair 10 Sorun

Bilinç kavramını ele alırken bunlar göz ardı edilmemeli.

(8.-10. Sorun)


Son olarak, bilincin kavramsal analizleri ile yakından ilişkili en az üç sorun daha vardır. Bunlar, zihin, davranış ve ahlak sorunlarıdır.
8. Zihin Sorunu: Bu, zihnin nasıl tanımlandığı, bilinçle ilişkisi ile ilgilidir, yani dil oyunu problemi yine devreye girer. Tanımlama meselesi yanında ikinci bir mesele daha vardır: bilincin doğasına hiç değinmeden zihne bilişsel-fonksiyonel bir açıdan yaklaşmanın mümkün olması. Bilişsel fonksiyonel bakış açısına göre, direkt davranışlar sinir sisteminin bilgi işleme kapasitesinden ortaya çıkar. Zihnin fonksiyonel-bilişsel kavrayışında öznellik meselesine değinilmesi gerekmez. Örneğin Steven Pinker’in eseri “Zihin Nasıl Çalışır” (How the Mind Works) zihne bilişsel fonksiyonel bir bakış açısıyla yaklaşıyor ama deneyimsel bilinç konusuna hiç girmiyor, yazarın kendinin de kabul ettiği gibi. Benzer şekilde, bilgisayar satranç programı Deep Blue veya Jeopardy oynayan bilgisayar Watson’u tamamen fonksiyonalist veya bilgi işleme açısından ele alabilir, onlara herhangi bir deneyimleme atfetmeyebiliriz. Sonuç olarak, zihin, özellikle de eğer bilişsel-fonksiyonalist bir konumdan ele alınırsa bilinçten çok farklı şekilde anlaşılabilir. Öyleyse bilincin tam bir analizini yapabilmek için zihin ve sinir sisteminin bir tür bilgi işleme sistemi olarak analizini dahil eden bir çerçeve kurmak gereklidir. 
9. Davranış Sorunu: Bu, davranışın bilinçle ilişkili olarak nasıl tanımlandığıyla ilgilidir. Şöyle düşünelim: B. F. Skinner gibi radikal davranışçılar öznel bilinçliliği davranış üzerinden tanımlar. Bir diş ağrısı gibi deneyimsel olaylar Skinner’cılar tarafından “gizli davranış” olarak adlandırılır. Aynı şekilde, meydana gelmekte olan olayların anlatımı, ortamdaki olasılıkların yol açtığı sözel davranışlar olarak değerlendirilir. Her ne kadar ben radikal davranışçı görüşü eleştirsem de, bu bakış açısının göz ardı edilen başka bir sorunu vurguladığını kabul etmeliyim. Bilinci etkili bir şekilde haritalandırabilmemiz için davranış kavramını ele almalı ve konuyla ilgisini iyi anlamalıyız. 
10. Ahlak Sorunu: Sam Harris, kitabı Ahlakın Coğrafyası (The Moral Landscape)’nda güçlü bir iddiayla karşımıza çıkar: Deneyimsel bilinçlilik (Harris buna duygunluk der) ahlaki sorunlar, değerler ve kararlarla ilişkili temel bir unsurdur. Yani, ahlakın temeli duygun yaratıkların iyi olma durumu ile ilişkilidir. Bu analize ister katılın ister katılmayın, burada deneyimsel bilinç vurgulanmakta, haz ve acı hissetme yetisi ile ahlak kavramı arasında da derin bir bağ kurulmaktadır. Hiç acı, mutluluk ya da benzeri durumlar olmasa, ahlak kavramı da yok olur. Ayrıca, bir görüşe göre insanları yaptıkları davranışlardan ahlaki olarak sorumlu tutmakta haklı olabilmek için, insanların, gösterdikleri davranış dışında bir davranış sergilemekte özgür olması gerekir. Bir başka deyişle, davranışlarını özgürce seçebilmeleri gerekir. Bu da şu anlama gelir: öz-bilinç (ve kişi olma ve özgür irade) kavramı ahlak teorisi ile yakından ilişkilidir.
Horgan’ın kitabının da gösterdiği gibi, bilinç kaygan ve karmaşık bir oluşumdur, birçok farklı kavramsal sorunla da ilişkilidir. Benim umudum, üzerinde durmamız gerekli sorunları daha net bir şekilde görüp zorlukları çözmeye blogumun katkıda bulunmasıdır. İyi bir dil oyunu bu meseleleri çözmemize yardımcı olabilir. Benim kitabımın da amacı tüm bu konularla başa çıkabilecek bir dil oyunu olduğunu göstermek ve psikolojinin daha anlaşılır bir bilim haline gelmesine ortam hazırlamaktır.
Gregg Henriques, Ph.D.

(*) Çeviren: Meltem Bilikmen

İlki Herkese Bilim Teknoloji Dergisi'nin 14 Aralık 2018 tarihli 142. sayısında olmak üzere bir yazı serisi olarak yayınlanmıştır. KDP Bloğunda üç ayrı bölüm olarak yer verilecektir.


15 Temmuz 2019 Pazartesi

Bilince Dair 10 Sorun (Gregg Henriques) (Bölüm 2) (*)


Bilince Dair 10 Sorun

Bilinç kavramını ele alırken bunlar göz ardı edilmemeli.

(6.-7. Sorun)



6. Deneyimsel Bilinç Sorunu (DB): Bu sorun, dünyada olmanın hissi deneyimi, kırmızı renk görme ve açlık hissetme gibi algısal deneyimlerle ilişkilidir. Bazıları, deneyimsel bilinci bir araya getiren temel birimlere qualia adını verir. Buna “deneyimin öznel tiyatrosu” da denebilir. Thomas Nagel’in ünlü eseri “Yarasa olmak neye benzer?”’e referansla birşeye benzemek olarak da anlatılabilir. DB sorunu içerisinde, her ikisi de iki ek sorunla gelen iki alt sorun daha vardır, Epistemolojik Öznellik Sorunu ve Sinir Mühendisliği (neuro-engineering) Sorunu.   
   6a. Epistemolojik Öznellik Sorunu: Bu, dünyada olmaya “nesnel” veya “öznel” algı ile yaklaşmakla ilişkilidir. Bu şöyle açıklanabilir: Öznel deneyimsel bilinç tamamen bireyin içinde “saklıdır”. Bu saklılık, birbirinin ayna görüntüsü olan iki önemli alt problemi beraberinde getirir:  İlki (6a1), bir başkasının öznel deneyimini doğrudan bilme meselesidir—sorun, bunun yapılamıyor olmasıdır. Bu, “senin kırmızı rengi benim gördüğüm gibi gördüğünü nereden bileyim?” sorunudur. “Bu sorun aynı zamanda, ancak dolaylı olarak bilebileceğimiz, diğer hayvanlardaki bilinç konusundaki bilgimizde de söz konusudur. Bu aynı zamanda zombilerle ilgili felsefi problem ile de ilişkilidir.  Gerçekten de tüm öznel deneyimlerle ilgili ancak nesnel bir perspektiften bakılan davranış vasıtası ile çıkarımda bulunulabilir. İkinci sorun (6a2) ise bu sorunun tersidir. Bu da, bireyler olarak bizlerin dünyayı kendi öznel algılayış deneyimimiz içerisinde hapsolmuş olmamızdır. Bir başka deyişle, dünyayı ancak kendi öznel deneyim tiyatrom sayesinde dünyayı bilebilirim. Bu sorunun doğasını görmek için Rene Descartes’ın uzun zaman önce sorduğu sorusunu ele alalım: Dış dünyanın gerçek olduğunu, kötü bir şeytan tarafından düzenlenmiş bir rüyada yaşamadığımı nasıl bilebilirim?. Bu sorun, popüler film serisi Matrix’in de konusuydu.
  6b. Sinir Mühendisliği Sorunu: Bu sorun, beyin aktivitesinin mekaniğinin nasıl kırmızı renkler, haz ve acıların hissedilen deneyimini yarattığı ile ilişkilidir. Bunu da iki ayrı soruna ayırabiliriz:  nöro-korelasyon sorunu ile nöro-nedensellik sorunu. İlki, nöro-korelasyon sorunu (6b1) hissedilen  deneyim ile beyin akticitesi arasındaki korelasyonları nasıl haritaladığımız ile ilgilidir. Örneğin, oksipital loba gelecek hasarın görmeyi, duyma lobuna gelecek zararın ise duymayı engellediğini uzun zamandır biliyoruz. Daha da doğrudan yaklaşmak gerekirse, bilim insanları ne tür beyin dalgası faaliyetinin doğrudan bilinçli erişim ile ilgili olduğunu tespit etmiştir.  Örneğin, Dehaene ve meslektaşları “global nöronal çalışma alanı” denen bir fikir üzerine yaptıkları heyecan verici bir araştırmada P3 dedikleri, duyumsal girdiden 300 milisaniye sonra meydana gelen bir “ateşleme dalgası”nın bilinçli olarak görsel bir uyarıcıyı deneyimlemeyle ilişkili olduğunu bulmuştur. Giderek bilinçli deneyimin beyindeki bağlantılarını haritalandırmak konusunda gelişmekteyiz. Bu da öznel bilinçli zihni anlamamız için daha net çerçeveler yaratmakta. Nöro-nedensellik sorunu (6b2) ise neden ve nasıl bazı beyin süreçlerinin yarattığı öznel deneyimleri yarattıklerını ilgilendiriyor. Yani, yeşillik yerine kırmızılık deneyimini yaratan nedir? Neden oksipital lobun mimarisi görme tecrübesini yaratırken duyma lob uses deneyimini yaratıyor? Benzer şekilde, bilinçli deneyimleri üreten minimal beyin süreçleri nelerdir ve neden ve nasıl bunu yapabiliyorlar? Buna genelede bilincin zor sorusu da denir. Bu aynı zamanda “neural binding” denilen, beyindeki farklı şemaları birbirine bağlayan devreler olarak da tanımlanır. Günümüzde “neden” spesifik beyin hallerinin spesifik deneyimsel hallere sebep olduğu bir muammadır. 
7. Öz Bilinçlilik Sorunu (ÖB): Bu sorun, öz anlatımsal bilincin özdüşünme öyküleme doğası ile ilişkilidir. Horgan, kitabında, çocukken arkadaşları ile balığa gittiğinde bir anda gelen özdüşünsel bir aydınlanma ile arkadaşlarına huşu içinde, “Ben benim!” dediği bir anısını anlatır.  Arkadaşları çok etkilenmiş olmasa da Horgan bundan derin şekilde etkilenmiştir. O anda Horgan’ın içinde değişen şey deneyimsel bilinci değil (yani elinde olta tutuyor olma hissi değil), kendinin bağımsız bir varlık olarak özdüşünsel bir farkında olma halidir. Bilincin bu alanınsa şöyle sorular vardır: Özbilinç nedir, ne zaman ve neden evrimleşmiştir? Hayvan bilincine göre insan bilinci nedir? Öz bilinç nasıl gelişir? Dil ve öyküleme ile nasıl bir ilişkisi vardır?
Özbilinçli anlatımın bir önemli unsuru, sinir sistemi içerisinde olmadığı için deneyimsel bilinçten farklı olmasıdır. Parmağımda hissettiğim, kendi öznelliğim içerisinde bulunduğu için de ancak dolaylı olarak ifade edebildiğim küçük acının aksine şu anda doğrudan bilinçle ilgili 10 soruna dair düşüncelerimi sizinle doğrudan paylaşıyorum. Dil açık bir bireylerarası paylaşıma elverir. Bu, deneyimsel ve özbilinç arasındaki önemli farklardan biridir. Özbilince dair dört alt problem ise şöyledir: benlik sorunu (BS), özgür irade sorunu (ÖİS), kişi olma sorunu (KS) ve garip döngü (strange loop) sorunu (GD).
  7a. Benlik Sorunu: Özbilinç deyince, öz yani benlik de işin içine giriyor. Benlik nedir, benlik algısı nedir? Deneyimsel bilinç seviyesinde bir benlik var mıdır? Her iki seviyede benlik ve bilinç arasındaki ilişki nedir? İlişkili özkavram, kimlik, özsaygı gibi kavramlar arasındaki ilişki nedir? Özbilinç özsistemi çocukluk boyunca nasıl gelişir? Buddha’nın benlik olmadığı görüşünü nasıl anlamalıyız? Bu ilk Atman kavramları veya benliğin insan psikolojisindeki merkezi rolünü vurgulayan diğer dil oygunları ile nasıl ters düşer?
  7b. Özgür İrade Sorunu: Özfarkındalık kendimin, ne yapmakta olduğumun ve ne yapabileceğimin ya da yapmam gerektiğinin farkında olduğum anlamına gelir. Bunlar özgür iradenin anahtar bileşenleridir, davranmayı seçen bir benlik olduğu anlamına gelir. Kendimi bu yazıyı yazmaya karar verir şekilde deneyimliyorum. Ama bu ne demek? Özfarkındalık gerçekten de kişinin özbilinçle davranışlarını seçme kapasitesini yaratır mı? Bu davranışlar özgürce seçiliyor mu (seçilebilir mi)? Pekiyi fiziksel süreçlerle tanımlanan bir evrende yaşıyorsak bu nasıl mümkün olabilir?
  7c. Kişi Olma Sorunu: Normalde bir kişinin bir insan olduğunu söyleriz. Ancak  Kişilerin Davranışı eserinde Peter Ossorio bunun tam doğru olmadığı argümanını ortaya atar. Ossorio’ya göre, bir kişi özfarkındalığı olan ve davranışlarının düşünsel sorumluluğunu üzerine alan biridir, ancak insan özel bir tür büyük maymundur. Bu iki kavramın birbirinden farklı olduğunu anlatmak için Ossorio birçok bilimkurgu karakterinin kavramsal boyutta kişi olduğunu (Star Wars’daki Yoda veya Jabba the Hut gibi) ancak bunların insan olmadığını söyler. Ossorio'nun analizinde aynı zamanda dil ile kişi olma arasındaki özel ilişki vurgulanırken tam olarak kişi olan örneklerin anlatımsal farkındalığı ve davranışlarını sahiplenme hissi olduğu anlatılır.  
  7d. Garip Özfarkındalık Döngüsü Sorunu: Horgan “Ben, benim,” dediğinde garip birşey oldu. Bunu öykülediğinde Horgan’ın, durumunu kavrayışı değişti. Dolayısıyla kendini garip bir döngünün içinde, anlatımsal davranışının sebebi ve sonucu karmakarışık olmuş bir halde buldu. Bilişsel Bilimci/Felsefeci Douglas Hofstader garip bir döngü olmanın dinamiklerini incelemiştir. Bence garip döngü, çift yorum problemi ve Sartre’ın insan özgürlüğünün doğası ve gerçekler ile değerlerin birleşimine dair analizleri gibi daha geniş konulara da uyarlanabilir. Sonuç olarak, sebepler ve sonuçlar, ya da birşeyi açıklamak ve onu etkilemek arasındaki ilişki açısından karmaşık sonuçlara varılabilir.


Gregg Henriques, Ph.D.

(*) Çeviren: Meltem Bilikmen

İlki Herkese Bilim Teknoloji Dergisi'nin 14 Aralık 2018 tarihli 142. sayısında olmak üzere bir yazı serisi olarak yayınlanmıştır. KDP Bloğunda üç ayrı bölüm olarak yer verilecektir.




12 Temmuz 2019 Cuma

Bilince Dair 10 Sorun (Gregg Henriques) (Bölüm 1) (*)



Bilince Dair 10 Sorun

Bilinç kavramını ele alırken bunlar göz ardı edilmemeli.

(1.-5. Sorun)

İlk bakışta bilinç kavramı gayet anlaşılır gelebilir. Bireylerin zihinsel olarak neyin farkında olduğunu ifade eder, ne de olsa, değil mi? Aslına bakıldığında mesele bundan daha karmaşıktır. John Horgan yakın zamanda çeşitli zihin-beden sorunlarını irdelemeye uğraşırken karşılaşılan çetrefilli konuları ele alan bir kitap yayınladı. Kitabında dokuz farklı düşünürün perspektifinden konuya bakan Horgan, yine de bir sonuca varamadığımızı yazıyor. Davranış, zihin ve bilinç psikoloji bilimi için çok önemli kavramlar olmakla beraber etkili bir şekilde pek tanımlanamamış ve aralarındaki bağlantılar pek de açıklanmamıştır.
Bu yazı serisinde 10 farklı kavramsal sorunu gruplanmış bir halde göreceksiniz.(1-5, 6-7, 8-10)
1. Dil Oyunu Sorunu: Bu sorun, kavramlarımız ve kelime dağarcığımızla ilgilidir. Bilinç çok yaygın bir kavram olduğundan kullandığımız dil oyunu onu nasıl anladığımızı etkilemektedir. Çoğu Batı dil sistemleri bize (A) bir tür materyalizm, (B) bir Mentalizm ya da idealizm şekli, ya da (C) Düalizm (bunların bir karışımı) seçeneklerinden birini seçmek zorunda bırakan bir kelime dağarcığı sunar. Doğu felsefi gelenekleri ise dünyayı bu şekilde parçalara ayırmaz. Dil oyunu, problem fiziksele kıyasla zihinsel nedensellik ile zihin ve madde arasındaki diğer ilişkiler konusunda konuşma şeklimiz demektir. Bence bazı açılardan dil oyunu problemi en temel unsurdur. Davranış, zihin ve bilinç kavramlarını tanımlayabilmek için yeni bir dil oyununa ihtiyacımız olduğuna inanıyorum.
2. Dünya Görüşü Sorunu: Bu, dil oyunu sorunu ile ilişkili olmakla beraber özel olarak bireyin gerçekliğe dair genel algısı ve zihninde canlanan resimdir. Bilince dair üç genel dünya görüşü vardır. Bunlardan ilki gerçeküstü görüştür. Bunun bir versiyonu, Hristiyanlıktaki, varlığını doğal dünyadan ayrı sürdüren, her bir bireyin içindeki bilince bağlantısı olan bir gerçeklik boyutu olduğu, çünkü her bireyin, rahme düştüğü andan itibaren bedene verilmiş, ölümden sonra da bedenden ayrılıp diğer düzleme geçecek bir ruhu olduğu görüşüdür. Bir başka dünya görüşü, enerji, madde, bilgi ve zihin fonksiyonuna bilimin standart yaklaşımına katılmayıp beyinden bağımsız olarak bir zihin veya bilinç boyutu olduğuna, halihazırdaki doğal bilim modellerinden çok farklı bir nedensellik rolü oynadığına inanan mistik veya paranormal görüştür. Dawson Church’ün son kitabı Mind to Matter (Zihinden Maddeye) böyle mistik bir perspektiften konuya yaklaşır. Son olarak, standart doğal felsefi görüş vardır. Doğalcı yaklaşımın birçok çeşitlemesi olsa da, doğal felsefenin varsayımları hepsi için geçerlidir. 
3. Bilincin Çeşitli Halleri Sorunu: Bilinci basit bir şekilde ele alırken tamamen uyanık olmak ile uykuda ya da komada olmak arasındaki farktan bahsederiz. Ayrıca rüya görmeyi bir tür bilinçsiz hal olarak tanımlar, uyanık yani bilinçli rüyayı ise daha da spesifik bir hal olarak ifade ederiz. Bilincin bir de bazıları yanılsama ve sanrı gördüren psikotik epizotlar gibi patolojik olabilen değiştirilmiş halleri vardır. Yanı sıra, uyanma gibi daha değişik veya ruhani bilinç halleri de vardır. Buradaki temel nokta, bilinç durumundaki iniş-çıkışları ve normale kıyasla değişmiş halleri de dikkate almamız gerektiğidir. 
4. Farkındalığın Parçaları ve Katmanları Sorunu: Bu, Wundt gibi ilk psikologların ilgilendiği, bilinci oluşturan yapısal meselelerle ilgilidir. Bazı parçalar veya alanlar duyumsal qualia (deneyimin temel unsurları), algısal bütünler, motivler ve dürtüler, duygusal his halleri, hayali düşünceler, iç ses, düşünce veya mantık analizlerini içerebilir. Bilinç, farklı parçalardan oluşmanın yanı sıra, dikkat ve farkındalığın katmanlar halinde üst üste gelmesi olarak da düşünülebilir. Örneğin, herhalde hepimiz bir yolda araba kullanırken başka düşüncelere dalıp yolun farkında olmadığımız anlar yaşamışızdır. Pekiyi bu, yolun bilincinde olmadığımız anlamına mı gelir? Tabii ki, biri gözlerimizi kapatsa bir sorun olduğunun hemen farkına varırdık. Dolayısıyla farkındalığımızın bir seviyesinde yolu “görüyorduk”. Ancak odağımız başka yerde olduğundan duyumsal-algısal dünyamızın farkında olduğumuzun farkında değildik. Bu demek oluyor ki bilinç kavramı ile farkındalık kavramının ciddi anlamda örtüştüğünü kabul etmeliyiz. Farkındalığın çeşitli seviyeleri olabildiğini de dikkate almalıyız.
5. Topografi Sorunu: Bu da dil oyunu ile parça ve katman sorunu ile ilişkili olsa da spesifik olarak bilinci oluşturan alanlara dair haritamızı ifade eder. Freud’un bilinç kavramını önbilinç (hafıza) ve bilinçsizlik olarak ayırdığı topografik modeli bu haritalara bir örnektir. Freud’un bu modeli bir başlangıç teşkil etse de yeterli değildir. Örneğin, yapılan diğer analizlerde Freud’un bilinçsizlik durumunun bilinçaltı ve bilinçdışı alanlara da ayırılması gerektiği gösterilmiştir. Bilinçaltı, başta göz ardı edilen ama uygun dikkat odaklaması (örneğin psikoterapideki güdümlenmiş keşif (guided discovery) ile bilinçli farkındalığımıza getirilebilen zihinsel içerik anlamına gelir. Bunun aksine bilinç dışı içerik derken, asla farkındalığımıza getirilemeyecek her tür sinirsel bilgi işleme süreçleri (beyinde ateşlenen sinirler, hafıza depolama mekanizmaları, bir topu yakalamak için gerekli işlemler, vb.) kastederiz. Daha da önemlisi, Freud’un “bilinç” dediğini ise topografik olarak iki genel alana, deneyimsel bilinç (bazen çekirdek, algısal, fenomenolojik veya birincil bilinç de denir) ve öz bilinçli farkındalık ve/veya özdüşünümsel anlatım alanlarına ayırmamız gerekir. Bunlar son derece farklı konulardır ve bazı önemli kavramsal sorunlar deneyimsel bilinç (6. Sorun) konusunda çıkarken başka sorunlar öz bilinç ve anlatımsal düşünme konusunda karşımıza çıkar (7. Sorun).
Gregg Henriques, Ph.D.

(*) Çeviren: Meltem Bilikmen

İlki Herkese Bilim Teknoloji Dergisi'nin 14 Aralık 2018 tarihli 142. sayısında olmak üzere bir yazı serisi olarak yayınlanmıştır. KDP Bloğunda üç ayrı bölüm olarak yer verilecektir.