Holistik
Bilimden Bakış ile Entelektüel Sorunlarının Nasıl Sorgulanacağına Dair bir
Değerlendirme
Holistik (bütünsel) bilimin insan zihni için sunduğu ekstra
potansiyel gücün birey tarafından yerinde ve yeterince kullanılma durumunda
kişisel yaşamın erişilmesi zor olan dev soyut sorunlarına tatmin edici düzeyde
cevap bulunabileceğini daha baştan belirtmek isterim.
Başka bir
söleyişle de, karmaşık ve soyut sorunların çözümü için yapılan sorgulamalarda somut
sonuçların artık elde edilebilir olduğunu ifade etmem herhalde yanlış bir
değerlendirme olmaz.
Doğaldır ki,
yaşam alanlarının en soyutu, soyut olduğu için de anlaşılması en zor olanı anlıksal(cı), yani entelektüel veya
daha geniş anlamda ve basit olarak ifade edilirse, düşünümsel, (reflektif) olandır.
Bunun nedeni
ise bu düşünce alanının incelenmesi sırasında insan zihni hem özne hem de nesne
kimliği ile zorunlu ve devamlı olarak eytişimsel
(diyalektik) bireşim yapan bir tasarım
sürecindedir. Nitekim böyle durumlarda insan, usun nesne kimliği ile yaptığı tasarımlar ve bunların özne kimliği ile denetimi şeklindeki
iki karşıt tür işlem sürecini koşut ve eş zamanlı olarak zihinde gerçekleştirmek
durumundadır. Bu da zihnin son derece çetrefil bir uslamlama işini yapmakta olduğunu
göstermektedir.
Konuyu şimdi zihindeki
‘nasıl’dan uygulama yapılmak için başvurulacak kültürel dünyada nelerin var olduğu sorusuna getirirsek doğaldır
ki bu durumda insanın monden tinsel
kültür (‘entelijansiya’ da
denilen yüksek entelektüel camianın günlük yaşamı ile ilgili olan şeyler
anlamında kullanılmıştır) alanına hemen hızlıca
bir göz atmak gerekecektir.
Bu durumda, başta
bilimler ve kuramlar olmak üzere yazın ve felsefe ile kültür ve sanatın da
içinde bulunduğu konuların holistik düşünce için üç dikotomik alan olarak noosfer (bilinç küre) denilen entegre (tümleşik) ve kümülatif (birikimsel) mega bilinç bütününün çok önemli bir bölümünü oluşturduğunu söyleyebiliriz.
Ayrıca,
günümüzde zihinlerimizin yoğun olarak küresel düzeyde sanallaşması sonucu noosferdekj
sorunların insan toplumu için 21. Yüzyıl’da
problematik bir hal alacağını ve gelecekte ekosferin sorunları ile birlikte
holistik düşüncenin üçlü saçayağındaki tüm soyut çözüm uğraş potansiyelimizi
soğuracağını da daha şimdiden ön görebiliriz.
Bu nedenle
sorunu bir de insan için özgül yetenek gerektiren müzikaliteyi ve kinestezi
gibi zeka türlerini konunun dışarıda tutarak Howard Gardner’in ‘çoklu zekâlar’
kuramı görüngesinden ele alalım.
Nitekim bu
durumda, sözü edilen entelektüel sorunlar noosferin en önemli parçası mahiyeti
ile doğru holistik bir inceleme halinde bilişsel
ve duygusal (toplumsal) zekâlarımız ile natüralistik ve varoluşsal zekâlarımızın ortaklaşa bir bütün olarak
belki de tamamını kullanmamızı gerekli kılacaktır.
Bu doğrultudaki
sorgulamanın kurgusu için de gerekli olan bilgi-altyapısal zemin doğaldır ki
holistik bilimsel yaklaşım ve düşünümsel eytişim temeli üzerine kurulu olandır.
Sonuç olarak,
terminolojiyi kolaylaştırmak amacı ile Gardner’in ekolojik ve varoluşsal ile
bilişsel ve toplumsal zeka kümelerini holistik
zeka adı altında birleştirdiğimizde anlağımızın
(zekamızın) hangi yönlerine başvurmamız gerektiği konusuna daha da açıklık
gelmiş olur.
Görüldüğü
gibi hal böyle olunca, holistik tarzdaki anlayış, bakış, anlak (zeka), düşünüş
(us) ve bilimi ortaklaşa ve tümleşik olarak soyutlayıcı bir sorgulama aracı
olarak kullanmamız halinde 21. Yüzyıl’ın büyük eğilimlerinden doğacak devasa sorunları
betimlemeye, sorgulamaya, açıklamaya, çözmeye muktediriz demektir.
Ve belki de bu, bu tür
sorunlar ile ilgili olarak uzun erimli öndeyilerde bulunacak kuramlar elde
etmeye yönelik yeni bir araca, bir “novum
organum”a sahip olduğumuz anlamına gelmektedir.
Mustafa Özcan (7 Aralık 2013)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder