30 Haziran 2021 Çarşamba

Karmaşıklık (Bölüm 18) (Ateşan Aybars, 30 Haziran 2021)

 

Doğrusalsız Ekonomik Dinamikler


Öncelikle, klasik ekonomi ve karmaşıklık ekonomisinin temel farkını oluşturan geri bildirim ya da nedensel döngü (casual loops) kavramının anlaşılması gerekir. Sistem teorisinin en önemli kavramlarından biri olarak geri bildirim kavramına ekonomik örnekler üzerinden kısaca değinelim. 

Ekonomik Sistem Dinamikleri. Ekonomilerin zaman içinde nasıl geliştiği anlamakta zorlandığımız çok karmaşık bir konudur. Bu soruya çözüm arayışlarından biri sistem dinamiklerinin modellenmesidir. Sistemin yapısı, değişkenleri ve nedensel bağlantıları modellenerek sürekli değişen ekonomik süreçler anlaşılmaya çalışılır. Nedensel bağlantılar ve geri bildirim döngüleri, karmaşıklık teorisinin temel kavramlarıdır. Karmaşıklık, yaşam oyununda olduğu gibi (bkz s.65) çok basit kurallar ile modellenebilir.  Ancak ortaya çıkan fenomen bu basit kuralların doğrusal olmayan etkileşimlerden dolayı karmaşıktır. 

Nedensel Bağlantılar. Nedensel döngü diyagramı, bir sistemdeki farklı değişkenlerin birbiriyle nasıl ilişkili olduğunu görselleştiren diyagramdır. Diyagram, bir dizi düğüm ve kenardan oluşur. Düğümler değişkenleri, bağlantılar ise iki değişken arasındaki ilişkiyi temsil eder. Pozitif olarak işaretlenmiş bir bağlantı, pozitif bir ilişkiyi, negatif olarak işaretlenmiş bir bağlantı ise negatif bir ilişkiyi gösterir. Negatif bir nedensel bağlantı, iki düğümün aksi yönde değiştiği anlamına gelir, yani, bir düğümün değeri artarsa, diğer düğümün değeri azalır. Örneğin, araba ne kadar uzun yol giderse deposundaki yakıt o kadar azalacaktır. Negatif bağlantılar, doğası gereği doğrusal toplama özelliği gösterirler (zero-sum game), bir düğüme ne kadar eklenirse diğer düğümden o kadar eksilir. Bu tür negatif geri bildirim sisteme denge ve istikrar getirir ama yaratıcı değildir. Pozitif bir nedensel bağlantı, iki düğümün aynı yönde değiştiği anlamına gelir, düğümün değeri azalır ya da artarsa bağlantılı olduğu diğer düğümün değeri de azalır ya da artar. Örneğin, bir ülkenin üretimi artarsa elektrik tüketimi de artar. Pozitif bağlantıların etkisi bileşiktir, doğrusal toplama özelliği göstermediklerinden (non-zero-sum game) çözümleri doğrusalsızdır. Pozitif bağlantılar ve pozitif geri bildirimler, neredeyse tüm doğrusalsız olayların nedeni olduğundan doğrusalsız sistem dinamiklerinin anlaşılmasında son derece önemlidir. Pozitif geri bildirimler sistemi faydalı sarmal şeklinde üstel olarak büyütmelerinin yanı sıra zararlı sarmal şeklinde, öngörülemez kaotik sonuca da götürebilir.



 










Şekil 1. Nedensel bağlantılar. Karmaşık sistem dinamiklerinin anlaşılması için esastır. Doğrusalsız sistem bileşenlerinin etkileşimini açıklarlar. Mikroekonomide bu etkileşimler modellemek amacıyla kullanılırlar, örneğin zero-sum ya da non-zero-sum game. Sistemin sinerji ile değerini artırmak ya da müdahale ile değerini azaltmak nedensel bağlantılarla anlaşılır. Kaynak: Systems Innovations


Sinerji. İki düğüm arasındaki etkileşim sistem bütününe değer katıyorsa buna sinerji, sistem bütününün değerini azaltıyorsa buna müdahale ya da kısıtlama denir. Sinerjik sistemlerde, bütün parçalarının toplamından fazladır. Evrende sayısız örneği vardır. Ekonomide, ticaretin pozitif toplam olduğu düşünülür, eğer bir şeyden vazgeçerseniz karşılığında elde edeceğiniz şeyin daha değerli olmasını bekliyorsunuz demektir. Her iki taraf aldıklarına vazgeçtiklerinden daha fazla değer veriyorsa, tüm sisteme değer katmış olurlar. Bunun en güzel örneklerinden biri küresel ekonomidir. Milyonlarca insanın farklı yetenekleri şirketler vasıtası ile koordine edilerek, tek başına kimsenin başaramayacağı şeyler üretilir; örneğin otomobil. Her bireyin farklı yetenekleri bir araya getirilerek sistemin tümüne fayda sağlanır. 

Ekonomik süreçler doğrusal veya doğrusalsız olarak tanımlanabilir. Doğrusal gelişim süreçleri, ekonominin adım adım aşamalı olarak geliştiği dengeleyici güçlerle karakterize edilir. Doğrusalsız süreçler ise pozitif geri besleme süreçleri ile ekonomik istikrarın bozulması ve ekonominin tamamen yeni bir rejime dönüşmesidir. Ekonomik kriz gibi hızlı ve çoğu zaman ani değişim süreçleri doğrusalsız ekonomik dinamiklerde incelenir. Geçmişte karmaşıklığı modelleyecek araçlara sahip değildik, ekonomik sistemin basit etkileşimlerini açıklamak için doğrusal modellerimiz vardı. Buna karşı karmaşık ekonomik sistem değişkenleri birbirleriyle son derece bağlantılıdır. Bu bağlantılar yoluyla, bileşenler durumlarını senkronize ederek aralarında ilişkiler kurarlar. Dengesizlik, pozitif geri bildirimden kaynaklanır. Olumlu geri bildirim döngüleri pekiştiricidir ve zaman içinde tüm sistemi tek yöne sürerek krizlere neden olurlar. Yerel düzeydeki mikro etkileşimler makro düzeyde yeni belirim ya da dengesiz kalıplara yol açmak için pozitif geri bildirimlerle güçlenirler. 1997 Asya krizinde Tayland’ın ülke tahvillerinin çöp olması ve memorandum ilan etmesi domino etkisi ile çevre ülke tahvillerine de satış getirmişti. Bir başka örnek olarak banka krizleri gösterilebilir. Bilanço dengesi bozulan bir bankaya güvensizlik artınca bir kısım yatırımcılar paralarını çekip hesaplarını kapatmaya başlar. Bundan etkilenen diğer yatırımcılar pozitif geri bildirim şeklinde bu sürece katılır ve tüm bankacılık sistemi krize dönüşebilir. Bankaların kâbusu olan bu durum basit yerel bir fenomenin doğrusalsız etkileşimlerle simetri kırılmasına ve sonucunda ülkesel ya da küresel çapta krizlerin ortaya çıkmasında nedendir. 

Simetri Kırılması. Fizik ve matematikte, simetri kırılması temel kavramların başında gelir. Madde ve anti-madde oluşumu gibi temel fenomenlerin arkasında simetri kırılması vardır. Birinci bölümde çeşitli örneklerle simetri dönüşümlerini açıklamaya çalıştım. Fizikte simetri kırılması, bir sisteme etki eden son derece küçük dalgalanmaların kritik bir noktayı (kendiliğinden örgütlenme eşiği) geçmesiyle oluşan çatallanmalardan birisini seçerek sistemin kaderine karar verdiği bir olguyu tanımlar. Ekonomide simetri kırılmasına bir örnek olarak, küreselleşme olgusu gösterilebilir. Küreseleşme öncesi ulus devletler kapalı bir sistem olarak varlıklarını sürdürürken simetrik ekonomik faaliyetlerini korurlardı. Birey ve kurumların üretim ve tüketimleri ithâlat-ihracat dışında kapalı bir sistem olarak işlerken bir kısmı mal ve hizmet üretiyor, diğerleri tüketiyorlardı. Küresel ekonomiye bağlanan birey, kurum ve ülkelerin etkileşimi ile yeni fırsatlar (belirimler) ortaya çıktıkça küresel ticaret hacmi yükselmeye başladı. Çok uluslu bir çikolata şirketi (ÇUŞ) Fildişi Sahili’nde üretilen kakaoyu toplar, işletir ve üretimini küresel pazara ihraç ederek Fildişi ekonomisinde (turizm, balıkçılık egzotik meyve vs.) simetri kırılması ve dengesizlik yaratır.

Günlük yaşantımızda simetri kırılmasına bir örnek trafik sıkışıklığıdır. Önce, sorunsuz bir şekilde trafikte ilerleyen arabalar kabaca aynı hız ve mesafede ilerlerler. Arabalardan birisinin herhangi bir nedenle yavaşlaması, pozitif geri besleme ile diğer arabaların yavaşlamasına neden olur ve trafik heterojen bir sistem hâline dönüşür. Arabalar, artık farklı hız ve mesafelerde hareket ettiğinden simetri bozulmuştur. Trafik, bir önceki dengesine dönebilir ya da bir tıkanıklık etkisini artırdıkça hesapların alt üst olduğu yepyeni bir duruma geçebilir. 

Bir ekonomik sistem içinde doğrusal olmayan sinerjik etkileşimler farklı düzeylerde farklı organizasyonların, örneğin kurumların ortaya çıkmasına neden olur. Bu ifadeden hareketle “klasik ekonomide simetri kırılması olmadığından kurumların da ortaya çıkmaması gerekir” şeklinde akıl yürütme doğrudur. Ancak klasik ekonomide kurumlar yapay olarak, dışsal kar amaçlı faktörler nedeniyle ortaya çıkarlar. Oysaki doğrusalsız etkileşimlerle sistemin içsel bir parçası olarak şekillenen kurumlar, simetri kırılmalarından kaynaklanan denge dışı yapılar olarak hane halkından işletmelere, şehir ekonomilerine kadar çok farklı seviyelerde etkili olarak heterojen bir makro sistemi oluştururlar.

Faz geçişleri. Simetri kırılması, faz geçişi adı verilen daha geniş bir değişim sürecinin parçasıdır. Faz geçişi, nicel küçük değişikliklerin sistemik bir dönüşüme yol açtığı durumdur. Örneğin, kontrol parametresi sıcaklık olabilir ve kritik bir noktada (100 derece) nitel değişime uğrayarak su buhara dönüşür. Suyun, 99 derece olan sıcaklığının çok az bir artışı (1.0 derece) sonucunda buhara dönüşmesi sistemik bir dönüşümdür. Artık, su ve buharın özellikleri farklıdır ve farklı fizik yasalarına tabi olurlar. Faz geçişleri anidir ve faz geçişinin (suyun buharlaşması) hemen öncesinde kendiliğinden örgütlenmenin kritik seviyesi faz geçişini süreksizleştirir. Yukarıda değindiğim banka krizine tekrar dönelim. Bankanın problemli olduğunu düşünen bazı yatırımcıların paralarını çekmeye başlaması pozitif geri bildirim ile diğerlerinin de bankadan para çekmesine neden olur. Para çeken yatırımcıların sayısı kritik sayıya ulaşınca pozitif geri besleme üstel olarak artmaya başlar ve bankanın bir anda iflas etmesine yol açar. Burada olan şey, öncesinde negatif geri besleme ile istikrarlı olan banka, pozitif geri bildirimler ile kendiliğinden örgütlenen bireylerin sayısı, kritik seviyeye taşındığında bankanın denge simetrisi (istikrarlı hizmet vermesi) bozulur ve hızlı bir faz geçişi ile makro seviyede dengesiz yeni yapılar oluşur. 


Değişken Dengeler. Negatif geri bildirim, sistem girdi ve çıktıklarını denge durumuna getirmeye çalışarak sistemi doğrusal gelişime zorlar ama ekolojik sistemler ya da karmaşıklık ekonomisi gibi gerçek dünya fenomenleri hem negatif hem pozitif geri bildirimler aracılığı ile birçok farklı mikro ve makro seviyelerde yeni yapılara dönüşürler. Negatif geri bildirim sistemi dengeye zorlarken pozitif geri bildirim sistemin dengesini bozmaya yöneliktir ve sistemin davranışı bu iki tür geri bildirim arasında ortaya çıkan durumdur. Örneğin, her sabah kalkıp işe gittiğim sürece şu andaki istikrarlı mali durumumu korurum ama bir süre işe gitmez ve evde bilgisayar oyunları oynarsam dengeleyici negatif geri bildirim durumundan çıkarım. O zaman kazancım ve harcamalarım arasında simetri kırılması olur, ne kadar uzun süre işsiz kalırsam, dengeden o kadar uzaklaşırım. Sonuçta, işsiz kaldığım ve gelirim olmadığı için evimden atılmam rejim değişikliği olarak bilinen farklı durumu ortaya çıkarır. Negatif ve pozitif geri bildirimlerle yönlenen sistemler değişken dengelidir ve çevremizde ekonomi dâhil her tür gerçek dünya fenomeni bu şekilde çalışır.  Sisteme negatif geri bildirimlerin hâkim olduğu süreç istikrarlı gelişim ve denge dönemleri sergilerken pozitif geri bildirimin baskın hâle geldiği süreçlerde dengesizlik ortaya çıkar.


Yol bağımlılığı (path dependency). Kapalı doğrusal sistemlerde zaman tersine çevrilebilir ve sistemin geleceği öngörülebilir ama doğrusalsız sistemler için bu söylenemez. Doğrusalsız sistemler başlangıç koşullarına aşırı hassasiyet gösterdiklerinden, gelecekleri öngörülemediğinden zamanda geriye de gidilemez, yani zaman tek yönlüdür ve şu an nerede olduğumuz geçmişte olanla tayin edilmiştir. Geriye dönüp bir şeyleri değiştiremeyeceğimizden dolayı yol bağımlılığı vardır. Diğer bir ifade ile geçmişte yapılan seçimler nedeniyle, şu an belirli bir duruma kilitlenmiş oluruz. Yol bağımlılığına bir örnek olarak, bir fabrikanın etrafına kurulmuş bir kasaba düşünelim. Fabrikaların çevre kirliliği, gürültü gibi çeşitli nedenlerle doğal olarak yerleşim alanlarından uzak olması tercih edilir. Sonrasında, çalışanlar için fabrika yakınlarında konut, market vs. inşa edilir. Tüm bu yapılanma nedeniyle, topluma daha iyi hizmet edecek olsa bile, fabrikanın daha sonra herhangi başka bir yere taşınması çok maliyetli olacaktır. Yol bağımlılığı ile anlatılmak istenen şey, hiçbir zaman en verimli, en uygun çözümleri seçmenin mümkün olmadığıdır. Ekonomi her zaman optimal olmaktan dolayısıyla dengeden uzaktır. Doğrusalsız ekonomik dinamikler hakkında son olarak şunu belirtmek isterim. Tüm anlatılanların arkasında belirim denilen ve bireylerden kurumlara kadar tüm ekonomide yeni yapıların oluşmasına neden olan önemli bir süreç yaşanır. Belirim, soyut bir fenomendir ve kendiliğinden yapılanma, simetri kırılması, faz geçişleri ve değişik denge gibi fenomenler hep birlikte belirim fenomenini ortaya çıkarırlar.  


Ateşan Aybars (30 Haziran 2021)


https://www.systemsinnovation.io/post/nonlinear-economic-dynamics




28 Haziran 2021 Pazartesi

Sürdürülebilir kalkınma için 17 hedef (Hürriyet Gazetesi, 28 Haziran 2021)

 

   Sürdürülebilir kalkınma için 17 hedef

İklim krizi, çevre kirliliği, ormansızlaşma, gelir adaletsizliği ve eğitimde fırsat eşitsizliği gibi problemler tüm dünya vatandaşları için yakıcı sorunlar... Bu sorunlar aynı zamanda sürdürülebilir kalkınmayı ve tedarik zincirini de tehdit ediyor. Tüm bunların üstesinden gelmek için Birleşmiş Milletler (BM) tarafından ortaya konan 17 sürdürülebilir kalkınma hedefi hem devletler hem şirketler hem de vatandaşlar için çok önemli bir yol haritası oluşturuyor.


Gelir adaletsizliği, iklim krizi, eğitimdeki fırsat eğitsizliği, barınma ve sosyal sorunlar. Hepsi son dönemde tüm dünya insanları için gittikçe daha da büyüyen problemler haline geldi. Sosyal sorunların yanında hızla artan çevresel felaketler de insanlar için yaşamın sürdürülebilirliğini tehdit ediyor. Bu konuda devletlere, şirketlere ve tüketicilere büyük roller düşüyor. Özellikle ormansızlaşma, çevrenin kirletilmesi, gelir dağılımı, aşırı betonlaşma, karbon salınımı, eğitim ve adalet gibi konularda adım atılmazsa daha zor günler bizi bekliyor.

EYLEM ÇAĞRISI

Birleşmiş Milletler (BM) tarafından belirlenen ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerinde bir yol haritası çizen 17 madde de tüm bunlar için elzem. Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları da (SKA), diğer bir deyişle Küresel Amaçlar, yoksulluğu ortadan kaldırmak, gezegeni korumak ve tüm insanların barış ve refah içinde yaşamasını sağlamak için evrensel eylem çağrısı olarak nitelendiriliyor.

REHBERLİK EDİYOR

‘HERKESİN ORTAKLIĞINA İHTİYACIMIZ VAR’

Bİrleşmİş Milletler’in öncü kalkınma ajansı olan UNDP, 170’ten fazla ülke ve bölgede çalışmalar yapıyor. 2016’da yürürlüğe giren Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları da 15 yıl boyunca UNDP politikasına ve finansmanına rehberlik edecek. UNDP, “Stratejik planımız yoksulluğun azaltılması, demokratik yönetişim ve barışı yapılandırma, iklim değişikliği ve afet riski, ve ekonomik eşitsizliği içeren temel alanlara yoğunlaşmıştır. UNDP, hükümetlerin Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nı kendi ulusal kalkınma planları ve politikalarına entegre etmelerine destek sağlar. Gelecek nesillere daha iyi bir gezegen bırakmak amacıyla Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nın gerçekleştirilmesi için hükümetler, özel sektör, sivil toplum ve vatandaşların ortaklığına ihtiyacımız var” diyor.

1- Yoksulluğa son
2- Açlığa son
3- Sağlık ve kaliteli yaşam
4- Nitelikli eğitim
5- Toplumsal cinsiyet eşitliği
6- Temiz su ve sanitasyon
7- Erişilebilir temiz enerji
8- İnsana yakışır iş ve ekonomik büyüme
9- Sanayi, yenilikçilik ve altyapı
10- Eşitsizliklerin azaltılması
11- Sürdürülebilir şehirler ve topluluklar
12- Sorumlu üretim ve tüketim
13- İklim eylemi
14- Sudaki yaşam
15- Karasal yaşam
16- Barış, adalet ve güçlü kurumlar
17- Amaçlar için ortaklıklar

GELECEK NESİLLERİ DÜŞÜNEREK ÜRETMEK

Sürdürülebilirlik, tanım olarak, üretim ve çeşitliliğin devamlılığı sağlanırken insanlığın yaşamının daimi kılınabilmesidir. Başka bir ifadeyle, kendi ihtiyaçlarımızı, gelecek nesillerin ihtiyaçlarından ödün vermeden karşılayabilmemizdir.

DOĞU VE GÜNEYDOĞU’DA REKABET GÜCÜ İÇİN PROJE

UNDP’nin Türk hükümetine verdiği proje bazlı destek, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri gibi dezavantajlı bölgelerin özellikle rekabet gücünü arttırmayı amaçlıyor. Bölgedeki rekabet gücünün, özellikle organik tarım, turizm ve yenilenebilir enerjiler konusunda verilen teknik desteklerle sağlanması amaçlanıyor. Cinsiyet eşitliği, bu programların her zaman en önemli bileşeni. Aynı zamanda gençlerin sosyo ekonomik sorunlarına da özel bir önem veriliyor.

Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri, 2012 yılında Rio de Janeiro’da toplanan Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı’nda doğdu. Amaç, dünyamızın karşı karşıya olduğu acil çevresel, siyasi ve ekonomik sorunları ele alan evrensel hedefler kümesi oluşturmak. Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri, onur kırıcı yoksulluğu ortadan kaldırmak üzere 2000 yılında küresel seferberlik başlatan Binyıl Kalkınma Hedefleri’nin yerini aldı. BKH’ler, diğer kalkınma önceliklerinin yanı sıra, aşırı yoksulluk ve açlığı ortadan kaldırma, ölümcül hastalıkları önleme ve tüm çocukların ilköğretim görmesini sağlamaya dönük, üzerinde evrensel uzlaşma olan, ölçülebilir hedefler koymuştur.

Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri, 2015 yılında Paris İklim Değişikliği Konferansı COP21’de varılan tarihi anlaşma ile aynı döneme rastlamıştır. Mart 2015’te Japonya’da imzalanan Afet Riskinin Azaltılması için Sendai Çerçevesi ile birlikte bu anlaşmalar, karbon emisyonlarını azaltmak, iklim değişikliği ve doğal afet risklerini yönetmek ve olası bir krizden sonra yeniden ayağa kalkmak için ortak standartlar ve ulaşılabilir hedefler kümesi sağlıyor.

Hürriyet Gazetesi (28 Haziran 2021)



18 Haziran 2021 Cuma

Karmaşıklık (Bölüm 17) (Ateşan Aybars, 18 Haziran 2021)

 

Karmaşıklık Kapsamında Seçim Teorisi

Seçim teorisi

Bireylerin seçim yapmasının ardında kaynaklarının rasyonel kullanımı ve seçimin tatmin oluşturması yatar. Seçim teorisi bireylerin nasıl seçim yaptığını iki ayrı model ile açıklar: Rasyonel (öznel) model ve davranışsal (nesnel) model. Rasyonel seçim teorisi bireylerin mükemmel düzeyde bilgisi olduğunu ve bu bilgi çerçevesinde kendi mantık ve akıl yürütme süreçleri ile seçim yaptığını varsayar. Ancak, sınırlı bilgi ile alınan kararın geçersizliği ve günümüzde belirgin şekilde kritik edilmeye başlanması seçim teorisini farklı bir modele taşıyor: Karmaşık ve belirsiz gerçek dünya koşullarında, bireylerin sosyal, kültürel ve çevre koşullarına uygun seçim yapması için psikoloji ağırlıklı nesnel (davranışsal) seçim modeli.

 


 


 


 

 

Şekil 1. Seçim Teorisi. Temel olarak seçim eylemi iki şekilde yapılabilir. Rasyonel (öznel, objektif, dışşal) bilgilere dayalı ya da davranışsal (nesnel, subjektif, içsel) olarak. Kaynak: Systems Innovations.

Rasyonel (öznel) seçim. 
Rasyonel seçim teorisi, ekonomik bireylerin uzay ve zamanda mükemmel bilgiye sahip olduğunu varsayar. Örneğin, yatırımcının getirisi yüksek diye bir hisse senedini diğerine tercih etmesi rasyonel bir seçimdir. Bireyler piyasada mevcut olan tüm fiyatları ve ürünleri bilirler. Geçmiş olayların tüm bilgilerine ulaştıklarından olasılık hesapları ile geleceğe dair bilgileri sınırsız hesaplama kapasitesi sayesinde tutarlı seçim yapabilirler. Bu, temelde bireylerin bilgileri çerçevesinde, davranışlarının sistematik olarak yanlış veya rastgele olamayacağını söyleyen rasyonel beklentiler hipotezidir. Aslında klasik ekonomi bireylerin hata yapabileceğini kabul eder ve toplamda bilgi hataları (gürültü, parazit) birbirini götürerek doğru sonuca ulaşır. Bu varsayım sadece doğrusal sistemler için söz konusudur. Bir bireyin yanlış bilgisi diğer bireyin doğru bilgisini götürdüğünden, ortalama hesaplama doğru sonuç verecek ve bir çeşit denge oluşacaktır.  Bu özellik sınırlı durumları olan kapalı sistemlerin özelliğidir. Geçmişe ilişkin yeteri kadar örnek ele alındığında sistemin gelecekteki durumu için modelleme ve hasaplama yapabilmek mümkün olur. Birinci bölümde bahsettiğim gibi Newtonyan deterministik anlayışa göre sistem doğrusal olduğundan girdisinin bilinmesi hâlinde çıktısı her zaman hesaplanabilir. Newtonyan fiziğine göre evren mükemmel bir makine ya da saat gibi çalışır. Zaman ileriye doğru akar ve her şey tanımlıdır. Geçmiş bilgiye de ulaşılabildiğinden teorik olarak zaman geriye bile çevrilebilir. Yani, geçmiş ve gelecek tanımlıdır, dolayısıyla hesaplamalar sonrasında her şey bilinebilir. Belirsizlik ise bilgi eksikliğinin bir fonksiyonu olarak kabul edilir. Bu anlayış ekonomi ve finans uygulamalarında ergodicity olarak bilinir. Ergodicity terim olarak matematik ve fizikten alınmıştır, karmaşık hesaplanma yöntemleri vardır ama basit anlamda ifade edilirse; herhangi bir sistem tekrar tekrar çalıştırılırsa eninde sonunda hatalar birbirini götüreceğinden daha önceki durumuna dönecektir. Ergodicity sonucunda sistemde yine de bir belirsizlik kalır ki gerçek dünya da bu belirsizliğe risk diyoruz. Günümüzde geçerli olan klasik model her tür bilgiye erişildiği ve bireylerin bağımsız seçim yaptığı fikrine dayalıdır ama gerçek dünyada her türlü bilgiye ulaşabilmek her zaman mümkün olmayabilir. Nitekim bireyin karar vermek için eldeki bilgi, inanç ve arzularını nasıl birleştirdiği ve sonrasında nasıl hareket ettiği, rasyonel seçim teorisi ile büyük ölçüde çözümsüzdür. Rasyonel seçim teorisinin sınırlamaları uzun zamandır bilinmesine rağmen günümüzde daha fazla kritik yapılmaktadır. Karmaşık ortamlarda çok daha fazla seçim imkânı olduğundan birey doğru seçimi kolay yapamaz ve bu nedenle mükemmel bilgiye dayalı modelleme yetersiz kalır. Son zamanlarda rasyonel seçim teorisine karşı birey bazlı modellemeye (agent base modeling) dayalı yeni bir seçim anlayış öne çıkıyor; davranışsal seçim. 

Davranışsal (nesnel) seçim. 
Davranışsal seçim, bireylerin kaynak tahsisinde nasıl seçim yaptıklarının incelenmesidir. Birey seçimlerini ekonomik bağlamda yorumlamaya yönelik klasik yaklaşım, yukarıda rasyonel seçim teorisi olarak tanımlanmıştı ve basit ortamlarda makul sonuçlar elde edilebilse de karmaşık sistemlerde ciddi sınırlamalarla (bireyin sınırlı bilgisi ve zamanı) karşılaştığını belirtmiştim. Günümüzde nesnel seçim bilişsel çalışmalardan destek alıyor. Birey, çeşitli seçim olasılıkların olduğu gerçek dünyada yetersiz bilgi sıkıntısını aşmak ve doğru seçim yapabilmek için sezgi, alışkanlıklar ve zihinsel kısa yol tercihi gibi bilişsel davranışlar sergiliyor. 

Belirsizliğe karşı seçim yapma kararı döngelliği olmayan yaklaşımdır. Döngellik sadece, saat gibi çalışan Newtonyan evren modeli gibi doğrusal sistemler için geçerli olduğundan doğrusalsız sistemlerde işe yaramaz. Bu anlayış ilk kez fizik alanında kaos teorisi ile gözlendi. 20. yüzyıl sonuna doğru klasik fizik sorgulanmaya başlandığında klasik fiziğin doğrusalsız sistemlere çözüm getiremediği anlaşıldı. Sistem girişinde çok ufak bir farklılık sistem çıktısında kestirilemeyen kaosa kadar giden çok farklı sonuçlara yol açıyor. Çok ufak geri bildirimlerin sistem çıkışını üstel olarak büyütmesi kelebek etkisi olarak bilinir Doğrusal olmayan sistemler hiç bir zaman aynı çıktıyı vermediklerinden geleceğe ilişkin tahminleri çok kısıtlıdır ve kestirilemezler. Ayrıca, doğrusalsız sistemlerin önemli özelliği olan faz geçişleri sistemin yapısal değişimine neden olur (Bkz. s. 43). Yapısal değişim öncesi ve sonrası sistemin uzay durumları aynı olmadığından ve kapalı bir iz oluşturmadıklarından kıyaslanmaları mümkün değildir. Doğrusalsız sistemler normal istatistiksel dağılım yerine güç yasalarına tabidir. Doğrusalsız sistemlerin bu çeşit özellikleri ekonomideki belirsizliklerin anlaşılmasına yönelik ümit vadetmekle birlikte nesnel seçim mümkün değildir. Davranışsal seçim teorisi davranışsal psikoloji ya da ekonomiden pek farklı değildir. Seçim yapabilmek, birden fazla seçeneğin yararını yargılamak ve bunlardan birini eylem için seçmek zihinsel düşünme sürecini içerir. Psikiyatrist William Glasser’in tanımıyla seçim teorisi, genlerimize gömülü beş temel ihtiyacı karşılamak üzere hiç bitmeyen bir arayışla sevmek ve ait olmak, güçlü olmak, özgür olmak, eğlenmek ve hayatta kalmak üzere motive olduğumuzu ifade eder. Davranışsal seçim teorisi, her an arzu ettiğimiz şey tarafından motive edildiğimizi, iyi bir yaşam ve ortak bir vizyon oluşturmak için başkalarıyla olumlu ilişkiler kurmanın ve sürdürmenin önemini vurgular. Davranışsal seçim teorisi bazı psikolojik kavramlar olarak şu konuları ele alır; ihtiyaçlar, iyi yaşam, gerçeklik, duyular, bilgi, değerler ve davranış. Şekil 2.1.3. Tüm bu davranışlar amaca yöneliktir, genlerimize gömülü temel ihtiyaçları karşılama arzusuyla motive edilir. Elbette, ihtiyaçlar kişiden kişiye değişir. 


Örneğin, bazıları daha çok sevme ve ait olma ihtiyacı ile yönlendirilirken, diğerleri daha çok özgür olma ihtiyacını önemserler. İhtiyaçlar, genetik diğer biyolojik faktörleri (nature) temsil ederken, iyi yaşam dış faktörlerin etkisini (norture) temsil eder. Yaşamı sürdürürken başkalarıyla etkileşime gireriz ve her birimiz bireyler olarak önemsediğimiz diğer insanları, etkinlikleri, değerleri ve inançları içeren kavramları iyi yaşamın gereği olarak görürüz ve iyi yaşam yolunda birçoklarını siler yenilerini benimseriz. Gerçeklik ve duyular, hepimiz, gerçek dünyada yaşıyor olsak da davranışsal seçim teorisi, önemli olanın gerçeklik algımız olduğunu iddia eder. Doğru ya da yanılgı olsa bile davranışımız gerçeğin algılanmasına göre değerlendirilir. Davranışsal seçim teorisi, gerçeklik algımızı yaratırken bilginin üç farklı filtreden geçtiğini ifade eder, duyusal filtre, bilgi filtresi ve değer filtresi. Bu filtreler sayesinde iki veya daha fazla kişi aynı olaya şahit olabilir veya aynı faaliyete katılabilir ama tamamen farklı algılar edinebilirler. Örneğin, Biden’in ABD başkanı olduğunu hepimiz kabul ederiz ama dünya için iyi mi yoksa kötü mü olduğu konusu kişiye göre farklı algılanır ya da bir futbol takımının taraftarı ile konuştuğunuzda değer filtreleri nedeniyle olguların çok farklı algılandığı hemen anlaşılır.




Şekil 2. Bireyin ihtiyaçları ve algısı arasında yaptığı tercih seçimini oluşturur.

Kıyaslama alanında beynimiz sürekli olarak iki görüntüyü karşılaştırır: Gerçeklik algımız ve o anda iyi yaşam için ne istediğimiz. Tüm davranışlarımızın amacı, algıladığımız ve istediğimiz şey arasında bir uyum sağlamaktır. Bu uyum sağlandığında benimsediğimiz davranışları sürdürür, uyum sağlanmazsa, aradığımız uyumu sağlayacak yeni davranışları otomatik olarak ararız. Örneğin, bir mağazanın satış müdürünün hedefi vardır ve elemanlarına öğrettiği satış teknikleri olumlu sonuç veriyorsa algısı ve istekleri uyumludur, davranışlarını değiştirmeyebilir ama satışlar hedefi karşılayamazsa yeni kaide ve önerilerle davranışını değiştirebilir. 

Seçim teorisi ve makroekonomik dengeler. 

Bir sosyo-ekonomik bilim metodolojisi olarak rasyonel seçim teorisine göre toplumun davranışı bireyler tarafından yapılan seçimlerin toplamıdır. Her birey, kendi tercihleri ve kısıtlamaları çerçevesinde seçimlerini yapar. Metodolojik bireycilik olarak bilinen bu yaklaşımda, tüm ekonomik sistemin birey seçimlerinin toplamından başka bir şey olmadığı anlaşılır. Tüm ekonomik sistem indirgemeci yöntemle birey seviyesine kadar izlenebilir. Dolayısıyla, mikro birey seçimlerinin cebrik toplamı sinerjik değildir, ekonomik sistemde fazlası olmaz ve sonuçta makro düzeyde bir denge ekonomisinden bahsedilir. Rasyonel seçim teorisinin önemli bir özelliği, bireylerin seçimlerini tek başına (izolasyonda) yapmasıdır ki bu makro düzeyde dengenin nedenidir. Oysa gerçek dünyada bireyler çok defa başkalarının seçiminden etkilenirler ve davranışları senkronize olduğunda davranışsal seçim ortaya çıkar. Bireylerin seçimleri senkronize olduğunda, her şey tek yönde pozitif geri bildirime dönüşür. Klasik bir örnek olarak borsalarda sürü faaliyetleri sonrasında borsa balonlarının oluşması. 1990’lı yılarda internet ve Silikon Vadisi’nde teknoloji patlaması Nasdaq borsasında dotcom şirketlerinin fiyatını aşırı yükselmişti ve yükselen fiyata katılmak üzere yeni yatırımcılar (pozitif geri bildirim) fiyatı daha da yükselterek Nasdaq endeksini tarihi yüksek seviyeye taşımışlardı. Burada bireylerin etkileşimi ve sürü psikolojisinin fiyatı yükseltmesi makro düzeyde dengeyi engeller.

Ateşan Aybars (18 Haziran 2021)

1 Döngellik, İngilizcesi ergodicity, doğrusal sistemlerin +/- çıktı hatalarının eninde sonunda birbirini götüreceği ve sistemin uzun vadede hatasız kabul edilebileceğini ifade eder. 

12 Haziran 2021 Cumartesi

Karmaşıklık (Bölüm 16) (Ateşan Aybars, 12 Haziran 2021)


Karmaşıklık kapsamında öznel ve nesnel değer teorisinin karşılaştırılması

Öznel Değer Teorisi: 

Bu teoriye göre, bir nesnenin değerinin özünde olmasından çok nesnenin ne kadar arzulandığına veya buna ne kadar ihtiyaç duyulduğuna bağlı olarak belirir ve bu değerin farklı insanlar için farklı değer taşıdıkları fikridir. Bu teori, 19. yüzyılın sonlarında Carl Menger ve Eugen von Boehm-Bawerk de dâhil olmak üzere zamanın ekonomistleri ve düşünürleri tarafından geliştirilmiştir. Öznel değer teorisi, değerin öznel olduğu ve tutarlı bir şekilde ölçülemeyeceği anlamına gelir. Öznel değer teorisine örnek olarak bir paltonuz olduğunu ve dışarının aşırı soğuk olduğunu varsayalım; elbette paltoyu giymek isteyeceksiniz. Böyle bir durumda, yün palto sizin için kolyenizden daha değerli olabilir. Havaların sıcak olması hâlinde ise paltonun değeri azalacaktır. Gerçekte, paltonun değeri arzuya ve ona olan ihtiyacınıza bağlıdır ve bu yüzden paltonun değeri, doğal bir değer değil, üzerine biçtiğiniz değerdir, yani, mal ile birey arasındaki marjinal fayda ilişkisidir. Öznel değer, birey tarafından yapılan bir seçim olduğuna göre görecelidir ve doğası gereği insan merkezci (antroposentrik) olduğu için bireylerin seçimlerini yansıtır. Öyleyse değer, bireylerin zevklerinin, tercihlerinin ve amaçların belirlediği sınırlı kaynakların bir sonucudur. Kaynaklar ne kadar kıtsa, öznel değer o kadar büyük olacaktır. Burada seçim nedeni olarak fayda (utility) kavramından da bahsetmek gerekir. Fayda, mikroekonomide çok defa tartışmalı bir konudur. Genel olarak, bireyin ekonomik bir eylemden aldığı zevk veya tatmin olma derecesini gösterir. Değer soyut bir kavram olduğundan bir şeyin zevki, refahı ve mutluluğu gibi soyut kavramların nesnel bir ölçüsü gerekir. Bunun için ekonomistler ölçüm kriterini para birimine kadar indirgemişlerdir. Herhangi bir mal, alıcı açısından satıcıdan daha çok takdir edilmeli veya satıcı açısından, mal ne olursa olsun, malın kendisinden daha fazlasıyla değiş tokuş edilebilmelidir. Fayda fonksiyonu işlevsel bir kavramdır ancak insanoğlu fayda konusunda rasyonel seçim yapamadığı için tartışmalıdır. Öznelci değer teorisi basit ve zariftir, iyi formüle edilmiştir ve birçok yönden tutarlıdır. Nesnelerin değeri hakkında farklı fikirlere sahip insanlarla dolu bir dünyada bir varlık için nesnel değer elde etmek kolay değildir, ancak fayda kavramı, tercihler ve fayda fonksiyonlarının etkileşimi yoluyla nesnel değer belirlerlenebilir. Öznel değer, ekonomi işleyişinin çoğunu günlük olarak tanımladığı için hem teorik düzeyde hem de pratikte çalışır. Ekonomik gerçeklik olarak, insanların şeylere kendi çıkarlarına göre değer vermesi, bir şeyin değerini belirlemede kritik faktördür ama her zaman böyle olmaz. Elmas-su paradoksunun gösterdiği gibi, öznel değer teorisi ekonomik gerçekliğin özünü yakalar; insanların az bulunur şeylere kendi çıkarlarına göre değer vermesi bu şeylerin değerini belirlemede açıkça kritik faktördür. Bununla birlikte, öznel değerin neoklasik kavramları üzerine inşa edilen onlarca yıllık ekonomi politikasının ardından, sınırlamaları da belirgin hâle geliyor. Öznel değer teorisi, birey için anında faydası olmayan hiçbir şeyi hesaba katmadığından ekonominin kapalı bir sistem olarak formüle edilmesiyle sonuçlanır. Oysaki gerçekte ekonomiler hiçbir zaman laboratuvar koşullarında var olan kapalı sistemler değildir.


Nesnel değer teorisi: 

Nesnel değer teorisi, doğası gereği tüm diğer ekonomik sistemlerin doğal (içsel) değeriyle etkileşim hâlinde olduğundan açık bir sistem olarak yeni bir ekonomik paradigma ortaya koyar. Yani, nesnel değer teorisi, sadece bireysel değerlendirmelerden ibaret olmayıp tüm değerlerin hesaba katıldığı tam maliyet ekonomisinde merkezi bir rol oynayacaktır. Ancak buna karşı,  doğası gereği basit ve zarif görünen öznel değer teorisinin aksine, nesnel değer teorisinin uygulanması, doğal sermaye, sosyal sermaye ve kültürel sermayenin de muhasebesini gerektirdiğinden karmaşık olacaktır. Böyle bir değer, basit bir talebin değerlendirilmesinin ötesinde ekonomik sistem bütünü içinde etkileşimlere bağlıdır. Bu itibarla, bir nesnenin gerçek değeri için sosyal, endüstriyel ve ekolojik faktörlerin etkileşimleri de değerlendirilmelidir. İlk olarak Adam Smith tarafından önerilen, David Ricardo ve Karl Marx tarafından daha da geliştirilen emek değer teorisi nesnel bir teoridir. Nesnel değer teorisinin bir başka örneği, değer teorisini emek ve toprakla ilişkilendiren fizyokratlardan gelir. 18. yüzyıl Fransız iktisatçıları olarak bilinen fizyokratlar, ulus zenginliğinin birincil olarak toprak ve tarımdan kaynaklandığına ve tarım ürünlerinin pahalı olması gerektiğine inanıyorlardı. Merkantalist anlayış ise tam tersine değerin satış noktasında oluştuğunu ifade ederek öznel ve nesnel değer tartışmalarının modern ekonominin kökenlerine kadar uzandığını gösterir. 


Nesnelci değer teorisinin daha yakın tarihli bir örneği, ekolojik ekonomi olabilir. Ekolojik ekonomistler, gerçek zenginliğin ekosistemden elde edileceğini savunurlar ve bu savın anlaşılması termodinamik ve serbest enerji (ekserji) kavramının anlaşılmasından geçer. Enerji kavramı ile değer, güneşten gelen serbest veya kullanılabilir enerjinin sisteme “birincil” girdi olduğunu kabul eder. Emek, sermaye ve toprak ara girdilerdir. Ekolojik değer teorisinin özünde termodinamik yasalar olduğundan, bir şeyin değeri, serbest enerjinin müsaade ettiği ölçüde diğer fiziksel sistemlerle olan ilişkisi ile belirlenir. Burada, insan değerlendirmesinden bağımsız bir nesnel teoriden bahsediyorum. Bu teoriye göre, bir şeyin üretimi için gerekli enerji sistem içindeki kaynakların kullanılması ile mümkündür. Örneğin, ormanda bir ağaç, orman ekosistemi bağlamında kendine özgü içsel değere sahiptir ve bu ağacın sökülmesi, içinde bulunduğu tüm ekosistemin işlevselliğini bozar. Bu çerçevede elde edilen üretim sermayesi “ekolojik sermaye” olarak bilinir. Ekolojik sermaye varlıkları, kamuya yarar sağlayan veya piyasalarda ticaret için mal ve hizmetlere dönüştürülebilen ekosistem bileşenlerinin ana stokudur. Ekolojik sermayeye örnek olarak, tarım, enerji, madencilik, orman ürünleri vb. sektörler sayılabilir. Benzer şekilde, arkadaşlık ve aile bağlarının da içinde bulundukları toplumun işleyişi açısından içsel bir değeri vardır ve toplum ilişkileri çerçevesinde sosyal sermayeyi oluşturur. Bir toplum veya kuruluşun ortak bir amaç veya hedefe ulaşmasını amaçlayan etkinliktir. Sosyal sermayenin toplumsal düzeydeki örnekleri çoktur, bir yabancıya kayıp eşyasının iade edilmesi, sözleşmesiz ödünç verme gibi birbirlerini tanımayan bireylerin yararlı etkileşimleri vardır. Sosyal sermaye, sosyal olmanın faydalarını temsil eder. Zira sosyal sermaye, sosyal değişimi mümkün kılan ortak değerler, güven ve aidiyettir. Toplumlar, ekonomi, kurumlar ve siyasal sistemler sosyal sermaye olmadan var olamazlardı. Bu nesnel değer türleri, herhangi bir bireye fayda sağlayabilir veya sağlamayabilir. Ancak, ister ekosistem, ister toplum veya kültür olsun, sistem bütünlüğünün sürdürülmesi için gereklidir. Ekonomi, temiz su, güneş ışığı, oksijen gibi doğal kaynakların girişi için gerekli koşulları sağlayan geniş bir doğal sermaye mirasıyla desteklenmektedir. Geçmişte bu tür kaynakların sınırsız olduğu düşünülse de günümüzde bu kaynakların sonlu olması endişeye yol açıyor ve bunları ölçmek ve piyasa kararlarına entegrasyon için giderek daha fazla çaba göstermeliyiz.

Ateşan Aybars (12 Haziran 2021)


Devrilme Noktası Terimi ile İlişkili Kavram Çerçeveleri ve Bunların Anlamsal Ortaklığına Dair Bir Görüş (Mustafa Özcan, 12 Haziran 2021)


Devrilme Noktası Terimi ile İlişkili Kavram Çerçeveleri ve Bunların Anlamsal  Ortaklığına Dair Bir Görüş


Bilimsel ve teknolojik alanda kalarak devrilme noktası terimi ile ilişkili çeşitli kavram çerçevelerinin anlamlarının 
Wikipedia'ya göre neler olduğuna bakıldığında klimatolojinin yanı sıra bulunduğu diğer bilimsel ve teknolojik alanlar ve bunların  durumları ile ilgili olarak şu bilgileri erişmek mümkündür.(*) :

-Matematikte felaket kuramında, 
-Fizikte manyetize olmuş devrelerin histerezis eğrisinde
-Sosyolojide daha önce nadir görülen bir olgunun hızla ve çarpıcı biçimde daha yaygın hale geldiği bir olayda
 
Öte yandan bana göre bunlara maddenin üç halinin kritik noktası ile kum tepelerinin devrilmeden erişebildiği en tepe nokta olan "SOC" (Self-Organized-Critically) noktası durumunu da eklemek gerekir ki konu bütünsel bir bakış ile görülüp anlaşılabilsin. Böylece de konu, karmaşıklıkta "SOC" (**) olarak tanımlanan ve iklimbilim bağlamındaki formu devrilme noktası diye belirlenen bir olgu olarak  matematiksel zeminde derin ve bütünsel bir anlam ile açıklığa kavuşabilsin.

Mustafa Özcan (12 Haziran 2021)
_______________


3 Haziran 2021 Perşembe

Dünya Sistemi Bilimi ve Yerkürenin Kozmik Özellikleri (Mustafa Özcan, 3 Haziran 2021)


Dünya Sistemi Bilimi ve Yerkürenin Kozmik Özellikleri 

Dünya sistemi bilimi Yer gezegeni ile ilgili olarak aşağıda verilen kapsayıcı, kesin ve kritik öneme sahip dört kozmik özelliği ifade etmektedir:

Değişkenlik: Jeolojik Holosen dönem insan deneyim algısının çok ötesinde son derece uzun zamansal bir kararlılığa sahip olduğundan bu değişimlerin kolayca fark edilmesi olanaklı değildir ancak yerkürenin uzay ve zaman içinde kendi doğal aşamalarını belirleyen uzay ve zaman içindeki değişkenlikleri mevcuttur. 

Bu nedenle, Dünya Sistemi Bilimi çoğu kez Yerkürenin geçmişteki davranışlarına ilişkin çalışmaları anlamak ve gelecek davranışları kestirmek için modeller üzerindeki yapılan çalışmalara dayanır.

Yaşamsallık: Biyosferik süreçlerin Dünya Sisteminin işleyişinde ve yerkürenin kozmik tepkiselliğinde önceden düşünülenden çok daha güçlü bir rolünün mevcut olduğu görülüyor. Bu durum da Dünya Sistemindeki her parçanın sistemik bütünün ayrılmaz bir parçası olduğunu gösteriyor.

Bağlantısallık: Tüm süreçlerin daha önce bilinmeyen ve düşünülemez olan derinliklerde ve yanal genişliklerde birbirine bağlı olduğunu belirtiyor.

Doğrusalsızlık: Dünya Sisteminin davranışını güçlü doğrusalsız durumlar belirler. Bu ise söz konusu durumların zorlayıcı işlevlere oranla çok küçük değişiklikler ile belirerek Dünya Sistemini eşik bir değere doğru sürüklediğinde bunun geri dönülmez ani büyük bir değişiklik ile sonuçlanabileceği anlamına gelir.

Mustafa Özcan (3 Haziran 2021)


Karmaşıklık (Bölüm 15) (Ateşan Aybars, 3 Haziran 2021)


Karmaşıklık Ekonomisinde Birey

Ekonomik Birey. Günümüz gerçek ekonomik koşullarında, model olarak kullanabileceğimiz bireyden hareketle karmaşıklık ekonomisine başlangıç yapabiliriz. Klasik ekonomi bireyin rasyonel olduğunu, binlerce optimizasyonu saniyenin kesri kadar kısa zamanda işleyen ve çözümleyen süper bilgisayar olarak görür. Elbette pratikte bu doğru değildir, birey karar verirken alışkanlıklarını ve zihinsel kısayolları kullanır. Bireyin rasyonel olduğu varsayımı ile doğrusal sistemler analitik olarak modellenir ama bu yaklaşım ile elde edilen sonuçlar deneysel olarak elde edilen (ampirik) verilerden çok farklı olabilir. Buna karşı karmaşıklık ekonomisi, bireyin sınırlı hesaplama yetisi ve sınırlı zamanı olduğu noktasından (sınırlı rasyonellik) hareketle sonuca gitmeye çalışır. Sınırlı rasyonellik ile ifade edilen; bireyin seçim yapmak için sınırlı bilgisi ve sınırlı zamanının olduğudur. AVM’de en doğru diş macununu satın almak için sınırsız bilgi (süper bilgisayar) ve sınırsız vaktimiz yoktur. 



 



Şekil 1. Bireyin karar verme mekanizmasında mükemmel olamayışı.

Karmaşıklık ekonomisi açısından, sınırlı rasyonel (bounded rationality) yetisi olan birey modeli sistem bütününün doğal çevresi içinde değerlendirilmelidir. Birey modeli karmaşıklık ekonomisinde son derece önemli olduğundan ve modellemenin daha gerçekçi olması açısından davranışsal ekonomiden kısaca söz etmek gerekiyor.

Davranışsal Ekonomi. Davranışsal ekonomi bireylerin istek ve motiflerini daha kapsamlı ve karmaşık şekilde açıklamaya çalışan disiplindir. Bireyler kendi ekonomik kararları çerçevesinde değer yaratırlar ve bu değerler sadece endüstriyel kapital olmanın ötesinde psikolojik, sosyal, bilişsel ve duygusal eğilimleri de içerir ve çevresi ile iç içe iletişimleri olduğundan değer kavramı etkilenir. A’nın B’ye neden olduğu nedensellik geçersiz olmaya başlar. Sınırlı rasyonel davranışın sonucu olarak bireyin değer yaratması optimal ekonomik değer yaratmanın ötesinde çok farklı seviyelerde oluşabilir. Şüphesiz, bu çıkarımlar sadece dengenin olmadığı karmaşıklık ekonomisinde anlam kazanacaktır. 

Davranışsal ekonomi mikroekonomide bireyin ne kadar önemli olduğu konusunda yeni çalışmalar ortaya koymaya devam ediyor. Gestalt psikolojisi kapsamında bireyin çevre ile uygunluk etkileşimini konu alan affordance kavramı çok yeni ve verimli çalışmalara yol açacaktır. Şekil 2.’de küme mantığı ile gösterilen şemada bireyin çevre ile etkileşiminin ne kadar iç içe olduğu gösterilmektedir.

Çevre ile (Etkileşimsel) Uygunluk (Affordance)

Oklar, olumsuz bir yeterlilik algısının kaçınma, kaçma veya bir uygunluğun şekillenmesiyle sonuçlandığı durumları gösterir.

 










Şekil 2. Kaynak: Kadıköy Düşünce Platformu. https://youtu.be/-baE23V1XKg


Değer Teorisi. Sosyal değer, psikolojik değer, Marksist ekonomide emek değeri gibi birçok değer kavramı, öznel ve nesnel değerler kapsamında ele alınır. Neoklasik ekonomide değer, bireyin biçtiği, alıcı ve satıcının memnun olduğu fiyat olarak tanımlanır. Karmaşıklık ekonomisinde değer kavramına yaklaşım farklıdır; çevresindeki diğer sistemlerle etkileşimi bağlamında baktığımız için ekonominin içinde olmayan diğer etkileşimlerin değerleri de göz önüne alınmalıdır. Örneğin, ekolojik sermayenin (madencilik veya tarım endüstrileri) ekonomik sistemin dışında veya ondan bağımsız bir değeri olamaz. Analitik yöntemler kulanarak ekonomik modelin içindeki her şeye öznel (dışsal, extrinsic) değer biçilebilir ama aynı ekonomik modelin tüm çevre ile etkileşiminin nesnel (içsel, intrinsic) değerini hesaba katarak değer biçilebilmesi için sentetik akıl yürütme gerekir. Tüm çevre faktörlerini içeren modeller oluşturmak üzere sentetik akıl yürütmeyi kullandığımızda, hem öznel ekonomik değerler hem de nesnel değerler dâhil edilir. Böylece, sosyal sermaye, kültürel sermaye, çevre sermayesi vb. model ile daha gerçekçi değer belirlenir. Değer, piyasa dengesiyle belirlenen tek bir homojen fiyat değildir, farklı etkileşim değişkenlerinden oluşan ağın heterojen fiyatıdır. Bir sonraki bölümde (2.1) değer teorisini daha detaylı anlatmaya çalışacağım.  


Sinerjik etkileşim. Karmaşıklık teorisinin, bireyler arasında toplamı sıfır olmayan etkileşimlerle ilgili olduğunu belirtmiştim. Oyun teorisi hem sıfır toplamlı oyunları hem de sıfır toplamlı olmayan oyunları modeller. Sıfır toplamlı oyunlar doğrusal çözümler sunar ve bu nedenle klasik ekonominin merkezinde yer alır. Sıfır toplamlı olmayan oyunlar ise (sinerjik, belirimli, stigmerjik) doğrusal olmayan sonuçlar verir ve bu nedenle doğrusalsız ekonomi çalışması temel olarak sıfır toplamlı olmayan dinamiklerle ilgilenir. Bu dinamikler kurumsal etkileşimlerin de modellemeye katılmasını sağlayacağından karmaşıklık ekonomisi dengesiz ya da dengesi sürekli değişen ekonomi olarak karşımıza çıkar. Bireyler arasındaki etkileşimde iş birliği yoksa veya bir şekilde çatışma söz konusu ise sistem tek tek parçalarının toplamından daha azdır. Farklı işletmeler arasındaki rekabet nedeni ile fiyat savaşları buna örnektir. Tersine, iş birliği, bireyler arasındaki sinerjik, artı değer yaratan bir etkileşim biçimidir. Bu ilişkiler kendiliğinden örgütlenme ve belirim sayesinde, parçalarının tek tek toplamından daha büyük bir organizasyona, örneğin kurumlara dönüşmesine yol açar. Sinerji, belirim sürecinin temelini oluşturduğundan ekonomide farklı hiyerarşik katmanların oluşumuna yol açarak karmaşık gerçek dünya fenomenlerini karşımıza çıkarır.

Kurumlar. Karmaşıklık paradigmasında belirim fenomeni ile ortaya çıkan hiyerarşik makroekonomik kalıplar mikro seviyedeki etkileşimlerin tezahürüdür. Sistem bileşenlerinin, doğrusalsız etkileşiminden dolayı, sistem bütününün davranış ve özelliklerini analitik hesaplarla kestiremeyiz ama belirim özelliklerinin makro seviyede tezahürü, agent based modelleme teknikleri kullanılarak gerçek dünya fenomenine yakın sonuçlar elde edilebilir. Karmaşıklık ekonomisinde bireyler sosyal, kültürel, teknolojik, finansal vs. birçok ağlar ile iç içedir ve bu bireylerin oluşturdukları kurumsal yapıların başarı ya da başarısızlık ölçüleri, kaynakların rasyonel kullanımı ile tanımlanan verimli piyasa (efficient market) hipotezi ile tanımlanamaz. Karmaşıklık açısından kaynaklar, bu ağların yapılarına bağlı olarak yönlenirler. Ağlar arasında kaynakların yönlendirilmesi ve dağılımın homojen olmamasından dolayı denge (equilibrium) yoktur ve bu dengesiz (non-equilibrium) durum sürekli olarak devam edebilir.

Ekonomik evrim ve büyüme. Karmaşıklık ekonomisi, ekonomiyi zaman içinde evrimleşen karmaşık adaptif sistem (KAS) olarak görür, kendiliğinden örgütlenme, çeşitlilik, seçim, yenilik gibi kavramların nitel değişikliklere yol açtığı evrimsel bir süreçtir. Shumpeter’in belirttiği yaratıcı yıkım olarak bilinen teknolojik inovasyon, girişimcinin yeni iş modelleri aracılığı ile ekonominin organik olarak büyümesine imkân sağlar. Sistemin bir alanında değişiklik başka alanlarda yeni fırsatları oluşturur ve bütün sistem farklı endüstriler ve sektörlerle iç içe bağımlı olarak yeniden yapılanarak nitel değişikliğe dönüşür. Tüm sistem bütünsel olarak evrimleşir ve ekonomik büyüme sağlanır. Klasik ekonomik yaklaşımda ise yenilik veya nitel değişikliğe yol açan bir mekanizma yoktur.

Ateşan Aybars (3 Haziran 2021)