27 Temmuz 2013 Cumartesi

Principles of Holistic Health*

Bazı Batı Ülkeleri'nin artık hep gündeminde olan holistik sağlık konusunun tebabet pratiğinde iyi yönetilmesini sağlamak amacı ile konuya yönelik ilkeleri derli-toplu olarak bir arada sunan bir metni alıntılanan kaynak belirtilmiş olarak aşağıda bulabilirsiniz. Metinde yer alan ilkelerin, aynı zamanda, tıbbın holistik bir yaklaşımla yapılabilir aşamaya ulaştığının da soyut ve ciddi bir göstergesi olduğunu söyleyebiliriz. 

                          * * *

Principles of Holistic Health*

  1. Optimal Health is the primary goal of holistic medical practice. It is the conscious pursuit of the highest level of functioning and balance of the physical, environmental, mental, emotional, social and spiritual aspects of human experience, resulting in a dynamic state of being fully alive. This creates a condition of well-being regardless of the presence or absence of disease.
  2. The Healing Power of Love. Holistic health care practitioners strive to meet the patient with grace, kindness, acceptance, and spirit without condition, as love is life’s most powerful healer.
  3. Whole Person. Holistic health care practitioners view people as the unity of body, mind, spirit and the systems in which they live.
  4. Prevention and Treatment. Holistic health care practitioners promote health, prevent illness and help raise awareness of dis-ease in our lives rather than merely managing symptoms. A holistic approach relieves symptoms, modifies contributing factors, and enhances the patient’s life system to optimize future well-being.
  5. Innate Healing Power. All people have innate powers of healing in their bodies, minds and spirits. Holistic health care practitioners evoke and help patients utilize these powers to affect the healing process.
  6. Integration of Healing Systems. Holistic health care practitioners embrace a lifetime of learning about all safe and effective options in diagnosis and treatment. These options come from a variety of traditions, and are selected in order to best meet the unique needs of the patient. The realm of choices may include lifestyle modification and complementary approaches as well as conventional drugs and surgery.
  7. Relationship-centered Care. The ideal practitioner-patient relationship is a partnership which encourages patient autonomy, and values the needs and insights of both parties. The quality of this relationship is an essential contributor to the healing process.
  8. Individuality. Holistic health care practitioners focus patient care on the unique needs and nature of the person who has an illness rather than the illness that has the person. 
  9. Teaching by Example. Holistic health care practitioners continually work toward the personal incorporation of the principles of holistic health, which then profoundly influence the quality of the healing relationship.
  10. Learning Opportunities. All life experiences including birth, joy, suffering and the dying process are profound learning opportunities for both patients and health care practitioners.
___________________ 
(*) American Holistic Medical Association adlı kuruluşun holistik tıp pratiğinin ilkeleri olarak belirttiği hususlar olup http://www.holisticmedicine.org/content.asp?pl=2&sl=22&contentid=22 adresinden alıntılanmıştır.


2 Temmuz 2013 Salı

Kadıköy ve Direniş: Sosyopolitik bir Kent Tahlili (Mustafa Özcan, 2 Temmuz 2013)

Gezi Parkı eylemleri ile başlayan küresel direniş hareketi bağlamında Kadıköy'e yerleşmiş olanların otoriteye direnme konusunda tarihi olarak gösterdiği öncü tutumun kökenleri konusunu irdelemeye çalıştığım, direnişler başlamadan çok önceleri kaleme alınmış denememi aşağıda bulabilirsiniz.
Mustafa Özcan (2 Temmuz 2013)

                                                 * * *

Kadıköy ve Direniş: Sosyopolitik bir Kent Tahlili

Kadıköy hakkında yazdığım önceki yazılar genel olarak bu kentin tarihsel kimliği ile ilgiliydi.
Bugün daha odaklanmış bir bakıştan yapılacak çözümlemeyle kentin kimliğinde siyasi karşıtlığa, direnişe, muhalefete, karşı duruşa yönelik bir yatkınlığın nasıl var olduğunu biraz olsun irdelemek istiyorum.
Önceki yazılarımda da sözünü etmiştim; Anadolu yakasındaki ilk Megara kolonisi olarak kurulmuş olan o zamanlardaki adı Kalkedon olan Kadıköy, bundan 17 yıl sonra Avrupa yakasında Sarayburnu’nda Bizansı kuran öteki Megaralılarca doğru yer seçememiş olmalarına imaen “Körler(in) Ülkesi” diye söylene gelmiştir.
İşte bu söylem Kadıköy’ün tarihte karşıt karakterli olma özelliğinin belki de ilk nitelemesidir.
Daha sonraki benzer durum örneklerine geçmeden önce Kalkedon’un kurucusu, eski bir Yunan kenti olan Megara sakinleri hakkında kısa bir bilgi vermek gerekir diye düşünüyorum.
Megara bugünkü on üç bölgeli Yunanistan’da Atina’nın da dâhil olduğu dört ilden oluşan Attika adlı bölgede yer alır. Bu bölgenin önde gelen özelliği ise Mora, diğer adı ile Pelopones yarımadasını Balkan yarımadasından ayıran kıstağa sahip olmasıdır. Kıstak, Korint ile Megara illerini kapsar ve tarihsel olarak iki yarımadanın tek karasal geçiş bağlantısıdır.
Bu nedenle de Bakır ve Tunç Çağı uygarlıkları için o zamanki adları ile Bosphorus (İstanbul Boğazı) ve Dardanelles (Çanakkale Boğazı) ile birlikte Güney Batı Avrasya’daki en stratejik üç geçiş yerinden biridir.
Megaralılar ile Korintliler kontrol ettikleri bu stratejik karasal geçitten ötürü kadim dönem ve ilk çağ boyunca tarih sahnesinde önemli güçler olarak yer almıştır.
Sonuç olarak da Megara, Sparta ile Atina arasında uzun yıllar süren tarihi rekabette daimi bir çatışma parçası olarak ola gelmiştir.
Bu kapsamda Atina Devleti MÖ 432’de çıkardığı bir kararmane ile Megaralıların hükümranlık alanındaki liman ve kentlere girişini yasaklayınca bir sava göre bu Spartalılarla Pelopones savaşlarının başlamasına neden oluşturmuştur. Megaralılar savaşta Sparta’nın yanında yer almış, daha sonraları Atina’nın egemenliliğindeki dönemde de daimi olarak muhalif bir tavır sergilemeyi sürdürmüşlerdir.
 Görüldüğü gibi Megaralı olmak bir bakıma muhalif olmak demektir. Böyle bir durum için gerekli tarihsel donanım ise Megaralı olmakla eştir denilebilir.
Ruhlarının derinlerine dek işlemiş bu muhalif davranış eğilimi İstanbul tarafına yerleşmiş Megaralılarda buranın başka yerlerden büyük göç alması sonucu muhtemeldir ki zamanla kaybolmuş olsa bile tarihsel olarak uzun bir zaman süresinde hiç göç almayan Kadıköy’de kentsel bir özellik olarak kalmayı sürdürmüş olmalıdır.
Böyle bir kentsel kimliğin bir parçası olan gelenekselleşmiş demografik bu özellik çok daha sonraki zamanlarda ortaya çıkan olaylarda da kendini belli ettirmiştir.
İşte bunlardan biri olarak, İmparator Jüstinyen’nin eşi İmparatoriçe Teodora’nın kendi özel sarayını Fenerbahçe Burnu’na inşa ettirip Eski Büyük Saray’a karşı muhalif bir tavır takındığında buraya gelip bu protest tutumunun bir göstergesi olarak “cari inziva” mahiyeti ile Fenerbahçe Sarayı’nda ikamet etmesini gösterebiliriz.
Diğer bir olay da ilk Hıristiyanlardan biri olan Azize Efemi’nin inancından ötürü 303 yılında vahşice katledilmesidir. Bu olayda, Kalkedonlu bir senatör’ün kızı olan virjin Efemi kentteki pek çok ilk inananla birlikte tutuklanıp işkenceden geçirildikten sonra İmparator Diocletian tarafından arenada vahşi hayvanlara verilerek kurban edildi. Bu noktada dikkat çekilecek husus paganizme karşı olan ilk Hıristiyanların Kadıköy’den çıkmış olmasıdır ki bu da aksi tutum ve davranışın bir dışa vurumu olsa gerekir.    
Öte yandan, Osmanlı döneminde de Saray’ın tutumuna karşı olan pek çok ileri gelenin oturma yeri olarak Kadıköy’ü seçmesi böyle bu geleneğin derinden sürdüğünün bir işareti olmalıdır. Hatta Anadolu Yakası’ndaki Kadıköy’ün Hıristiyan kökenden gelen muhalifliğinin sonradan kurulmuş Üsküdar’a da onun ağır basan İslami özelliğine rağmen bulaştığını söyleyebiliriz.  
Bu durumun bir göstergesi olarak buranın beklenmedik tersliğini mecazen de olsa belirten “Üsküdar’da sabah oldu” sözünün Topkapı Sarayı tarafından benimsenmiş bir deyiş olarak bugüne kadar gelmişliği verilebilir. Belki de, Ali Süavi’nin V. Murat’ı tahta geçirmek gayesi ile Üsküdar’dan kayıklarla gelerek yaptığı Çırağan Sarayı baskınını bir kanıt olarak vermek çok daha uygun olur.
Kısaca coğrafi bakıştan söylemek gerekirse, sanki karşı yakada olmak karşı olmaya da zemin hazırlamaktadır!
Özetle belirtirsek, Kadıköy tarihsel kökeninden gelen bu ters duruşunu Cumhuriyet döneminde yıllardan beri süren laik-toplumsal-halkçı bir oy tabanını şekline dönüştürerek de göstermiştir.
Ayrıca Kadıköylü bununla da kalmayıp sahip olduğu yöneten-yönetilen çelişkisi üzerine kurulu bu geleneksel siyasi muhalefet anlayışını sanat, düşünce, felsefe, kültür gibi yaşamın pek çok hümanistik alanında ortaya çıkan ve insan yapısındaki diyalektik yaratıcılıktan kaynak alan karşıt tez üreticisi demografik bir merkez mahiyeti ile kentsel kimliğine de yerleştirmiştir.  
Son bir gözlem: İktidarın 2013’te ortaya çıkan alkole karşı malum tutumu sonucu tüm Türkiye’de içki tüketimi azalma eğilimi gösterirken  sözünü ettiğimiz sivil itaatsizlik veya başkaldırı diyeceğimiz bu kentsel özelliğinden dolayı Kadıköy’de beklenenin tersine hızla artmaktadır. 
Mustafa Özcan (8 Haziran 2013)