31 Aralık 2016 Cumartesi

25 Aralık 2016 Pazar

Duyuru: KDP Cumartesi Sohbet Toplantısı yılbaşı nedeniyle 31.12.2016 tarihinde yapılmayacaktır.


Duyuru: 

Her hafta cumartesi günleri gerçekleştirilen KDP Cumartesi Sohbet Toplantısı yılbaşı nedeniyle 31.12.2016 tarihinde yapılmayacaktır. Toplantılara bir sonraki hafta cumartesi günü 7.1.2017 tarihinden itibaren devam edilecektir. 

Toplantı yeri her zaman olduğu gibi Caddebostan Kültür Merkezi'nde, ana girişin bir alt katında bulunan etkinlikler salonu olup, toplantılar daha önce kararlaştırıldığı gibi sonbahar-kış dönemi boyunca 15.30 - 17.30 saatleri arasında yapılmaya devam edecektir.

23 Aralık 2016 Cuma

Akıl ve Duygu – 4 (Timur Otaran, 23 Aralık 2016)



Gurur - Utanç/Suç

Aristo’nun erdemlerin başında gördüğü gururun, Orta Çağlar’da yedi ölümcül günahın birincisi olarak aşağılanmasına karşın, ABD’de 60’lı yıllarda ortaya çıkan Siyah Gururu olarak yüceltilmiş bir duygu olabilmesinin ardındaki nedenleri anlamak için, bu kavramın toplumsal kabuller bağlamındaki karşıtı olan kavram araştırılınca, cemaatlerde utanç, cemiyette alçak gönüllülük kavramının öne çıktığı görülür.
Kendisi ile ait olunan grubun küçük düşürülmesi olarak algılanan utanç duygusu, yapılan bir yanlıştan çok insanın ne tür biri olduğu ile ilgilidir. Gurup aidiyeti güçlü olan Japonya benzeri ülkeler utanç toplumları olarak bilinirken, bireysel sorumluluğun geliştiği ve yapılan ahlaksızlığın hesabının çevre ile değil, bireyin vicdanı ile yapıldığı yerlerin ise suç toplumları olarak bilinmesi, duyguların, toplumsal sistem içindeki rollerle olan bağına işaret eder.   
Bu bağlamda, insanların, O.Pamuk’un ödülünden gurur duyması veya geçmiş katliamlardan utanması gerektiği savının, nasıl bir toplumsal sistemi ön gördüğü irdelenebilir. Diğer yandan, ne rezil olma, ne de bireysel sorumluluk taşıyan bir kitlenin hangi toplumsal sözleşme içinde yaşayabileceği de araştırılmaya muhtaçtır.

Haset ve Kıskançlık

Haset, sahip olunmayan veya hak edilmeyene gıpta iken, kıskançlık, sahip olunanın kaybedilme korkusudur. Çok yaygın görünen kıskançlığın, sosyobiyolojik evrimin bir gereği olma olasılığı vardır. Bir fesat içermeyen imrenme duygusu, tüketim toplumları için olumlu bulunmakla beraber, hınç, kin ve garez gibi aşırı duygular yedi ölümcül günahlar içinde değerlendirilir.

İçerleme/Gücenme/Zoruna Gitme

Kendini zayıf, çaresiz ve yetersiz bulanların, imrendikleri güçlü ve zengin insanlara karşı yapamadıklarının büyük bir güç tarafından yapılmasını umarak geliştirdikleri duygularla bağlandıkları mağduriyet ideolojisi, bir yandan gıpta edilen güç, zenginlik, güzellik ve gençlik gibi özellikleri küçümserken, diğer yandan da cehaleti olumlar. Bu duygularda, kendinden daha iyi ve şanslı olana bakarak hayata küsmek gibi olumsuz özelliklerinin yanı sıra, hayatın adaletsizliğini düzeltme potansiyeli de vardır. Hem sağda, hem de solda bol taraftar bulan bu ideolojinin despotik liderlerce çokça kullanılmış olması bir tesadüf müdür? Atatürk’ün bu yola girmemesinin nedenlerini yeterince biliyor muyuz?      

İntikam/Öc


Yanlışı doğru yapma gibi güçlü bir sav ile ortaya çıkan ve pek çok filme konu olan intikam, tehlikeli ve durdurulması güç bir duygudur, ama ne affetme, ne de adalet duygusu onun yerine geçebilir, çünkü, diğerlerinin varlığı öc alma duygusunun yokluğunda anlamsızlaşır. Sonuçta, duyguların hakimiyetindeki öc ile aklın hakimiyetindeki adalet el ele yürür. Kurulu sistemi bozmak isteyenlere sesiz kalınmasının toplumsal çöküşü tetikleme tehlikesine karşı bir çare olarak bulunan ceza uygulamasının kökleri sosyobiyolojik evrime uzanabilir.
Timur Otaran (23 Aralık 2016)


21 Aralık 2016 Çarşamba

Akıl ve Duygu – 3 (Timur Otaran, 21 Aralık 2016)




Öfke
Saldırgan, düşmanca, tehlikeli, patlayıcı olma gibi olumsuz özelliklerinden dolayı, duyguların genellikle olumsuz olduğunu düşündürmüş olan öfkenin, her zaman ve her yerde olumsuz olduğunu söylemek mümkün müdür? Örneğin, Truva surlarının etrafında turlayan Aşil’in arabasının arkasında sürüklenen Hektor’un ölü bedeninin hikayesini anlatan Heredot’tan bu yana bölgemizde hakim olan şeref cinayetlerinin bölge insanı tarafından olumsuz algılandığı söylenebilir mi?
İki yaşındaki bir bebeğin, kıpkırmızı kesilip ve baştan aşağı kasılıp ağlayarak sergilediği öfke ile elde ettiklerinin/edemediklerinin bilgisi ile geliştirdiği stratejiyi fark edebilen ebeveynler çocuk yetiştirme sistemlerini bu bilgi ile sorgulayabilirler. 
Aşağıdakinin üste çıkma stratejisi olan öfke, sadece birkaç dakikalık patlamalardan ibaret değildir. Uzun süreli kızgınlıklar da vardır. Bunun örneklerinden, S.Dali’nin babasına yıllarca süren öfkesi yararsız olabilir ama, Pikasso’nun Guernika tablosuna yansıttığı öfke, ince bir sanatsal forma bürünebilmiştir. Benzer şekilde. Feminist hareketin. 68’li yıllarda kadınlara ‘Öfkelenin’ demesinin sonuçları, şiddet ve saldırganlık değil, karşılıklı anlayışa dayanan yeni bir düzen getirmiştir.
Kendini ve dünyayı değiştirmek için insanın kendine biçtiği bir rol olan öfke, çoğunlukla olumlu sonuçlar doğurmasa da, ne her zaman şiddet içerir, ne de tamamen yanlıştır; diğer bütün duygular gibi, tam yerinde olduğu durumlar da vardır.

Aşk / Sevgi
Aristofanes’in insanın ikinci yarısını bulması olarak tarif ettiği aşk, fiziksel, romantik, ruhani, dostluk ve pek çok şeyin sevgisi anlamında kullanılmış, politik yanı ağır basan bir kavramdır. İlk görüşte aşk, mümkün olmakla birlikte, geçip gitmek ile ilişkiyi başlatmak arasında herkesin karar vermek için düşündüğü bir an vardır. Aşk, korku ve öfke gibi hissedilmez. Her aşk durumunun, gidilecek yolu mümkün kılan değişik bir bilgisi ve hikayesi vardır. ‘Güzelliğin on para etmez, bendeki bu aşk olmasa’ sözü, öznel değerlendirmenin önemini vurgulamakla birlikte, aşkın konusu olan nesnenin anlamını yok saymaz.
Sistemin uyarılması ile salgılanan hormonlar, duruma göre farklılık gösterir. Şehvet, romantik çekim ve bağlanma duygularında salgılanan sırasıyla, testesteron, dopamin ve oksitosin/vasopresin hormonlarının etkisi ile oluşan her bir duygu için farklı kişilere yönelmek de, kıskançlık, saplantı, düşmanlık ve acı çekmek gibi, aşktan beklenen olumlu duyguların tam tersi duygulara sahip olmak da mümkündür.

Timur Otaran (21 Aralık 2016)



16 Aralık 2016 Cuma

Akıl ve Duygu – 2 (Timur Otaran, 16 Aralık 2016)


Değerlerin Yayılması

Heidegger’e göre, Insanın yaşamını şekillendiren şeyler, dertlenerek ilgilendikleri ve gerçekten umursadıklarıdır. Hayatın anlamını, kendinden daha büyük bir amaç bulup, kendini ona adamakta bulanların farklı duygularını bir arada tutan şey, dünyanın belirli bir şekilde kabul edilmesini sağlayan değer yargılarıdır.

R.Dawkins’in, bir kültür veya davranış sistemine ait bir öğenin (Yazılı metin parçası, video, görüntü, vd.) taklit ve tekrar üretim yolu ile, özellikle internet üzerinden, değişerek hızlı yayılması için önerdiği kavram mem (İng. – meme) biyolojik dünyadaki virüslerin özelliklerini gösterir. Virüste, bir nükleik asit dizisi nasıl bir yönelim kazanmış ise, benzer bir tavrı olan bilgi paketi (mem), kendini kopyalayarak yayılır. Bu mikrobik tekrarda belirleyici olan, yararlı/zararlı/yaratıcı/yenilikçi, vs. nitelikler değil, yayılma içgüdüsüdür.

Özgürlük, adalet, barış, gerçeklik, komunizm, islam gibi fikirlerin yayılmasının, canlıların evrimindeki neslin çoğalması kadar güçlü olmasının nedeni, yayılma arzusu kadar (değerlerin gücü), ortamın (medya/internet) elverişliliğidir.

Batı’nın, güzellik, dans ve evlilik yarışmaları, moda defileleri, sanal şiddet ve pornografi gibi kendi kültürünün değersiz öğelerine karşı kazandığı bağışıklık ve özgürlük ortamı, onlarla bir arada yaşamasını mümkün kılmıştır. Diğer taraftan, medya/internet üzerinden değişerek ve özellikle beynin duygusal merkezlerini harekete geçirerek yayılan bu kültürel öğelerin (mem) diğer kültürler üzerine etkisi, J.Diamond’un, silah, mikrop ve çelik üçlüsü içinde en yıkıcı olarak gördüğü mikrobun etkisi ile özdeştir.

Bu gibi etkilerin diğer toplumlar üzerindeki etkileri ile ortaya çıkan toplumsal bağların çözülmesi ve ahlaki çöküş korkusu belirgin hale geldiğinde, kökten dinciliğin bu duruma karşı önerdiği çözüm, Batı’nın zehirli fikirlerini yasaklamak ve savaşmak olmuştur. Halbuki, mikroplardan olmadığı gibi, zehirli fikirlerden de sonsuza kadar tamamen kurtulmak diye bir seçenek yoktur. Zehirli memler için bizim bir çözümümüz var mı?

Timur Otaran (16 Aralık 2016)


7 Aralık 2016 Çarşamba

Akıl ve Duygu - 1 (Timur Otaran, 7 Aralık 2016)


Akıl Tutulması ve Duygulardaki Akıl

Us dışı fikir ve davranışlar şeklinde ortaya çıkan akıl tutulmasına mazeret olarak gösterilen duygular, insanın yaptığı değil, fakat başına gelen bir şey olarak değerlendirilmiş ve vücuttaki konumu için akıl ile farklı yerler önerilmiştir. Arıisto’nun duygular için kullandığı tutku (pasos) kavramının, aynı zamanda acı çekmek anlamında olması, duyguların usa uzaklığını düşündürür. 
Us dışı durumdan kurtulmak için önerilen duygulardan arınmışlık (ataraksia) halinin örnekleri, Camu’nun Yabancı’sı ve Uzay Yolu’nun Mr.Spark’ında görülebilir. Bu karakterleri, insanlığa uzak ve nadir örnekler olarak değerlendirmek mümkündür. Gerçekten de, toplumda % 1 oranındadırlar ve insanlığa uzaktırlar. Fakat, bu gibi psikopat özellikler (samimiyet, pişmanlık ve empati yokluğu ve egoizm, vb.) gösterenlerin, üst düzey yöneticiler ve mahkumlar arasında % 21 gibi çok yüksek oranda temsilinin ve bunları toplumun en alt ve en üst uçuna götüren sürecin açıklanmasına gerek vardır.   
Uzak Doğu düşüncesi, duyguların yeri konusunda, akıl ile kalbi birbirinden ayrı tutmaz. Aynı şekilde, Eflatun’un duyguların dengeliliği (apati) kavramı da usu dışlamaz. Sartre’ın varoluşçuluğu, bireyin kimliğinin kendisi tarafından oluşturulmasını esas alır ve duyguların sorumluluğundan kaçınılamıyacağını anlatır.
Korku ve öfke gibi temel sayılabilecek duyguların nerolojik tepkiler olduğu düşüncesi, tecrübe ve kültürün rolunü ihmal ederek konuyu mekanik bir anlayışa indirger. Fakat, duygular ile aklın bir araya geleceği düşünülemezse, duygusal zeka kavramı anlaşılamaz. Kaldı ki, yaşam mücadelesinde duygular insana yararlı olmasaydı, evrim sürecinde geçersiz hale gelmez miydi?

His, Duygu, Anlam ve Değer

Genellikle bir algıdan doğan ve fizyolojik karşılığı olan his (feeling), Stoa’cılarda, kızınca yükselip taşması ve üzülünce, boşalıp gitmesiyle, ısı/basınç altındaki sıvıları andiran bir hidrolik eğretileme ile, Dekart’ta hayvan ruhu, Freud’da ise, ruh enerjisi kavramları ile ifade edilen bir mekanizmadır. Bu mekanizma hisleri anlamada yararlı olabilir ama, bir amaca yönelme özelliği olan duyguları (emotion) anlamak için daha fazlasına gerek vardır.
Hislerin ardından gelen eylem tetikleyicisi duygular, değerlendirme yapmayı gerektirir. İçgüdüler ve fizyoloji ile bağları güçlü olan korku ve ofke gibi temel duygular da usu barındırır. Butun hayvanlarda bulunan korku duygusunun insan beynindeki merkezi amigdalanın uyarılara tepkisinin ustan hızlı olması, bu durumu değiştirmez.
Yılan ile karşılaşan birinin vucudunun adrenalin salgısı ile nabzının ve solunumunun hızlanması, öncelikle usunun tehlike algısı yapıp yapmamasına bağlıdır. Kaçma veya savaşma/avlama kararını verdiren duygunun tetikleyicisi, yılan değil, yılanın anlamı ve bu alignın yarattığı fizyolojik değişimlerin (hislerin) duyumudur. Değerlendirme için, duygunun oluşumuna ihtiyaç olması geregi, değer kavramının hem doğal içgüdüler, hem de edinilmiş güdüler ile bağlantısını oluşturur.
Akıl ve duygu denemelerimin ana yapısının kurulmasında yararlandığım kaynak : R.Soloman – Passions. Philosophy and Intelligence of Emotions.

Timur Otaran (7 Aralık 2016)