Gezi Parkı eylemleri ile başlayan küresel direniş hareketi bağlamında Kadıköy'e yerleşmiş olanların otoriteye direnme konusunda tarihi olarak gösterdiği öncü tutumun kökenleri konusunu irdelemeye çalıştığım, direnişler başlamadan çok önceleri kaleme alınmış denememi aşağıda bulabilirsiniz.
Mustafa Özcan (2 Temmuz 2013)
* * *
Kadıköy ve Direniş: Sosyopolitik bir Kent Tahlili
Kadıköy hakkında yazdığım önceki yazılar genel olarak bu kentin tarihsel kimliği ile ilgiliydi.
Bugün daha odaklanmış bir bakıştan yapılacak çözümlemeyle kentin kimliğinde siyasi karşıtlığa, direnişe, muhalefete, karşı duruşa yönelik bir yatkınlığın nasıl var olduğunu biraz olsun irdelemek istiyorum.
Önceki yazılarımda da sözünü etmiştim; Anadolu yakasındaki ilk Megara kolonisi olarak kurulmuş olan o zamanlardaki adı Kalkedon olan Kadıköy, bundan 17 yıl sonra Avrupa yakasında Sarayburnu’nda Bizansı kuran öteki Megaralılarca doğru yer seçememiş olmalarına imaen “Körler(in) Ülkesi” diye söylene gelmiştir.
İşte bu söylem Kadıköy’ün tarihte karşıt karakterli olma özelliğinin belki de ilk nitelemesidir.
Daha sonraki benzer durum örneklerine geçmeden önce Kalkedon’un kurucusu, eski bir Yunan kenti olan Megara sakinleri hakkında kısa bir bilgi vermek gerekir diye düşünüyorum.
Megara bugünkü on üç bölgeli Yunanistan’da Atina’nın da dâhil olduğu dört ilden oluşan Attika adlı bölgede yer alır. Bu bölgenin önde gelen özelliği ise Mora, diğer adı ile Pelopones yarımadasını Balkan yarımadasından ayıran kıstağa sahip olmasıdır. Kıstak, Korint ile Megara illerini kapsar ve tarihsel olarak iki yarımadanın tek karasal geçiş bağlantısıdır.
Bu nedenle de Bakır ve Tunç Çağı uygarlıkları için o zamanki adları ile Bosphorus (İstanbul Boğazı) ve Dardanelles (Çanakkale Boğazı) ile birlikte Güney Batı Avrasya’daki en stratejik üç geçiş yerinden biridir.
Megaralılar ile Korintliler kontrol ettikleri bu stratejik karasal geçitten ötürü kadim dönem ve ilk çağ boyunca tarih sahnesinde önemli güçler olarak yer almıştır.
Sonuç olarak da Megara, Sparta ile Atina arasında uzun yıllar süren tarihi rekabette daimi bir çatışma parçası olarak ola gelmiştir.
Bu kapsamda Atina Devleti MÖ 432’de çıkardığı bir kararmane ile Megaralıların hükümranlık alanındaki liman ve kentlere girişini yasaklayınca bir sava göre bu Spartalılarla Pelopones savaşlarının başlamasına neden oluşturmuştur. Megaralılar savaşta Sparta’nın yanında yer almış, daha sonraları Atina’nın egemenliliğindeki dönemde de daimi olarak muhalif bir tavır sergilemeyi sürdürmüşlerdir.
Görüldüğü gibi Megaralı olmak bir bakıma muhalif olmak demektir. Böyle bir durum için gerekli tarihsel donanım ise Megaralı olmakla eştir denilebilir.
Ruhlarının derinlerine dek işlemiş bu muhalif davranış eğilimi İstanbul tarafına yerleşmiş Megaralılarda buranın başka yerlerden büyük göç alması sonucu muhtemeldir ki zamanla kaybolmuş olsa bile tarihsel olarak uzun bir zaman süresinde hiç göç almayan Kadıköy’de kentsel bir özellik olarak kalmayı sürdürmüş olmalıdır.
Böyle bir kentsel kimliğin bir parçası olan gelenekselleşmiş demografik bu özellik çok daha sonraki zamanlarda ortaya çıkan olaylarda da kendini belli ettirmiştir.
İşte bunlardan biri olarak, İmparator Jüstinyen’nin eşi İmparatoriçe Teodora’nın kendi özel sarayını Fenerbahçe Burnu’na inşa ettirip Eski Büyük Saray’a karşı muhalif bir tavır takındığında buraya gelip bu protest tutumunun bir göstergesi olarak “cari inziva” mahiyeti ile Fenerbahçe Sarayı’nda ikamet etmesini gösterebiliriz.
Diğer bir olay da ilk Hıristiyanlardan biri olan Azize Efemi’nin inancından ötürü 303 yılında vahşice katledilmesidir. Bu olayda, Kalkedonlu bir senatör’ün kızı olan virjin Efemi kentteki pek çok ilk inananla birlikte tutuklanıp işkenceden geçirildikten sonra İmparator Diocletian tarafından arenada vahşi hayvanlara verilerek kurban edildi. Bu noktada dikkat çekilecek husus paganizme karşı olan ilk Hıristiyanların Kadıköy’den çıkmış olmasıdır ki bu da aksi tutum ve davranışın bir dışa vurumu olsa gerekir.
Öte yandan, Osmanlı döneminde de Saray’ın tutumuna karşı olan pek çok ileri gelenin oturma yeri olarak Kadıköy’ü seçmesi böyle bu geleneğin derinden sürdüğünün bir işareti olmalıdır. Hatta Anadolu Yakası’ndaki Kadıköy’ün Hıristiyan kökenden gelen muhalifliğinin sonradan kurulmuş Üsküdar’a da onun ağır basan İslami özelliğine rağmen bulaştığını söyleyebiliriz.
Bu durumun bir göstergesi olarak buranın beklenmedik tersliğini mecazen de olsa belirten “Üsküdar’da sabah oldu” sözünün Topkapı Sarayı tarafından benimsenmiş bir deyiş olarak bugüne kadar gelmişliği verilebilir. Belki de, Ali Süavi’nin V. Murat’ı tahta geçirmek gayesi ile Üsküdar’dan kayıklarla gelerek yaptığı Çırağan Sarayı baskınını bir kanıt olarak vermek çok daha uygun olur.
Kısaca coğrafi bakıştan söylemek gerekirse, sanki karşı yakada olmak karşı olmaya da zemin hazırlamaktadır!
Özetle belirtirsek, Kadıköy tarihsel kökeninden gelen bu ters duruşunu Cumhuriyet döneminde yıllardan beri süren laik-toplumsal-halkçı bir oy tabanını şekline dönüştürerek de göstermiştir.
Ayrıca Kadıköylü bununla da kalmayıp sahip olduğu yöneten-yönetilen çelişkisi üzerine kurulu bu geleneksel siyasi muhalefet anlayışını sanat, düşünce, felsefe, kültür gibi yaşamın pek çok hümanistik alanında ortaya çıkan ve insan yapısındaki diyalektik yaratıcılıktan kaynak alan karşıt tez üreticisi demografik bir merkez mahiyeti ile kentsel kimliğine de yerleştirmiştir.
Son bir gözlem: İktidarın 2013’te ortaya çıkan alkole karşı malum tutumu sonucu tüm Türkiye’de içki tüketimi azalma eğilimi gösterirken sözünü ettiğimiz sivil itaatsizlik veya başkaldırı diyeceğimiz bu kentsel özelliğinden dolayı Kadıköy’de beklenenin tersine hızla artmaktadır.
Mustafa Özcan (8 Haziran 2013)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder