Bilince Dair 10 Sorun
Bilinç kavramını ele alırken bunlar göz ardı
edilmemeli.
(1.-5. Sorun)
İlk bakışta bilinç kavramı gayet anlaşılır gelebilir. Bireylerin zihinsel
olarak neyin farkında olduğunu ifade eder, ne de olsa, değil mi? Aslına
bakıldığında mesele bundan daha karmaşıktır. John Horgan yakın zamanda çeşitli
zihin-beden sorunlarını irdelemeye uğraşırken karşılaşılan çetrefilli konuları
ele alan bir kitap yayınladı. Kitabında dokuz farklı düşünürün perspektifinden
konuya bakan Horgan, yine de bir sonuca varamadığımızı yazıyor. Davranış, zihin
ve bilinç psikoloji bilimi için çok önemli kavramlar olmakla beraber etkili bir
şekilde pek tanımlanamamış ve aralarındaki bağlantılar pek de açıklanmamıştır.
Bu yazı serisinde 10 farklı kavramsal sorunu gruplanmış bir halde
göreceksiniz.(1-5, 6-7, 8-10)
1. Dil Oyunu Sorunu: Bu sorun, kavramlarımız ve kelime
dağarcığımızla ilgilidir. Bilinç çok yaygın bir kavram olduğundan kullandığımız dil oyunu onu nasıl
anladığımızı etkilemektedir. Çoğu Batı dil sistemleri bize (A) bir tür
materyalizm, (B) bir Mentalizm ya da idealizm şekli, ya da (C) Düalizm
(bunların bir karışımı) seçeneklerinden birini seçmek zorunda bırakan bir
kelime dağarcığı sunar. Doğu felsefi gelenekleri ise dünyayı bu şekilde
parçalara ayırmaz. Dil oyunu, problem fiziksele kıyasla zihinsel nedensellik
ile zihin ve madde arasındaki diğer ilişkiler konusunda konuşma şeklimiz
demektir. Bence bazı açılardan dil oyunu problemi en temel unsurdur. Davranış,
zihin ve bilinç kavramlarını tanımlayabilmek için yeni bir dil oyununa
ihtiyacımız olduğuna inanıyorum.
2. Dünya Görüşü Sorunu: Bu, dil oyunu sorunu ile
ilişkili olmakla beraber özel olarak bireyin gerçekliğe dair genel algısı ve
zihninde canlanan resimdir. Bilince dair üç genel dünya görüşü vardır.
Bunlardan ilki gerçeküstü görüştür.
Bunun bir versiyonu, Hristiyanlıktaki, varlığını doğal dünyadan ayrı sürdüren,
her bir bireyin içindeki bilince bağlantısı olan bir gerçeklik boyutu olduğu,
çünkü her bireyin, rahme düştüğü andan itibaren bedene verilmiş, ölümden sonra
da bedenden ayrılıp diğer düzleme geçecek bir ruhu olduğu görüşüdür. Bir başka
dünya görüşü, enerji, madde, bilgi ve zihin fonksiyonuna bilimin standart
yaklaşımına katılmayıp beyinden bağımsız olarak bir zihin veya bilinç boyutu
olduğuna, halihazırdaki doğal bilim modellerinden çok farklı bir nedensellik
rolü oynadığına inanan mistik veya paranormal görüştür. Dawson Church’ün
son kitabı Mind to Matter (Zihinden
Maddeye) böyle mistik bir perspektiften konuya yaklaşır. Son olarak, standart doğal felsefi görüş vardır. Doğalcı yaklaşımın birçok çeşitlemesi olsa da, doğal
felsefenin varsayımları hepsi için geçerlidir.
3. Bilincin Çeşitli Halleri Sorunu: Bilinci basit bir şekilde ele
alırken tamamen uyanık olmak ile uykuda ya da komada olmak arasındaki farktan bahsederiz.
Ayrıca rüya görmeyi bir tür bilinçsiz hal olarak tanımlar, uyanık yani bilinçli
rüyayı ise daha da spesifik bir hal olarak ifade ederiz. Bilincin bir de bazıları
yanılsama ve sanrı gördüren psikotik epizotlar gibi patolojik olabilen
değiştirilmiş halleri vardır. Yanı sıra, uyanma gibi daha değişik veya ruhani
bilinç halleri de vardır. Buradaki temel nokta, bilinç durumundaki
iniş-çıkışları ve normale kıyasla değişmiş halleri de dikkate almamız
gerektiğidir.
4. Farkındalığın Parçaları ve Katmanları Sorunu: Bu, Wundt gibi ilk
psikologların ilgilendiği, bilinci oluşturan yapısal meselelerle ilgilidir.
Bazı parçalar veya alanlar duyumsal qualia
(deneyimin temel unsurları), algısal bütünler, motivler ve dürtüler, duygusal
his halleri, hayali düşünceler, iç ses, düşünce veya mantık analizlerini
içerebilir. Bilinç, farklı parçalardan oluşmanın yanı sıra, dikkat ve
farkındalığın katmanlar halinde üst üste gelmesi olarak da düşünülebilir. Örneğin,
herhalde hepimiz bir yolda araba kullanırken başka düşüncelere dalıp yolun farkında
olmadığımız anlar yaşamışızdır. Pekiyi bu, yolun bilincinde olmadığımız
anlamına mı gelir? Tabii ki, biri gözlerimizi kapatsa bir sorun olduğunun hemen
farkına varırdık. Dolayısıyla farkındalığımızın bir seviyesinde yolu
“görüyorduk”. Ancak odağımız başka yerde olduğundan duyumsal-algısal dünyamızın
farkında olduğumuzun farkında değildik. Bu demek oluyor ki bilinç kavramı ile
farkındalık kavramının ciddi anlamda örtüştüğünü kabul etmeliyiz. Farkındalığın
çeşitli seviyeleri olabildiğini de dikkate almalıyız.
5. Topografi Sorunu: Bu da dil oyunu ile parça ve katman
sorunu ile ilişkili olsa da spesifik olarak bilinci oluşturan alanlara dair
haritamızı ifade eder. Freud’un bilinç kavramını önbilinç (hafıza) ve
bilinçsizlik olarak ayırdığı topografik modeli bu haritalara bir örnektir.
Freud’un bu modeli bir başlangıç teşkil etse de yeterli değildir. Örneğin,
yapılan diğer analizlerde Freud’un bilinçsizlik durumunun bilinçaltı ve
bilinçdışı alanlara da ayırılması gerektiği gösterilmiştir. Bilinçaltı, başta
göz ardı edilen ama uygun dikkat odaklaması (örneğin psikoterapideki
güdümlenmiş keşif (guided discovery) ile
bilinçli farkındalığımıza getirilebilen zihinsel içerik anlamına gelir. Bunun
aksine bilinç dışı içerik derken, asla farkındalığımıza getirilemeyecek her tür
sinirsel bilgi işleme süreçleri (beyinde ateşlenen sinirler, hafıza depolama
mekanizmaları, bir topu yakalamak için gerekli işlemler, vb.) kastederiz. Daha
da önemlisi, Freud’un “bilinç” dediğini ise topografik olarak iki genel alana,
deneyimsel bilinç (bazen çekirdek, algısal, fenomenolojik veya birincil bilinç
de denir) ve öz bilinçli farkındalık ve/veya özdüşünümsel anlatım alanlarına
ayırmamız gerekir. Bunlar son derece farklı konulardır ve bazı önemli kavramsal
sorunlar deneyimsel bilinç (6. Sorun) konusunda çıkarken başka sorunlar öz
bilinç ve anlatımsal düşünme konusunda karşımıza çıkar (7. Sorun).
Gregg Henriques, Ph.D.
(*) Çeviren: Meltem Bilikmen
İlki Herkese Bilim Teknoloji Dergisi'nin 14 Aralık 2018 tarihli 142. sayısında olmak üzere bir yazı serisi olarak yayınlanmıştır. KDP Bloğunda üç ayrı bölüm olarak yer verilecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder