27 Aralık 2021 Pazartesi

Tarihsel Bir Figürden Yeni Bir Bilim: Bütünsel Bilim Adamı Olarak Goethe (*)

 

Tarihsel Bir Figürden Yeni Bir Bilim: Bütünsel Bilim Adamı Olarak Goethe (*)

By Isis Brook (**)

Johann Wolfgang von Goethe'nin (1749-1832) bilimsel yaklaşımı, zamanının bilimine egemen olan dünyayı görmenin hem geçerli dirimselciliğine hem de mekanik yollarına karşı çıktı. Yaklaşımı, bilimi reddetmeyen, ancak yolunu doğanın üretken gücünün daha hassas bir takdirine yönlendirmeyi amaçlayan bilinçli bir bütünsellikti. 

Bunu "hassas ampirizm" olarak adlandırdı. 

[Ve bunu] Botanik ve osteoloji alanındaki çalışmaları, morfolojinin ve duyu algısının (Anschauung) bir fenomenin varlığını "süreç içinde" olarak nasıl ayarlayabildiğini ve bu tür insan etkileşimi yoluyla doğanın kendisinden bir şeyler anlayabildiğini göstermek için [dir diye] tanımlanıyor. 

Goethe'nin yaklaşımı, örneğin agro-ekoloji yoluyla çevre ile ilişki kurmaya yönelik daha hassas yaklaşımlar geliştirmenin yeni yollarını bilgilendirebilir. Bu bölüm Goethe ve Rudolf Steiner (biyo-dinamik tarımın başlatıcısı) ile fenomenoloji arasındaki bağlantıyı açıklamaktadır. 

Goethe'nin bilimsel yaklaşımı, dikkatli bir şekilde disipline edildikten sonra, hayal gücü ve sezgi gibi insan yetilerini kullanır. Doğayla kaçınılmaz olarak iç içe olduğumuzu kabul ediyor, bu yüzden bunu görmezden gelmeye çalışmak yerine insani özelliklerimizi devreye sokmamız gerekiyor. 

Goethe'nin yaklaşımını onun yöntemini izleyerek yenileyebiliriz ya da kendini adama ve doğaya karşı duyarlı olma yoluyla tesadüfen bulabiliriz. İkincisini göstermek için, bölüm sito-genetikçi Barbara McClintock'un (genlerin transpozisyonunu keşfeden kişi) çalışmasını tanıtıyor ve burada önerildiği gibi Goethe'ci bir şekilde çalışıyor.

____________

(*)https://www.academia.edu/60786050/A_New_Science_from_a_Historical_Figure_Goethe_as_Holistic_Scientist adresindeki makalenin özetinin Google çevirisinin Mustafa Özcan tarafından uygunlaştırılmış halidir.

(**)https://crossfieldsinstitute.academia.edu/IsisBrook


23 Eylül 2021 Perşembe

Vefat - Prof. Dr. Doğan Kuban

  

Türkiye'de Cumhuriyet döneminde yetişmiş en değerli akademisyen mimarların başında gelen mimar ve mimarlık tarihçisi Prof. Dr. Doğan Kuban'ın vefatını öğrenmiş bulunuyoruz.

 

Mimarlık ve sanat tarihçisi kimliği ile ele aldığı toplumsal konulara holistik bakışla evrensel bir karakter kazandıran ve çok önemli çalışmalara imza atmış bulunan duayen yazar Doğan Kuban'ın yakınlarına ve sevenlerine başsağlığı dileriz.


Kadıköy Düşünce Platformu




28 Ağustos 2021 Cumartesi

Karmaşıklık (Bölüm 24 - SON) (Ateşan Aybars, 28 Ağustos 2021)


Evrimsel Ekonomi. 

Investopedia’nın tanımına göre; evrimsel ekonomi, birey ve toplumun birlikte tayin ettiği, belirlediği ekonomik süreçtir. Bu süreç, bireylerin rasyonel seçim anlayışından uzaklaşarak psikolojik eğilimlerinin kabul edilmesinden kaynaklanır ve sistemin iç dinamikleri aracılığı ile merkezi bir kontrol mekanizmasına ihtiyaç duyulmadan yeni yapılanmalar ortaya çıkar. Bu anlayış kapsamında evrim, karmaşık adaptif sistemlerin (KAS) gerçek yaşam koşullarında ekonomiyi anlama ve çözüm getirme sürecine dönüşür ve doğal ekosistem süreçlerine benzer şekilde bir dizi anahtar aşamayla gerçekleşir. Dolayısıyla, ekonomi biliminin evrimsel biyolojiden esinlendiğini ifade etmek yanlış olmaz. 

Evrim süreçleri zaman içinde makro ekonomik seviyede çeşitli entegrasyon ya da bölünmeler şeklinde tezahür eder. Serbest piyasa ekonomisinde doğal seçim yoluyla en uygun modelin hayatta kalması çok yaygındır. Tüketicilerin pek çok seçeneği olmasına rağmen çok az firma ihtiyaçlarını tam olarak karşılayabiliyor ve her şey sürekli bir değişim içinde olduğundan birçok firmanın iflas edip piyasadan çekilmesi de doğaldır. 

Evrimci ekonomistler, ekonominin her zaman bir denge durumuna yönelmek yerine dinamik, sürekli değişen ve kaotik süreçler içinde olduğunu savunurlar. Üretlen mallar ve bu malların tedariki, teknoloji geliştikçe değişen birçok süreci içerir. Üretim sistemlerini ve tüketici davranışını yöneten kuruluşlar, üretim ve satın alma süreçleri değiştikçe kendilerini yenilemek durumundadırlar. Yani, evrimsel ekonominin özünde davranışsal ekonomi vardır. Evrimsel ekonominin Darwin ilkelerine bağlanması, teorinin arkasındaki önde gelen isimlerden biri olan Joseph Schumpeter dâhil olmak üzere önemli eleştirilere hedef oluyor. Schumpeter, girişimcilerin ekonomik kalkınmanın ana itici gücü olduğunu, şirketlerin fayda sağlayacak çözümler bulmak için sürekli olarak rekabet ettiğini ve bunun sonucu olarak piyasaların döngüsel olduğunu, sürekli yukarı ve aşağı yönde hareket ettiğini savunur. Bu ifadesi ile Avusturyalı ekonomist Joseph Schumpeter, evrimsel ekonominin gelişmesinde önemli rol oynamıştır ve ekonomiyi etkileyen evrim sürecinin, zaman içinde daha fazla farklılaşma ve bütünleşme sergileyecek şekilde gelişeceğini savunmuştur.

Ekonomik gelişme
Bugün küresel ekonominin entegrasyonuyla birlikte, neden bazı ülkeler hızla gelişirken bazılarının durgun kaldığı sorusu tartışılmaya devam ediyor. Öncelikle, ekonomik kalkınma sorunu, ekonominin ötesinde sosyo-politik, çevresel, tarihi, kültürel vb. alanların etkilerini de içerir ve bu nedenle çok karmaşık olduğunu kabul etmek gerekir. Bu kabul çerçevesinde temel olarak iki farklı yaklaşım tartışılır: Yukarıdan-aşağıya merkezi düzenleyici (doğrusal) model yaklaşımı ve adaptif network (evrimsel) yaklaşım. 

Doğrusal Model. 
Merkezi olarak düzenlenmiş yukarıdan-aşağıya ekonomik gelişme yaklaşımında, daha önce değindiğim gibi önce geleceğe dönük hedefler saptanır ve bu hedeflerin gerçekleşmesi için teşvik ve kalkınma planları gibi birçok mali politika koordine edilir ve sonrasında GSYİH ölçeği çerçevesinde gelişmeler kontrol edilir. Bu merkezi model, ekonomik gelişmeyi temel olarak tanımlayan basit doğrusal bir sistemdir. Doğrusal modeller, tarım ve sanayi devrimleri sürecinde işe yaradılar ama post-endüstriyel, bilgi ekonomileri sürecinde kalkınma için uygulanabilir bir model olup olmadıkları artık tartışmalıdır. Son yılarda ülkelerin benimsedikleri modeller ekonomilerini yönlendirmekte çok önemli oluyor. Örneğin, 1970’li yıllarda Güney Kore ve Türkiye ekonomileri birbirine benzerdi, kişi başı gelir ve GSYİH aşağı yukarı aynı seviyedeydi ama aradan geçen 30-40 yılda Güney Kore gelişmiş ülkeler kategorisine yükselirken Türkiye gelişmekte olan ülkeler sınıfında bocalıyor. Neden bazı ülkelerin hızla geliştiği ve diğerlerinin ayak uyduramadığı konusu çok yönlü olarak tartışılmaya devam ediyor. Gelişmiş ekonomiler sanayileşme sonrası ekonomilerinin ilerlemesine olanak sağlayan yeni teknolojik sıçrama olan enformasyon teknolojisinin yükselişine seyirci kalmıyorlar. Bireyler, kurumlar ve ülkeler artık bilgiye ulaşmak ve bu bilgiyi işlemek için güçlü araçlara sahipler. Daha önce hiç olmadığı kadar küresel bağlantısallık ve etkileşim olanakları var. 

Evrimsel gelişme. 
Evrim süreci doğrusal modelin aksine merkezi olmayan sistemlerde çalışır. Merkezi sistemin olmadığı bir ekonomik yapıda bileşenler tanımlıdır, sisteme müdahale eden merkezi otorite yoktur, sistemin amacı da yoktur, etkileşimlerle büyür ve yönetilir. Elbette, bu özellikler alışık olduğumuz klasik ekonomi anlayışından radikal ölçüde farklıdır. Sistemlerde evrim, mikro seviyede adaptasyon olarak başlayan bir fenomendir ve bu adaptasyon makro seviyede evrim olarak ortaya çıkar. Elbette, evrim süreci kısa süreli değildir, sistemin yaşamı boyunca sürer ve çeşitli döngüleri içerir. Bu uzun süreçli döngüler karmaşık adaptif sistemlerin (KAS) konusudur. Çok basit ifade ile evrim, volatil ve belirsiz ortamlarda çevreyle uyum sağlama yetisidir. Çevreye uyum kolay kestirilebilir bir eylem değildir. Tüm sistemi anlamak ve kontrol edebilmek, tüm çevre faktörlerini hesaba katmak ve bu çerçevede sistemin optimal sonuca ulaşmasını kestirmek mümkün değildir. Evrimsel süreç sürekli yeni bilgiler üretir ve bu bilgilerle etkileşim içinde olan birey davranışlarını yeni bilgiler çerçevesinde günceller. Bu güncellemeler ya da kendiliğinden örgütlenme kritik kütleye ulaştığında sinerjik belirim (emergence) ortaya çıkar. Bu yeni belirimler, yeni pazarlar, yeni teknolojiler, yeni davranışlar veya yeni kurumlar olabilir. Sürekli olarak yeni belirimler oluştuğundan sistem klasik ekonomik anlayıştan farklı olarak hiçbir zaman dengede (equilibrium) değildir. Schumpeter'in ifade ettiği yaratıcı yıkım süreci, pozitif ve negatif geri bildirim süreçlerinde, ekonomik sistem bileşenlerinin belirmesi ve yok olmasıdır, yani sürekli dengesizlik vardır. Ekonomik karmaşıklık teorisi, refah anahtarının hem bireysel yeteneklerin toplamı hem de bu yeteneklerin çeşitli endüstriler içinde karmaşık ürünler yaratmak üzere ağlar aracılığıyla bir araya getirilebilme kapasitesi olduğunu varsayar. Az gelişmiş ekonomiler yalnızca birkaç şeyi yapabilirken gelişmiş ekonomiler nasıl çok şey yapacaklarını bilirler. Know-how bireye özgüdür, görevi yerine getirme yetisi olarak tanımlanır. Kollektif know-how ise birey tarafından gerçekleştirilemeyen görevlerin yerine getirilmesi yetisidir, ekip çalışmasıdır. Hiç kimse tek başına bir senfoni oluşturamaz, dizüstü bilgisayar üretemez vs. Tarım öncesi toplumlarda, birey neredeyse tüm organizasyonun bildiğini bilirdi ama gelişmiş ekonomilerde, bireyler farklı bilgi birikimine sahip olduğundan ağlar vasıtasıyla daha karmaşık şeyler yapabilir. Bireysel olarak farklı yetenekler ve bunları entegre edecek kurumsal yetenekler ne kadar fazla ise ürün ve hizmetler o kadar karmaşık hâle gelir ve dolayısıyla ekonomi o ölçüde gelişir.

Ateşan Aybars (28 Ağustos 2021)







16 Ağustos 2021 Pazartesi

Duyuru: Vefat

 

Kadıköy Düşünce Platformu Kurucusu Sn. Mustafa Özcan’ın babası İbrahim Özcan Gönen'de vefat etmiştir. 

Cenaze yarın Gönen Çarşı Camii'nde kılınacak öğle namazını müteakiben defnedilecektir.

Kadıköy Düşünce Platformu olarak Sn. Mustafa Özcan’a ve yakınlarına başsağlığı diliyoruz. 




15 Ağustos 2021 Pazar

Karmaşıklık (Bölüm 23) (Ateşan Aybars, 15 Ağustos 2021)

Ekonomik Dayanıklılık. Ekonomik dayanıklılık, bir ekonomik kuruluşun olumsuz iç veya dış etkiler karşısında işlevselliği sürdürme kapasitesidir. Ekonomik ve finansal dayanıklılık fikri, son mali krizden bu yana sıcak tartışma konusu hâline geldi. Sınır ötesi sermaye hareketlerindeki artış ile ekonomik dalgalanma arasında güçlü bir korelasyon vardır. Küresel ekonomide mal, insan, sermaye hareketlerinin serbest dolaşımı daha entegre hâle geldikçe, emtia ve para piyasaları gibi küresel ağlar içindeki küçük hareketler ulusal ekonomiler için önemli sonuçlar doğurabiliyor. Ulusal ekonomiler bir yanda ekonomik dirençlerini korurken diğer yanda volatil olan küresel ağlara nasıl entegre edilebileceği sorun olmaya devam ediyor.

Ekonomik dayanıklılık analizi, ekonomik veya finansal ağın dayanıklılığıyla ilgili bazı temel faktörleri anlamaktan geçer. Herhangi bir sisteme bulaşın nasıl sızdığı (difüzyonu) nasıl gerçekleştiği ve ne kadar süreceği birçok parametre ile tanımlanır. İlk olarak, ağda yayılan saldırı ya da bilginin ne kadar bulaşıcı olduğunun bir ölçütü olmalıdır. Bulaşıcılık, yayıldığı ağın türüne ya da topolojisine bakılmaksızın çok defa hızlı bir şekilde yayılmasıdır. Ardından, ağın topolojisini göz önünde bulundurmak gerekir. Sisteme tehdit ya da bulaş, ağın bağlantısallığı üzerinden sızdığına göre, sistemin yapısı ve düğümlerinin derece dağılımı ve ağın topolojik yapısı belirleyici faktör olacaktır. Bir sistemin düğümleri arasındaki bağlantısallığı ne kadar yoğunsa bulaşın o kadar hızlı yayılacağı açıktır ama ağın en kısa yol özelliği de göz önüne alınmalıdır. Ayrıca, sisteme saldırının rastgele mi yoksa amaca yönelik (stratejik) mi olduğu anlaşılmalıdır. Saldırıların birçoğu rastgele olarak modellenebilir. Örneğin, Covid 19 virüsü, bulaşı artsın diye başkalarıyla daha fazla fiziksel teması olan insanları seçemez, böyle bir akıl yürütmesi yoktur ve bulaş tamamen rastgeledir. Aynı şeyi finansal bulaşıcılık için de söyleyebiliriz. Toksik varlıklar, ekonomik ağda en çok hangi düğümleri etkileyeceklerini seçemezler. Ancak, bazı yayılma süreçleri stratejik hedeflere yöneliktir. Örneğin, hackerların rüyası merkezi sistemde ana düğüme saldırıdır. Askeri strateji genellikle düşmanın logistic, ulaştırma gibi kritik bir düğümüne saldırmayı amaçlar ve bu saldırının diğer birçok düğüme bulaşması beklenir. Şekil 1’de bağlantılar üstel olarak artsa da ağ yapısı değişmez. Örnek sosyal medya (Facebook, Twitter vs.).















Şekil 1. Network üstel büyüyebilir ama yapısı değişmez (sosyal medya).

 

Dolayısıyla, sistemin saldırılara karşı dayanıklılığı ve direnci söz konusu olduğunda savunma modellemesi için sistemin düğüm bağlantısallığı göz önüne alınmalıdır. Düğümün sistemden çıkarılması (node percolation) ya da düğümler arasındaki bağlantının koparılması (link percolation) sistemin saldırıya karşı direncini nasıl etkiler? Bu sorunun cevabı, saldırının rastgele ya da amaca yönelik (stratejik) olmasına bağlıdır. Düğümler söz konusu olduğunda düğümlerin derece dağılımı önemlidir. Derece dağılımı ne kadar yüksek ise, sistemde o kadar fazla çok bağlantılı düğüm olacaktır. Bu durumda üstellik yasasına göre şekillenen merkezi sistem stratejik saldırıya karşı savunmasızdır. Çok bağlantılı büyük düğümlere stratejik bir saldırı, sistem içindeki bağlantıların sayısını önemli ölçüde azaltırken düğümler arası yolun uzunluğunu önemli ölçüde yükseltecek ve sistemin bütünlüğünü bozacaktır. 

Benzeşik ve dağınık sistemler stratejik saldırıdan fazla etkilenmezler. Zira herhangi bir düğüm eksildiğinde sistem işlerliğine devam eder, bütünlüğü bozulmaz. Bu iki sistem arasındaki fark kısaca şöyledir: Benzeşik sistemler merkezi sistemlerin içinde yer alabilir ya da parçası olabilirler, dağınık sistemlerden farkı kontrol ve bağlantısallık anlamındadır. Yani dağınık sistemler kontrol açısından değerlendirilirken benzeşik sistemler bağlantısallık açısından değerlendirilir ve tanımlanır. Bağlantısallık sistemin bütünlüğünü sağladığından direnç ve sağlamlığın temel kaynağıdır. Ancak bağlantısallığın saldırının hızla yayılmasına da neden olduğu unutulmamalıdır. 

Düğümler arasındaki kritik bağlantı(ların) çıkarılması ya da hedef alınması (link percolation) hâlinde sistem bu stratejik saldırı karşısında savunmasızdır. Örneğin, uluslararası petrol taşımacılığında Süveyş Kanalı’na stratejik bir saldırı küresel ulaşım yolunu aksatır.

Ekonomik veya finansal terörizm. Ülkeler arası kur veya ticaret savaşlarının aksine, ekonomik terörizm devlet istihbaratı ve/veya özel ajanlar (tetikçiler) tarafından üstlenilir. Bu, bir ülke ekonomisinin, ticaretini, borsasını vs. bozmak için çeşitli, koordineli, organize eylemler gerektirebilir[1]

Modern ekonomiler, altyapı ağlarına büyük ölçüde bağımlıdır. Bu ağlar, doğal afetlerden insan saldırılarına kadar çeşitli tehditlerle karşı karşıyadır ve yaygın olduklarından, hedef düğümlerin korunması konusunda ciddi ve pahâlı çalışmalara yol açmıştır. “Ağın işlevselliğini korumak için savunulacak anahtar düğümler hangileridir”, “Ağ içindeki düğümlerin koruması için teşvikler nelerdir” ve “Bu teşviklerin sistemin çalışmasında karşılığı nedir” türünden soruların karşılığı bilinmelidir[2]

Sistemin esneklik stratejileri. Esneklik kavramı (resilience) bilimsel literatürde ilk defa 1970’li yıllarda görüldü ve tanım olarak “herhangi bir sistemin şoka maruz kaldıktan sonra tekrar önceki hâline dönebilme kapasitesi” şeklinde ifade edilir. Sistemin çeşitli ataklara karşı esnekliği açısından savunma stratejileri ağ yapısına bağlı olarak iki türlü oluşturulabilir. Saldırıya direnmek modeliya da saldırıya uyum sağlamak (adaptation) modeli. Saldırıya direnmek, sistemdeki tüm unsurları saldırıya karşı düzenleyerek sistemin, ilk hâline dönme stratejisidir. Homojendir, statiktir, sistemin saldırıya karşı kendiliğinden yapılanması ve adapte olması mümkün değildir. Karmaşıklığın fazla olmadığı bir ortamda kolayca ve etkili biçimde uygulanabilir ama değişime direnebilmek için sistemin her zaman kontrol altında olması gerekir. Merkezi ağ sistemi göz önüne alınırsa, saldırının yakalanması ve önlenmesi kolaydır ama saldırıların artması ya da merkezi ağ sistemin önemli düğümüne hedeflenmesi sistem için ciddi risk oluşturur. Örneğin, ekonomik krizlerde çok önemli olan büyük kurumların batması sistemik riske yol açabileceğinden çökmelerine müsaade edilmez (too big to fail) ve müdahale edilerek sistemin sağlam kalmasına çalışılır.


Adaptasyon. Karmaşık ortamlarda, saldırıya direnme modelinin bazı sınırları vardır. Böyle bir ortamda, ekonomik konjonktür değişebilir ve sistemin bileşenleri sistemik şoka dayanamayacağından saldırıya uyum sağlamak (adaptasyon) şeklinde farklı bir savunma stratejisi gerekir. Adaptasyon, sistemin çevresindeki değişikliklere tepki olarak durumunu değiştirme ve yeniden yapılanma kapasitesidir. Adaptasyon sürecinde esneklik ise değişen koşullarda farklı durumlar oluşturma kapasitesidir. Bu yaklaşım, önceki saldırıya yönelik direnme modelinden farklıdır. Adaptasyonla birlikte sistemin yeni durumlara uyum sağlaması gerektiğinden, sistemin bütünü ile parçaları arasında ayrım vardır, parçalar yerine koyulmak yerine doğrudan sistemden atılabilir. Bu nedenle, saldırıya yönelik adaptif model, belirli sistem bileşenlerinin korunmasından ziyade temel işlevselliğin sürdürülmesi ile ilgilidir. Karmaşık ortamda esneklliğinin artması, saldırıya karşı dirençli olması ve işlevini sürdürebilmesi için sistemde dengesizlik gerekir. Dengesizliğin olmadığı bir ortam, sistemin bileşenlerini statik bir konfigürasyona zorlayacağından sistemin farklı koşullara adapte olmasını engeller, statik ve homojen yapısıyla saldırıya karşı daha savunmasız olur. Bu nedenle adaptif yaklaşım, daha çok büyük dengesizliklere uyum sağlamaya çalışırken küçük ve orta dereceli dengesizlikleri önemsemez. Elbette, sistem büyük ölçüde pek çok saldırı ile baş edebilir ama bir seviyede yetersiz kalmaya başlarsa saldırılar sistemin kritik işlevselliğine ve sürdürülebilir savunma kapasitesine zarar verir. 


Düzen ve kaos arasında saldırı. Saldırıya karşı adaptif esneklik, kaos eşiğinde, düzen ve kaos arasındaki enteresan alanda görülür. Yukarıda bahsedilen ve iki savunma yönteminden ilki olan saldırıya direnç stratejisi düzenli ve istikrarlı ortamlar için uygun olurken, adaptif sistemler VUCA[3] denilen değişken ve bir ölçüde kaotik ortamlar için uygundur. VUCA oynaklık (volatility), belirsizlik (uncertainty), karmaşıklık (complexity) ve belirsizlik (ambiguity) anlamına gelir.  VUCA, teknoloji ve çevre değişimi gibi bir dizi faktör 21. yüzyıl ekonomik ortamının özelliklerini yansıtmaktadır. Adaptif esneklik kavramı, çeşitliliği sürdürmenin maliyetini de beraberinde getirir. Isı yitirgen sistemler (dissipative) sürekli olarak dengeden uzaklaşmaya çalışır. Yani, sistem entropiye karşı denge sağlayabilmek için çevreden enerji almalıdır. Çeşitlilik ve verimlilik arasında temel bir değiş tokuş vardır. Çeşitlilik, heterojen bir yapıyı (bağlantısallıkları farklı düğümler) ifade ederken verimlilik, yapı elemanları arasında senkronizasyon ve koordinasyonu (bağlantısallıkları benzer düğümler) ifade eder. Çeşitliliği ve verimliliği birlikte gerçekleştirebilmek bileşenlerinin homojenleştirilmesinden geçer. Dolayısıyla, saldırıya karşı direnç modeli çeşitliliği azaltmayı ve sistemi doğrusallaştırmayı hedeflemelidir ama doğrusallaşmayı hedeflemek sistemi kırılgan hâle getirir. Herhangi bir kırılma çeşitliliği azaltacağından pozitif geri bildirim etkisi hızla yayılır ve sistemik şoklara karşı duyarlılık artar. Saldırıya uyum sağlayan model ise heterojendir ve negatif geri bildirimlerle sistem şoka girmeden dengelenebilir. Negatif geri bildirim, pozitif geri beslemenin saldırı bulaşma etkisini önleyerek sistemin daha dirençli olmasını sağlar, daha az savunmasız duruma getirir. 

 

Bilgi opaklığı (belirsizliği). Bireylerin kendi isteklerine bağlı olarak bağlantı oluşturduğu karmaşık ekonomik ağlarda tüm bağlantılar bilinemez. Bazı hedge fonları ve kıyı bankacılığı (off-shore) gibi birey menfaatini öne çıkaran denetim dışı yapılar; şeffaflık, hesap verilebilirlik konusunda yetersiz olmalarından dolayı sistemin dayanıklığı ve yönetimi açısından sorun olabilirler. Küresel finansal sistemi ve küresel tedarik ağları gibi karmaşık ağlar, farkında olmadığımız birçok karşılıklı etkileşime sahiptir. Çok defa gizli olan bu karşılıklı bağımlılıklar piyasalarda kriz ya da şok olduğunda ortaya çıkar. Sistem ne kadar sisli olursa kritik bilgilere ulaşmak o kadar zor olacağından merkezi yönetim de o kadar zorlanacaktır.

 

Ateşan Aybars (15 Ağustos 2021)



[1] Vikipedia. economic terrorism

 

[2] Marcin Dziubinski, Institute of Informatics, Faculty of Mathematics, Informatics, and Mechanics, Warsaw University.

https://econtheory.org/ojs/index.php/te/article/viewFile/2088/17039/504

 

[3] İkinci dünya savaşı sonrasında oluşan belirsiz ve puslu ortamda liderlik çalışmaları ile ortaya atılan ve ilk defa 1987 yılında ABD savaş akademisi tarafından kullanılan bir terimdir. https://en.wikipedia.org/wiki/Volatility,_uncertainty,_complexity_and_ambiguity


Sosyal Bilimler Karmaşıklık Ve Kaos (Kitap Analizi, Abdullah KIRAY)

 


Sosyal Bilimler Karmaşıklık Ve Kaos

Necmi Gürsakal'ın yazdığı "Sosyal Bilimler Karmaşıklık Ve Kaos" adlı kitabın Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Araştırma Görevlisi Abdullah KIRAY tarafından yapılmış ve Girişimcilik ve Kalkınma Dergisi (6:1) 2011 Journal of Entrepreneurship and Development adlı dergide yayımlanmış kitap analizini aşağıda bulabilirsiniz. İyi okumalar...


* * *

1. Kitabın Kişiliği:
Kitabın Adı:Sosyal Bilimler Karmaşıklık Ve Kaos Yazarı: Necmi Gürsakal
Yayınevi: Nobel Yayın Dağıtım
Basım Yılı: 2007
Sayfa Sayısı: 168

2. Kitap Tahlili

Kitap; bilimin gelişmesine büyük bir ivme kazandıran karmaşıklık ve kaos kavramlarının önemini vurgulamakta ve görünürdekinden farklı anlamları içinde bulunduran yeni bilim kavramının da ortaya atılmasında bu denli önemi olan bu kavramlar, disiplinler arası yaklaşımla ele alınıp açıklanmaktadır.

Kitapta ilk olarak hayatta her şeyin her şeye bağımlı olduğu bilimsel deneylerle örneklendirilerek bize göre büyük karmaşa ve kaos içeren olayların aslında hiç de öyle olmadığı bilakis bu karmaşa ve kaosun içinde bir düzenin olduğundan bahsedilerek giriş yapılmıştır. Kalan kısımlar da 19 farklı başlık altında incelenmiştir.

Belli bir zaman ve mekan çerçevesinde düşünce trendi anlamına gelen ve halk arasında kullanıldığı şekliyle vakit ve saatin gelmesi manasında olan zamanın ruhu kavramından bahsedilmiştir. Buna bir örnek olarak da keşiflerin genellikle aynı dönemde, birbirinden bağımsız çalışan birden çok sayıda kişi tarafından yapılması verilmiştir. Her işin bir akış halinde olduğu sonucuna varılarak ağlar, bağlantı ve bağlanmak kavramlarına değinilmiştir. Zamanın ruhu, iş akışı, bağlantılar, ağlar, sanallaşma, hızlanma gibi olayların sonucu olarak karmaşıklık kuramının da göz ardı edemeyeceğimiz bir kavram olarak karşımıza çıkmasından bahsedilmiştir.

Karmaşıklık ve kaos kavramlarının gerçek bir bilim adamı için iyi bir başlangıç olacağına değinilmiş ve yıllardır yapılan yanlıştan bahsedilmiştir.Ancak bin yıldan sonra doğada bulunan şekillerin geometrisinin doğrusal geometriden çok farklı olduğunun farkına varılabildiğinden, hiç koni şeklinde dağ, küre şeklinde bulut görmüş olmasak da geçmişte hep çevremizin daha çok idealize edilmiş şekillerin penceresinden bakıldığından yakınılmaktadır.

Kitapta farklı bakış açılarıyla bilimin amacı sorgulanmıştır. Sokaktaki adama göre bilimin en önemli amacının insan hayatını kolaylaştırmak olduğundan bilim adamına göre ise bunun önemli olmadığından onlara göre bilim ilgi alanı içindeki olguları anlama-açıklama ve tahmin-kontrol gibi iki amaca yönelmesi gerektiğinden bahsedilmiştir. Ayrıca bilimin amaçlarının fizik kimya biyoloji gibi doğal bilimlerden zaman içinde sosyoloji ekonomi gibi sosyal bilim dallarına geçtiğinden bahsedilmiştir. Sosyal bilimlerde anlama-açıklama amacından çok tahmin-kontrol amaçlarında sorunlar gözlendiğinden ve dolayısıyla yetersiz kalınan bu anlarda ihtiyaçların dile getirilerek farklı bilim dalları arasında işbirliğinin ortaya çıkması ve birden çok alanın kesişimi olarak yeni bilim dallarının geliştirilmesi çalışmalarından bahsedilmektedir. Nitekim zaman içinde ekonomi, istatistik ve matematik dallarının kesişimi olan ekonometri bilimi buna örnektir.

Bilim, anlama-açıklama amacı gereğince araştırmalar ile neden-sonuç ilişkileri kurarak nelerin neleri açıkladığını belirler. Bilimsel araştırmalarda neden durumunda olan değişkenler yani bağımsız değişkenler ile sonuç durumunda olan değişkenler yani bağımlı değişkenleri ne şekilde belirleyebileceğimizi anlamak ve bu ilişkileri kullanarak, onları etkilemek ve kontrol etmeyi bilimin temel mantığı olarak ifade etmektedir ve bilimdeki 3 tür ilişkiden bahsetmektedir. Bunlar deterministik ilişki, stokastik ilişki ve korelasyondur.

Bunların yanı sıra kitapta Kaos kuramının öncülerinden olan Henri Poincaré den bahsedilmiştir. Poincaré, 1882 yılında “Başlangıç koşullarındaki küçük farklılıklar nihai olguda çok büyük farklılıklar oluşturabilir.”diyerek çoklu potansiyelin kararlı çözümler ortaya koyabileceğini çatallanma deyimi ile anlatır. Bireylerin gerçekleştirdiği küçük olayların dünyayı olağanüstü bir şekilde değiştirebileceğini Poincaré bir süre sonra bilgisayar deneyleri ile kanıtlamıştır. Ayrıca doğrusal ve doğrusal olmayan sistemlerden bahsedilmektedir. İnsana ilişkin sistemlerin doğrusal olmayan sistemler olduğunu savunur. Eğer doğrusal sistemler olsalardı bebeklerin düzgün bir şekilde yetişkinlere, mum üretenlerin çaba harcamadan ampul üretenlere dönüşebileceğiyle örneklendirmiştir ve dolayısıyla yaşayan sistemlerde kaotik dönemlerin normalliğinden bahsedilmiştir.

Ayrıca doğrusal olmayan bir dünyada yaşadığımızdan bahsedilmektedir. Poincaré 1882 yılında “Başlangıç koşullarındaki küçük farklılıkların nihai olguda çok büyük farklılıklar oluşturabilir.” Dedikten Edward Lorenz 1961 de hava tahminleriyle ilgilenirken şans eseri kaosla karşılaştıktan sonra 1970 yılında matematikçi R. May lojistik denklemini bulmuştur ve sonuçta kaotik davranışların çok basit sistemlerde bile ortaya çıkabileceğini, kaotik davranış içerisinde küçük düzenlilik odalarına, düzensizliğin içinde düzene rastlanabileceğini tespit etmiştir. Bahsedilen başlangıç koşullarına hassas bağımlılık kavramını Lorenz “Kelebek Kanadı” etkisi olarak adlandırmıştır ve şöyle açıklamıştır: İki dünya düşünelim. Bu iki dünya arasındaki tek fark birinde kelebeğin kanatlarını çırpması, diğerinde ise kelebeğin kanat çırpmaması olsun.İlk anda kimsenin farkına bile varamayacağı kadar küçük bir farklılık aslında çok büyük bir değişime neden olmuştur.Kelebeğin kanadını çırptığı dünyada küçük hava akımları oluşmuş ve bu hava akımları zamanla daha büyük hava akımlarının oluşmasına neden olmuştur. Sonuçta iki dünyada zaman içinde hava durumları tamamen farklı olmuştur.

Bilim dünyasının temel yaklaşımına göre bir bilardo masası üzerindeki topun hareketini anlamaya çalışıyorsak başka bir yerde esen rüzgâr ile ilgilenmemiz gerekir. Klasik ve Newtoncu bilim için ise küçük etkiler göz ardı edilebilir, küçük etkiler büyük sonuçlara yol açmamaktadır.

Karmaşıklığa gelince ise çok sayıda tanımı yapılmış fakat uzlaşılmış tek bir tanımı yoktur. Webster sözlüğü karmaşıklığı “karmaşık olma durumu” olarak, Oxford sözlüğü ise “bir şey eğer birkaç yakından ilişkili parçadan yapılmışsa karmaşıktır” şeklinde tanımlamıştır. Ayrıca karmaşıklık basitliğin tersi olarak da nitelendirilmektedir.

Karmaşıklığın farklılık ve ilişki gibi iki boyutu vardır. Çeşitlilik karmaşıklığın farklı parçalarının farklı davranışlarını açıklarken ilişki ise bu parçaların bağımsız olmadıklarını açıklar. Parçaların çeşitlilik bağlantısı arttığında karmaşıklık da artmaktadır.

Kaos kuramı ise karmaşıklık kuramının bir alt kümesidir. Karmaşıklık kuramı içinde belirli bir davranış biçimi olarak tanımlanmaktadır. Kaos tipik olarak az sayıda değişkene sahip sistemlerle ilgilenir ve kelebek kanadı etkisi ve başlangıç koşullarına hassas bağımlılık gibi sonuçlar gösterir. Buna karşılık karmaşıklık kuramı yüzlerce binlerce parçası olan sistemlerle ilgilenir. Bir de karmaşıklık kuramında ölçek sorununa değinilmiştir. Bundan kısaca şöyle bahsedebiliriz: Bir gösterimde karmaşık görünen bir olgu başka bir gösterimde düzenli olarak görülebilir. Örneğin kurumuş çamurlu yüzeydeki kırıklar bize karmaşık görülebilir. Oysa bu yüzeye çok yukarıdan bakarsak yani ölçeği değiştirirsek o zaman da kırıkları hiç göremeyecek düz homojen bir yüzey görürüz.Kısaca karmaşıklık ilgilendiğimiz olguya baktığımız ölçekle ilgilidir.

Fraktal boyut ise biçim, doku, sayı, renk, tekrarlanma, rassallık, düzenlilik gibi bir nesnenin veya olayın özelliklerini tanımlamakta kullandığımız tanımlayıcı özellikleri niceleştiren bir kavramdır. Kısaca karmaşıklığı ölçer. Klasik bilimin geometrisi doğrusal geometri iken yeni bilimin geometrisi fraktallere dayanan kırıklı kesikli eğri büğrü fraktal geometridir. Ayrıca verileri tanımlamak için de fraktal boyuttan yararlanılmaktadır. Fraktal boyut ampirik olarak kutu sayma yöntemi, kitle yarıçap yöntemi ve piksel genişletme yöntemi olmak üzere üç yöntemle tahmin edilir.

Günümüzde veri bolluğu karmaşıklığı artıran bir etken olarak karşımıza çıkıyor. Bu karmaşıklığı yönetme de farklı disiplinlerle birlikte çalışarak disiplinler arası çalışmalarla başarılabilir. Disiplinler arası yaklaşım öngörülemez sinerjistik sonuçlar ortaya koyma potansiyeline sahip bir yaklaşım olarak karşımıza çıkmaktadır.

Karmaşıklık ve kaos dinamik, doğrusal olmayan, dengeden uzak sistemlerin bilimidir. Bu nedenle organizasyonlar özlerinde karmaşık, dinamik, doğrusal olmayan ve dengeden uzak sistemler olarak düşünülürse, organizasyonlara da karmaşıklık ve kaos kuramı ile yaklaşmak mantıklı olacaktır.

Ve sözü bitirirken
doğrusal olmayan sistemler... kelebek kanadı etkisi...
küçük dünya ağları... ölçekten bağımsızlık... fraktaller...
karmaşıklık kaos ve
yeni bilim.

3. Kitap Hakkında Genel Düşünce

Temeli karmaşa ve kaosa dayanan ve yeni bilimin de ortaya atılıp gelişmesinde önemli rolü olan kavramlar akıcı bir dille örneklendirilerek işlenmiştir. Konu teorik bilgiler ve istatistiksel hesaplanmalarla ağır bir dille anlatılmış gibi görünse de basit örneklerle anlaşılabilir özelliğe kavuşturulmuştur. Belki de bazılarımızın hiç aklına gelmediği, fark etmediğimiz ama aslında hayatımızın parçası olan olaylar okuyuculara hatırlatılmış, bilim için de bir dönüm noktası olan konulara dikkat çekilmiştir. İlk bakışta farklı ve ilişkisiz gibi görünen başlıkların hepsi bir anlam bütünlüğüyle yazılmış ve sonuçta hepsi aynı noktaya bağlanmış ve değerlendirilmiştir.

Abdullah KIRAY

Araş. Gör., Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 

Biga İ.İ.B.F., İşletme Bölümü 

abdullahkiray@gmail.com

Nereye Gidiyoruz? (Yavuz Özler, 15 Ağustos 2021)


Nereye Gidiyoruz?

Pareto, sosyal antlaşma eserinde, insan eylemlerini, mantıksal ve mantıksal olmayanlar olmak üzere iki sınıfa ayırır. Amacında birleşen, hem öznel hem de nesnel olan eylem mantıksal, diğer tüm eylemler mantıksal değildir. Mantıksal olmayan eylemlerin mantıksal bir sonu olmayabilir, sadece öznel olarak mantıksal bir sonu, yalnızca nesnel olarak mantıksal bir sonu veya amaç amaca uymasa da öznel ve nesnel olarak mantıksal bir sonu olabilir. İnsan toplumlarında, mantıksal olmayan eylemler daha çoktur ve önemli bir yer tutarlar. Günümüzde şiddetin her yerde, artarak geldiğini, parkta, evde, otobüste yaşandığını görüyoruz. Bıçaklanmaya, sakat kalmaya, ölüme kadar ulaşan eylemleri yaşıyoruz. Neden bu haldeyiz, nereye gidiyoruz? Toplumda, korku kültürü, şiddeti üretiyor adeta. Yaşadığımız ortamda eksik olan, bir insanın kendini güven içinde göremediğidir. Kişinin kendini güven içinde hissedebilmesi için birey olması yetmez, gerek de yoktur, kişinin dayısı,  arkası olması yeterlidir. 

Korku kültüründe güçlü olan haklıdır. Değerler kültüründe ise haklı olan güçlüdür. İlişkilerde, günümüz kültürü maalesef sen kimsin le başlıyor. Bireyin, düşünce ve duyguları önemli değildir. Mevki, makam, güç sahibi insanların duyguları değil düşünceleri önemlidir. Anlaşmazlığın, şiddetin nedeni birey olamamaktır. Burada insanın, sosyal kimliği ve doğası - özü işin içine giriyor. Dünyaya bakış tarzı, duygular, aldığı eğitim, yetiştiği aile. Kişinin o, özünü, dikkate almadan, sadece sosyal kimliğe değer verirsek, öz, öfke içinde rahatsız olur. Toplumu yönetenleri bu gözle incelememiz doğru olacaktır. Öz, aldığı görevi kabul etmemiş, kendine uygun bulmamışsa çamlar devirecek, konuşurken bağıran, asık suratlı, tersi durumda da, görmeye hasret olduğumuz, güler yüzlü, şaka yapan, konuşurken bağırmayan, sakin, pürdikkat dinleyen olacaktır. Doğuştan böyle olmayan insan, içinde yetiştiği aile ve içinde bulunduğu sınıf ortamında güdülür, şekil alır. Bir insanın ruh sağlığının kökleri bu iki ortamdadır. Erich Fromm "Kendi yaşamında var olamayanlar, dünyadaki bütün savaşların ve kötülüklerin temelinde yatar" diyor. İnsan toplumsal bir yaratıktır, var olmak için yaratılmıştır. Kendi var oluşunu bilmeyen insan isteksiz, şüpheci, umutsuz ve öfkeli olur. Hiçbir şey onun yerini dolduramaz, sürekli daha çok sahip olmak ister. Toplumda iki kültürden bahsedebiliriz. Biri dünyanın en eskisi olan korku kültürüdür. Güçlü olduğun kadar varsın, güçlü olamıyorsan, bir gruba katıl, güçlüysen tepede olursun, mafya kültürü bu. Hiyerarşide yerini bilir, ona göre davranırsın. Osmanlıdan günümüze, yaklaşık iki asır boyunca artısıyla, eksisiyle değişmeyen, ancak değişmesi gereken bir korku kültürü. İnsanlar tanıdık değillerse, taraflar birbirlerini rakip olarak görürler. Korku kültüründe, eşitlik, iki eşit insan ilişkisi yoktur.    .   .  . . . .  .      

Önemli miyim – ötekileştiriliyor muyum – değer veriliyor muyum – güveniliyor muyum – seviliyor muyum – hem ait hem de özgür biri miyim? 

Toplantılarda yüz ifadelerine bakarak, kimin patron olduğunu anlamak mümkündür. Güçlü olmayı güler yüzle değil, öfkeyle idare edersin. Giyim, kuşam, takı gücü göstermede etkindir. Üniversitede, on dokuz yıl asistan olarak kalmış bir profesör, bunun acısını, gelecek yıllarda öğrencisinden, kendi asistanından çıkartır. Öfke ile var edebilmekte, dikkate alınacak biri olmaktır. Hayvanlara, engellilere yapılan eziyetler, serviste - AVM de alışverişe giden annenin çocuğunu, araçta unutması, bırakması gibi haberlere çok kolay ulaşıyoruz. Ailesinde sevgi görmemiş, şiddete-tacize uğramış, dışlanmış, acı çektirilmiş, itilip kakılmışlığın hedefi olanlar, farkında olmadan toplum yumağının bir parçası olurlar. Toplum olarak ektiğimizi biçiyoruz. Nereye gidiyoruz, at iziyle it izini mi karıştırıyoruz, düşünmemiz gerekiyor, olaylardan ders çıkarmak, değer yaratmak bir yaşam tarzımız olmalıdır.

İşte toplumdaki ikinci kültür de değerler kültürüdür. Korku kültüründe denetleme vardır. Dişlerini fırçalamayı, trafikte emniyet şeridi kullanmamayı,  alışkanlık, bir yaşam tarzı haline getirmek yaşantımıza – toplumumuza değer katmaktır.

Korku kültüründe, yönetim kademelerinde de korku vardır. Korku kültüründe, soru sormadan kabul etmek, itaat edilmekten gelen bir güven duygusu vardır. Tarih boyunca insanlar özgürlüğü değil, hep güveni tercih etmişlerdir.

Korku kültüründe devlet, vatandaşın sahibidir, otorite, bireyin gelişmesini istemez. Bireysel farklılıklar, farkındalık en büyük tehlikedir.  Soru sormak, sorgulama yapmak istenmeyen durumdur. Başkalarını eleştirmek yerine birey kendini yetiştirmekle, değişim için ilk adım atılmış olur.

Bizim kültürümüzde, birey olma zayıf, ait olma güçlüdür. Batıda ise birey olma çok güçlü, ait olma zayıftır. Bunun doğrusu ait olma ve birey olmayı dengede tutabilmektir. Manevi değerlerimizi kaybetmememiz lâzımdır.

Kendi Özünde var olmayan insan, sevginin anlamını kavrayamaz. Sevgiye muhtaç insanlar, sağlıklı sevemez, doğası gereği şefkati anlayamaz.

Kişinin özünde oluşan birikim, değerler onun doğruları, vicdanıdır. Gittiğimiz yolda sanat, sosyoloji, psikoloji, mantık, felsefe, resim, geometri, fizik, kimya, biyoloji yoksa bütünsel bilgiden uzaksak, derinlerde işimiz olamaz, sığ düşüncelerle ancak yakın sahil kaptanı oluruz!  

Derleyen Yavuz Özler (15 Ağustos 2021)

7 Ağustos 2021 Cumartesi

Karmaşıklık (Bölüm 22) (Ateşan Aybars, 7 Ağustos 2021)

 

Ağ Topolojisi

Ekonomik Ağ Yapısı. Ağ topolojisi, ağdaki çeşitli düğüm ve bağlantıların fiziksel veya mantıksal olarak birbirlerine göre nasıl düzenlendiğini gösterdiğine göre, fiziksel ağ topolojisi gerçek fiziksel bağlantıları ifade eder ve kurulum, bakım vb. servisler için önemlidir. Mantıksal ağ topolojisi, hangi düğümlerin birbirine hangi yollarla bağlandığı ve ağ üzerinden verilerin nasıl iletildiği dâhil olmak üzere ağın nasıl kurulduğuna dair tasarımdır. Etkin ağ yönetiminin izlenmesi, verimli ve sağlıklı olması, ağın hem fiziksel hem de mantıksal topolojisinin iyi kavranmasını gerektirir. Ağ topolojisini kavramak birkaç nedenden dolayı önemlidir. Öncelikle, ağın nasıl ve ne kadar iyi çalıştığı konusunda önemli ipuçları görülebilir. Herhangi bir işletmenin operasyonel modeli için doğru topolojiyi seçmek, performansı düşüren hataları bulmak ve bu hataları gidermek ağın verimliliğini sağlar ve ağ içinde kaynakların etkili bir şekilde tahsis edilmesini kolaylaştırabilir. Uygun şekilde tasarlanan ve yönetilen bir ağ topolojisi, işletmeler için enerji ve bilgi verimliliğini artırarak maliyetleri düşürür. Ağ yapısı amaca göre çok çeşitli olabilir.

 



 






Şekil 2. Popüler Ağ Tipleri.

 

Ekonomik ağ yapısı, bir ekonomik sistemde ilişkiler ağının genel yapısını veya topolojisini ifade eder. Bağlantısallık derecesi, düğüm sayısı, en kısa yol uzunluğu vb. birçok parametre genel ağ sistemini etkiler. Bu parametreler arasında en önemli olanı ağ yoğunluğudur. Ağ yoğunluğu, potansiyel bağlar dışında mevcut düğüm bağlarıyla tanımlanır. Sistem bağlantılarının yoğunluğu, sistemin davranışını ve genel yapısını anlamak için önemli bir ölçüttür. Düşük bağlantısallıktan yüksek bağlantısallığa geçiş, sistemi tamamen değiştirebilir ve farklı bir yapıya dönüştürebilir. Bağlantısallığın yoğun olduğu sistemlerde kaynakların kolayca akışı maliyetleri düşürdüğünden sistemin bir kısım parçaları ayrıştırılabilir (unbundling), önce küçük parçalara bölünüp sonrasında yeni bağlantılarla tekrar sisteme yerleştirilebilir. Bu yeni sistem yapısı, sistemin tüm mimarisinde çok derin ve temel bir dönüşümdür. Ancak ayrışma sürecinde sistem, statik bir sistemden daha karmaşık olan benzeşik ağ hâline dönüşür[1]


Benzeşik Sistemler. Son birkaç on yılda bilgi teknolojisinin yükselişi, gümrük vergilerinin düşürülmesi, küreselleşme ve serbest piyasa ideolojisinin yaygınlaşması ekonomi ve diğer birçok alanda ayrışma sürecini başlattı. Fabrikalar, üretim süreçleri, hizmetler, ulusal altyapı sistemleri ve hatta tüm ulusal ekonomiler, özelleştirme ve küreselleşme yoluyla birbirinden ayrıldılar. Sistemlerin bileşenleri artık merkezi yapılar içinde sınırlandırılmadığından çok uluslu şirketler, küresel pazarlar ve internet aracılığıyla daha hızlı ve kolay yayılarak koordine şekilde faaliyetlerini sürdürüyorlar. İnternet, üretim ve mübadele için daha önemli bir platform hâline geldikçe bu ayrışma devam edecek. Faaliyetlerimizi outsource edebilir[2] ve internet üzerinde birkaç tıklamayla ekip oluşturabiliriz. Artık, küçük işletmeler bile, küresel tedarik ağlarını çevrim içi olarak oluşturabilir ve yönetebilirler. Bu ayrışma süreci, monolitik sistemlerin baş edemeyeceği yüksek düzeyde karmaşıklıkla başa çıkmak için önemli bir mekanizmadır. Post-endüstriyel dönüşümün hızlandığı 21. yüzyılda, VUCA (volatilite, belirsizlik, karmaşıklık ve muğlaklık) ortamının getirdiği zorluklarla karşı karşıya kalan organizasyonlar için ayrışma süreci son derece önem taşımaktadır.


Ağ topolojisi. Ağlar, yapısı önceden tanımlanan hiyerarşik geleneksel resmî organizasyonların aksine gayriresmî organizasyon sistemleridir. Resmî organizasyonlarda iş tanımı bellidir ve bu tanıma göre eleman alınır. Önce yeni bir pozisyona eleman almak için düğmeye basılır, bu pozisyonun diğer pozisyonlarla nasıl ilişkili olacağı tanımlanır ve ardından işe alma süreci başlar. Üretim süreçlerinden hükûmetlere, banka ve diğer kurumlara kadar bu süreç tüm sanayi çağı ekonomik kurumları ve organizasyon sistemleri için aynıdır. Kurumlar, statik ve kararlı ortamlar içinde yukarıdan-aşağıya komut zincirine sahip iyi tanımlanmış kapalı resmî sistemlerdir. Bireyler, işletmeler, traderler ve diğer kurumlar, marjinal faydanın marjinal maliyetten daha büyük olduğu zaman bağlantı kurarlar. Gümrük engelleri kaldırılır ya da vergi düşürülürse, şirketler sınır ötesi ticarete teşvik edilirler. Finansal kurumlar, gelişmekte olan piyasalardaki yatırımlarından iyi getiri beklerlerse, finansal bağlantıları oluşturacaklardır. Bu, ağların doğasıdır ve işlem maliyetlerinin yeterince düşük ve getirilerinin yeterince yüksek olduğu her yerde ilgili kurumlar organik bir şekilde kendiliğinden büyürler. Nitekim hiç kimse ne küresel ekonomik ağları planlamış ne de tasarlamıştır. 

 

Kümelenme. Ağ kümelenmesi ağın genel topolojisinde önemli bir kavramdır Herhangi bir ağ içinde farklı düğümlere bağlanmanın maliyeti ve faydaları aynı değildir. Örneğin, Avrupa Birliği’ne dâhil ülkeler arasında ticaret yapmak birlik dışındaki bir ülkeyle ticaret yapmaktan daha kolaydır. Dolayısıyla, küresel ekonomik ağ içinde olan Avrupa ekonomisi, birlik üyelerinin daha sık ve yoğun şekilde etkileşime girdiği bir küme oluşturur ve bu kümelenme ağ yapısını heterojen bir topolojiye döndürerek ağ üzerinde kaynakların dağılımını etkiler. Bu, kaynak tahsisinden çok farklı bir durumdur. Klasik denge ekonomisinde, kaynak tahsisi farklı kullanım amaçlarına yönelik sınırlı kaynakların bölüşümüdür. Ağ perspektifinden ifade edilirse, piyasada denge, sadece homojen ve çok basit ortamlarda var olabilir. Özellikle piyasalarda, diğer sosyo-kültürel, sosyo-politik vb. ağlardaki etkileşimler göze alındığında heterojen yapılaşma daha olasıdır. Avrupa ekonomisi ile ilgili örneğimize geri dönersek, birlik ekonomik olarak bütünleştiğinde, Almanya'daki yüksek ücretlerin güney Avrupa ülkelerindeki düşük ücretlerle dengeleneceği düşünülüyordu. Ama öyle olmadı. Büyük olasılıkla ağ yapısı, diğer sosyo-politik, kültürel ve mekânsal kümelerle etkileşimi nedeniyle heterojen yapıya dönüştü. 

 

Ateşan Aybars (7 Ağustos 2021)

[1] https://youtu.be/e5Sh_4NYFoc  Systerms Innovation, Complexity Economics

[2] Outsource etmek: Daha önce şirket içinde üretilen bir mal ya da hizmetin dışarıdan tedarik edilmesi.



31 Temmuz 2021 Cumartesi

Duyuru: Steven Weinberg'in vefatı

 

Nobel ödüllü fizikçi Steven Weinberg 23 Temmuz 2021 çarşamba günü vefat etmiştir. 

Steven Weinberg'in yaşamı ve bilimsel çalışmaları ile ilgili bilgi için aşağıdaki Vikipedi sayfası incelenebilir.




19 Temmuz 2021 Pazartesi

Karmaşıklık (Bölüm 21) (Ateşan Aybars, 19 Temmuz 2021)

Ekonomik Ağ Teorisi

Son birkaç on yılda bilgi teknolojisindeki gelişmeler ve küreselleşme olgusu küresel ekonomiyi derinden etkiliyor. Yerel işletmeler, ağ bağlantıları ile kolayca küresel ekonomiye bağlanarak dünyanın herhangi bir ülkesinde çeşitli seviyelerde ekonomik faaliyetlerini gerçekleştirebiliyorlar. Birey ve kurumlar, sermaye piyasalarında, son derece karmaşık finansal mühendislik ürünlerinde bir tuş ile işlem yapabiliyor. Kapitalizmin böylesine yaygınlaşması doğrudur ya da yanlıştır, bu ayrı bir tartışma konusu ama 21. yüzyılda bilgi teknolojisinin sağladığı bağlantısallık temelli organizasyon yapısı yeni meydan okumalarla karşımıza çıkıyor. Doğrusal sistemler, ekonomi dâhil bütün bilim alanlarında sistemi oluşturan bileşenlerinin özellikleri ile ilgilenir. Örneğin, ülke ekonomisi için önemli bir ekonomik veri olarak GSYİH rakamlarına bakılır ya da herhangi bir şirketin analizi için bilançosu, fiyat kazanç oranları ya da CEO’sunun kim olduğu türünden bilgiler araştırılır. Bunların hepsi, bileşenlerinin özelliklerine referansla sistemin tanımlarıdır. Bu tür analizler elbette faydalı ve gereklidir ama burada bağlantısallığı düşük olan doğrusal bir sistemden bahsediyoruz. Bağlantısallık yükselirse, bileşenler arasındaki ilişkiler sistemin genel dinamiklerini belirlemede önemli faktör olmaya başlar ve bağlantısallığın artmasıyla ortaya çıkan yeni dinamikleri anlamak farklı bir modellemeden, ağ teorisinden geçer.









Şekil 1. Post-endüstriyel ekonomilerde ağ bağlantısallığı temel organizasyon olarak ortaya çıkıyor. Küresel ekonomide bağlantısallığı iyi yöneten ülkeler için fırsatlar oluşurken oyunda geri kalan ülkeler diğerleri için fırsat olurlar. 

 

Ekonomik Ağ teorisi. Ağ teorisinin matematik ifadesi olarak kullanılan grafik teorisi, karmaşıklık teorisi içindeki çok az sayıda olan önemli modelleme araçlarından biridir. Herhangi bir ağ düğüm ve düğümler arası bağlantılardan oluşur. Düğümün ekonomide karşılığı bir birey, banka, şirket, kamu kurumu, ülke vs. olabilir; aralarındaki ilişki ise bağlantıdır ve çeşitli şekillerde görülebilir. İki ülke arasında petrol ticareti, banka ve şirketler arasında ticari ilişkiler ya da mağaza alışverişleri bağlantılara örnek olabilir. Ağ teorisi, sistemin somut bileşenlerinin özelliklerinden çok, soyut olan sistem bağlantısallıklarını inceler. Doğal olarak sistem bileşenlerinin somut özelliklerine alışık olduğumuzdan bağlantısallık kavramı alışık olmadığımız yeni bir anlayış ya da paradigma değişimi olarak görülebilir. Bağlantısallık kelime olarak ifade edilen anlamdan çok farklıdır. Ağın genel yapısını, ağın neresinde olduğumuz, ağ bağlantılarının nasıl olduğu ve bağlantılar üzerinden neyin iletildiği gibi özellikler anlaşılmalıdır. Her zaman olduğu gibi kullanmaya başlamadan önce modellemenin amaca yönelik tasarlanması önemlidir. Ağ teorisi, bileşenler arasındaki ilişkilere ve bu ilişkilerin yapısına hem nitel hem de nicel bir şekilde odaklanmamıza uygun şekilde tasarlanmalıdır. Sistem bileşenlerinin özellikleri doğrusal sistemlerde olduğu gibi önemli değildir. 

 

Ağ düğümünün önemi. Bir ağ içinde bir düğümün ne kadar önemli olduğu, hem kaynaklarının akışının hem de bu düğümün ağ içinde ne kadar kritik bir düğüm olduğunun fonksiyonudur. Düğüm üzerinden akan kaynakların çok büyük hacimli ya da çok bağlantılı olması ekonomik ağ için önemlidir. Panama Kanalı Pasifik ile Atlantik arasındaki tek deniz yolu olarak küresel tedarik zincirinde kritik bir rol oynamaktadır. Deniz yolu ulaşımında farklı bir işlevi yerine getirir ve bu düğümün tüm ağ içinde önemini belirler. 

 

Düğümün ağ içinde konumu ve ağ yoğunluğu. Düğümün konumu ve analiz edilmesi oldukça karmaşık olabilir. Diğer düğümlere yakınlığı, onları ne kadar hızlı etkileyebileceği ve bağlandığı düğümlerle ne kadar bağlantısallık içinde olduğu önemlidir. Bir örnek olarak, mali kriz sırasında hükûmetin kurtarma paketlerini düşünebiliriz. Hükûmet, tüm ağın (sistemin) riskini ve işlevselliğini sürdürmekle ilgilendiğinden düğüm analizini doğru yapmalıdır. Eğer problem büyük bir bankadan kaynaklanıyorsa “bu banka düğümünün kaç bağlantısı vardır, finans ağında başka hiçbir kurumun gerçekleştiremeyeceği kritik bir rol oynuyor mu, diğer düğümlere ne kadar yakından bağlıdır ve doğrudan bağlı olduğu diğer düğümler ne kadar önemlidir” türünden sorular ve cevapları ağ topolojisi vasıtasıyla anlaşılmalıdır. Bir ağın bütününe baktığımızda muhtemelen en önemli parametre, sistemin genel yoğunluğudur ve tanım olarak bir ağın yoğunluğu, olası bağlantısallıkların mevcut bağlantılara oranıdır ya da kenar sayısının olası kenar sayısına oranı olarak da tanımlanır. Örneğin, bir ağ içinde 30 düğüm varsa her bir düğüm için potansiyel 29 bağlantı olasılığı vardır ve bağlantılar arttıkça sistemin genel yoğunluğu artar. Düğümler arası bağlantılara maliyet atfeden bir parametre tahsis edilebilir. Maliyet yüksek olursa bağlantılar azalmaya başlar, ucuzsa artar. Örneğin, uluslararası ticaret işlemlerinde gümrük vergileri vardır. Bu vergilerin azaltılması tedarik zincirinin küresel ticarete entegre olduğu yeni bağlantıları ortaya çıkarır. 

 

Bağlantısallık ve düğümler arası en kısa yol. Ağ yoğunluğu, sistemdeki herhangi bir elemanın değerini de etkiler. Düşük yoğunluğu olan bir ağ içindeki düğümün (ürün, şirket, teknoloji vs.) değeri yoğun bir ağ içindeki değerinden daha düşük olabilir. Ağ yoğunluğu yükseltilir ve bağlantılar artarsa durum değişir ve düğümün değeri de artmaya başlar. İnternet aracılığı ile birçok servise bağlanabildiği için akıllı telefonların fiyatlarının diğer telefonlara göre yüksek olması ya da ana cadde üzerinde bir restoranın değerinin (hava parası) ara sokaklardaki restoranlara kıyasla daha fazla olması gibi. Ancak, ağlar her zaman doğrusal bir şekilde büyümez, bazen pozitif geri bildirim fenomeni ile doğrusalsız üstel büyüme ortaya çıkar. Örneğin, birkaç on yıl boyunca oldukça hareketsiz olan internet faaliyetleri kritik kitleye ulaştıktan sonra popülerliği hızla yükseldi ve vazgeçilmez oldu. 

Organizasyonların içsel değerinin yanı sıra bir ağ bağlantısına katılması bu organizasyonun değerine değer katacaktır. Ağ bağlantısından kaynaklanan bu ilave değer ağ etkisi olarak bilinir. Ağ yoğunluğunun yanı sıra iki düğüm arasında en kısa yol kavramı ağın tümünün incelenmesinde önemlidir. En kısa yol kavramı, ağ teorisinde düğümlerin birbirine ne kadar yakın olduğunu gösterir. En kısa yol, sistemdeki düğüm sayısı, düğümler arası bağlantısallık ya da yoğunluk ve sistemin topolojik yapısına bağlıdır. Birbirlerinden çok uzak olan düğümlerin, yakın olanlara kıyasla davranışları farklı olabilir. Örneğin, küreselleşme ve teknolojinin yaygınlaşması ile artan bağlantısallık düğümler arasında yolu kısalttığı için dünyanın farklı yerlerindeki girişimciler birbirlerini daha yakın hissederler ve karşılıklı bağımlılık oluşmaya başlar. 

 

Çok katlı ağlar. Şimdiye kadar tek boyutlu ve tek tür işleve hizmet eden ağlardan bahsettik. Ancak, gerçek dünya ekonomisi çok daha karmaşıktır. Bir metropol ekonomisi, bir şirket veya küresel emtia piyasası gibi büyük bir sistemi analiz ederken, diğer birçok ağın iç içe şekillendiği karmaşık bir ağ ile uğraşıyoruz demektir. Örneğin, İstanbul gibi büyük bir şehir; ekonomik faaliyetler, finansal, sosyo-politik, ulaşım, kültür gibi iç içe birçok ağın oluşturduğu karmaşık bir sistemdir ve tüm bu ağların etkileşimi ekonomik kaynakların akış ve dağıtımını etkileyecektir. Böylece artan karmaşıklığı analiz edebilmek üzere çok katlı ağ sistemleri kullanılır. Çok katlı ağlar, birçok farklı işlev ve karmaşık etkileşimi gösteren ağ topluluğudur.


Ateşan Aybars (19 Temmuz 2021)



 

10 Temmuz 2021 Cumartesi

Karmaşıklık (Bölüm 20) (Ateşan Aybars, 10 Temmuz 2021)

 

Ekonomik Sistemin Yapısal Dinamikleri.


Kendiliğinden örgütlenme. Kimya ve fizikten mühendislik ve sosyolojiye kadar birçok farklı alanda araştırmacılar kendiliğinden örgütlenme konusunda bir hayli yol aldılar. Karmaşık ekonomik sistemlerde kendiliğinden örgütlenme, yukarıdan-aşağıya statik, hiyerarşik bir model değildir. Düzen ve kaos arasında karşılıklı etkileşimden kaynaklanan dinamik bir süreçtir. Klasik ekonomide ise düzen ve istikrar olarak bu süreç hükûmetlerin çeşitli düzenleyici müdahaleleri ile sağlanmaya çalışılır.


 

Şekil 1. Pazar yerinin kendiliğinden örgütlenmesi birey ve kurumların yerel seviyede etkileşimlerinden ortaya çıkan sinerjik yeni yapıdır. Kaynak: Systems Innovation.


Küresel ekonomi, kendiliğinden örgütlenme yoluyla oluşan karmaşık ekonomik sistemin sıra dışı örneklerinden biridir. En alt seviyede sayısız bireyin lokal etkileşimleriyle kendiliğinden başlayan örgütlenme (Şekil 1) çeşitli safhalardan sonra küresel ekonominin ortaya çıkmasına kadar uzanır. Dinamik bir süreç olan kendiliğinden örgütlenme, yerel düzeydeki doğrusalsız etkileşimlerden başlar. Yani, ilk başta bireylerin ilişkisi rastgeledir ve davranışlarında herhangi bir müdahale ya da kontrol yoktur. Her birey kendi çıkarları doğrultusunda hareket eder. Bireyler aralarındaki pozitif geri bildirimli etkileşimlerin oluşturduğu bir çeker etrafında organize olarak iş birliği ya da rekabet sonucu kurumların ortaya çıkmasına neden olurlar. Sanayi çağından bu yana kabul edilen yukarıdan-aşağıya örgütlenme ile karşılaştırıldığında, aşağıdan-yukarı bir model olan kendiliğinden örgütlenme, sezgilerimize ters düşebilir. Klasik ekonomide şirketler, ulusal ekonomiler ve çoğu sosyal organizasyonlar sanayi çağından miras kalan yukarıdan-aşağıya örgütlenme modelidir. Ancak günümüzde, bilgi teknolojisinin yükselişiyle, daha önce mümkün olmadığını düşündüğümüz ölçekte değer yaratan, kendiliğinden örgütlenen yeni ağların çeşitli topolojik yapılarda ortaya çıktığını görüyoruz. 












Şekil 2. Belirime (emergence) giden süreçler.


Rastlantısallık. Her şeyin düzenlendiği baskıcı bir sistemde ekonomiyi ele alırsak, tüm ürünlerin merkezi bir otoriteye yönlendirilmesi ve buradan dağıtılması beklenir. Bu model, sistemi belirli bir konfigürasyonda tutmaya çalışan yukarıdan-aşağıya bir modeldir. Böyle bir yapıda kendiliğinden örgütlenme mümkün olmaz. Sistem homojen olduğundan aşırı düzenlidir, kırılgandır ama saat gibi çalışmaktadır, düzensizliğin ölçüsü olarak entropisi yoktur ya da çok düşüktür. Bu modelin aksine, örneğin serbest piyasa ekonomisinde bireyler bir araya geldiğinde, aralarında mal ve hizmet alışverişinde bulunurken etkileşime başlarlar. Bu ilişkiler doğrusalsız etkileşimlerdir, farklı yerlerde ve herhangi bir müdahale olmadan gerçekleşir ve bireyler arasında kendiliğinden örgütlenmenin ilk koşulu olan düzensizlik (entropi) vardır. Ayrıca, bireyler kendi çıkarları doğrultusunda davrandıklarından etkileşimleri fazladır ve bu etkileşim ne kadar fazla olursa kendiliğinden örgütlenme o kadar kolaylıkla başlar. Bilgi teknolojisinin kendiliğinden örgütlenen sistemlerin ortaya çıkmasına neden olması bu yüzdendir, çünkü bilgi teknolojileri çok daha fazla birey arasında etkileşim imkânı sağlar. 


Yukarıda bahsettiğim gibi pozitif geri bildirim, kendiliğinden örgütlenme sürecinde önemli bir rol oynar. Pozitif geri bildirim sık ve yoğun etkileşim anlamına geldiğinden bireylere ortak bir zeminde faaliyet gösterme olanağı sağlar. Bu, bir ürün üretmek için faaliyetlerini koordine eden kişiler veya düzenli olarak ticaret yapan kişiler olabilir. Bu iş birliği maliyetleri düşürdüğü gibi üretkenliği de artırır. Pozitif geri bildirim bireyleri bir araya getirerek cazibe alanları yaratır ve bireyler çoğaldıkça cazibe alanı cazibe merkezine (çeker)  dönüşür.  Ticaret yapmak, iş aramak ya da iş fırsatları kollamak için bireylerin cazibe merkezinde faaliyetleri artar. Hollywood film merkezi olarak çok prestijli ve bir o kadar maliyetli bir bölge olduğundan bazı film yapıcıları Kanada’nın Toronto şehrinde film çekmeye yöneldi. Bir süre sonra Hollywood’u aratmayan imkânlar ve düşük maliyet diğer birçok film yapımcısını özendirerek Toronto’yu kritik kitleye ulaştırdılar ve çok cazip film yapım bölgesine dönüştürdüler. 


Yaratıcı Yıkım. Burada, entropi ve enformasyon dikotomisine kısaca değinmek gerekir. Entropi doğada, toplumda ve zihinde düzensizlik düzeyinin ölçüsüdür. Termodinamiğin ikinci yasası açısından bir değerlendirme yapılırsa entropi, doğal süreçlerde kaosa ve ısıl ölüme doğru olan gidişi, diğer bir deyişle makro-kozmosda zaman okunun yönünü belirler. Buna karşılık entropinin zıt kutuplu karşıtı olan enformasyon ise her şeyde oluşmuş ve oluşmakta olan düzenin düzeyini ifade eder. Ancak, bu durum sadece entropiyi telafi eden bir bedel karşılığında, enerji (erke) yitirilmesi şeklinde gerçekleşebilir. Bu nedenle bu tür sistemlere yitirgen yapılar denir. Sistem bir yanda enformasyon diğer yanda entropi dengesini sürdürebildiği sürece yaşamını idame ettirecektir ama değişen koşullar entropiyi artırmaya başladığında kendiliğinden örgütlenme sonucu yeni yapılanmalar görülecektir. Diğer bir anlatımla, sistemin zaman içinde kendini yenilemeye devam edebilmesi ve değişen koşullara uyum sağlayabilmesi için biraz rastlantısallık ve entropiye ihtiyaç vardır. Örnek olarak, Schumpeter'in yeni ekonomik organizasyonların dinamik şekilde evrimleşerek eski formların yerini aldığı yaratıcı yıkım fikri düşünülebilir. Bu fikir klasik ekonomideki statik denge anlayışından çok farklıdır. Tanım olarak yaratıcı yıkım, uzun süre benimsenen ekonomik uygulamaların, yaratıcı ve yıkıcı yeni uygulamaların ortaya çıkması ile terk edilmesi olarak ifade edilebilir. Bilindiği gibi klasik ekonomi arz-talebin belirlediği statik denge modelidir. 1976'da Avusturyalı-Amerikalı bir iktisatçı olan Schumpeter, Karl Marx'ın eserlerine dayanarak yaratıcı yıkım kavramını ortaya attı. Schumpeter'in görüşüne göre sürekli değişen, dinamik ve yaratıcı bir süreç olan kapitalizm, yeni fikir ve süreçlerin statükoya meydan okuduğu, eski paradigmayı yıktığı ve yeni bir anlayışı (paradigma) getirdiğini ifade eder. Schumpeter’in yaratıcı yıkım anlayışına göre, kapitalizmin itici gücü dengesizliktir ve bu ifade klasik ekonominin statik denge anlayışına aykırıdır. Yaratıcı yıkıma örnek olarak Netflix gösterilebilir. Çağımızın modern örneklerinden biri olan Netflix, kaset kiralama ve geleneksel medya endüstrisini ortadan kaldırdı. Teknoloji toplumunda inovatif girişimler eski modelleri geçersiz kılıyor ve herkesi bu yaratıcılığa uymak zorunda bırakıyor, uyamayanlar yok oluyor. Yenilikleri ilk benimseyen ve dengesizliği gören yaratıcılar değişimden fayda sağlarken eski teknolojilerle çalışmaya devam eden statükocular silinip gidiyor. Yani, yaratıcı yıkım kavramı değişen dinamik süreçlerin sonucu olarak karşımıza çıkıyor.  

   

Kendiliğinden örgütlenmede kritik süreç (SOC). Kendiliğinden örgütlenme hem yaratıcı hem de yıkıcı bir süreçtir. Pozitif geri bildirim, daha önce açıkladığım gibi faydalı sarmal olabildiği gibi zararlı sarmal da olabilir. Kritik sürece yönelik kum yığını modelini daha önce açıkladım. (Bkz. s. 52,53). Kum yığını modelinde kum taneleri tek tek bir yığın üzerine bırakılır. Yığın büyümeye başladığında, bazı taneler yanlardan tek tek veya küçük gruplar hâlinde yuvarlanır, ancak yığının yan açısı dikleştiğinde kritik seviyeye gelinir ve çığ oluşarak sistemi değiştirir. Çığ, pozitif geri bildirimin sonucudur. 


Üstellik yasası. Çığın büyüklüğü ve meydana gelme sayısı üstellik yasası ile gösterilir, yani çok sayıda, çok küçük çığ kopuşları ve az sayıda büyük çığ kopuşları olacaktır. Doğrusalsız sistemlerin ortak özelliği olan üstellik yasası dağılımı, doğrusal sistemlerin normal dağılımına kıyasla neredeyse imkânsız olan kara kuğu olaylarının daha sık gözlenmesine imkân verir. Örneğin, depremler, beyin korteksinde nöronal çığlar, virüs yayılması, orman yangınları, toprak kaymaları, salgınlar ve borsalarda ani çöküşler dâhil olmak üzere birçok fenomen, üstellik yasası dağılımı sergilerler. Bu nedenle, kum yığınında olduğu gibi kendiliğinden örgütlenen sistemler doğrusal değildir. Borsalar veya ekonomi karmaşık sistemler olduğundan büyük çöküşler veya ekonomik krizler normal dağılım ile gerçekçi sıklıkta gözlenmez ama üstellik yasası dağılımları borsa çöküşlerinin veya ekonomik krizlerin ne kadar sıklıkla karşımıza çıktığını daha gerçekçi olarak gösterirler. 


Çoklu Düzeyler. Kendiliğinden örgütlenme bütünleştirici (tümleyici) seviyeler diyebileceğimiz yeni örgütlenme katmanlarına neden olur. Küçük bir yerel pazarın bireylerinden büyük ticari kuruluşlara, sanayilere, ekonomilere ve nihayetinde tüm küresel ekonomiye kadar kendiliğinden örgütlenerek ortaya çıkan (belirim) kurumlar yıllar boyu değişime uğrayan karmaşık adaptif sistemlerdir (CAS). Karmaşıklık ekonomisine kendiliğinden örgütlenen bir sistem olarak bakılırsa, mikro seviyeden başlayan ve ekonomik hiyerarşide yeni yeni beliren katmanları görmeye başlarız. Doğrusal sistemlerde bu yapılanmalar tanımlanamazlar. 


Kendiliğinden örgütlenen sistemlerin ortak özellikleri. İlk olarak, ekonomide kendiliğinden örgütlenen sistemlerin mikro aşamasında, bireylerin etkileşimi sık ve yoğundur. Serbest meslek sahibi olan bir birey doğal olarak başarı için daha çok çalışır daha çok iletişim içindedir ve kurumsal yapıda çalışan bireylerden daha çok çaba sarfederler. Daha fazla komuta ve kontrolün olduğu kurumsal yapının aksine, bireyin özgür girişimciliğinin ardında daha refah bir yaşam özlemi vardır. İkinci olarak, mikro seviyedeki yaygın etkileşimler dağınık bir yapı olarak daha dirençlidir. Herhangi bir bireyin faaliyetleri birkaç birey ile sınırlı değildir. Üçüncü olarak, hiyerarşilerin komuta ve kontrol yapıları statik ve istikrarlı ortamlara uygun olabilirken, kendiliğinden örgütlenen sistemler, ihtiyaçlarının sürekli değiştiği dinamik, karmaşık ve değişken ortamlara çok uygundur. Bireyler, yukarıdan-aşağıya yönetim tarafından belirli bir konfigürasyon içinde tutulmadıkları için doğaları gereği dinamik davranarak koşullara uyum sağlarlar. Yerel çevrelerindeki olayları anında kavrayıp gerektiği gibi davranabilirler, dolayısıyla esnektirler ve değişen koşullara kolay uyum sağlarlar. Son olarak, kendiliğinden örgütlenen sistemlerde optimizasyon kavramı yoktur. Optimal bir sonuca ulaşmak için, devletlerin ekonomide üstlendiği role sahip, sistemi tasarlayıp kontrol eden merkezi bir otorite olmadığından optimal olmaktan uzak sonuçlar ortaya çıkar.


Ateşan Aybars (10 Temmuz 2021)