21 Aralık 2013 Cumartesi

"Kadıköy Düşünce Platformu-Kitap" bloğu


Kadıköy Düşünce Platformu-Kitap bloğu http://kadikoydusunceplatformu-kitap.blogspot.com         adresinde yayına başlamıştır. 

Sn. Mustafa Özcan'ın  "Holistik Düşünceye Yönelik 20. Yüzyıl'ın En Önemli 10 Kitabı" başlıklı makalesini KDP-Kitap bloğunun ilk makalesi olarak okuyabilirsiniz. 

İlgilenenlerin üye olması ve yazıları ile katkıları beklenmektedir.




Holistik Bilim ve Bilişim (Prof. Dr. Fuat İnce)

KDP Sonbahar Paneli’ne konuşmacı olarak katılan Prof. Dr. Fuat İnce’nin Panel konuşma notlarını da içeren, Holistik Bilim ve Bilişim başlıklı makalesi aşağıda sunulmaktadır. Makale, holistik bilim ile bilişim alanını, karmaşık sistemlerin sorunlarına yönelik olarak bilgisayar tabanlı çüzüm yollarının bir derlemesi olarak aktarması yönü ile son derece başarılıdır. Kendilerine KDP Sonbahar Panel’ine katılımı ve bu makalesi için tekrar teşekkür ederiz.

Mustafa Özcan (22 Aralık 2013)

                                   * * *

Holistik Bilim ve Bilişim

Holizm veya bütünsellik biraz da katı bilimsel yaklaşıma tepki olarak gelişmiş. Doğa olayları, veya beşeri olayların anlaşılması konusunda pozitif bilimin dar ve katı (katı sözcüğü burada bana aittir) yaklaşımın bizi tatmin etmemiş. Birçok ekolojik, ekonomik, sosyal konular bu dar bakışlı ve katı yaklaşımlarla yeterli anlaşılamıyor. Özetle söylenirse bunlar holistik bir bakış açısı gerektiriyor.

Sadece somut deneylerle kanıtlanabilir, analitik ve sayısal matematiksel ifade edilebilir gerçekler, yaşamı anlamamız, onu yaşamamız, haz almamız, iyi-kötü değişik durumları doğru anlamamız ve doğru tepki verebilmemiz için yeterli olmuyor. Onun için bilim yanında, içgüdüsel duygular, estetik, felsefe, din ve diğer etik anlayışlar da gerekli oluyor.

Yalnız bunun, bilimin katkısını küçüksemek anlamına gelmediğini vurgulamak isterim. Belki de mühendislik kökeninden, yani matematik, fizik, elektronik, bilgisayar ve son yılların popüler deyimiyle bilişim konularından geldiğim için olacak, bugün bunların, daha doğrusu ve özellikle bilişimin holistik düşünceye katkısının sanılandan fazla olacağını düşünüyorum.

Bilimsel yaklaşım aslında katı da olsa yumuşak da olsa aydınlanmayla birlikte Dünya uygarlığını bugünkü düzeye getiren insanlık tarihinin en büyük fikri gelişmesidir. Pozitif bilimsel yaklaşım dediğimiz zaman işin içinde indirgeme (reduction) ve kesin kanıtlama var. İndirgeme, bir doğa olayını parçalara ayırma, mümkün olduğunca dış koşullardan yalıtılmış olarak, mümkünse laboratuar koşullarında inceleyip sonuca varmak, yani işi basitleştirmek, daha rahat anlaşılabilir biçime sokmak oluyor. İnsan beyninin anlama kapasitesi sınırlı olduğu için indirgeme gayet doğal bir yaklaşım.

Çoğu doğa olayı için indirgemeci yol, fevkalade geçerli ve doğrudur. Bir sürü keşif ve teknolojik ilerleme bu yolla yapılmıştır. Fakat bir sürü doğa olayı da indirgemeci yöntem için fazla karmaşık ve bir yere varamıyor. Bir kere insan beyni belirli kapasitesi ile çok sayıda değişkeni, gerçeği ve olayı bir arada değerlendirip sonuç çıkarma yeteneğinde sınırlı kalıyor. Bu yeteneğin kişiden kişiye çok değişebildiğini de ayrıca belirtmek gerekir. İnsanoğlu çoğu kez çevresindeki olaylardan doğru sonuç çıkarabiliyorsa da, bunları çevresine anlatıp kanıtlamak ve inandırmakta zorluk çekiyor.

Pozitif bilim çevrelerinde, bazı sistemlerin klasik sınırlayıcı ve indirgemeci yollarla yeterli anlaşılamayacağından hareketle son 40-50 yılda “Karmaşık Sistemler” denen yeni bir bilim alanı ortaya çıktı. Karmaşık sistemler (complex systems) başlığı, ayrı bir bilimsel uğraş alanı olarak birçok üniversitede ders programı, bölüm ve enstitüye adını vermiş bulunuyor.

Karmaşık sistemler enstitüleri, multidisipliner uzmanlardan meydana gelmektedir. Matematik, fizik, kimya, biyoloji, bilgisayar ve elektrik mühendisliği hocaları yanında sosyoloji, psikoloji hatta sanat dallarından da hocalar bir araya gelerek karmaşık diye tanımlanan sistemleri incelemektedirler. Onlar belki yaklaşımları için holistik demese de ben arada çok örtüşme görüyorum.

Karmaşık sistemleri incelediğinizde bazı özellikler görürsünüz. Nedir bunlar:

-   Karmaşık sistemler “kaotik” olabilir. Kaotik sistemlerin bir özelliği, küçük girdilerin büyük ve beklenmeyen sonuçlar doğurabiliyor olmasıdır. Örneğin bir kalabalıkta sadece “YANGIN” diye bağırmak büyük başka olaylara yol açabilir. Bazı akademik çevrelerde kaotik sistemler kendi başına ana başlık olup karmaşık sistemler onun altına konmaktadır.

-   Karmaşık sistemler “adaptif”tir. Yani duruma uyabilen, öğrenerek davranış değiştirebilen sistemlerdir. En başta insan davranışları olmak üzere, borsa, bağışıklık sistemi, politik sistemler hep adaptiftirler.

-   Karmaşık sistemler “nonlinear”dir. Yani doğrusal olmayan, analitik matematiksel analizi zor veya olanaksız olan sistemlerdir. Girdiler verilince çıktılar matematiksel yöntemlerle kolay kolay hesaplanamayabilir.

-   Karmaşık sistemler kendi içinde başka karmaşık ve bağımsız sistemleri barındırır. Örneğin ekonomi, sosyal sistemler iç içe olduğu gibi her iki grup da insan gibi başka karmaşık sistemlerden oluşur.

-   Karmaşık sistemlerde geri besleme ve ileri besleme mekanizmaları yaygın var. Yani iç değişkenler girdileri ve çıktıları doğrudan etkiler. Bunların olayları frenleyici veya daha da alevlendirici etkileri olur.

-   “Emergence”, yeni oluşumlar ortaya çıkıyor. Karmaşık sistemin parçalarında veya ilk durumlarında hiç bulunmayan yeni oluşumlar vücut buluyor. Örneğin tek tek karıncalara bakarak büyük labirent gibi karınca yuvaları yapılabileceği başlangıçta düşünülemez ama bunlar oluşuyor. Mafya, yoksulluk, diğer benzer örnek oluşumlar.

-   Karmaşık sistemlerde kendi kendine örgütlenme (self organization) görülüyor. Bir lider veya merkezi yönetim olmadan, kendi kendine bir organizasyon ve kollektif davranış ortaya çıkıyor. Bir konser sonucu seyircilerin tempolu alkışı buna güzel bir örnek. Bence en güzel toplumsal örneğini de Gezi Parkı hareketi ile gördük.

Karmaşık sistemlerin incelenmesinde en çok kullanılan yöntemlerden bir modelleme, daha doğrusu bilgisayar modellemesi veya benzetim (simulasyon). Ben çok modelleme çalışmasında bulundum. Ama bunlar top mermisi, uçuş sistemleri, endüstriyel sistem kontrolu vb. klasik modelleme yöntemlerini içeriyordu. Yani doğrusal olan veya olmayan karmaşık da olsa birtakım diferansiyel denklemleri çözümü ile deterministik sonuçlar bulunuyordu.

Halbuki yeni geliştirilen modelleme teknikleri deterministik sonuç veren cinsten değil. Ajan temelli (agent based) denen bu teknikler gerçek yaşamı daha iyi modellemeye çalışıyor ve karmaşık sistemler için daha gerçekçi sonuçlar veriyor. Örneğin bir karıncayı modelliyorsunuz, sonra modelde binlerce karıncayı ortalığa salıp ne olduğuna bakıyorsunuz. Sonucun analitik çözümü yok. İstatistiksel yanıtlar alınıyor.

Bu modelleme yöntemleri arasında genetik algoritmalar ve sinir ağları (neural networks) denen yöntemler de var ki bunlar çalışma ilkelerini tamamen doğayı ve insanı inceleyerek oluşturmuş. Genetik algoritma tekniklerinde aynen evrimsel ilkeler kullanılıyor. Yani stabil bir yapı, mutasyonlara veya küçük değişikliklere tabi tutuluyor ve gelişmesine bakılıyor. Çok değişik mutasyonlar içinde çoğunda değişiklik olumsuz, genelde felaketle sonuçlanıyor. Fakat bazıları başarılı olup, stabil sistemi daha ileri bir konuma taşınıyor. Sinir ağları ise ile beynimizdeki nöronları örnek alarak yapılan benzetimlere verilen bir başlık

Yeni modelleme yöntemleri, ajan temelli benzetimler, sinir ağları, genetik algoritmalar, ve diğer bazı karmaşık sistem araştırma yöntem ve teknikleri hep elektronik ve bilgisayar teknolojisinin gelişmesi sayesinde mümkün olmuştur. 20-30 yıl önce bu teknikleri uygulayabilmek olanaksızdı. Bilgisayar bellek kapasitesi, hız kapasitesi, 20 yılda en az bin kat arttı. Donanımın gücü bu kadar artınca yeni yazılım teknikleri uygulanabilir oldu ve devreye girdi. Bilişim alanı zenginleşti ve başka alanların da zenginleşmesine yol açıldı.

Yeni ortaya çıkan tekniklerden bir veri madenciliğidir. Çok büyük veri kümeleri içinde ilişkiler arayarak bazı gerçekleri ortaya çıkarma girişimidir. Çok büyük veri kümeleri, trilyonlarca byte (gigabyte, petabyte) hacimde, Dünyanın değişik yerlerinde değişik formatlarda veriler olabilir. Bunların içinde keşfedilmeyi bekleyen gerçekleri bulma çabalarıdır veri madenciliği.

Toplumsal ve politik araştırmalar yanında veri madenciliği tekniklerini kullanan büyük bir kütles, mal üreticileri ve bunları satan parekendecilerdir. Ne tür insanlar ne tür malları alır sorusuna göre üretim yaparlar ve mağazayı ona göre düzenlerler. Hükümetlerin, politikacıların fişleme gayretleri, ABD va başka yerlerde profilleme çalışmaları bu alanın uygulamaları arasına girer.

Bir başka bilişim alanı semantik ağlar olarak ortaya çıkmaktadır. İnternet arama motorlarını eminim çok kullanıyorsunuz. Bir iki anahtar kelime verdiğinizde motor size bir milyon tane sözde sonuç getiriyor. Bunların arasından ayıklama yaparak tam aradığınızı bulmanız çok zaman alabiliyor ve bazen de tatmin olmuyorsunuz. İşte semantik ağlar sizden tam sorunuzu alıp akıllı bir uzman gibi yanıtlar hazırlayacak. Wolfram diye bir site bu konuda bayağı ilerleme kaydetti. Bir bakın.

Son olarak çok büyük ve derin bir bilişim alanından kısaca bahsetmek istiyorum. Yapay zeka, (artificial intelligence) denen alan bilgisayarları ortaya çıkmasından hemen sonra 1950’lerde doğdu denebilir. İlk zamanlar çok şey vadediyor gibiydi ama fazla başarı gösteremedi, kenara itildi kaldı. Ancak gene bilgisayarların müthiş bellek ve hız kapasitesi kazanması ile gündeme gelmekte.

Yapay zeka konusunun da teknikleri, yöntemleri ve uygulamaları var. Bunların başında bilginin temsili (knowledge representation) var. Bilginin temsili, işlenmesi, sonuç çıkarılması (inference tüme varım ve deduction tümden gelim) yöntemleri, formal mantık kuralları, semantik düşünce, bunların bilgisayar diline dökülmesi, bunları çalıştıran bilgisayar dillerinin geliştirilmesi yapay zekanın teknik ve yöntemleri olmuştur.

Uygulama alanları arasında uzman sistemler en yaygın olanıdır. Tıpta örnekleri çok yaygındır. Bulgular verildiğinde tanı koyan sistemler (Mysin ) vardır. İki nokta arasında uçak bulma ve rezervasyon sistemleri halen çok iyi çalışan uzman sistemlerdir.

Başka örnekler arasında oyun programları, satranç (Kasparofu yenen IBM deep blue programı), Büyük Risk bilgi yarışmasında şampiyonları yenen gene aynı program sayılabilir. Şimdi bu olanak tıpta zor sorunların çözümünde kullanılmakta. Bir konuda karşılıklı konuşma programları var ve bunlar popüler olacak. Uzun uzay yolculuklarında arkadaşlık edecek.

Bunlar size Holistik bilimden biraz uzaklaştık gibi geliyor olabilir ama ben bunları holistik bilimi ilerlemesine katkı verecek  yeni teknikler ve yöntemler olarak görüyorum. Eninde sonunda hepsinin amacı insanı, doğayı, toplumu daha iyi anlamamıza yardımcı olmak.

Fuat İnce


7 Aralık 2013 Cumartesi

Holistik Bilimden Bakış ile Entelektüel Sorunlarının Nasıl Sorgulanacağına Dair bir Değerlendirme (Mustafa Özcan, 7 Aralık 2013)


Holistik Bilimden Bakış ile Entelektüel Sorunlarının Nasıl Sorgulanacağına Dair bir Değerlendirme

Holistik (bütünsel) bilimin insan zihni için sunduğu ekstra potansiyel gücün birey tarafından yerinde ve yeterince kullanılma durumunda kişisel yaşamın erişilmesi zor olan dev soyut sorunlarına tatmin edici düzeyde cevap bulunabileceğini daha baştan belirtmek isterim.

Başka bir söleyişle de, karmaşık ve soyut sorunların çözümü için yapılan sorgulamalarda somut sonuçların artık elde edilebilir olduğunu ifade etmem herhalde yanlış bir değerlendirme olmaz.

Doğaldır ki, yaşam alanlarının en soyutu, soyut olduğu için de anlaşılması en zor olanı anlıksal(cı), yani entelektüel veya daha geniş anlamda ve basit olarak ifade edilirse, düşünümsel, (reflektif) olandır.

Bunun nedeni ise bu düşünce alanının incelenmesi sırasında insan zihni hem özne hem de nesne kimliği ile zorunlu ve devamlı olarak eytişimsel (diyalektik) bireşim yapan bir tasarım sürecindedir. Nitekim böyle durumlarda insan, usun nesne kimliği ile yaptığı tasarımlar ve bunların özne kimliği ile denetimi şeklindeki iki karşıt tür işlem sürecini koşut ve eş zamanlı olarak zihinde gerçekleştirmek durumundadır. Bu da zihnin son derece çetrefil bir uslamlama işini yapmakta olduğunu göstermektedir.

Konuyu şimdi zihindeki ‘nasıl’dan uygulama yapılmak için başvurulacak kültürel dünyada  nelerin var olduğu sorusuna getirirsek doğaldır ki bu durumda insanın monden tinsel kültür (‘entelijansiya’ da denilen yüksek entelektüel camianın günlük yaşamı ile ilgili olan şeyler anlamında kullanılmıştır) alanına hemen  hızlıca bir göz atmak gerekecektir.

Bu durumda, başta bilimler ve kuramlar olmak üzere yazın ve felsefe ile kültür ve sanatın da içinde bulunduğu konuların holistik düşünce için üç dikotomik alan olarak noosfer (bilinç küre) denilen entegre (tümleşik) ve kümülatif (birikimsel) mega bilinç bütününün çok önemli bir bölümünü oluşturduğunu söyleyebiliriz.

Ayrıca, günümüzde zihinlerimizin yoğun olarak küresel düzeyde sanallaşması sonucu noosferdekj sorunların insan toplumu için 21. Yüzyıl’da problematik bir hal alacağını ve gelecekte ekosferin sorunları ile birlikte holistik düşüncenin üçlü saçayağındaki tüm soyut çözüm uğraş potansiyelimizi soğuracağını  da daha şimdiden ön görebiliriz.

Bu nedenle sorunu bir de insan için özgül yetenek gerektiren müzikaliteyi ve kinestezi gibi zeka türlerini konunun dışarıda tutarak Howard Gardner’in ‘çoklu zekâlar’ kuramı görüngesinden ele alalım.

Nitekim bu durumda, sözü edilen entelektüel sorunlar noosferin en önemli parçası mahiyeti ile doğru holistik bir inceleme halinde bilişsel ve duygusal (toplumsal) zekâlarımız ile natüralistik ve varoluşsal zekâlarımızın ortaklaşa bir bütün olarak belki de tamamını kullanmamızı gerekli kılacaktır.  

Bu doğrultudaki sorgulamanın kurgusu için de gerekli olan bilgi-altyapısal zemin doğaldır ki holistik bilimsel yaklaşım ve düşünümsel eytişim temeli üzerine kurulu olandır.

Sonuç olarak, terminolojiyi kolaylaştırmak amacı ile Gardner’in ekolojik ve varoluşsal ile bilişsel ve toplumsal zeka kümelerini holistik zeka adı altında birleştirdiğimizde anlağımızın (zekamızın) hangi yönlerine başvurmamız gerektiği konusuna daha da açıklık gelmiş olur.

Görüldüğü gibi hal böyle olunca, holistik tarzdaki anlayış, bakış, anlak (zeka), düşünüş (us) ve bilimi ortaklaşa ve tümleşik olarak soyutlayıcı bir sorgulama aracı olarak kullanmamız halinde 21. Yüzyıl’ın büyük eğilimlerinden doğacak devasa sorunları betimlemeye, sorgulamaya, açıklamaya, çözmeye muktediriz demektir.
Ve belki de bu, bu tür sorunlar ile ilgili olarak uzun erimli öndeyilerde bulunacak kuramlar elde etmeye yönelik yeni bir araca, bir “novum organum”a sahip olduğumuz anlamına gelmektedir.

Mustafa Özcan (7 Aralık 2013)



29 Kasım 2013 Cuma

Duyuru: Forum: Millî Merkez Forum toplantısı / 30 Kasım 2013



Millî Merkez İstanbul-Kadıköy Temsilciliğinin düzenlediği "Yerel Seçimlerde Güçbirliği" forumu 30 Kasım 2013 tarihinde yapılacaktır.

Tarih          : 30 Kasım 2013, Cumartesi
Saat           : 14.00 – 17.00
Yer             : Caddebostan Kültür Merkezi
FORUM       : “Yerel Seçimlerde Güçbirliği”

YÖNETEN
Haluk DURAL, Millî Merkez Genel Sekreteri

KONUŞMACILAR
Ali TOPUZ, CHP Eski Milletvekili, Eski İmar İskan Bakanı,
Millî Merkez Yönetim Kurulu Üyesi

Ferit İLSEVER, İP Genel Başkan Yardımcısı, Millî Merkez Yönetim Kurulu Üyesi

Av. Arslan BULUT, Gazeteci-Yazar, Millî Merkez Yönetim Kurulu Üyesi

Çağdaş CENGİZ, TGB Genel Başkanı, Millî Merkez Yönetim Kurulu Üyesi


KDP Cumartesi Sohbet Toplantısı her zaman olduğu gibi 30 Kasım tarihinde de saat 16.30'da başlayacak olup, KDP müdavimlerinin CST başlama saati olan 16:30'a kadar Milli Merkez'in yukarıda bildirilen forum toplantısına katılımları mümkün olacaktır.





23 Kasım 2013 Cumartesi

Neuron biliminin en zor soruları ve bunlar için sinir bilimcilerin bulanık çözümleri: (Erdoğan Merdemert, 23 Kasım 2013)



Neuron biliminin en zor soruları ve bunlar için sinir bilimcilerin bulanık çözümleri:

1-Belirli bir nöron tarafından gönderilen sinyalin zamanının ayarı ve hassasiyeti (zamansal hassasiyet) nasıl yapılır?
2-Sayısız postsinaptik hedef nöronların hepsi birden aynı sinyali (bilgiyi) mi alırlar? Eğer öyle değilse bir nöron kendisine ait olan bilgiyi (sinyali) nasıl saptar?
3-Postsinaptik nöronlar bilgiyi nasıl okurlar?
4-Nöronal devreler için gerekli hassas zamansal kodlar hangi yöntem (processes) ile üretilir?

Bellek, bilinç, öğrenme otonom sistem için gerekli bu bağlantı uygulamaları esas olarak nöronlar arası sinapslarda kuvvetlendirilen connectionlar tarafından yapılır, yeri ve tekniği tam olarak belirlenememiştir. Yukarıdaki sorulara cevaben bu açıklamada olduğu gibi neural decoding ve encoding konusunda açık bir belirsizlik olduğu kabul ediliyor. “Implicit about the decoding hypothesis is the assumption that neural spiking in the brain somehow represents stimuli in the external world. The decoding of neural data would be impossible if the neurons were firing randomly: nothing would be represented. After varying the range of stimuli that is presented to the observer, we expect the neurons to adapt to the statistical properties of the signals, encoding those that occur most frequently. (Horace Barlow cambridge University Department of Physiology, Development and Neuroscience former research professor).

En son verilere ve araştırmalara göre dış dünyaya ait uyarı sinyallerinin, örneğin göz hücrelerinden gelen uyarıların beyinde ayırdedilebilmesi için ilgili sinapslarda zamana bağlı ateşleme sayısı, ateşlemelerdeki dalgalanmalar, ateşlemenin süresi, yüksek frekanslı ateşleme değeri ve en sonunda bir dizi nöronun ortak aktiviteler ile uyarıları temsil etme yeteneği gibi metodlar geçerli kabul ediliyor. Ama bunların hiçbiri birinci sorudaki bir nöronun kendi kendine bunu nasıl yaptığını açıklamıyor. Bir nöron stabil, yani durgun olduğunda -70 milivolt gibi bir (resting potential) dinlenme geriliminde bekler, eşit değer ise -55 milivoltdur ve ancak +10 depolorirazyon geriliminden sonra +30 milivoltta aksiyon potansiyeli başlar. Bütün bu değerlere göre skalamız veya diğer bir deyişle herşey bu toplam 100 milivoltluk bir değer aralığında vuku bulur yani dünyayı görüp algılamamız, değerlendirmemiz ve hafızamızda tutmamız bu değerlere ve bunları gerçekleştiren sodyum, potasyum ve karbon v.b. iyonlarına bağlıdır ve bu sadece ve sadece bir tek nöron için elde edilen doğru ölçümlerdir. Bazen bu bir tek nöronda (örneğin purkinje hücresinde) üç veya dörtbin bağlantı (sinaps) vardır ve bu sianpslar çok çok kısa aralıklarla hep birden veya gurup halinde aktif olurlar, tabii bunu nöron gurubu için (bir modül en az iki milyon kadar) düşünürsek durum iyice karışacaktır ve daha kötüsü yine birinci sorunun cevabından iyice uzaklaşmış oluruz çünkü artık o tek nöronun bunu -yani gönderdiği sinyalin hassasiyetini ve süresinin zamanını ayarlama aktivitesini- artık diğerlerine “göre” de yapması gerekecektir. Bunun anlamı şudur: bir nöronun bir bilgiyi iletmek için o bilginin kapsamına ait kendine düşen kısmı anlayıp az veya çok oranda ateşleyerek ya da kısa kısa peşpeşe ateşleyerek veya uzun veya kısa sürelerle ateşleyerek o bilgiyi kodlaması gerekir dahası bunu bağlı olduğu gurup ile de organize olarak da yapmalıdır ve daha daha ilginç olan ise o hücrenin veya hücrelerin buna kendileri karar vermeleri (söz konusu beyin ve onun işlevsel parçası olduğundan) ve bu süreleri ve sıklıkları kendileri belirlemeleri ve hep birlikte konuşarak ve anlaşarak yapmaları lazımdır.

İkinci soruda alıcı nöronların gelen sinyalleri seçebilme sorunu vardır ki burada farz edildiği üzere eşzamanlı binlerce, milyonlarca farklı uyarı sinyalinden (eğer bu mümkünse) kendisi için gelmiş olanı tanıyıp alan nöronun bunu nasıl başardığının zorunlu anlaşılmazlığıdır çünkü bir uyarı sinyali iki tabanlı sayı sistemi gibidir yani ya uyarır ya da bastırır, kuvveti sahip olduğu voltaj değerine bağlıdır ki bu milyonlarca farklı kombinasyon oluşturmaya yetmez ama değişik sinaps kapılarının binding moleküllerinin çok karmaşık yapısı ve ürettikleri proteinler de devreye girdiğinde bunlara farklı neurotransmitterleri de eklediğinizde istemli ya da istemsiz hareket aktiviteleri üretmek mümkün olabilir. Bir örnek olması açısından şöyle bir deney yapmak ve sonucunu tahmin etmek hiç zor değildir: Çok etkili ses ve ışık yalıtımı olan ısısı stabil bir tecrit odasında hareketsiz duran birinin doğal olarak beynine hiçbir fiziksel uyarı dış dünyadan gelmez yani ne ses ne ışık ne dürtü ve ne de ısı farklılığı ama bu kişinin düşünce etkinliği burada tam olarak çalışır yani tamamen kendiliğinden ve hatta daha iyi düzeyde. Bu örneği anlamanın kolay ama açıklamanın imkansız olduğunu bilim de kabul etmelidir çünkü uyaran olmadan çalışan kapalı bir sistem için çok özel yetenek gerekir ki bu yetenek aslında bir yetenek olarak da kabul edilmemelidir bu ancak tin olabilir, özgür tin.

Erdoğan Merdemert (23 Kasım 2013)



1 Kasım 2013 Cuma

Bütün Kavramının İki Anlamı (Mustafa Özcan, 1 Kasım 2013)



Bütün Kavramının İki Anlamı


HolistikYunanca’da bütün, her şey, tüm veya toplam anlamına gelen holos kökünden türeyerek Batı dillerinin pek çoğunda bu şekli alıp Türkçeye bazı yazarlarca bütüncül diye aktarılmış bir sözcüktür. Oysa benim bu sözcüğü Latince şeklinin yanı sıra bütünsel diye karşılamakta ısrarcı olduğumu yazılarıma aşina olanların çoğu biliyordur sanırım.

Şimdi bütün kavramının diğer dillerdeki anlam ayrışması sonucu oluşmuş iki anlamsal boyutunun Türkçe için de geçerli olduğunu göstererek bütünsel şeklindeki kullanımımın da haklılığını ortaya koymak istiyorum.  

Bütüncül nitelemesini benimsemekten kaçınmamın nedeni bu sözcüğün Avrupa dillerinde  Latince kökenli bir sözcük olan “total”in karşılığı olarak da kullanılıyor olmasıdır. Çünkü total, “basit aritmetik toplamı” ifade eden bir sözcük olarak tarafımdan bütün kavramının özel durumunu göstermekte olan anlamı açıklamakta yetersiz kalmaktadır. İki sözcük de her çeşit toplanma veya toplulaşma olgusunda ortaya çıkan bütünü temsil eden son durumu anlatmayı, yani bütün kavramını göstermeyi amaçlamaktadır. Ancak bildiğim kadarı ile neredeyse Avrupa dillerinin hepsinde toplulaşma olgusunun sonuçları iki ayrı gerçeklik olarak belirdiği düşünüldüğünden ortaya çıkan iki ayrı anlam iki ayrı şekilde ifade edilmektedir. Yani bu dillerde iki farklı “bütün olma” durumunu anlatan bütün kavramı için iki farklı sözel-anlamsal gösterge kullanılmaktadır.

Belirtmek gerekirse, total bütün, parçaların ‘basit aritmetik toplam’ını anlatmak için kullanılmakta iken holistik bütün parçaların toplamı sırasında beliren bir fazlayı da içermekte olan ‘aritmetik olmayan, sinerjik toplam’ı anlatan ifadedir. Burada kullandığım sinerji sözcüğü en çok bilinen açıklama şekli ile yaşamın bazı hallerinde iki artı ikinin basit aritmetik toplam olan dört yerine işlem sırasında fazladan beliren “bir” nedeni ile beş ettiğinin mecazi olarak basitçe ifadesinde başvurulmakta olan bir terimdir.

Bu anlatımın Yunan filozofu Aristo tarafından toplu hale gelme sonucunda böyle fazladan bir oluşum ile yaratıcı nitelik kazanan doğal yaşantı süreçlerini ifade etmek için benimsendiğini bir kez daha anımsatmakta yarar görüyorum.

Öte yandan konuya sistembilimsel görüngeden bakıldığında bütüncül (total) sözcüğü ile agrega tipi bir yapının, yani içerilmekte olan bileşenlerin arasında ilişkileri olmayan bir yapının temsil edildiği görülürken, bütünsel (holistik) ile sistemik (dizgesel) bir bütün, yani bileşenler arası ilişkileri olan bir yapı anlatılmaktadır. Başka bir deyişle total sözcüğünün temsil ettiği yapı bir sistem değilken, holistik yapınınki bir sistem (dizge) olmaktadır.

Tüm bu açıklamalardan anlaşılacağı üzerine dıştan yekpare görünen bütünlük olgusu ve bütün kavramı içsellik yönüyle incelendiğinde iki ayrı anlam gösteren iki ayrı içsel yapının varlığını ortaya çıkarmaktadır: Biri agrega, öteki ise dizgedir.

Yazınsal dünyada durumu eğretileyen kıyaslayıcı özsel bir örnek deyiş bulmak gerekirse, iki büyük bilge Mevlana ve Yunus’un -sırasıyla- dediği gibi “ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol” ile “ete kemiğe büründüm Yunus gibi göründüm” özsözlerinden hangisinin daha yerinde bir mantığa iye olduğuna karar vermek gerekir. Takdiri okurun görüşüne bırakıyorum.

Mustafa Özcan (1 Kasım 2013)

9 Ekim 2013 Çarşamba

Duyuru: 12.10.2013 günü yapılması gereken cumartesi günü sohbet toplantısı düzenlenmeyecektir

Sevgili KDP müdavimleri,

12.10.2013 günü yapılması gereken KDP Cumartesi Sohbet Toplantısı düzenlenmeyecektir. Takip eden hafta 19.10.2013 günü toplantısı normal saatinde 16.30- 18.30'da yapılacaktır.


Ayrıca aynı hafta 17.10.2013 tarihinde perşembe günü kameriye toplantısı da her zamanki yerinde gerçekleştirilecektir.






4 Ekim 2013 Cuma

Duyuru (Hatırlatma): Kadıköy Düşünce Platformu 2013 Sonbahar Paneli



"Kadıköy Düşünce Platformu 2013 Sonbahar Paneli" aşağıda belirtilen yer ve zamanda yapılacaktır. Bütün KDP grubu üyeleri ve konu ile ilgilenenler davetlidir.

Panelin Konusu: “Bütünsel Bilim”

Yer: İstanbul Yelken Kulübü Fenerbahçe Tesisleri Toplantı Salonu (Fenerbahçe Burnu, İstanbul)

Zaman: 5 Ekim 2013 Cumartesi günü, Saat: 14.30 - 17.00

Moderatör: Mustafa Özcan

Konuşmacılar: Prof. Dr. Fuat İnce ve Cenk Özdağ

"Hegel, Felsefe ve Diyalektik Yöntem" (www.turkcebilgi.org)



www.turkcebilgi.org web sitesinde yayımlanan "Hegel, Felsefe ve Diyalektik Yöntem" başlıklı Hegelyan diyalektik hakkında bir makaleye aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.

http://www.turkcebilgi.org/bilim/felsefe/hegel-felsefe-ve-diyalektik-yontem-24838.html




28 Eylül 2013 Cumartesi

Holistik Bilim İçin Kırk Deneme (III) (Mustafa Özcan, 28 Eylül 2013)


Holistik Bilim İçin Kırk Deneme (III)

Bu üçleme şeklindeki dizinin daha önceki iki yazısı şimdiye dek KDP Bloğunda yayımlanmış holistik bilimi tanıtan 40 çevresindeki denemenin mahiyetini açıklamak ve anlatımın bütünselliğinin tamamlanması bakımından eksik olan yanının anlaşılması içindi.

Şimdi üçlemenin sonuncusundaysa holistik bilimin 40 denemelik bir dizi şeklindeki bu söz konusu anlatısında belirlenmiş olan eksik olan yanın ele alınmasında uygulanabilecek bir programın nasıl olması gerektiği üzerinde durulacaktır.

Konuya genel olarak bakıldığında insan bilimleri ve felsefe, fen ve doğa bilimleri, sosyal ve antropolojik bilimler kökeninden gelen kimi düşünürlerce modern bilimin 21. Yüzyılda nasıl bir yön alacağı sorusuna cevap aranırken gelecek betimlemesine dayalı pek çok taslam (model) oluşturulmuş, çeşitli görüşler ileri sürülmüş ve de sayısız öngörüde bulunulmuştur.

Ancak bu ele alışların nerede ise tamamındaki irdelemelerinin yöntemsel temelinde her zaman geleneksel analitik yaklaşımın benimsemiş olduğu kolayca görülmektedir.

Öte yandan söz konusu bu incelemelerde elde edilen cevapların yetersizliğinden konuya bakış veya ele alıştaki kapsam (içerik) genişliğinin etkisi ve burada kullanılması gerekip de uygulanmayan “tümdengelimsel-tümevarımsal yöntem” ile doğrudan bağlantılı olduğu da ayrı bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bu bakımdan, içerik yönüyle holistik, yöntem yönü ile ise diyalektik yaklaşımlı olma şeklindeki ortak bir tarzı benimseyen irdelemelerin buradaki eksik yönü tamamlayan, bu açığı kapatan cevaplar olacağını, ve buradan hareketle bir araştırma programının geliştirilebileceğini belirtmek yanlış olmaz.

İşte bilim denilen bu heyula konu daha önce 40’lık dizinin çeşitli yazılarında açıklanmış olan HAK, “Herşeyi Anlayan Kuram” diye ifade edilen bu mantıksal çerçevede ele alınarak holistik bilim mahiyeti ile irdelenmelidir. Böylece 21. Yüzyılın yakın geleceğinde hangi büyük resmin daha yüksek bir olasılıkla “kuramsal maksim” durumunu açıklayacağı sorusuna cevap verebilir.

Bu durumda holistik bir ilerleme programının gerektiği ile konu ele alınıp irdelendiğinde şöyle bir gelişme akışının var olması ve gereğinde dirije edilmesi halinde istenen ve beklenen sonuca varmanın olanaklı olacağı düşünülmektedir:

.Bilimler giderekten birbirlerine bağlanacaklar, daha entegre olmuş bir hal alacaklardır; diğer bir deyişle interdisiplinerlik ve transdisiplinerlik artacaktır.

.Bu alt bilim kümeleri arasında ilk başta oluşacak çelişik yapılaşmalar zamanla omnidisipliner yapıdaki bir bütünün ortaya çıkmasına yol açacaktır.

.Başlangıçtaki bu modüler yapısallığın bu ilk aşamasında evrim ve ekoloji bağlamında  ”sistemler ekolojisi” içeriği belirleyen çoklu disiplin, kaos ve karmaşıklık bağlamında ise “karmaşık adaptif sistemler kuramı” ilişkileri belirleyen çoklu disiplin olacaktır. Yani, kaos ve karmaşıklık sistem arası arayüzü olarak ilişkiler ağının dış sınırlarını belirlerken, evrim ve ekoloji bileşenler arası akışı ve hiyerarşiyi tanımlamakta kullanılacaktır.

.Disiplinler arası ve ötesi özlerin bir araya gelişiyle ortaya çıkan “meta esans” ve bu kapsamdaki “ilkesellikler” ise HAK adıyla tanımlanarak mantıksal (kuramsal) çerçeve şeklinde bir araya getirilmiştir.

.En sonunda da bilimsel dizgenin bütünündeki yapıyı bileşenler ve ilişkiler bağlamında birlikte açıklayabilmek içinse ”Bilimlerin Periyodik Sistemi” şeklindeki mega ele alışlı bir yaklaşım önerilecektir.

Mustafa Özcan (28 Eylül 2013)




22 Eylül 2013 Pazar

DUYURU (Toplantı Saatleri)


DUYURU (Toplantı Saatleri)

KDP Cumartesi Sohbet Toplantıları 28 Eylül 2013 tarihinden itibaren kış dönemi boyunca 16.30 - 18.30 saatleri arasında yapılacaktır. 

Toplantı yeri her zaman olduğu gibi Caddebostan Kültür Merkezi'ndeki toplantı salonudur. 

KDP dostlarına duyurulur.


18 Eylül 2013 Çarşamba

Holistik Bilim için Kırk Deneme (II) (Mustafa Özcan, 18 Eylül 2013)


Holistik Bilim için Kırk Deneme (II)

KDP Bloğu’nda geçen Mayıs Ayı’nda yayımlanmış olan yazı bu başlıklı üçlemenin ilkiydi.

Bu denli bir gecikmemin biraz da kasten olduğunu söyleyeyim. Çünkü holistik bilim önümüzdeki KDP Sonbahar Paneli için işlenecek konu başlığı olarak o yazı yayımlandıktan sonra seçildi. Böyle olunca da son iki yazıyı o tarihe yakın ve sonrası bir zamana bırakmanın çok uygun bir tercih olacağını düşündüm.

İlki’nde de belirttiğim gibi şimdiye dek KDP Bloğu’nda yayımlanmış 40 Deneme’nin toparlayıcı bir tamamlayıcısı olmasını düşündüğüm bu üçlü yazı dizisinin ilkinde, canlılık kuramını temsil eden olarak gördüğüm evrim ve ekoloji ile cansızlık kuramını temsil eden olarak gördüğüm kaos ve karmaşıklığı holistik bilimin iki ana kuramsal üst bilgi ulamı olarak benimsemiş idim.

Ancak bu iki meta (üst) bilgi kümesinin daha üstünde onları bir arada tutan kritik, daha aşkın ve soyut  bir bilgi kümesinin ne olduğu konusunu açıklamamıştım. Bu denemede söz konusu sorunun cevabını veriyorum.

Daha önceki denemelerimi istekle izleyen dostlarım nereye varacağımı anlamışlardır sanırım: Holistik Bilim.

Ama ayrıca bazı okuyucularım için cevabın hiç de sürpriz olmadığını da biliyorum.

Bu arada hemen belirteyim; bilim sözcüğünü büyük harfle başlatmam, sözcüğü “genel” anlamı değil de, buradaki özel durumu ifade eden bir gösterge olarak “özel” anlamını vurgulamak isteyişim nedeniyle oldu. Yani böylece, “holistiyoloji” deyip Latince kökenli yeni fiktif (kurmaca; rasyonel olarak uydurulmuş olan anlamında) bir sözcük kullanmak yerine kulağa daha tanıdık gelen ve “holistik bilim” kavramının bu özel hali için kullandığımı vurgulamış oldum.

Bu terimin, neredeyse on yılı aşkın bir süredir, KDP toplantılarında zikredilmesi gerekli bir amentü haline geldiğini CST-Seminerleri’nin müdavimi dostlar yakinen bilmektedir.
CST-Seminerleri’nde işlenen konuların şöyle veya böyle olan bir yoldan, şu veya bu düzey üzerinde bu kavram ile bağlantılı, ilişkili veya ilintili olduğunu ve/ veya olabileceğini artık KDP Topluluğu değerli müdavim üyelerinin farkında olmanın ötesinde “derinden” anlamış olduklarını sanıyorum.

Şimdiye dek 500 çevresindeki seminer gününde ve de 40’ı aşan denemede holistik bilimin genel kavramları, öğeleri, ilkeleri, çerçevesi, yöntemleri, kapsamı ve amacı gibi konulara değinerek bu “en yeni üst disipliner soyut bilgi alanı”nın tanınmasına katkı sağlamayı istedim.

Ama her yeni konunun tanınmasında olduğu gibi bu alan için de zorlukların mevcut olduğunu, burası için çok etkin bir şekilde faaliyet bulunduğunu, hatta bunu “var gücü” düzeyinde yapmakta olduğunu geç de olsa hayretle fark ettiğimi belirtmeliyim.

Biraz irdeleyici bir tarz ile düşündüğümde konunun önce soyutluğu nedeni ile anlaşılmasından gelen zorluk düzeyi nedeni ile anlatımda çok güçlük çıkardığını söylemek isterim.

Hele hele, İngiliz Toplumu'nun faydacı,  Amerikalıların pragmatist olduğu bir dünyada bizim ise tam olarak “otantist” olduğumuz şeklinde bir genelleme yaparsak ‘Müslüman mahallesinde salyangoz satma’ işine bulaşmış olduğum şeklindeki saptamam herhalde yanlış olmaz.

Ama tüm bu zorluklara karşın holistik bilim ile ilgili söylem ve tanıtım eylemimden geri durmadım, durmuyorum, durmayacağım da değerli okurlarım.

Yurdumuzda ilk kez holistik bilim konusunu konferans düzeyinde ele alan KDP Sonbahar Paneli sonrasındaki yazımı, bu üçlemenin toparlayıcı son denemesi mahiyeti ile toplantıda oluşan yeni görüşler  doğrultusunda kaleme alacağım…

Mustafa Özcan (18 Eylül 2013)

15 Eylül 2013 Pazar

Nasıl öğreniyoruz ve öğrendiğimizi hafızamızda nasıl tutabiliyoruz (Erdoğan Merdemert, 15 Eylül 2013)


Nasıl öğreniyoruz ve öğrendiğimizi hafızamızda nasıl tutabiliyoruz.


Bu konu için bilimsel araştırmalar tam ve net sonuçlar vermiyor, çalışmalara ait birkaç teori var, en yakın olanlar HEBB teorisi ve BCM teorileri, onlardan hebb teorisinin bir maxim'i var ve “cells that fire together, wire together” olarak biliniyor, bcm teorisinin yaklaşımı ise “sliding threshold feature” ilkesine dayanıyor. 

Her iki teoride de LTP (long term potential) ve LTD (long term depression) argumanlarına göre saptamalar yapılıyor ve yine her iki güncel teoriye göre de temel yapı neuroplasticity olgusu. Long Term Potantion iki neuron arasındaki iletişimin yüksek frekanslı uyarılar ile kuvvetlendirilerek kimyasal sinapslarda uzun bir süre devam ettiği ve bunun hipokampüsün dilimleri arasında gerçekleştiği anlamına gelir. LTD ise bu aktivite bağımlı etkinin yani LTP tarafından kuvvetlendirilen sinapsın olumlu kullanılması için zayıflatılmasına hizmet eder, ve eğer bunu yapmazsa sinaps sonunda tavan değerine ulaşıp kodlanan bilgiyi inhibe eder.
Neuroplasticity için Spike-timing-dependent plasticity (adjusts the strength of connections between neurons in the brain) tanımı biyolojik olarak neuronların aralarındaki bağlantıların gücünün ayarıdır. Bu da neuron gövdesi ve dendritlerdeki çeşitli sinaps bağlantılarındaki gelen uyarılara göre kalıcı tagginglerin (etiketlerin) olabileceği anlamına gelir. Tagging konusunda da çeşitli teoriler var,bunlar Synapse-to-nucleus and action potential-mediated signalling. Birincisinde aksondaki sinaps ile hücre çekirdeği arasında bir kayıt yani transcription hattı oluşur.

Görsel hafıza için görüş alanındaki objenin topolojik de olsa bir kopyasının (ya da temsil) beyin bölgelerinden birinde bulunmasını gerekir. Bir anlamda da obje hakkında bilgi ve aynı zamanda onu öğrenme anlamına da gelen bu süreç görsel sahnenin ağ tabakadan başlayan koni ve çubuk hücrelerin disklerinde titreşimlere ve kimyasal tepkimelere yol açan bir başlangıcı vardır. Bu alandaki aktivasyonlar bilim tarafından netlikle açığa çıkarılmış olmasına karşın göz sinirlerinden beynin bir sürü bölgesine yayıldığında netliğini kaybeder ve ayrıca birleştirme sorunu (görsel sahneyi beyin kıvrımları arasında toparlayıp anlamlandırma adına) ortaya çıkar. Burada beynin temporal ve parietal loblarına kadar ulaşan görsel sahneye ait örüntü artık kayıt edilmelidir çünkü o sahnedeki bir objeyi örneğin bir sandalyeyi ikinci bir defa gördüğümüzde artık bize yabancı gelmez. 

Kayıt işlemi görsel, olaysal ya da çalışma belleği şeklinde olur ama burada ilk önce görsel bellek üzerinde duracağız. Sandalye figürünün kayıt edilmesi sinir hücrelerinin sinaps özelliği sayesinde gerçekleşir, buradaki sinir hücrelerinin sinapslarında özel bir NMDA (ionopropic glutamat receptor) reseptörü ve yine NA+ ve ca2+ iyonlarını geçirmeye uygun AMPA  reseptörleri olması gerekir. Bu özel kapılardan NMDA reseptörlerinin glutamat binding site ve glycine binding site olarak iki adet bağlanma yeri sayesinde kapıyı serbest bırakma özellikleri vardır. Serbest kalan NMDA kapısı (This allows the flow of Na+ and small amounts of Ca2+ ions into the cell and K+ out of the cell to be voltage-dependent) bu sinapsı aktif ettiğinde burada kalıcı bir etki ya da bana göre zorunlu olarak hücre içi faaliyetlerin bir sonucu olarak bir tag molekülü ( synaptic tagging molekule) oluşur. Burada dikkat edilmesi gereken husus bu sinapslara ve bu kapıya ulaşan görsel bilginin ya da sandalye görüntüsünün ilgili sinapsı etkileyebilecek bir uyarı sinyali olması, dahası HF olarak bilinen yüksek frekanslı bilgi olması gerekir ama netice olarak bu sandalyeden bize gelen foton her zaman için normal bir bakışa ait bir fotondur ve yüksek frekanslı olması onu diğer her bakıştan ayırması gerekir. O zaman her objeden gelen fotonların o obje ile ilgili en az bir defa kayıt yapılıyor olması zorunludur. NMDA kapılarının bulunduğu sinapslarda Long Term Potential ile kuvvetlendirilen ama Long Term depression ile olumlu yönde bir miktar zayıflatılan ve böylece etiketlenen bu sinaps bu durumda kalmalı ve sandalyenin görüntüsüne ait bir mini network ya da kodlama oluşturmalıdır. Bu işaretli sinapslar aynı çocuklar için hazırlanan noktalı çizimlerde (gerektiğinde noktaları birleştiğinizde ortaya çıkan sandalye şekli anlaşılacaktır) olduğu gibi hazır bekleyecektir. Her sandalye görüldüğünde bu kodlama/örüntü aktif olup size sandalye hakkında topoğratif tanışıklık verecektir.Bu görsel hafızanın böyle açıklamasından sonra, aynı olgu olaysal hafıza için de bu sinapslar arasında aynı bir video oynatır gibi gerçekleşecektir.


Erdoğan Merdemert (15 Eylül 2013)