Böyle bir konu için paleontoloji, biyoloji, antropoloji, astroloji ve felsefenin katkıları çok önemlidir ama daha da önemlisi bu işbirliğinin metodolojik oluşumunun doğru bağıntılar yoluyla yapılabilir olmasıdır.
Buna göre canlılık olgusunun nasıl başladığı (tarihlendiği dönem dolayısı ile) günümüz bilimsel araştırmalarına oldukça ve oldukça uzak olsa da ilk defa okyanuslardaki jeolojik termal bacaların etrafındaki yüksek sıcaklıkta ve oksijensiz ortamda başlamış olduğu, daha sonra mavi yeşil algler ile sürdüğü öngörülüyor.
Buradan anlaşılan şey canlılığın, çok az elverişli bir ortamda bile itilerek ve zorlanarak var olmayı başarmış olmasıdır ve böyle bir saptama bile asıl soruyu cevaplamada şimdiden yetersiz kalır. Ana tema olarak canlılığın ne'liği sorusunun asıl soru olduğu akla gelse de şimdi bu “ne” olanı bir yerlerde arayıp bulmak yukarıda adı geçen bilimlerin araştırmalarından doğrudan elde edilemez.
Miller'in deney tüpünden çıkan eksikli amino asit ortamı için başlatılan tartışmalar onun ne'liği hakkında değildi ve amino asitlerin kendiliğinden canlılığı başlatma olgusunun kendisi hakkında hiçbir net bilgiye ulaşmadı. Bu söz yani “canlılığın başlama olgusunun kendisi” sözü otonom bir sistemi anlatıyor gibi gözükse de bunda zor olan otonom sistemlerin kolayca çözümlendiği halde bu sistemin çözümünün hiç de öyle olmadığıdır. Böyle bir şeyin (canlılığın) göreli olması da muhtemeldir ama o zaman çözümü evrenin her yerinde aramak gerekir. Yine de elimizde olanı ilk sayarak başlamamız onun evrensel olmasını karşımıza kaskatı bir engel olarak koymaz, çünkü evrensel olan zaten evrenin heryerinde bir ve aynı şeydir.
Canlılığın, akıllı varlıkları belirli yapacak olan somut oluşumunun tek hücrelilerden başladığı kolay anlaşılan bir şey olsa da onların önce kümeler halinde topaklaşıp sonra organize olmalarının anlaşılması ve açıklanması hiç kolay değildir. Burada parçaların toplamının bütünü oluşturmadığı çünkü bütünün zorunlu olarak bir sisteme (açık ve kapalı) ihtiyacı olduğu olgusu vardır ve insana kadar ilerlemiş haldeki organizmaya anlam katan işte budur.
Yine başa dönerek canlılığın, ya da daha yararlı bir bilgi olması açısından akıllı varlıkların başlangıcına dönersek, bunun evrenin dünya dışında kalan kısmı ile de ilgili olabileceğini ama asıl nedenin kimyasal bileşimlerin etkinliğinden kaynaklandığını söylemek mümkündür ve bu görgücü görüşler deney ile ispatlanamayacak kadar bilime uzakta durur.
Konuya yöntem ve diyalektik birlikteliğinde bir felsefi görüş açısından bakıldığında, kimyasal da olsa, elektronların etkileşimi ile de olsa, ilahi de olsa, yeni moda felsefede olduğu gibi fırlatılmış da olsa, bir başlangıç varlığı yani başlayanın kendisi bunlarla açıklanamaz. Bu başlangıcın aktivasyonu için var olacak olan özel bir neden bile bütün bir nedensellik mantığını önceleyemez ve zaten varsayılan bir nedensellik olgusu da bu aktivasyonu önceden var edemez eğer öyle olsaydı nedenlerin nedenleri sonsuza kadar giderdi. Bu sıfır nokta hem nedenselliğin, hem zeminin hem de bir bileşenler sisteminin gerçek sıfır noktasıdır, burada doğan bir ilksel “can” dır ve ruh'dur ve bu ruh sözü, burası için sadece canlılığı ifade eder. Beliren bu kendinden ortaya çıkış, sıfır noktasını olumsuzlayan ama sıfır tarafından olumsuzlanmayan birşeydir ve eğer o sıfır tarafından olumsuzlanırsa ortadan kalkar, onun olumsuzlanmadan durmasının sebebi ise canlılık diye bilinen şeydir.
Burada gözardı edilen ve kendisi tek hücreden evrimleşen hominide ait örgensel yapının oluşuma hangi noktada dahil olacağı (veya işe onunla mı başlamalı) sorusu biyoloji bilimi açısından önemlidir ama bir yapısöküm yöntemi ile biyoloji alanında parçaları tek tek sökerek geriye (tek hücreye kadar) gitmek önce doğru bir uygulama gibi gözükse de bunun evrimi geriye doğru işletme gibi birşey olması zorluk çıkarır ayrıca böyle bir geri gidişte yolun bir yerlerinde, varsayılan canlılığa (akıllı varlıklar için özel bir canlılık olarak) rastlama şansı hiç olmaz. Canlılık için cansızlığın tümü ile olumsuzlanması (ing.sublate olması) ama bunun bir an için (moment) olması ve yukardaki sıfır noktası olarak kabul edilmesi gerekir ve eğer bu anlık kesinti bir ilk vuruş olarak alınırsa böyle bir salınımın dalga boyu da sürekli başlayıp biten insan hayatları olur.
Canlı yaşamın bilinen yeri dünyadır ama ne bu yaşamlar ne de dünya gerçektir, sadece şimdide var olması onları yanlızca şimdinin o kısacık anında gerçek yapar. Yaşam ve canlılık frekansı sıfıra doğru söndüğünde ise sıfır tarafından olumsuzlanmış olacak ve belki de uzaydaki başka bir dünyasal alanda tekrardan o ilk vuruşunu yapacaktır.
Erdoğan Merdemert (24 Nisan 2012)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder