Karmaşıklık kapsamında öznel ve nesnel değer teorisinin karşılaştırılması
Öznel Değer Teorisi:
Bu teoriye göre, bir nesnenin değerinin özünde olmasından çok nesnenin ne kadar arzulandığına veya buna ne kadar ihtiyaç duyulduğuna bağlı olarak belirir ve bu değerin farklı insanlar için farklı değer taşıdıkları fikridir. Bu teori, 19. yüzyılın sonlarında Carl Menger ve Eugen von Boehm-Bawerk de dâhil olmak üzere zamanın ekonomistleri ve düşünürleri tarafından geliştirilmiştir. Öznel değer teorisi, değerin öznel olduğu ve tutarlı bir şekilde ölçülemeyeceği anlamına gelir. Öznel değer teorisine örnek olarak bir paltonuz olduğunu ve dışarının aşırı soğuk olduğunu varsayalım; elbette paltoyu giymek isteyeceksiniz. Böyle bir durumda, yün palto sizin için kolyenizden daha değerli olabilir. Havaların sıcak olması hâlinde ise paltonun değeri azalacaktır. Gerçekte, paltonun değeri arzuya ve ona olan ihtiyacınıza bağlıdır ve bu yüzden paltonun değeri, doğal bir değer değil, üzerine biçtiğiniz değerdir, yani, mal ile birey arasındaki marjinal fayda ilişkisidir. Öznel değer, birey tarafından yapılan bir seçim olduğuna göre görecelidir ve doğası gereği insan merkezci (antroposentrik) olduğu için bireylerin seçimlerini yansıtır. Öyleyse değer, bireylerin zevklerinin, tercihlerinin ve amaçların belirlediği sınırlı kaynakların bir sonucudur. Kaynaklar ne kadar kıtsa, öznel değer o kadar büyük olacaktır. Burada seçim nedeni olarak fayda (utility) kavramından da bahsetmek gerekir. Fayda, mikroekonomide çok defa tartışmalı bir konudur. Genel olarak, bireyin ekonomik bir eylemden aldığı zevk veya tatmin olma derecesini gösterir. Değer soyut bir kavram olduğundan bir şeyin zevki, refahı ve mutluluğu gibi soyut kavramların nesnel bir ölçüsü gerekir. Bunun için ekonomistler ölçüm kriterini para birimine kadar indirgemişlerdir. Herhangi bir mal, alıcı açısından satıcıdan daha çok takdir edilmeli veya satıcı açısından, mal ne olursa olsun, malın kendisinden daha fazlasıyla değiş tokuş edilebilmelidir. Fayda fonksiyonu işlevsel bir kavramdır ancak insanoğlu fayda konusunda rasyonel seçim yapamadığı için tartışmalıdır. Öznelci değer teorisi basit ve zariftir, iyi formüle edilmiştir ve birçok yönden tutarlıdır. Nesnelerin değeri hakkında farklı fikirlere sahip insanlarla dolu bir dünyada bir varlık için nesnel değer elde etmek kolay değildir, ancak fayda kavramı, tercihler ve fayda fonksiyonlarının etkileşimi yoluyla nesnel değer belirlerlenebilir. Öznel değer, ekonomi işleyişinin çoğunu günlük olarak tanımladığı için hem teorik düzeyde hem de pratikte çalışır. Ekonomik gerçeklik olarak, insanların şeylere kendi çıkarlarına göre değer vermesi, bir şeyin değerini belirlemede kritik faktördür ama her zaman böyle olmaz. Elmas-su paradoksunun gösterdiği gibi, öznel değer teorisi ekonomik gerçekliğin özünü yakalar; insanların az bulunur şeylere kendi çıkarlarına göre değer vermesi bu şeylerin değerini belirlemede açıkça kritik faktördür. Bununla birlikte, öznel değerin neoklasik kavramları üzerine inşa edilen onlarca yıllık ekonomi politikasının ardından, sınırlamaları da belirgin hâle geliyor. Öznel değer teorisi, birey için anında faydası olmayan hiçbir şeyi hesaba katmadığından ekonominin kapalı bir sistem olarak formüle edilmesiyle sonuçlanır. Oysaki gerçekte ekonomiler hiçbir zaman laboratuvar koşullarında var olan kapalı sistemler değildir.
Nesnel değer teorisi:
Nesnel değer teorisi, doğası gereği tüm diğer ekonomik sistemlerin doğal (içsel) değeriyle etkileşim hâlinde olduğundan açık bir sistem olarak yeni bir ekonomik paradigma ortaya koyar. Yani, nesnel değer teorisi, sadece bireysel değerlendirmelerden ibaret olmayıp tüm değerlerin hesaba katıldığı tam maliyet ekonomisinde merkezi bir rol oynayacaktır. Ancak buna karşı, doğası gereği basit ve zarif görünen öznel değer teorisinin aksine, nesnel değer teorisinin uygulanması, doğal sermaye, sosyal sermaye ve kültürel sermayenin de muhasebesini gerektirdiğinden karmaşık olacaktır. Böyle bir değer, basit bir talebin değerlendirilmesinin ötesinde ekonomik sistem bütünü içinde etkileşimlere bağlıdır. Bu itibarla, bir nesnenin gerçek değeri için sosyal, endüstriyel ve ekolojik faktörlerin etkileşimleri de değerlendirilmelidir. İlk olarak Adam Smith tarafından önerilen, David Ricardo ve Karl Marx tarafından daha da geliştirilen emek değer teorisi nesnel bir teoridir. Nesnel değer teorisinin bir başka örneği, değer teorisini emek ve toprakla ilişkilendiren fizyokratlardan gelir. 18. yüzyıl Fransız iktisatçıları olarak bilinen fizyokratlar, ulus zenginliğinin birincil olarak toprak ve tarımdan kaynaklandığına ve tarım ürünlerinin pahalı olması gerektiğine inanıyorlardı. Merkantalist anlayış ise tam tersine değerin satış noktasında oluştuğunu ifade ederek öznel ve nesnel değer tartışmalarının modern ekonominin kökenlerine kadar uzandığını gösterir.
Nesnelci değer teorisinin daha yakın tarihli bir örneği, ekolojik ekonomi olabilir. Ekolojik ekonomistler, gerçek zenginliğin ekosistemden elde edileceğini savunurlar ve bu savın anlaşılması termodinamik ve serbest enerji (ekserji) kavramının anlaşılmasından geçer. Enerji kavramı ile değer, güneşten gelen serbest veya kullanılabilir enerjinin sisteme “birincil” girdi olduğunu kabul eder. Emek, sermaye ve toprak ara girdilerdir. Ekolojik değer teorisinin özünde termodinamik yasalar olduğundan, bir şeyin değeri, serbest enerjinin müsaade ettiği ölçüde diğer fiziksel sistemlerle olan ilişkisi ile belirlenir. Burada, insan değerlendirmesinden bağımsız bir nesnel teoriden bahsediyorum. Bu teoriye göre, bir şeyin üretimi için gerekli enerji sistem içindeki kaynakların kullanılması ile mümkündür. Örneğin, ormanda bir ağaç, orman ekosistemi bağlamında kendine özgü içsel değere sahiptir ve bu ağacın sökülmesi, içinde bulunduğu tüm ekosistemin işlevselliğini bozar. Bu çerçevede elde edilen üretim sermayesi “ekolojik sermaye” olarak bilinir. Ekolojik sermaye varlıkları, kamuya yarar sağlayan veya piyasalarda ticaret için mal ve hizmetlere dönüştürülebilen ekosistem bileşenlerinin ana stokudur. Ekolojik sermayeye örnek olarak, tarım, enerji, madencilik, orman ürünleri vb. sektörler sayılabilir. Benzer şekilde, arkadaşlık ve aile bağlarının da içinde bulundukları toplumun işleyişi açısından içsel bir değeri vardır ve toplum ilişkileri çerçevesinde sosyal sermayeyi oluşturur. Bir toplum veya kuruluşun ortak bir amaç veya hedefe ulaşmasını amaçlayan etkinliktir. Sosyal sermayenin toplumsal düzeydeki örnekleri çoktur, bir yabancıya kayıp eşyasının iade edilmesi, sözleşmesiz ödünç verme gibi birbirlerini tanımayan bireylerin yararlı etkileşimleri vardır. Sosyal sermaye, sosyal olmanın faydalarını temsil eder. Zira sosyal sermaye, sosyal değişimi mümkün kılan ortak değerler, güven ve aidiyettir. Toplumlar, ekonomi, kurumlar ve siyasal sistemler sosyal sermaye olmadan var olamazlardı. Bu nesnel değer türleri, herhangi bir bireye fayda sağlayabilir veya sağlamayabilir. Ancak, ister ekosistem, ister toplum veya kültür olsun, sistem bütünlüğünün sürdürülmesi için gereklidir. Ekonomi, temiz su, güneş ışığı, oksijen gibi doğal kaynakların girişi için gerekli koşulları sağlayan geniş bir doğal sermaye mirasıyla desteklenmektedir. Geçmişte bu tür kaynakların sınırsız olduğu düşünülse de günümüzde bu kaynakların sonlu olması endişeye yol açıyor ve bunları ölçmek ve piyasa kararlarına entegrasyon için giderek daha fazla çaba göstermeliyiz.
Ateşan Aybars (12 Haziran 2021)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder