18 Nisan 2012 Çarşamba

Işık ve Diyalektik (Mustafa Özcan, 18 Nisan 2012)


Işık ve Diyalektik

Bu denemede oldukça soyut olmakla birlikte sağın” (pozitif, müspet, eksakt) bilimlerin temelindeki diyalektik felsefi boyutun anlaşılmasına zemin hazırlayacak olan bir konuyu ele alarak irdelemeye çalışacağım: Işık hızının sınırlılığı ve sabitliği ile bunun diyalektik açıdan anlamlandırılması.

Burada amaç, ışığın uzayzaman bağlamında fiziksel bir nokta olarak görülerek ona iki temel kozmik varoluş kipi olan özdek (madde) ve erke (enerji) şeklindeki dikotomik (bütünü tamamlayıcı karşıt çift olma) özelliğin kazandırılmasının nasılını fiziksel-matematiğin mantıksal perspektifinde betimleyerek açıklamaya çalışmaktır. Ama bunu yaparken de konuyu diyalektik düşünce kurgusu ile irdelemeyi öngörüyorum.

Kısaca, fenomenal (görüngüsel) açıdan belirtmek gerekirse; burada ışığı nicem (kuantum) mahiyeti ile dalga (erke, enerji) ve parçacık (özdek, madde) düalitesi temelinde dikotomik özelliği olan bir olgu olarak diyalektik yaklaşımla ele alıyorum. Yani diyalektiğin karşıtlıkların birlikte varoluş ilkesinin mikrokozmosda da geçerli olduğundan hareket ediyor ve bunu belirttiğim görüngede (perspektifte) irdeleme yolu ile gerekçelendirmeyi deniyorum.

Ayrıca -yuvarlak bir ifade ile- ileride bu çerçevede saf (arı) matematiksel perspektifteki (görüngedeki) temsiller için ortam oluşturan süreyin (kontinumun) üç boyutlu uzamına (vüsatına, ekstansiyonuna) dördüncü boyut zamanın katılmasıyla, yani üç boyutlu statik uzaydaki bir noktanın zaman boyutu kazanması ile kinetik hale geçmesini konu ediyorum. Ve bunun beliren işlevselliklerin gösterilmesi için konumlandırma çerçevesi mahiyeti ile bir koordinat sistemi olarak tanımlanmasına yönelik algı kurgusunun zihinlerde oluşmasını sağlamak istiyorum.

Ancak bu soyutlamanın özündeki ileri ereksel amaç kurgulanacak eşgüdemsel dizgenin (koordinatlar sisteminin) her tür büyüklük, kavram veya genel olarak kipsel görünüş için geçerli olabilecek holistik nitelikte evrensel bir konumlandırma çerçevesi olarak ortaya konulabilmesidir.

Böyle bir kurgu, fiziksel-nesnel büyüklüklerin yanı sıra biçimsel büyüklükleri de temsil edici bir ıra (karakter) kazanacağından doğa bilimlerin tümü ile biçimsel (formel) bilimler arasında genel bir diyalektik karşılıklılık (korrespondans) ilkesinin tanımlanmasına doğru önemli bir adım da olacaktır diye düşünüyorum.

Şimdi uzay zamanı mutlak izotrop (her yönü ve yeri aynı olan; özdeşyönlü) boşluk mahiyeti (neliği) ile tanımlayıp bu süreyde (kontinumda) başkaca hiçbir şeye gereksinim duymadan sonsuza dek devinme yeteneğine sahip olan bir nokta yerine parçacık ve dalga özellikli bir ışık nicemi olan fotonu (ışıncığı) ele alarak irdeleyelim. Olaya matematiksel görüngeden (perspektiften) baktığımızdan analiz (çözümleme) için koordinata (eşgüdeme) gereksinim duyduğumuzu biliyoruz.

Öte yandan mikrokozmik konulara rölativistik (göreselci) mekanik temelinde yaklaşılması gerektiğini ve dikotomik özellik diye belirttiğim özdek ve erkenin en küçük otantik temsili olan bir fotonda manyetik ve elektriksel etkileşim alanlarının kutupsallığının sırasıyla tek veya çift tözsel özlü olma şeklindeki iki farklı ıradaki durumsallığa iye olduğunu anımsatmalıyım. Bunun, eytişimin karşıtların birliği ve çelişen iki kutupluluk ilkelerinin bir sonucu olduğunu düşünüyorum.

Gene diyalektiğin her şeyin sınırlı olma zorunluluğu ilkesinin bu kapsamda göz önünde tutulması gereken önemli bir kural olduğunu biliyoruz. Bu ilke çerçevesinde, her olgunun kendi sınırları içinde var olabileceği noktasından hareket ile rölativistik (göreselci) mekaniğin temel büyüklüğü olan ışık hızı için de böyle bir sınırın varlığı kendiliğinden vaaz edilmiş olmaktadır. Nitekim bunun görgül (ampirik, deneysel) olarak kanıtının ortaya konulduğu tarih olan 1919’da Afrika’daki güneş tutulmasından beri ışık hızının kütle çekim nedeni ile sınırlılığının olağan bir gerçeklik olduğu bilinmektedir.

Yani ışık hızı da sonsuza dek artmayıp bir noktadan sonra değişmeyen doğal bir sabite şeklinde duruklaşıyor (statikleşiyor).

Biraz teknik bir bakışla toparlarsak; maddesel ortamların optik yoğunluklarının, yani ışığın ortamsal hızlarının oranı olan kırılma endeksi faz geçişindeki geliş ve kırılma ışınlarının dikeyle olan açılarının sinüslerinin oranına eşittir. Bu durumda düz mantıkla sıfır yoğunluklu mutlak boşlukta ışık hızının “sonsuza” ulaşması beklenebilecek iken ölçümlerde 300 000 km/s’de sabitlenmesi diyalektik sürecin sınırlılık ilkesinin burada da işler olduğunu kanıtlayan dikkat çekici bir olgudur. Ayrıca “diyalektik yöntem”, “holistik durum”, “dikotomik kipsellik” üçlü gerçekliği bize her şey için bir varoluş ve sınırlanış ortamını zorunlu kıldığından bunun için bir “uzaysal eter”in gerekliliğinden bile söz açmak olanaklıdır.

Böylece diyalektiğin sınırlılık için öngördüğü ilkenin genel olarak geçerliliğinin bir sonucu olarak görecelik kuramında ışık hızının sınırlılığı şeklinde de ortaya çıkmakta olduğunu söyleyebiliriz. Bu noktadan bakıldığında, bu tür olguların diyalektik düşüncenin temel ilkelerinden biri olan sınırlılığın kanıtı olduğu veya diyalektiğin sınırlılık ilkesinin kuramsal olarak görecelik kuramından da önce doğada temel bir kural olduğu gerçeği ile yüz yüze gelmekteyiz.

Işık hızının sınırlılığı şeklindeki olgunun, görecelik kuramından önce eytişimsel kuramın gereği olan bir ilkenin olağan varoluş biçimi, örüntüsü olduğunu söylemek doğru bir anlatım olacaktır diye düşünüyorum.

Mustafa Özcan (18 Nisan 2012)



1 yorum:

  1. Son yazınızı okuduktan sonra bu yazınıza geri döndüm.

    Dikotomi kavramının eytişimle olan ilişkisinde karışmışlığım bu yazının ikinci paragrafındaki özdek-enerji durumunun dikotomik olabilmesini kabul edemedi.

    Bir şey iki karşıt tarafıyla dikotomiklik duruşunu benimsedikten sonra artık birbirine dönüşemez hal alıyorsa, diyalektik olabilir mi?
    (bence olamaz)

    Karıştırdığım kısmı(eger varsa) cts günü keşfedebilmek umuduyla...

    YanıtlaSil