EVRENSEL VE YEREL HER TÜR FİKİR VE DÜŞÜNCENİN OLUŞTURUMUNUN VE DEĞİŞİMİNİN ÖZGÜRCE YAPILDIĞI AVRASYASAL-ENTELEKTÜEL MERKEZ. Kadıköy Düşünce Platformu, günlük yaşamın bilim, kültür, politika, sanat, ekonomi, devlet ve yönetişim konularının sorunlarına disiplinler arası ve ötesi anlayışla holistik ve evrimselci bir yaklaşım ile çözüm arayışı çabası içindedir. ~~~~~~~~~~~~~~~~~~"KDP BÜTÜNSEL BİLİMİN ARAŞTIRMA MERKEZİ"~~~~~~~~~~~~~~~~~~
29 Mayıs 2017 Pazartesi
Duyuru: KDP Cumartesi Sohbet Toplantıları'nın toplantı saatlerinde değişiklik yapılmıştır.
Duyuru:
KDP Cumartesi Sohbet Toplantıları'nın toplantı saatlerinde değişiklik yapılmıştır. Yeni düzenlemeye göre 3 Haziran 2017 tarihinden itibaren yaz dönemi boyunca saat 14.30 - 17.30 saatleri arasında yapılacaktır.
Toplantı yeri her zaman olduğu gibi Caddebostan Kültür Merkezi'nde, ana girişin bir alt katında bulunan etkinlikler salonudur.
23 Mayıs 2017 Salı
Zeka'nın Evrimi (Erdoğan Merdemert, 23 Mayıs 2017)
Zeka'nın Evrimi
Stephan Hawking ve Richard Dawkins'in ünlü diyaloğunda
(youtube'den izlenebilir) zeka'nın yalnızda dil anlamında sadece bir kez evrim
geçirdiği bunun dışında herhangi evrim geçirmediği belirtilmiş ve bu iki görgücü/ampirik
bilim adamı tarafından konu üzerinde fikir birliğine varılmıştı.
Zeka, ilk önce
tarih öncesinden ya da daha daha öncelerden, hatta primatlardan ayrılan
insansılardan bu yana “bilinç” üzerinde çalışan, arkaik veya modern bilinç
taşıyıcısını hayatta tutan, onların genlerini aktarmasını garanti altına alan
zorunlu bir “açınan-şey” olmalıdır.
Açınma ve evrim, anlamsal eksende zaman
zaman birbirine değen terminolojiler olsalar da, zeka söz konusu olduğunda
burada açınmanın tercih edilmesi doğru olur, çünkü evrime az veya çok dışarıdan
da katkı vardır, açınma ise sadece potansiyel olanı, onda saklı olana bağlı
olarak edimsel yapar. Buradan anlaşılması gereken şudur; bir şey vardır ki onun
işlediğini görmek, (zeka ve bilinç gibi var olanlar söz konusu olduğunda) onun
fizyolojik ya da biyolojik yapısının detaylarını bilmek, yine de onun “ne” olduğunu bilmek için
yeterli olmamaktadır. Öyle ise şimdi anatomik ve biyolojik olarak ilk önce
insan beynindeki bu konu için en güçlü aday olarak görülen neokorteks'e
değinmemiz ve onu irdelememiz gerekiyor.
Neokorteks diğer adı ile kıvrımlı gri madde, evrimsel bir
kabuk olarak beynin hayati kısımlarının yani beyin sapındaki ağsı yapılardan
başlayarak limbik sistem ve talamus gibi içsel yapıların üzerini bir örtü gibi
örten, kendisi çoğunlukla nöron gövdelerinden oluşan 2,5 - 4 mm kalınlığında
bol damarlı yumuşak bir doku yapısıdır, hemen altındaki miyelinli liflerden
oluşan ak maddeyi de kaplayarak kafatası kemiğinin hemen altını tamamen
doldurur (ameliyatlarda ilk görünen beyin bölümüdür).
Düşünsel faaliyetlerin,
zeka gerektiren işlemlerin, genellikle korteksin alın bölgesine yakın
kısımlarda ve kalan association alanlarda gerçekleştiği kabul edilmektedir. Biz
de bunu böylece kabul ederek bu gizemli kabuk üzerinde bunların nasıl
gerçekleştiğine göz atalım. Bu yapı üzerinde en son çalışmalar kortikal
sütunların varlığı üzerine yoğunlaşmış olduğundan, ilk önce bu sütunlar
hakkındaki bilgilere geçmemiz faydalı olacaktır. İlk çalışmalarda kortikal sütunlar önce Vernon B. Mountcastle tarafından "Hiper
Kolonlar" olarak tanımlandı. Araştırmacılar, (published in 1980 by Rockel,
Hiorns, and Powell) pia matter (beyin
dokusunu sarmalayan koruyucu zar) ve korteksin alt kısmı arasında 30 μm genişliğinde, 25
μm derinliğinde dikey kortikal bir sütun seçtiler, çünkü
mikroskoplarında yağ ile daldırılmış göz mercekindeki maşa 30 micron ve
histolojik kesitleri 25 μm kalınlıktaydı; Daha sonra, bu "minicolumn"
içindeki nöron sayısının, incelenen tüm cytoarchitectonic bölgelerde 110 olduğunu, hücre büyüklüğüne herhangi bir
düzeltme yapılmadığını tahmin ettiler. Daha sonraki yani günümüze daha yakın
çalışmalarda bir elektrod, görsel bölgedeki çizgili sütunlarda 0.5 ve 1 mm
ileri geri hareket ettirildiğinde optimal yönlendirme ayarında 180 derecelik
bir sapma tespit edilmiş, bu 180 derecelik açı ise teknik olarak bir sütuna
karşılık gelmiş olduğundan bu tekrarlayan yapılara Hiperkolon denmiştir.
Kortekste retinayı temsil eden kısımlarda en az 22 dereceye kadar, korteks
yüzeyinde yaklaşık 1 mm'lik bir hareket, bölgelerin yerini alması için
yeterliydi; böylece toplu olarak yeni pozisyonun yarısı eskisi ile üst üste
bindi. Bu tür bir örtüşme, bu nedenle, korteks boyunca, oküler (göz
çukuru)-baskınlık sütunlarının bir sol artı-sağ kümesinin kalınlığına yaklaşık
bir mesafe veya tam 180 ° yönlendirme sütunları dizisi ile hareket ederek
üretildi. Bu nedenle, dışmerkezlikten bağımsız olarak, 2 mm x 2 mm'lik bir
korteks bloğu, görsel alanın kabaca yerel alan boyutuna artı dağılımına eşit
bir bölgede analiz edilmesi gereken rahat bir kenar boşluğuyla içerildiğini
gözler önüne seriyordu. Buna göre 2-3 mm'lik bir hareket, yeni bir görme alanı
bölgesine ve birkaç yeni hiper sütun kümesine karşılık gelir. (Blasdel
& Salama 1986; Bonhoeffer
& Grinvald 1991) (Weliky
et al.
1996; Hübener
et al.
1997; Everson
et al.
1998; Issa
et al.
2000) (Ts' et al. 2001B; Landisman
& Ts'o 2002; Xiao
et al.
2003). Korteks, anatomik olarak olduğu gibi, fizyolojik
olarak da oldukça üniform görünmektedir.
Kortikal sütunların, yukarıda anlatıldığı gibi korteks
üzerinde deney alanlarında elektrodların yaklaşık 1 mm kadar hareketi sayesinde
180 derecelik açı ile belirlenmesi ve bunun tüm korteks bölgesinde mini
sütunlar veya hiper sütunlar olarak kümelenerek tekrar etmesi ve bu yapıların
(sütunların) son derece uniform olması tezinden hareketle elde edilenler şöyle
açıklanabilir: Bu sütunlar altı yatay katmandan oluşan özerk yapısı ile korteks
yüzeyine dik konumda yani nöron gövdeleri üstte aksonlar aşağı kısımda olacak
şekilde yan yana sıralanmışlardır (en azından modern sinir bilim tarafından
böyle tarif edilmişlerdir).
Burada ikinci ve en gizemli olan da bu uniform
sütunlardan oluşan korteks görme, düşünme ve karar verme alanlarının
tepkilerinin özel bir seyreklik karakteri göstermekte olduğudur, bilimsel adı
seyrek kodlama (Sparse Coding in the Neocortex Daniel J. Graham and David J.
Field Department of Psychology, Cornell University, Ithaca, NY 14853) olan bu
çalışma şekli yoğun bir bilimsel çalışma konusu olarak halen devam etmektedir.
Ayrıca Neokorteks kortikal sütunlarının çok az işlevsel olduğu ve hatta tamamen
işlev dışı olduğu iddiaları da bilim çevrelerince cesurca yapılmaktadır “The
cortical column: A structure without a function” (Jonathan
C Horton* and Daniel
L Adams).
Bu başlıkta belirtildiği gibi neokorteksin işlevsiz
olduğu değil ama onun tüm yapısallığı ile tepkisel nöron ateşlemeleri için
hazır olarak sakince beklediği anlaşılmalıdır. Burada bu kadar geniş alana
yayılmış uniform kortikal sütunlar bu şekilde bir dizayn ile (eşi benzeri
olmayan bir mühendislik harikası gibi) eş zamanlı olarak o kadar çok işlemi o
kadar çok kısa sürede yapabilirler ki bize bunun seyrek kodlama olarak
anılmasından başka yol kalmaz. Sütunlarda yatay altı katman, altı sıra nöron
gövdesi içerir, hepsinin aksonları (yani kablo uçları) aşağıda ak madde liflerine
yönelmişlerdir, Neokorteks kendi aksonlarından, diğer beyin alanlarından hem
girdi alır hem de tepkisel çıktılarını buradan iletir. Sütunlardaki nöronlar
büyük oranda pyramidal nöronlar ve baskılayan internöronlardan (granüle neuron)
ve gliyal hücrelerden oluşur. Sütunlar halinde hep altı yatay katmandan ve hep
aynı nöronal yapıdan oluşan bu yaklaşık yüz milyon mini sütun, neokorteksin
kapasitesini o kadar fazla arttırır ki, bu on binlerce piyanonun on binlerce
farklı eseri aynı anda çalabilme yeteneği ile eş değerli olarak kabul
edilebilir.
Böyle bir yapı, bu kadar fazla nöronun her birinin akson uzantısı
var olması nedeni ile aynı zamanda sayısız bağlantı (connectome) içermesini
gerektirir çünkü bir nöron her zaman bir başka nörona bağlıdır ya da motor
nöronlarda olduğu gibi bir kas hücresine bağlı olmalıdır. Bu bağlantıların
karmaşıklığı onların alıcı veya verici terminallerinin (akson ve
dendritlerinin) fazla miktarda oluşundan ve üç boyutlu yapıları sayesinde 360
derece bağlantı kurabilme yeteneklerinden kaynaklanmaktadır. Sinir biliminin
bağlantıları çözme konusundaki zorluğu, onun en büyük başarısının sadece 305
nöronu bulunan c-elegans isimli bir solucan ile sınırlı kalmış olması ve insan
gibi bir canlının 82 milyar nöronunun trilyonlara varan bağlantısı ile
kıyaslanarak anlaşılabilir.
Bütün bunlardan sonra zeka denilen kavrama,
anlamlandırma, ve buna bağlı karar verme ve değerlendirme yaparak koşullara
göre davranma yeteneği, neokorteksin hangi santimetre karesinde ve hangi göreli
bölümünde olabilir, veya tamamını kapsayarak mı varlığını konuşlandırır, dış
dünya ile ilişkisini zorunlu olarak duyulardan aldığından tüm nöronal yapılarda
mı faaliyet gösterir?
Neokorteks' deki nöron ateşlemelerini, onu uyaranlara
göre (ancak son derece modern cihazlar ile) tepkisel olarak saptamak
olasılıksal olarak da olsa mümkün gözükse de beynin bir şeyi algılayıp onu
değerlendirip spontane olarak bu duruma göre ateşleme üretmesinin tespiti henüz
başarılamamıştır, tabi düşünme eyleminin kendiliğinden başlayan nöronal
hareketliliği de öyle. Hep bir şey üzerine düşündüğümüzü var sayarsak o bir
“şey”i de bir yerden çağırmamız ve ancak bu yolla onun üzerine düşünce kurmamız
gerekir, o halde şimdi işe bir de o “şey” in nerde olduğunu bilmek karışmış ve
durum daha da zor hale gelmiştir.
Konudan uzaklaşmadan, insan zekasının bu
anatomik yapı üzerindeki varlığı, işleyişi ve onun evrimleşip evrimleşmediği
tartışmaları, materyalist, analitik veya görgücü bilimler açısından onu
fizyolojik/biyolojik düzeye taşıyıp en ince noktasına kadar, elektro teknik ve
kimyasal olarak çözememekten dolayı hiç bitmeyecek gibi gözüküyor.
Diğer yandan
antropolojik ve paleontolojik araştırmalar ışığındaki tarihsel bakış açısına
göre, hayatta kalmayı başarabilen Homo cinsinin bunu başarabilmesindeki en
güçlü etkenin kendi fiziksel bünye yapısı değil sahip olduğu zekasıdır.
Neredeyse tüm hayvanlardan daha hızlı koşamayan, ince derisi ile sert doğa
şartlarına çok fazla direnemeyen, sivri tırnakları ve uzun sivri parçalayıcı
dişleri olmayan, doğumdan itibaren senelerce bakıma muhtaç olan, on binlerce
yıl önce yiyecek bulmakta çok zorlanan, zihinsel ve ruhsal bir varlık olarak
zaman zaman karamsalılk ve umutsuzluğa da düşebilen bu zayıf varlığın hayatta
kalması evrimleşmeye bile tahammülü ve vakti olmayan bir zeka' nın varlığı
sayesinde olabilirdi.
Erdoğan Merdemert (23 Mayıs 2017)
17 Mayıs 2017 Çarşamba
Bütünsel Bilim Açısından “Bilinç” İçin Bir Deneme - 6. Bölüm (Son) (Erdoğan Merdemert, 17 Mayıs 2017)
Bütünsel Bilim Açısından “Bilinç” İçin Bir Deneme - 6. Bölüm (Son)
Bilinç kavramını etimolojik olarak irdelemenin de konuya
yardımcı olabileceği düşünüldüğünde, onun kökten sonraki harflerinin verdiği
anlamı, örneğin kazanç ya da inanç gibi kelimelerinin anlamları ile
karşılaştırmak mümkün. Kazanç dediğimizde anladığımız; elimizde çoğunlukla
maddi olarak bir artı değerin varlığı, inanç dediğimizde bu artı değerin
yalnızca manevi olduğu. “Bilinç” dediğimizde ise sözü edilen ne kadar değer
varsa hepsinin bilinmesinin artı değeri ve anlamsal zemini olduğu.
Bilinen değerler yalnızca bilinen olarak kaldığında,
bilinçli olmanın aşkınsal varoluşu, sonsuz bir karanlığın içindeki tek tek
zayıf ışıklar gibi bir araya gelse de daha kuvvetli bir bilinç ışığı ışığı
oluşturmuyor. Bu oluşamayan kuvvetli ışık ya da aydınlık, bu kaynakların tek
tekliğinden dolayı bu şekilde tecelli ediyor, tıpkı tarihsel ve güncel
toplumsal yaşamlarda bir türlü refah ve tam huzura kavuşamayan insanlığın
kaderindeki bu tarihsel soluk ışıklar gibi.
Son sözler olarak söylenmesi gerekenler şunlar; Bilincin
kompleks biyolojik bir yapı üzerinde yani insan varoluşuna ait sinir sistemi
üzerinde yerleşik olduğu son derece rasyonel bir tespit olduğundan, şimdi onun
bir zigot hücre fenotipinin son şeklinde yer alan bu varlığının belirişini,
potansiyel bir olgunun sıralı edimsel olması ile eşdeğer görebiliriz. Bunu
kronolojik olarak izleyebiliriz, aşamalarını kaydedebiliriz, gelişim
basamaklarını sınıflandırabiliriz, ilk halini ve son halini karşılaştırıp aradaki
gelişimsel farkı ortaya koyabiliriz dahası bir tabula rasa'ya yazılanları göz
önüne kademe kademe serebiliriz.
Ama onun nerede varlık bulduğunu, yani sinir
sistemi yumağına gelmeden önce nerede olduğunu, ilk varlığının nasıl oluşup
potansiyel olarak bir yerde saklı duradurduğunu, kendi içinde mi yoksa başka
bir şeyin içinde mi olduğunu, bulunduğu yerde duruyor mu yoksa yer mi
değiştiriyor olduğunu, kendi ekseninin var olup olmadığını, eğer varsa bu
eksende dönüp dönmediğini, parçalarının olup olmadığını, niçin boyutsuz
olduğunu, aynı anda hem etkin hem de edilgin mi olduğunu, boyutsuz oluşunun
sinir sistemi içindeki yerinin lokalize edilemediğinden mi kaynaklandığını,
insanlık yok olduğunda onun da yok olup olmayacağını, insanlık yok olduğunda
gerçek yerinde durup yeni bir insanlık neslini bekleyip beklemeyeceğini,
“ol”mamış, yapılmamış ve bileşmemiş bir şey olup olmadığını bilemeyiz. Bütün
bunları bir gün bilip bilemeyeceğimizi de bilemeyiz, kaynağının kaynağını,
varoluş nedenini, birleşik yapısının (tek tek insanlarda var olandan başka
olarak) var olup olmadığını da bilemeyiz.
Bilinç güzel bir konu, araştırılması
gereken...Tabii her görüngeden.
Erdoğan Merdemert (17 Mayıs 2017)
12 Mayıs 2017 Cuma
Bütünsel Bilim Açısından “Bilinç” İçin Bir Deneme - Bölüm 5 (Erdoğan Merdemert, 12 Mayıs 2017)
Bütünsel Bilim Açısından “Bilinç” İçin Bir Deneme - Bölüm 5
Beni ben, seni sen ve bir başkasını da “bir başkası” yapan ne ise bilinç de o'dur dediğimizde, bunun bir varoluş eylemi ya da bir varolanın gerçekliği olarak bilinmesi yanlış olmaz, daha doğrusu bilinç için yapılmakta olan ve daha önceden yapılmış olan bilimsel tanımlamaların hiçbiri yanlış değildir. Bu konuda yanlış veya eksik ya da kısıtlı bilgilendirmeler olsa da bu, rasyonel bir ölçekle kıyaslanamadığından doğrulanması ve yanlışlanması da askıda kalacak, ve o (bilinç) orada, yapılacak diğer kıyaslamaları sessizce bekleyecektir. Bilincin bütünsel yapısının sınırları da onun bu bulanık anlatımının yapısı gibi geniş bir alanı kapsamakta ve bir cüz içine sığdırılmasını imkansız kılmaktadır. Farz edelim ki bir denek üzerinde bilinç ile alakalı, beyinsel fizyolojik bir bölge tespit edilmiş olsun ve bu bölgenin kopyası da alınabilmiş olsun (bu tarz çalışmalar bugün çok yoğun bir şekilde yapılmaktadır, zengin bir Rus işadamı bu konuda kayda değer ilerlemeler elde etmiştir), bu kopyanın gelişmiş bir bilgisayar üzerindeki simülasyonu çalışır hale gelsin. Böyle bir kopyanın şimdi bir “ben” olması aynı zamanda o bilgisayarın prosesörü üzerinde bir varlık zemininin var olması anlamına gelir. Bu bilgisayar ile bağlantılı bir kamera da etrafı gözlemlediğinde, bu varlık zemini, yani bu sanal bilinç, bir insanı artık sonsuzluğa mı taşıyacaktır? Tabii sözü edilen bu sonsuzluk, o bilgisayar var oldukça ve enerjisi kesilmedikçe sürecek olan bir sonsuzluk.
Bu gibi teşebbüslerin sonuçlarının ne olacağını şimdiden kestirmek pek mümkün gözükmese de, hepimizde var olan doğal bilinçlilik halinin, bu kadar geniş bir araştırma alanını zorladığını bilmek, konuyu derinliğine anlamanın zorluğu ile koşut olmalı diye düşünmek yanlış olmaz. Teknik olarak insan beynindeki Alfa, Beta, Gama ve Teta dalgalarının kaynağının henüz tam olarak keşfedilememesi, zorlukların parazit ve frekanslara karışan gürültülere yüklenmesi ve en son teknolojide LFP (Local Field Potential) yani bölgesel beyin alanlarındaki daha belirgin ve gürültü ihtimali az araştırmalar tekniğine zorunlu olarak başvurulması, bilinç konusunda ilerlemeler olarak kabul ediliyor. Bu dalgaların, büyük patlamadan kalan salınımlar olabileceği bile düşüncede mümkün olabilir (en azından benim açımdan). Salınımları oldukça düşük olan bu beyin dalgaları (ortalama 4-10 Hz.), EEG gibi eski moda cihazlarla bile kolayca ölçülebildiği halde kaynağının bulunamaması onun bilinç yayılımının aynı Higgs bozonları gibi bir zemini olması olasılığını akla getiriyor ve tabii tüm bunların cesurca yakıştırmalar olma olasılığını da. En son sinirbilimsel çalışmalar kompleks beyinlerin olasılıksal çalıştığını, kısmi veya topluluk halinde ateşleyen nöronlardan alınan kayıtlarının ortalamalarının kullanılmasının gerektiğini göstermektedir ve artık şimdi burada bilinç için açığa çıkacak çok az şey vardır.
Erdoğan Merdemert (12 Mayıs 2017)
Devam edecek...
“Anlık” Kavramı Hakkında Kısa Bir İrdeleme (Mustafa Özcan, 12 Mayıs 2017)
“Anlık” Kavramı
Hakkında Kısa Bir İrdeleme.
Başlıktan da
anlaşılacağı gibi İngilizcesi “intellect” (entelekt) veya “understanding”
(anlama) ve Türkçe’deki anlamıysa TDK’na
göre (1) anlama, düşünme
gücü; bilme yetisi; kavramlarla düşünme yetisi olan bu kavramı belirleyen anlam oluşumunun boyutlarını ve tarihsel
sürecini ele alıp irdelemek istiyorum.
Bunun
nedeni ise, 20. Yüzyıl sonlarına
doğru ve 21. Yüzyıl başlarında Batı siyaset dünyasında karşılığını
bulmuş ve sosyal bilimler literatüründe önemli bir yer tutmuş
olan entelijansiya sözcüğüne hem
güncel köken sağlıyor hem de tarih
ve felsefe literatürü için önemli bir başlık oluşturuyor olmasıdır. Önemi bu kavramın kapsayıcılığındaki
genişliğinden ileri gelmektedir. “Güneşin
altında düşünülmemiş bir şey yoktur” deyimi doğrultusunda insanlığın zihninde
oluşmuş tüm fikirleri ve görüşleri uygulamadaki boyutlarıyla ele alması tarihsel
genişliğinin bir göstergesidir diye de vurgulamak gerekir.
Kavramın genel önemi sözü
edildiği gibi zihinsel boyutunun genişliğinden
ve derinliğinden ileri gelmektedir. Diğer bir deyişle, kavram boyutlarının hem kanıyı (doksayı) ve hem bilgiyi (logoyu) ayni anda kapsamasıdır. Yani bu
kapsamda kavram böylece uzun tarihsel
oluşum süreci sonucunda hem rasyonel (ussal)
ve hem de ampirik (görgül) özellikler kazanarak diyalektik akışla ortaya çıkabilen bir
de holistik karaktere bürünmüştür.
Öte
yandan şimdi bu noktada, ilkin entelijansiya
sözcüğünün kökenine biraz daha yakından bakmak gerekecektir. Entelijansiya terimi “düşünme temelli erksel yönlendirici topluluk”
anlamı ile sosyolojik olarak ilk kez Çarlık
Rusyası’nın son yarım asırlık döneminde ülkenin siyasetine küçük bir grup
olmakla birlikte çok etkili bir şekilde yön veren, toplumda “etkin ve etkili” düşünürler diye
tanımlanan dar grupsal ama seçkin bir kesimini ifade etmekte kullanılmıştır.
Bugün
ise, mesela Türkiye’de, “kanaat önderleri”, “akiller”, “algı oluşturucular”, “toplum
mühendisleri”, “üst akıl”, “aksakallar”
veya en geneli ile özgün entelektüeller olarak ifade edilen bu muğlâk
gruplaşmaları entelijansiya teriminin
ifade ettiği kavram altında toplamak olanaklıdır.
Öte
yandan, kavram felsefi anlamının
tarihselliği yönünden ele alındığında anlık
teriminin özünde Batı dünyasının
oldukça uzun olan düşünce tarihi
sürecinde nasıl anlam dönüşümlerine
maruz kaldığını görmek gerçekten de çok aydınlatıcıdır.
Bunun
için gene TDK’nın Bedia Akarsu tarafından hazırlanmış
olan Felsefe Terimleri Sözlüğü’ne (2) başvuralım:
1. (Skolastik
felsefede) Duyum (sensatio),
-> us (ratio), -> anlık (intellectus) basamaklanmasında
en yüksek yere konulan düşünme ve bilme
yetisi. // Usun duyumlarla alınan gereçleri kavramsal olarak işlemesine
karşılık, anlık her türlü duyarlıktan bağımsız olan idelerin bilgisine
vardırır.
2. (Skolastikten
sonra Rönesans’ta) Usla bir tutulan, biçimleri,
bağlantıları kavrama ve böylece bilgi ve görüş kazanma yetisi.
3. (Aydınlanmadan
beri) Bilgi yetilerinin
basamaklandırılmasında ustan bir alttaki basamağa konulan düşünme ve bilme yetisi. // Bu yeti: a. kavramlar, kurallar,
kategoriler, açık, somut düşünceler yetisi olarak; b. ayırma, çözümleme, soyut
düşünme yetisi olarak; c. kılgılı yönden planlar yapan yeti olarak düşünülür.
4. (Kant’ta) Usun
ve anlığın skolâstikteki hiyerarşisinin
tersine çevrilmiş olması ile kavram oluşturma anlığa, ideler bilgisi de usa
bağlamış olarak tanımlanmıştır.
5.(Günümüzde)
Anlamaktan türetilmiş olarak: a. Anlam bağlamlarını kavrama yeteneği, b.
Anlayış. Bugünkü kullanım tarzı daha çok
skolâstiğinkine benzemektedir.
Burada, tarihsel geçmişi
bin yılı bulan bu kavramsal diyalektik akışın sözü geçen sürede
sarmal şekilde bir döngü oluşturarak geliştiği izlemek olanaklıdır. Bu saptama ayni zamanda J. Derrida’nın
yapısökümsel yaklaşımını (3) çağrıştırdığını da
vurgulamak isterim.
Öte yandan bu durum, felsefenin yerini alarak 21. yüzyılın gözdesi olan bilişsel bilimlerde ekolojiik disiplinlerde mevcut olup halen çok dikkat çeken süreğen geri dönüşüm olgusunda da olduğu gibi sanki biliş disiplinleri için de geçerli olduğunu anlatmaktadır.
Gene bu durumun, büyük Alman evrim
bilgini E. Haeckel’in (4) bireyoluş soyoluşu yineler diye
veciz bir şekilde dile getirdiği kuralını da anımsatmakta olduğunu belirterek
irdelemeyi bitirmek istiyorum.
Mustafa Özcan (12 Mayıs 2017)
_________
(1) http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts&arama=kelime&guid=TDK.GTS.55592d1978dbf7.93086282
9 Mayıs 2017 Salı
Akıl ve Duygu - 11 (Timur Otaran, 9 Mayıs 2017)
Holistik Düşünce Temelli Görüngeden Duygular ve Akıl
Biyolojik ve sosyal alandan gelen veriler, ağırlıkları oranında, zihinsel sistem içinde holistik olarak değerlendirilir ve sonuçta, etik kurallarla uyumlu bir çıktı ile kültürel geri besleme gerçekleşmiş olur.
Doğal ve sosyal çevre ile mücadele içinde gerçekleşen zihinsel üretimin sahipliğinin tek bir yere/şeye/kişiye indirgenememesi, onun holistik karakterinin gereğidir.
Evrimde ilk gelişen ve ona yardım eden us değil, duygulardır. Sürekli mutluluk, evrimsel çabayı gereksiz kılacağından, biyolojik temel ile uyumsuz bir sosyal beklentidir.
İki karşıt uçta yer alan, aklın araçsallık ve ereksellik işlevlerinden araçsal olanı, duygusal olanın ereği doğrultusunda onunla diyalektik ilişki içinde çalışır. İyi bir yaşam için doğru olanın bulunması, us ile duyguların, doğal ve sosyal çevreyi de içine alan holistik sentezi ile mümkündür.
Timur Otaran (9 Mayıs 2017)
6 Mayıs 2017 Cumartesi
Duyuru: Mustafa Özcan'ın "Holistik Bilim" adlı kitabı (6 Mayıs 2017)
Duyuru: Mustafa Özcan'ın "Holistik Bilim" adlı kitabı:
Mustafa Özcan'ın "Holistik Bilim" adlı kitabının ilk basımı yapılmış olup pek çok kitapçıda ve internet ortamında kitap satışı yapan sitelerde satışı yapılmaktadır.
http://www.dr.com.tr/Kitap/Holistik-Bilim/Bilim/Bilim-Tarihi-ve-Felsefesi/urunno=0001701226001
"Mustafa Özcan’ın Holistik Bilim kitabı, bilimin, felsefenin ve hatta tarihin sona erdiği tartışmalarının sürdüğü dünya entelektüel ortamında, geniş bir kapsayıcı ve bütünleştirici yaklaşımıyla bu konularda düşünenler için yeni ufuklar açmaktadır. Kısaca HAK (Her şeyi Anlayan (veya açıklayan) Kuram) adını verdiği bu yaklaşımla yazar, bilim dünyasına bir multidisipliner bakış sunmaktan çok öte, holistik sözcüğünün en geniş anlamıyla ve kendi deyimiyle “bilimsel arenada çok zor bir çatı kurma” amacındadır. Sanıyorum bu çatı başarıyla kurulmuştur. Yazarın holistik bilim konulu makalelerinden oluşan kitabın Türkçe yazılmış olması Türk okurlar için sevindiricidir ve bir kazançtır. Dünya çapında ses getirmesi açısından ne yazık ki oluşturduğu bu engel umarım zamanla aşılır ve kitap Dünya literatüründe de yerini bulur" -Prof. Dr. Fuat İnce-
(Tanıtım Bülteninden)
5 Mayıs 2017 Cuma
Bütünsel Bilim Açısından “Bilinç” İçin Bir Deneme - Bölüm 4 (Erdoğan Merdemert, 5 Mayıs 2017)
Bütünsel Bilim Açısından “Bilinç” İçin Bir Deneme - Bölüm 4
Yeniden bilinçli olmanın nörobilimsel fizyolojik yapısına
dönersek, onun felsefi tariflerinden tamamen sıyrılıp sanki bir eleman
organizasyonu imiş gibi ele almamız, dahası şimdi önümüzde duran bu karmaşık
doku yumağını tam bir materyalist yaklaşımı ile irdelememiz gerekir.
Madde
olduğu, birimlerden oluştuğu, tam anlamı ile bir sistem mantığı ile çalıştığı,
bileşenlerinin temelde aynı ama morfolojik olarak farklılıklar oluşturduğu,
birimler arası bağlantı sayısının neredeyse trilyonlara ulaştığı, suyun içinde
çalıştığı, yüksek sayıda paralel işlem yapabildiği halde çok ısınmadığı ve yine
diğer birçok maddesel analitik özelliği olduğu doğrudur.
İnsan beyninin bilinç
açısından fizyolojik çözümlemesi, onun felsefi açıdan ele alınıp
yorumlanmasından çok daha zor ve bir o kadar da masraflıdır, denekler üzerinde
çalışma yapmak etik olmadığından ve yasalar ile kısıtlandığından genelde
maymunlar ve fareler üzerinde çalışma yapılmaktadır. Ancak, tedavi ve araştırma
amaçlı ileri görüntüleme sistemleri insanlar üzerinde kullanılmakta ve son
dönem çalışmalarında oldukça başarılı sonuçlar da alınmaktadır.
Bu görüntüleme
sistemleri yapay veya doğal olarak aktif edilen beyin bölgelerinde ani kan
akışlarını tespit edebilmekte ya da o bölgedeki artan enerji gereksiniminden
doğan glikoz miktarını ölçebilmektedir (fMRI, SPECT ve PET ile). Dahası beynin
voksel denilen hacimsel elemanlarının, piksel denilen görsel elemanlara
çevrilmesi ile elde edilen bilgisayar destekli görüntüleme sistemleri ve
cihazları son derece ileri görseller sunmaktadır (Tractographic DTI ve
Optogenetic 3D görüntüleme teknikleri). Bu görüntüleme sistemleri ile beyin
alanlarındaki ak madde yolaklarının da genel birleşik yolları
gözlenebilmektedir.
Nöron bilimindeki ilk deneylerde bir nöronun tepkisi, onu
uyaranın başlangıcını takiben sabit bir zaman penceresinde tepkisel ateşleme
sayısını sayarak ölçülmüştür. Modern deneylerde ise genellikle aynı uyarı
birçok kez tekrarlanır (40 ya da 50 kez ve 400 ms süre ile) ve tekrarlanan
sunumlar boyunca elde edilen verilerin örneğin, 30 kez tekrarlanan aynı uyarana
verilen sinirsel tepki, Fred Rieke ve David Warland'ın (professor of physiology and biophysics at the
University of Washington School of Medicine) ortak çalışmalarında, 30
ayrı biçim göstermektedir. Aynı uyaranın 30 tekrarındaki 30 değişik noktalama
diyagramı adı geçen araştırmacıların SPIKE adlı kitabında noktalamalar ile
gösterilmektedir.
Bunun anlamı basit bir görsel uyarıya bile gösterilen algı tepkisinin
olasılıksal karakterde olmasının, bu bilimin ne kadar zor bir durum ile karşı
karşıya olduğunun resmidir. Burada bilim tarafından yapılacak şey, bu 30 farklı
noktalama diyagramının bir ortalamasını almak (histogram) ve bunun üzerinden
matematiksel olarak ilerlemektir.
Erdoğan Merdemert (5 Mayıs 2017)
Devam edecek.
2 Mayıs 2017 Salı
Bütünsel Bilim Açısından “Bilinç” İçin Bir Deneme - Bölüm 3 (Erdoğan Merdemert, 2 Mayıs 2017)
Bütünsel Bilim Açısından “Bilinç” İçin Bir Deneme - Bölüm 3
Zeki varlıklar açısından Us, genelinde sadece hayatın
akışında bilinçli varlık tarafından kullanılacak yaşam desteği gibi gözükse de,
onun varlıktan önce bilinç üzerinde yürürlüğe girme koşulu olmalıdır, çünkü ilk
önce bir-yerde olmanın (örneğin dünya üzerinde) zorunluğu, daha sonra böyle bir
yerin üzerindeki “kendi” nin var olduğu bilincinin edimselliği gerekir. Edimsel
bilinç, şimdide kullandığımız ve nörobilimsel alanda da var olduğunu kabul ettiğimiz
saltık bilinçlilik (kendini bilme) durumudur. Böyle bir zemin tüm varlık
biçimlerinin zorunlu tek zemini olmalıdır ki üzerinde türeyecek olan bir tarih
de artık başlayıp devam edebilir.
Konumuz doğrudan büyük anlatı ile ilgili
olmasa da bilinç açısından herşeyin kendisinden (bilinçten) kaynaklandığını
vurgulamak önemli. Bir-yerde bulunan edimsel bilinç, saf kendi farkındalığının
varlığı olmaktan daha fazlası olduğundan, onun moral değerleri, dil yeteneği,
sanat ve duygu alanlarına iye açınımları, kendi çoklu bütünsel dünya tininin
belirişidir.
Yaşamın anlamlandırılması onun yalnızca yorumlanması değildir, bilinç bunu
yorumlamadan, otonom bir şekilde bir miktar da olsa kendiliğinden yapmaktadır.
Şimdi bu kendiliğinden olan a-priori bilme, kant'ın ünlü transandental tanımına
giren ortak payda olsa da, ilkel yaşam dönemi için ve yaşamın ileriye taşınması
için gerekliydi. Buradan başlayıp da devam edebilmiş olan insanlı dünyanın var
oluşu, uzun bir bilinçli vahşilik sürecinden sonra dil ile taçlanarak ve değerlerle
bezenerek bugüne geldiğinde üzerine (bilincin zeminde sabit kalması şartı ile)
etik, estetik, törellik, bilim, sanat ve din gibi yükselen kategorileri
almıştır.
Bilinçli olmanın yaydığı ışıkta var olan, us ve özneye ait
“ben” gibi yine bu alana giren bütün soyut öznel ve mutlak tarifler, töz,
düşünce, görünen öz, yansıma, derin düşünme, idea, ide; hepsi de birbirine katı
sınırları olan soyut varlık koşulları değildirler, onlar sürekli birbirlerine
geçişli, buna rağmen gerektiğinde karşıt ama çoğu zaman koşut işleyen holistik
yapılardır ve bütününde bir sistemdir ki böylece insan tinini ve bu tinin
karakterini oluştururlar. Doğada var olan bu sonlu tin bilinçtir ki onun
zamanda yok olması, onun sonluluğu olacak (kötü sonsuz) ama bir sonraki ve “son”
geçişte (aufheben), saltık tinde kapsanarak sonsuz olacaktır.
Erdoğan Merdemert (2 Mayıs 2017)
Devam edecek.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)