EVRENSEL VE YEREL HER TÜR FİKİR VE DÜŞÜNCENİN OLUŞTURUMUNUN VE DEĞİŞİMİNİN ÖZGÜRCE YAPILDIĞI AVRASYASAL-ENTELEKTÜEL MERKEZ. Kadıköy Düşünce Platformu, günlük yaşamın bilim, kültür, politika, sanat, ekonomi, devlet ve yönetişim konularının sorunlarına disiplinler arası ve ötesi anlayışla holistik ve evrimselci bir yaklaşım ile çözüm arayışı çabası içindedir. ~~~~~~~~~~~~~~~~~~"KDP BÜTÜNSEL BİLİMİN ARAŞTIRMA MERKEZİ"~~~~~~~~~~~~~~~~~~
22 Aralık 2013 Pazar
21 Aralık 2013 Cumartesi
"Kadıköy Düşünce Platformu-Kitap" bloğu
Kadıköy Düşünce Platformu-Kitap bloğu http://kadikoydusunceplatformu-kitap.blogspot.com adresinde yayına başlamıştır.
Sn. Mustafa Özcan'ın "Holistik Düşünceye Yönelik 20. Yüzyıl'ın En Önemli 10 Kitabı" başlıklı makalesini KDP-Kitap bloğunun ilk makalesi olarak okuyabilirsiniz.
İlgilenenlerin üye olması ve yazıları ile katkıları beklenmektedir.
Holistik Bilim ve Bilişim (Prof. Dr. Fuat İnce)
KDP Sonbahar Paneli’ne konuşmacı olarak katılan Prof. Dr. Fuat İnce’nin Panel konuşma notlarını da içeren, Holistik Bilim ve Bilişim başlıklı makalesi aşağıda sunulmaktadır. Makale,
holistik bilim ile bilişim alanını, karmaşık sistemlerin sorunlarına yönelik
olarak bilgisayar tabanlı çüzüm yollarının bir derlemesi
olarak aktarması yönü ile son derece başarılıdır. Kendilerine
KDP Sonbahar Panel’ine katılımı ve bu makalesi için tekrar teşekkür ederiz.
Mustafa Özcan (22 Aralık 2013)
* * *
Holistik Bilim
ve Bilişim
Holizm veya bütünsellik
biraz da katı bilimsel yaklaşıma tepki olarak gelişmiş. Doğa olayları, veya beşeri
olayların anlaşılması konusunda pozitif bilimin dar ve katı (katı sözcüğü
burada bana aittir) yaklaşımın bizi tatmin etmemiş. Birçok ekolojik, ekonomik,
sosyal konular bu dar bakışlı ve katı yaklaşımlarla yeterli anlaşılamıyor. Özetle
söylenirse bunlar holistik bir bakış açısı gerektiriyor.
Sadece somut
deneylerle kanıtlanabilir, analitik ve sayısal matematiksel ifade edilebilir
gerçekler, yaşamı anlamamız, onu yaşamamız, haz almamız, iyi-kötü değişik
durumları doğru anlamamız ve doğru tepki verebilmemiz için yeterli olmuyor.
Onun için bilim yanında, içgüdüsel duygular, estetik, felsefe, din ve diğer
etik anlayışlar da gerekli oluyor.
Yalnız bunun,
bilimin katkısını küçüksemek anlamına gelmediğini vurgulamak isterim. Belki de mühendislik
kökeninden, yani matematik, fizik, elektronik, bilgisayar ve son yılların popüler
deyimiyle bilişim konularından geldiğim için olacak, bugün bunların, daha doğrusu
ve özellikle bilişimin holistik düşünceye katkısının sanılandan fazla olacağını
düşünüyorum.
Bilimsel yaklaşım
aslında katı da olsa yumuşak da olsa aydınlanmayla birlikte Dünya uygarlığını
bugünkü düzeye getiren insanlık tarihinin en büyük fikri gelişmesidir. Pozitif
bilimsel yaklaşım dediğimiz zaman işin içinde indirgeme (reduction) ve kesin
kanıtlama var. İndirgeme, bir doğa olayını parçalara ayırma, mümkün olduğunca dış
koşullardan yalıtılmış olarak, mümkünse laboratuar koşullarında inceleyip
sonuca varmak, yani işi basitleştirmek, daha rahat anlaşılabilir biçime sokmak
oluyor. İnsan beyninin anlama kapasitesi sınırlı olduğu için indirgeme gayet doğal
bir yaklaşım.
Çoğu doğa olayı için
indirgemeci yol, fevkalade geçerli ve doğrudur. Bir sürü keşif ve teknolojik
ilerleme bu yolla yapılmıştır. Fakat bir sürü doğa olayı da indirgemeci yöntem
için fazla karmaşık ve bir yere
varamıyor. Bir kere insan beyni belirli kapasitesi ile çok sayıda değişkeni,
gerçeği ve olayı bir arada değerlendirip sonuç çıkarma yeteneğinde sınırlı kalıyor.
Bu yeteneğin kişiden kişiye çok değişebildiğini de ayrıca belirtmek gerekir. İnsanoğlu
çoğu kez çevresindeki olaylardan doğru sonuç çıkarabiliyorsa da, bunları çevresine
anlatıp kanıtlamak ve inandırmakta zorluk çekiyor.
Pozitif bilim çevrelerinde,
bazı sistemlerin klasik sınırlayıcı ve indirgemeci yollarla yeterli anlaşılamayacağından
hareketle son 40-50 yılda “Karmaşık
Sistemler” denen yeni bir bilim alanı ortaya çıktı. Karmaşık sistemler
(complex systems) başlığı, ayrı bir bilimsel uğraş alanı olarak birçok üniversitede
ders programı, bölüm ve enstitüye adını vermiş bulunuyor.
Karmaşık sistemler enstitüleri,
multidisipliner uzmanlardan meydana gelmektedir. Matematik, fizik, kimya,
biyoloji, bilgisayar ve elektrik mühendisliği hocaları yanında sosyoloji,
psikoloji hatta sanat dallarından da hocalar bir araya gelerek karmaşık diye
tanımlanan sistemleri incelemektedirler. Onlar belki yaklaşımları için holistik
demese de ben arada çok örtüşme görüyorum.
Karmaşık sistemleri
incelediğinizde bazı özellikler görürsünüz. Nedir bunlar:
- Karmaşık
sistemler “kaotik” olabilir. Kaotik sistemlerin bir özelliği, küçük girdilerin
büyük ve beklenmeyen sonuçlar doğurabiliyor olmasıdır. Örneğin bir kalabalıkta
sadece “YANGIN” diye bağırmak büyük başka olaylara yol açabilir. Bazı akademik çevrelerde
kaotik sistemler kendi başına ana başlık olup karmaşık sistemler onun altına
konmaktadır.
- Karmaşık
sistemler “adaptif”tir. Yani duruma uyabilen, öğrenerek davranış değiştirebilen
sistemlerdir. En başta insan davranışları olmak üzere, borsa, bağışıklık
sistemi, politik sistemler hep adaptiftirler.
- Karmaşık
sistemler “nonlinear”dir. Yani doğrusal olmayan, analitik matematiksel analizi
zor veya olanaksız olan sistemlerdir. Girdiler verilince çıktılar matematiksel
yöntemlerle kolay kolay hesaplanamayabilir.
- Karmaşık
sistemler kendi içinde başka karmaşık ve bağımsız sistemleri barındırır. Örneğin
ekonomi, sosyal sistemler iç içe olduğu gibi her iki grup da insan gibi başka
karmaşık sistemlerden oluşur.
- Karmaşık
sistemlerde geri besleme ve ileri besleme mekanizmaları yaygın var. Yani iç değişkenler
girdileri ve çıktıları doğrudan etkiler. Bunların olayları frenleyici veya daha
da alevlendirici etkileri olur.
- “Emergence”,
yeni oluşumlar ortaya çıkıyor. Karmaşık sistemin parçalarında veya ilk durumlarında
hiç bulunmayan yeni oluşumlar vücut buluyor. Örneğin tek tek karıncalara
bakarak büyük labirent gibi karınca yuvaları yapılabileceği başlangıçta düşünülemez
ama bunlar oluşuyor. Mafya, yoksulluk, diğer benzer örnek oluşumlar.
- Karmaşık
sistemlerde kendi kendine örgütlenme (self organization) görülüyor. Bir lider veya
merkezi yönetim olmadan, kendi kendine bir organizasyon ve kollektif davranış
ortaya çıkıyor. Bir konser sonucu seyircilerin tempolu alkışı buna güzel bir örnek.
Bence en güzel toplumsal örneğini de Gezi Parkı hareketi ile gördük.
Karmaşık sistemlerin
incelenmesinde en çok kullanılan yöntemlerden bir modelleme, daha doğrusu
bilgisayar modellemesi veya benzetim (simulasyon). Ben çok modelleme çalışmasında
bulundum. Ama bunlar top mermisi, uçuş sistemleri, endüstriyel sistem kontrolu vb.
klasik modelleme yöntemlerini içeriyordu. Yani doğrusal olan veya olmayan karmaşık
da olsa birtakım diferansiyel denklemleri çözümü ile deterministik sonuçlar
bulunuyordu.
Halbuki yeni geliştirilen
modelleme teknikleri deterministik sonuç veren cinsten değil. Ajan temelli
(agent based) denen bu teknikler gerçek yaşamı daha iyi modellemeye çalışıyor
ve karmaşık sistemler için daha gerçekçi sonuçlar veriyor. Örneğin bir karıncayı
modelliyorsunuz, sonra modelde binlerce karıncayı ortalığa salıp ne olduğuna
bakıyorsunuz. Sonucun analitik çözümü yok. İstatistiksel yanıtlar alınıyor.
Bu modelleme yöntemleri
arasında genetik algoritmalar ve sinir ağları (neural networks) denen yöntemler
de var ki bunlar çalışma ilkelerini tamamen doğayı ve insanı inceleyerek oluşturmuş.
Genetik algoritma tekniklerinde aynen evrimsel ilkeler kullanılıyor. Yani
stabil bir yapı, mutasyonlara veya küçük değişikliklere tabi tutuluyor ve gelişmesine
bakılıyor. Çok değişik mutasyonlar içinde çoğunda değişiklik olumsuz, genelde
felaketle sonuçlanıyor. Fakat bazıları başarılı olup, stabil sistemi daha ileri
bir konuma taşınıyor. Sinir ağları ise ile beynimizdeki nöronları örnek alarak
yapılan benzetimlere verilen bir başlık
Yeni modelleme yöntemleri,
ajan temelli benzetimler, sinir ağları, genetik algoritmalar, ve diğer bazı karmaşık
sistem araştırma yöntem ve teknikleri hep elektronik ve bilgisayar teknolojisinin
gelişmesi sayesinde mümkün olmuştur. 20-30 yıl önce bu teknikleri
uygulayabilmek olanaksızdı. Bilgisayar bellek kapasitesi, hız kapasitesi, 20 yılda
en az bin kat arttı. Donanımın gücü bu kadar artınca yeni yazılım teknikleri
uygulanabilir oldu ve devreye girdi. Bilişim alanı zenginleşti ve başka alanların
da zenginleşmesine yol açıldı.
Yeni ortaya çıkan tekniklerden
bir veri madenciliğidir. Çok büyük veri kümeleri içinde ilişkiler arayarak bazı
gerçekleri ortaya çıkarma girişimidir. Çok büyük veri kümeleri, trilyonlarca
byte (gigabyte, petabyte) hacimde, Dünyanın değişik yerlerinde değişik
formatlarda veriler olabilir. Bunların içinde keşfedilmeyi bekleyen gerçekleri
bulma çabalarıdır veri madenciliği.
Toplumsal ve politik
araştırmalar yanında veri madenciliği tekniklerini kullanan büyük bir kütles,
mal üreticileri ve bunları satan parekendecilerdir. Ne tür insanlar ne tür
malları alır sorusuna göre üretim yaparlar ve mağazayı ona göre düzenlerler. Hükümetlerin,
politikacıların fişleme gayretleri, ABD va başka yerlerde profilleme çalışmaları
bu alanın uygulamaları arasına girer.
Bir başka bilişim
alanı semantik ağlar olarak ortaya çıkmaktadır. İnternet arama motorlarını
eminim çok kullanıyorsunuz. Bir iki anahtar kelime verdiğinizde motor size bir milyon
tane sözde sonuç getiriyor. Bunların arasından ayıklama yaparak tam aradığınızı
bulmanız çok zaman alabiliyor ve bazen de tatmin olmuyorsunuz. İşte semantik ağlar
sizden tam sorunuzu alıp akıllı bir uzman gibi yanıtlar hazırlayacak. Wolfram
diye bir site bu konuda bayağı ilerleme kaydetti. Bir bakın.
Son olarak çok büyük
ve derin bir bilişim alanından kısaca bahsetmek istiyorum. Yapay zeka,
(artificial intelligence) denen alan bilgisayarları ortaya çıkmasından hemen
sonra 1950’lerde doğdu denebilir. İlk zamanlar çok şey vadediyor gibiydi ama
fazla başarı gösteremedi, kenara itildi kaldı. Ancak gene bilgisayarların müthiş
bellek ve hız kapasitesi kazanması ile gündeme gelmekte.
Yapay zeka konusunun
da teknikleri, yöntemleri ve uygulamaları var. Bunların başında bilginin
temsili (knowledge representation) var. Bilginin temsili, işlenmesi, sonuç çıkarılması
(inference tüme varım ve deduction tümden gelim) yöntemleri, formal mantık
kuralları, semantik düşünce, bunların bilgisayar diline dökülmesi, bunları çalıştıran
bilgisayar dillerinin geliştirilmesi yapay zekanın teknik ve yöntemleri olmuştur.
Uygulama alanları
arasında uzman sistemler en yaygın olanıdır. Tıpta örnekleri çok yaygındır.
Bulgular verildiğinde tanı koyan sistemler (Mysin ) vardır. İki nokta arasında
uçak bulma ve rezervasyon sistemleri halen çok iyi çalışan uzman sistemlerdir.
Başka örnekler arasında
oyun programları, satranç (Kasparofu yenen IBM deep blue programı), Büyük Risk
bilgi yarışmasında şampiyonları yenen gene aynı program sayılabilir. Şimdi bu
olanak tıpta zor sorunların çözümünde kullanılmakta. Bir konuda karşılıklı konuşma
programları var ve bunlar popüler olacak. Uzun uzay yolculuklarında arkadaşlık
edecek.
Bunlar size Holistik
bilimden biraz uzaklaştık gibi geliyor olabilir ama ben bunları holistik bilimi
ilerlemesine katkı verecek yeni
teknikler ve yöntemler olarak görüyorum. Eninde sonunda hepsinin amacı insanı,
doğayı, toplumu daha iyi anlamamıza yardımcı olmak.
Fuat İnce
Fuat İnce
7 Aralık 2013 Cumartesi
Holistik Bilimden Bakış ile Entelektüel Sorunlarının Nasıl Sorgulanacağına Dair bir Değerlendirme (Mustafa Özcan, 7 Aralık 2013)
Holistik
Bilimden Bakış ile Entelektüel Sorunlarının Nasıl Sorgulanacağına Dair bir
Değerlendirme
Holistik (bütünsel) bilimin insan zihni için sunduğu ekstra
potansiyel gücün birey tarafından yerinde ve yeterince kullanılma durumunda
kişisel yaşamın erişilmesi zor olan dev soyut sorunlarına tatmin edici düzeyde
cevap bulunabileceğini daha baştan belirtmek isterim.
Başka bir
söleyişle de, karmaşık ve soyut sorunların çözümü için yapılan sorgulamalarda somut
sonuçların artık elde edilebilir olduğunu ifade etmem herhalde yanlış bir
değerlendirme olmaz.
Doğaldır ki,
yaşam alanlarının en soyutu, soyut olduğu için de anlaşılması en zor olanı anlıksal(cı), yani entelektüel veya
daha geniş anlamda ve basit olarak ifade edilirse, düşünümsel, (reflektif) olandır.
Bunun nedeni
ise bu düşünce alanının incelenmesi sırasında insan zihni hem özne hem de nesne
kimliği ile zorunlu ve devamlı olarak eytişimsel
(diyalektik) bireşim yapan bir tasarım
sürecindedir. Nitekim böyle durumlarda insan, usun nesne kimliği ile yaptığı tasarımlar ve bunların özne kimliği ile denetimi şeklindeki
iki karşıt tür işlem sürecini koşut ve eş zamanlı olarak zihinde gerçekleştirmek
durumundadır. Bu da zihnin son derece çetrefil bir uslamlama işini yapmakta olduğunu
göstermektedir.
Konuyu şimdi zihindeki
‘nasıl’dan uygulama yapılmak için başvurulacak kültürel dünyada nelerin var olduğu sorusuna getirirsek doğaldır
ki bu durumda insanın monden tinsel
kültür (‘entelijansiya’ da
denilen yüksek entelektüel camianın günlük yaşamı ile ilgili olan şeyler
anlamında kullanılmıştır) alanına hemen hızlıca
bir göz atmak gerekecektir.
Bu durumda, başta
bilimler ve kuramlar olmak üzere yazın ve felsefe ile kültür ve sanatın da
içinde bulunduğu konuların holistik düşünce için üç dikotomik alan olarak noosfer (bilinç küre) denilen entegre (tümleşik) ve kümülatif (birikimsel) mega bilinç bütününün çok önemli bir bölümünü oluşturduğunu söyleyebiliriz.
Ayrıca,
günümüzde zihinlerimizin yoğun olarak küresel düzeyde sanallaşması sonucu noosferdekj
sorunların insan toplumu için 21. Yüzyıl’da
problematik bir hal alacağını ve gelecekte ekosferin sorunları ile birlikte
holistik düşüncenin üçlü saçayağındaki tüm soyut çözüm uğraş potansiyelimizi
soğuracağını da daha şimdiden ön görebiliriz.
Bu nedenle
sorunu bir de insan için özgül yetenek gerektiren müzikaliteyi ve kinestezi
gibi zeka türlerini konunun dışarıda tutarak Howard Gardner’in ‘çoklu zekâlar’
kuramı görüngesinden ele alalım.
Nitekim bu
durumda, sözü edilen entelektüel sorunlar noosferin en önemli parçası mahiyeti
ile doğru holistik bir inceleme halinde bilişsel
ve duygusal (toplumsal) zekâlarımız ile natüralistik ve varoluşsal zekâlarımızın ortaklaşa bir bütün olarak
belki de tamamını kullanmamızı gerekli kılacaktır.
Bu doğrultudaki
sorgulamanın kurgusu için de gerekli olan bilgi-altyapısal zemin doğaldır ki
holistik bilimsel yaklaşım ve düşünümsel eytişim temeli üzerine kurulu olandır.
Sonuç olarak,
terminolojiyi kolaylaştırmak amacı ile Gardner’in ekolojik ve varoluşsal ile
bilişsel ve toplumsal zeka kümelerini holistik
zeka adı altında birleştirdiğimizde anlağımızın
(zekamızın) hangi yönlerine başvurmamız gerektiği konusuna daha da açıklık
gelmiş olur.
Görüldüğü
gibi hal böyle olunca, holistik tarzdaki anlayış, bakış, anlak (zeka), düşünüş
(us) ve bilimi ortaklaşa ve tümleşik olarak soyutlayıcı bir sorgulama aracı
olarak kullanmamız halinde 21. Yüzyıl’ın büyük eğilimlerinden doğacak devasa sorunları
betimlemeye, sorgulamaya, açıklamaya, çözmeye muktediriz demektir.
Ve belki de bu, bu tür
sorunlar ile ilgili olarak uzun erimli öndeyilerde bulunacak kuramlar elde
etmeye yönelik yeni bir araca, bir “novum
organum”a sahip olduğumuz anlamına gelmektedir.
Mustafa Özcan (7 Aralık 2013)
29 Kasım 2013 Cuma
Duyuru: Forum: Millî Merkez Forum toplantısı / 30 Kasım 2013
Millî Merkez İstanbul-Kadıköy Temsilciliğinin düzenlediği "Yerel Seçimlerde Güçbirliği" forumu 30 Kasım 2013 tarihinde yapılacaktır.
Tarih : 30 Kasım 2013, Cumartesi
Saat : 14.00 – 17.00
Yer : Caddebostan Kültür Merkezi
FORUM : “Yerel Seçimlerde Güçbirliği”
YÖNETEN
Haluk DURAL, Millî Merkez Genel Sekreteri
KONUŞMACILAR
Ali TOPUZ, CHP Eski Milletvekili, Eski İmar İskan Bakanı,
Millî Merkez Yönetim Kurulu Üyesi
Ferit İLSEVER, İP Genel Başkan Yardımcısı, Millî Merkez Yönetim Kurulu Üyesi
Av. Arslan BULUT, Gazeteci-Yazar, Millî Merkez Yönetim Kurulu Üyesi
Çağdaş CENGİZ, TGB Genel Başkanı, Millî Merkez Yönetim Kurulu Üyesi
KDP Cumartesi Sohbet Toplantısı her zaman olduğu gibi 30 Kasım tarihinde de saat 16.30'da başlayacak olup, KDP müdavimlerinin CST başlama saati olan 16:30'a kadar Milli Merkez'in yukarıda bildirilen forum toplantısına katılımları mümkün olacaktır.
23 Kasım 2013 Cumartesi
Neuron biliminin en zor soruları ve bunlar için sinir bilimcilerin bulanık çözümleri: (Erdoğan Merdemert, 23 Kasım 2013)
Neuron biliminin en zor soruları ve bunlar
için sinir bilimcilerin bulanık çözümleri:
1-Belirli bir nöron tarafından gönderilen
sinyalin zamanının ayarı ve hassasiyeti (zamansal hassasiyet) nasıl yapılır?
2-Sayısız postsinaptik hedef nöronların hepsi
birden aynı sinyali (bilgiyi) mi alırlar? Eğer öyle değilse bir nöron kendisine
ait olan bilgiyi (sinyali) nasıl saptar?
3-Postsinaptik nöronlar bilgiyi nasıl okurlar?
4-Nöronal devreler için gerekli hassas
zamansal kodlar hangi yöntem (processes) ile üretilir?
Bellek, bilinç, öğrenme otonom sistem için
gerekli bu bağlantı uygulamaları esas olarak nöronlar arası sinapslarda
kuvvetlendirilen connectionlar tarafından yapılır, yeri ve tekniği tam olarak
belirlenememiştir. Yukarıdaki sorulara cevaben bu açıklamada olduğu gibi neural
decoding ve encoding konusunda açık bir belirsizlik olduğu kabul ediliyor. “Implicit about the decoding hypothesis is the assumption
that neural spiking in the brain somehow represents stimuli in the external
world. The decoding of neural data would be impossible if the neurons were
firing randomly: nothing would be represented. After varying the range of
stimuli that is presented to the observer, we expect the neurons to adapt to
the statistical properties of the signals, encoding those that occur most
frequently. (Horace Barlow cambridge University Department of Physiology,
Development and Neuroscience former research professor).
En
son verilere ve araştırmalara göre dış dünyaya ait uyarı sinyallerinin, örneğin
göz hücrelerinden gelen uyarıların beyinde ayırdedilebilmesi için ilgili
sinapslarda zamana bağlı ateşleme sayısı, ateşlemelerdeki dalgalanmalar,
ateşlemenin süresi, yüksek frekanslı ateşleme değeri ve en sonunda bir dizi
nöronun ortak aktiviteler ile uyarıları temsil etme yeteneği gibi metodlar
geçerli kabul ediliyor. Ama bunların hiçbiri birinci sorudaki bir nöronun kendi
kendine bunu nasıl yaptığını açıklamıyor. Bir nöron stabil, yani durgun
olduğunda -70 milivolt gibi bir (resting potential) dinlenme geriliminde
bekler, eşit değer ise -55 milivoltdur ve ancak +10 depolorirazyon geriliminden
sonra +30 milivoltta aksiyon potansiyeli başlar. Bütün bu değerlere göre
skalamız veya diğer bir deyişle herşey bu toplam 100 milivoltluk bir değer
aralığında vuku bulur yani dünyayı görüp algılamamız, değerlendirmemiz ve
hafızamızda tutmamız bu değerlere ve bunları gerçekleştiren sodyum, potasyum ve
karbon v.b. iyonlarına bağlıdır ve bu sadece ve sadece bir tek nöron için elde
edilen doğru ölçümlerdir. Bazen bu bir tek nöronda (örneğin purkinje
hücresinde) üç veya dörtbin bağlantı (sinaps) vardır ve bu sianpslar çok çok
kısa aralıklarla hep birden veya gurup halinde aktif olurlar, tabii bunu nöron
gurubu için (bir modül en az iki milyon kadar) düşünürsek durum iyice
karışacaktır ve daha kötüsü yine birinci sorunun cevabından iyice uzaklaşmış
oluruz çünkü artık o tek nöronun bunu -yani gönderdiği sinyalin hassasiyetini
ve süresinin zamanını ayarlama aktivitesini- artık diğerlerine “göre” de
yapması gerekecektir. Bunun anlamı şudur: bir nöronun bir bilgiyi iletmek için
o bilginin kapsamına ait kendine düşen kısmı anlayıp az veya çok oranda
ateşleyerek ya da kısa kısa peşpeşe ateşleyerek veya uzun veya kısa sürelerle
ateşleyerek o bilgiyi kodlaması gerekir dahası bunu bağlı olduğu gurup ile de
organize olarak da yapmalıdır ve daha daha ilginç olan ise o hücrenin veya
hücrelerin buna kendileri karar vermeleri (söz konusu beyin ve onun işlevsel
parçası olduğundan) ve bu süreleri ve sıklıkları kendileri belirlemeleri ve hep
birlikte konuşarak ve anlaşarak yapmaları lazımdır.
İkinci
soruda alıcı nöronların gelen sinyalleri seçebilme sorunu vardır ki burada farz
edildiği üzere eşzamanlı binlerce, milyonlarca farklı uyarı sinyalinden (eğer
bu mümkünse) kendisi için gelmiş olanı tanıyıp alan nöronun bunu nasıl
başardığının zorunlu anlaşılmazlığıdır çünkü bir uyarı sinyali iki tabanlı sayı
sistemi gibidir yani ya uyarır ya da bastırır, kuvveti sahip olduğu voltaj
değerine bağlıdır ki bu milyonlarca farklı kombinasyon oluşturmaya yetmez ama
değişik sinaps kapılarının binding moleküllerinin çok karmaşık yapısı ve
ürettikleri proteinler de devreye girdiğinde bunlara farklı
neurotransmitterleri de eklediğinizde istemli ya da istemsiz hareket
aktiviteleri üretmek mümkün olabilir. Bir örnek olması açısından şöyle bir
deney yapmak ve sonucunu tahmin etmek hiç zor değildir: Çok etkili ses ve ışık
yalıtımı olan ısısı stabil bir tecrit odasında hareketsiz duran birinin doğal
olarak beynine hiçbir fiziksel uyarı dış dünyadan gelmez yani ne ses ne ışık ne
dürtü ve ne de ısı farklılığı ama bu kişinin düşünce etkinliği burada tam
olarak çalışır yani tamamen kendiliğinden ve hatta daha iyi düzeyde. Bu örneği
anlamanın kolay ama açıklamanın imkansız olduğunu bilim de kabul etmelidir çünkü
uyaran olmadan çalışan kapalı bir sistem için çok özel yetenek gerekir ki bu
yetenek aslında bir yetenek olarak da kabul edilmemelidir bu ancak tin
olabilir, özgür tin.
Erdoğan
Merdemert (23 Kasım 2013)
1 Kasım 2013 Cuma
Bütün Kavramının İki Anlamı (Mustafa Özcan, 1 Kasım 2013)
Bütün Kavramının İki Anlamı
“ Holistik” Yunanca’da bütün, her şey, tüm veya toplam anlamına gelen holos kökünden türeyerek Batı dillerinin pek çoğunda bu şekli alıp Türkçeye bazı yazarlarca bütüncül diye aktarılmış bir sözcüktür. Oysa benim bu sözcüğü Latince şeklinin yanı sıra bütünsel diye karşılamakta ısrarcı olduğumu yazılarıma aşina olanların çoğu biliyordur sanırım.
Şimdi bütün kavramının diğer dillerdeki anlam ayrışması sonucu oluşmuş iki anlamsal boyutunun Türkçe için de geçerli olduğunu göstererek bütünsel şeklindeki kullanımımın da haklılığını ortaya koymak istiyorum.
Bütüncül nitelemesini benimsemekten kaçınmamın nedeni bu sözcüğün Avrupa dillerinde Latince kökenli bir sözcük olan “total”in karşılığı olarak da kullanılıyor olmasıdır. Çünkü total, “basit aritmetik toplamı” ifade eden bir sözcük olarak tarafımdan bütün kavramının özel durumunu göstermekte olan anlamı açıklamakta yetersiz kalmaktadır. İki sözcük de her çeşit toplanma veya toplulaşma olgusunda ortaya çıkan bütünü temsil eden son durumu anlatmayı, yani bütün kavramını göstermeyi amaçlamaktadır. Ancak bildiğim kadarı ile neredeyse Avrupa dillerinin hepsinde toplulaşma olgusunun sonuçları iki ayrı gerçeklik olarak belirdiği düşünüldüğünden ortaya çıkan iki ayrı anlam iki ayrı şekilde ifade edilmektedir. Yani bu dillerde iki farklı “bütün olma” durumunu anlatan bütün kavramı için iki farklı sözel-anlamsal gösterge kullanılmaktadır.
Belirtmek gerekirse, total bütün, parçaların ‘basit aritmetik toplam’ını anlatmak için kullanılmakta iken holistik bütün parçaların toplamı sırasında beliren bir fazlayı da içermekte olan ‘aritmetik olmayan, sinerjik toplam’ı anlatan ifadedir. Burada kullandığım sinerji sözcüğü en çok bilinen açıklama şekli ile yaşamın bazı hallerinde iki artı ikinin basit aritmetik toplam olan dört yerine işlem sırasında fazladan beliren “bir” nedeni ile beş ettiğinin mecazi olarak basitçe ifadesinde başvurulmakta olan bir terimdir.
Bu anlatımın Yunan filozofu Aristo tarafından toplu hale gelme sonucunda böyle fazladan bir oluşum ile yaratıcı nitelik kazanan doğal yaşantı süreçlerini ifade etmek için benimsendiğini bir kez daha anımsatmakta yarar görüyorum.
Öte yandan konuya sistembilimsel görüngeden bakıldığında bütüncül (total) sözcüğü ile agrega tipi bir yapının, yani içerilmekte olan bileşenlerin arasında ilişkileri olmayan bir yapının temsil edildiği görülürken, bütünsel (holistik) ile sistemik (dizgesel) bir bütün, yani bileşenler arası ilişkileri olan bir yapı anlatılmaktadır. Başka bir deyişle total sözcüğünün temsil ettiği yapı bir sistem değilken, holistik yapınınki bir sistem (dizge) olmaktadır.
Tüm bu açıklamalardan anlaşılacağı üzerine dıştan yekpare görünen bütünlük olgusu ve bütün kavramı içsellik yönüyle incelendiğinde iki ayrı anlam gösteren iki ayrı içsel yapının varlığını ortaya çıkarmaktadır: Biri agrega, öteki ise dizgedir.
Yazınsal dünyada durumu eğretileyen kıyaslayıcı özsel bir örnek deyiş bulmak gerekirse, iki büyük bilge Mevlana ve Yunus’un -sırasıyla- dediği gibi “ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol” ile “ete kemiğe büründüm Yunus gibi göründüm” özsözlerinden hangisinin daha yerinde bir mantığa iye olduğuna karar vermek gerekir. Takdiri okurun görüşüne bırakıyorum.
Mustafa Özcan (1 Kasım 2013)
28 Ekim 2013 Pazartesi
9 Ekim 2013 Çarşamba
Duyuru: 12.10.2013 günü yapılması gereken cumartesi günü sohbet toplantısı düzenlenmeyecektir
Sevgili KDP müdavimleri,
12.10.2013 günü yapılması gereken KDP Cumartesi Sohbet Toplantısı düzenlenmeyecektir. Takip eden hafta 19.10.2013 günü toplantısı normal saatinde 16.30- 18.30'da yapılacaktır.
Ayrıca aynı hafta 17.10.2013 tarihinde perşembe günü kameriye toplantısı da her zamanki yerinde gerçekleştirilecektir.
12.10.2013 günü yapılması gereken KDP Cumartesi Sohbet Toplantısı düzenlenmeyecektir. Takip eden hafta 19.10.2013 günü toplantısı normal saatinde 16.30- 18.30'da yapılacaktır.
Ayrıca aynı hafta 17.10.2013 tarihinde perşembe günü kameriye toplantısı da her zamanki yerinde gerçekleştirilecektir.
4 Ekim 2013 Cuma
Duyuru (Hatırlatma): Kadıköy Düşünce Platformu 2013 Sonbahar Paneli
"Kadıköy Düşünce Platformu 2013 Sonbahar Paneli" aşağıda belirtilen yer ve zamanda yapılacaktır. Bütün KDP grubu üyeleri ve konu ile ilgilenenler davetlidir.
Panelin Konusu: “Bütünsel Bilim”
Yer: İstanbul Yelken Kulübü Fenerbahçe Tesisleri Toplantı Salonu (Fenerbahçe Burnu, İstanbul)
Zaman: 5 Ekim 2013 Cumartesi günü, Saat: 14.30 - 17.00
Moderatör: Mustafa Özcan
Konuşmacılar: Prof. Dr. Fuat İnce ve Cenk Özdağ
"Hegel, Felsefe ve Diyalektik Yöntem" (www.turkcebilgi.org)
www.turkcebilgi.org web sitesinde yayımlanan "Hegel, Felsefe ve Diyalektik Yöntem" başlıklı Hegelyan diyalektik hakkında bir makaleye aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.
http://www.turkcebilgi.org/bilim/felsefe/hegel-felsefe-ve-diyalektik-yontem-24838.html
28 Eylül 2013 Cumartesi
Holistik Bilim İçin Kırk Deneme (III) (Mustafa Özcan, 28 Eylül 2013)
Holistik Bilim İçin Kırk Deneme (III)
Bu üçleme şeklindeki dizinin daha önceki iki yazısı şimdiye dek KDP
Bloğunda yayımlanmış holistik bilimi tanıtan 40 çevresindeki denemenin
mahiyetini açıklamak ve anlatımın bütünselliğinin tamamlanması bakımından eksik
olan yanının anlaşılması içindi.
Şimdi üçlemenin sonuncusundaysa holistik bilimin 40 denemelik bir dizi
şeklindeki bu söz konusu anlatısında belirlenmiş olan eksik olan yanın ele
alınmasında uygulanabilecek bir programın nasıl olması gerektiği üzerinde
durulacaktır.
Konuya genel olarak bakıldığında insan bilimleri ve felsefe, fen ve doğa
bilimleri, sosyal ve antropolojik bilimler kökeninden gelen kimi düşünürlerce modern
bilimin 21. Yüzyılda nasıl bir yön alacağı sorusuna cevap aranırken gelecek
betimlemesine dayalı pek çok taslam (model) oluşturulmuş, çeşitli görüşler
ileri sürülmüş ve de sayısız öngörüde bulunulmuştur.
Ancak bu ele alışların nerede ise tamamındaki irdelemelerinin yöntemsel temelinde
her zaman geleneksel analitik yaklaşımın benimsemiş olduğu kolayca görülmektedir.
Öte yandan söz konusu bu incelemelerde elde edilen cevapların yetersizliğinden
konuya bakış veya ele alıştaki kapsam (içerik) genişliğinin etkisi ve burada kullanılması
gerekip de uygulanmayan “tümdengelimsel-tümevarımsal yöntem” ile doğrudan bağlantılı
olduğu da ayrı bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu bakımdan, içerik yönüyle holistik, yöntem yönü ile ise diyalektik
yaklaşımlı olma şeklindeki ortak bir tarzı benimseyen irdelemelerin buradaki eksik
yönü tamamlayan, bu açığı kapatan cevaplar olacağını, ve buradan hareketle bir
araştırma programının geliştirilebileceğini belirtmek yanlış olmaz.
İşte bilim denilen bu heyula konu daha önce 40’lık dizinin çeşitli
yazılarında açıklanmış olan HAK, “Herşeyi Anlayan Kuram” diye ifade edilen bu mantıksal
çerçevede ele alınarak holistik bilim mahiyeti ile irdelenmelidir. Böylece 21.
Yüzyılın yakın geleceğinde hangi büyük resmin daha yüksek bir olasılıkla “kuramsal
maksim” durumunu açıklayacağı sorusuna cevap verebilir.
Bu durumda holistik bir ilerleme programının gerektiği ile konu ele
alınıp irdelendiğinde şöyle bir gelişme akışının var olması ve gereğinde dirije
edilmesi halinde istenen ve beklenen sonuca varmanın olanaklı olacağı
düşünülmektedir:
.Bilimler giderekten birbirlerine bağlanacaklar, daha entegre olmuş bir
hal alacaklardır; diğer bir deyişle interdisiplinerlik ve transdisiplinerlik
artacaktır.
.Bu alt bilim kümeleri arasında ilk başta oluşacak çelişik yapılaşmalar
zamanla omnidisipliner yapıdaki bir bütünün ortaya çıkmasına yol açacaktır.
.Başlangıçtaki bu modüler yapısallığın bu ilk aşamasında evrim ve
ekoloji bağlamında ”sistemler ekolojisi”
içeriği belirleyen çoklu disiplin, kaos ve karmaşıklık bağlamında ise “karmaşık
adaptif sistemler kuramı” ilişkileri belirleyen çoklu disiplin olacaktır. Yani,
kaos ve karmaşıklık sistem arası arayüzü olarak ilişkiler ağının dış sınırlarını
belirlerken, evrim ve ekoloji bileşenler arası akışı ve hiyerarşiyi
tanımlamakta kullanılacaktır.
.Disiplinler arası ve ötesi özlerin bir araya gelişiyle ortaya çıkan
“meta esans” ve bu kapsamdaki “ilkesellikler” ise HAK adıyla tanımlanarak
mantıksal (kuramsal) çerçeve şeklinde bir araya getirilmiştir.
.En sonunda da bilimsel dizgenin bütünündeki yapıyı bileşenler ve
ilişkiler bağlamında birlikte açıklayabilmek içinse ”Bilimlerin Periyodik
Sistemi” şeklindeki mega ele alışlı bir yaklaşım önerilecektir.
Mustafa Özcan (28 Eylül 2013)
22 Eylül 2013 Pazar
DUYURU (Toplantı Saatleri)
DUYURU (Toplantı Saatleri)
KDP Cumartesi Sohbet Toplantıları 28 Eylül 2013 tarihinden itibaren kış dönemi boyunca 16.30 - 18.30 saatleri arasında yapılacaktır.
Toplantı yeri her zaman olduğu gibi Caddebostan Kültür Merkezi'ndeki toplantı salonudur.
KDP dostlarına duyurulur.
Toplantı yeri her zaman olduğu gibi Caddebostan Kültür Merkezi'ndeki toplantı salonudur.
KDP dostlarına duyurulur.
18 Eylül 2013 Çarşamba
Holistik Bilim için Kırk Deneme (II) (Mustafa Özcan, 18 Eylül 2013)
Holistik
Bilim için Kırk Deneme (II)
KDP Bloğu’nda geçen Mayıs Ayı’nda yayımlanmış olan yazı bu başlıklı
üçlemenin ilkiydi.
Bu denli bir gecikmemin biraz da kasten olduğunu söyleyeyim. Çünkü holistik
bilim önümüzdeki KDP Sonbahar Paneli için işlenecek konu başlığı olarak o yazı
yayımlandıktan sonra seçildi. Böyle olunca da son iki yazıyı o tarihe yakın ve
sonrası bir zamana bırakmanın çok uygun bir tercih olacağını düşündüm.
İlki’nde de belirttiğim gibi şimdiye dek KDP Bloğu’nda yayımlanmış 40 Deneme’nin toparlayıcı bir
tamamlayıcısı olmasını düşündüğüm bu üçlü yazı dizisinin ilkinde, canlılık
kuramını temsil eden olarak gördüğüm evrim
ve ekoloji ile cansızlık kuramını temsil eden olarak gördüğüm kaos ve karmaşıklığı holistik bilimin
iki ana kuramsal üst bilgi ulamı olarak benimsemiş idim.
Ancak bu iki meta (üst) bilgi kümesinin daha üstünde onları bir arada
tutan kritik, daha aşkın ve soyut bir bilgi kümesinin ne olduğu konusunu açıklamamıştım. Bu
denemede söz konusu sorunun cevabını veriyorum.
Daha önceki denemelerimi istekle izleyen dostlarım nereye varacağımı
anlamışlardır sanırım: Holistik Bilim.
Ama ayrıca bazı okuyucularım için cevabın hiç de sürpriz olmadığını da
biliyorum.
Bu arada hemen belirteyim; bilim sözcüğünü büyük harfle başlatmam,
sözcüğü “genel” anlamı değil de, buradaki özel durumu ifade eden bir gösterge
olarak “özel” anlamını vurgulamak isteyişim nedeniyle oldu. Yani böylece,
“holistiyoloji” deyip Latince kökenli yeni fiktif (kurmaca; rasyonel olarak
uydurulmuş olan anlamında) bir sözcük kullanmak yerine kulağa daha tanıdık
gelen ve “holistik bilim” kavramının bu özel hali için kullandığımı vurgulamış
oldum.
Bu terimin, neredeyse on yılı aşkın bir süredir, KDP toplantılarında
zikredilmesi gerekli bir amentü haline geldiğini CST-Seminerleri’nin müdavimi
dostlar yakinen bilmektedir.
CST-Seminerleri’nde işlenen konuların şöyle veya böyle olan bir yoldan,
şu veya bu düzey üzerinde bu kavram ile bağlantılı, ilişkili veya ilintili olduğunu
ve/ veya olabileceğini artık KDP Topluluğu değerli müdavim üyelerinin farkında
olmanın ötesinde “derinden” anlamış olduklarını sanıyorum.
Şimdiye dek 500 çevresindeki seminer gününde ve de 40’ı aşan denemede
holistik bilimin genel kavramları, öğeleri, ilkeleri, çerçevesi, yöntemleri,
kapsamı ve amacı gibi konulara değinerek bu “en yeni üst disipliner soyut bilgi
alanı”nın tanınmasına katkı sağlamayı istedim.
Ama her yeni konunun tanınmasında olduğu gibi bu alan için de
zorlukların mevcut olduğunu, burası için çok etkin bir şekilde faaliyet
bulunduğunu, hatta bunu “var gücü” düzeyinde yapmakta olduğunu geç de olsa hayretle
fark ettiğimi belirtmeliyim.
Biraz irdeleyici bir tarz ile düşündüğümde konunun önce soyutluğu nedeni
ile anlaşılmasından gelen zorluk düzeyi nedeni ile anlatımda çok güçlük
çıkardığını söylemek isterim.
Hele hele, İngiliz Toplumu'nun
faydacı, Amerikalıların pragmatist olduğu bir dünyada bizim ise
tam olarak “otantist” olduğumuz
şeklinde bir genelleme yaparsak ‘Müslüman mahallesinde salyangoz satma’ işine bulaşmış
olduğum şeklindeki saptamam herhalde yanlış olmaz.
Ama tüm bu zorluklara karşın holistik bilim ile ilgili söylem ve tanıtım
eylemimden geri durmadım, durmuyorum, durmayacağım da değerli okurlarım.
Yurdumuzda ilk kez holistik bilim konusunu konferans düzeyinde ele alan
KDP Sonbahar Paneli sonrasındaki yazımı, bu üçlemenin toparlayıcı son denemesi
mahiyeti ile toplantıda oluşan yeni görüşler doğrultusunda kaleme alacağım…
Mustafa Özcan (18 Eylül
2013)
15 Eylül 2013 Pazar
Nasıl öğreniyoruz ve öğrendiğimizi hafızamızda nasıl tutabiliyoruz (Erdoğan Merdemert, 15 Eylül 2013)
Nasıl öğreniyoruz ve öğrendiğimizi
hafızamızda nasıl tutabiliyoruz.
Bu konu için bilimsel araştırmalar tam
ve net sonuçlar vermiyor, çalışmalara ait birkaç teori var, en yakın olanlar
HEBB teorisi ve BCM teorileri, onlardan hebb teorisinin bir maxim'i var ve
“cells that fire together, wire together” olarak biliniyor, bcm teorisinin
yaklaşımı ise “sliding threshold feature” ilkesine dayanıyor.
Her iki teoride
de LTP (long term potential) ve LTD (long term depression) argumanlarına göre
saptamalar yapılıyor ve yine her iki güncel teoriye göre de temel yapı
neuroplasticity olgusu. Long Term Potantion iki neuron arasındaki iletişimin
yüksek frekanslı uyarılar ile kuvvetlendirilerek kimyasal sinapslarda uzun bir
süre devam ettiği ve bunun hipokampüsün dilimleri arasında gerçekleştiği
anlamına gelir. LTD ise bu aktivite bağımlı etkinin yani LTP tarafından
kuvvetlendirilen sinapsın olumlu kullanılması için zayıflatılmasına hizmet
eder, ve eğer bunu yapmazsa sinaps sonunda tavan değerine ulaşıp kodlanan
bilgiyi inhibe eder.
Neuroplasticity için
Spike-timing-dependent plasticity (adjusts the strength of connections between
neurons in the brain) tanımı biyolojik olarak neuronların aralarındaki
bağlantıların gücünün ayarıdır. Bu da neuron gövdesi ve dendritlerdeki çeşitli
sinaps bağlantılarındaki gelen uyarılara göre kalıcı tagginglerin (etiketlerin)
olabileceği anlamına gelir. Tagging konusunda da çeşitli teoriler var,bunlar Synapse-to-nucleus
and action potential-mediated signalling. Birincisinde aksondaki
sinaps ile hücre çekirdeği arasında bir kayıt yani transcription hattı oluşur.
Görsel hafıza için görüş alanındaki
objenin topolojik de olsa bir kopyasının (ya da temsil) beyin bölgelerinden
birinde bulunmasını gerekir. Bir anlamda da obje hakkında bilgi ve aynı zamanda
onu öğrenme anlamına da gelen bu süreç görsel sahnenin ağ tabakadan başlayan
koni ve çubuk hücrelerin disklerinde titreşimlere ve kimyasal tepkimelere yol
açan bir başlangıcı vardır. Bu alandaki aktivasyonlar bilim tarafından netlikle
açığa çıkarılmış olmasına karşın göz sinirlerinden beynin bir sürü bölgesine
yayıldığında netliğini kaybeder ve ayrıca birleştirme sorunu (görsel sahneyi
beyin kıvrımları arasında toparlayıp anlamlandırma adına) ortaya çıkar. Burada
beynin temporal ve parietal loblarına kadar ulaşan görsel sahneye ait örüntü
artık kayıt edilmelidir çünkü o sahnedeki bir objeyi örneğin bir sandalyeyi
ikinci bir defa gördüğümüzde artık bize yabancı gelmez.
Kayıt işlemi görsel,
olaysal ya da çalışma belleği şeklinde olur ama burada ilk önce görsel bellek
üzerinde duracağız. Sandalye figürünün kayıt edilmesi sinir hücrelerinin sinaps
özelliği sayesinde gerçekleşir, buradaki sinir hücrelerinin sinapslarında özel
bir NMDA (ionopropic glutamat receptor) reseptörü ve yine NA+ ve ca2+
iyonlarını geçirmeye uygun AMPA
reseptörleri olması gerekir. Bu özel kapılardan NMDA reseptörlerinin
glutamat binding site ve glycine binding site olarak iki adet bağlanma yeri
sayesinde kapıyı serbest bırakma özellikleri vardır. Serbest kalan NMDA kapısı
(This allows the flow of Na+ and
small amounts of Ca2+ ions into the cell
and K+ out of the cell to be voltage-dependent)
bu sinapsı aktif ettiğinde burada kalıcı bir etki ya da bana göre zorunlu
olarak hücre içi faaliyetlerin bir sonucu olarak bir tag molekülü ( synaptic
tagging molekule) oluşur. Burada dikkat edilmesi gereken husus bu sinapslara ve
bu kapıya ulaşan görsel bilginin ya da sandalye görüntüsünün ilgili sinapsı
etkileyebilecek bir uyarı sinyali olması, dahası HF olarak bilinen yüksek frekanslı
bilgi olması gerekir ama netice olarak bu sandalyeden bize gelen foton her
zaman için normal bir bakışa ait bir fotondur ve yüksek frekanslı olması onu
diğer her bakıştan ayırması gerekir. O zaman her objeden gelen fotonların o
obje ile ilgili en az bir defa kayıt yapılıyor olması zorunludur. NMDA
kapılarının bulunduğu sinapslarda Long Term Potential ile kuvvetlendirilen ama
Long Term depression ile olumlu yönde bir miktar zayıflatılan ve böylece
etiketlenen bu sinaps bu durumda kalmalı ve sandalyenin görüntüsüne ait bir
mini network ya da kodlama oluşturmalıdır. Bu işaretli sinapslar aynı çocuklar
için hazırlanan noktalı çizimlerde (gerektiğinde noktaları birleştiğinizde
ortaya çıkan sandalye şekli anlaşılacaktır) olduğu gibi hazır bekleyecektir. Her
sandalye görüldüğünde bu kodlama/örüntü aktif olup size sandalye hakkında
topoğratif tanışıklık verecektir.Bu görsel hafızanın böyle açıklamasından
sonra, aynı olgu olaysal hafıza için de bu sinapslar arasında aynı bir video
oynatır gibi gerçekleşecektir.
Erdoğan Merdemert (15 Eylül 2013)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)