Osmanlı Tarihi ve Tarihin Paradigmik İlkeleri -XI- (*)
Tarih biliminin kendine
dayanak yaptığı temel sosyo-psişik
kavramın kolektif (derlemsel) bellek olduğunu belirtsem herhalde
malumu ifade etmenin ötesinde bir şey yapmamış olurum. Bu nedenle tarih konusunu işlediğim yazı dizisinde
toplum açısından tarihin olmazsa olmazı olan bellek konusuna bireysel ve toplumsal bağlamda genel mahiyet ile değinmeden
geçmek yanlış olurdu.
Ayrıca, daha önce işlediğim, tarih
oluşturan tabandaki niş karakterli yeni sosyal hareketlerin
öz-koordinasyonunu sağlayan stigmeji fenomenine karşılık tavandaki tamamlayıcısı siyaset mühendisliği
konusunun da ele alınması gerektiğine inanıyorum. Bunları da holistik bağlamda kolektif-kültürel (tarihsele temel olan derlemsel-ekinsel) bellek ile olan ilişkisi açısından çift yönden ele alan irdelemeler
üzerinden yapmak istiyorum. Ama tarih açısından söz konusu bağlamdaki önemine
binaen öncelikle de derlemsel-ekinsel
bellek konusunun ele alınması gerekiyor.
Bellek sözcüğü Türk Dilinin etimolojik bakımdan “harika”lar
yaratan sözcük türetme özelliğinden kaynaklanan olanaklar kapsamında Osmanlı Türkçesi’ndeki hafıza yerine bulunmuş oldukça yeni bir
sözcüktür. Kökeninde mecaz yolu ile örneksenmiş toprağı bellemek anlamındaki fiil (eylem) vardır (**).
Bireysel bağlamda ele alınınca bellek bilişsel-psişik alanın müfredatına girdiğinden konular nöro-psişik görüngeden irdelenebilir hale
gelir. Bu durumda, sosyal tarihe
temel oluşturabilmesi için uzun
erimli olmaları gereğinden dolayı da kolektif
belleğe dayanak olabilecek üç bireysel-bilişsel
bellek tipinden söz edilebilir (***).
Bilimsel literatürdeki adları prosedürel,
episodik ve semantik olup bilginin uzun dönemli depolanmasını sağlayan söz
konusu üç bellek tipi,
işlevsellikleri bakımından birbirinden önemli düzeyde farklılık göstermektedir.
İlki kinestetik (hareketsel; sportif),
ikincisi olaysal, üçüncüsü ise kavramsal yaşantıların zihindeki kalıcı kaydını temsil etmektedir.
Nitekim bu üç farklı yaşantı birikiminin
bireylerin zihinsel-kalıtsal oluşumlarına
göre farklı yoğunluklarla kayda geçiyor olmasının sonucunda uzun süreli (erimli) bellek kayıtlarının toplamda da üç
farklı kategorik bileşimde oluşmasına, bu da bireysel farklılıklarda kendi
kalıtsallığı olan üç farklı, duygu-durum (huy “mood”) tipinin varlığına işaret etmektedir (****).
Bir yanda Homo sapiens’in on binlerce
yıldır süren yaşam tarihi akışı
içinde oluşmuş yüksek düzeyde el ve
vücut becerisi gerektiren işlerde kullanılmaya yatkın olarak belirmiş kinestetik bellek ve onun egemenliği altındaki pratik (yapan) birey tipi bunlardan
biridir. Öte yandaysa, kişisel olaylar ulamında yüksek düzeyli
bellek kaydının yapılmasına yol açan gelişkin episodik bir bellek sahipliliği
ile oluşmuş olan katı benlik ve kişiliğe sahip, bir bakıma otokratik
(yöneten) birey denebilecek insan tipi bulunmaktadır. Anlambilimsel (semantik) bellek ise soyutlama yeteneği yüksek entelektüellik düzeyinde olan, yani daha
çok anlamla düşünen, eylemi daha az olan birey
tipinin kaynağı olmaktadır.
Öte yandan, üç bellek tipinin
temelde, yukarıda belirtilen üç yaşantısal birey tipi için bilinen üç öğrenme tipolojisinin de altındaki
nörolojik yapının özünü oluşturduğunu söylemek yanlış olmaz. Bilindiği gibi, görsel, işitsel ve dokunsal diye
ayrımlanan öğrenme tipolojilerinden dokunsalın kinestetik, işitselin episodik ve görselinse semantik olanla
ilişkili olduğu bilinmektedir.
Nitekim toplumsallaşma sürecinde iş
bölümü ve tabakalaşma sırasında
yaşamsal öneme sahip olan bilişsel öğrenme biçimleri doğaldır ki, birbirini
tamamlayan mesleki, ekonomik ve sosyal alanlar üzerinden değişen
toplumun kalkınma, gelişme ve ilerleme sürecinde holistik
mahiyeti olan son derece kritik işlevselliklere
sahiptirler. Diğer bir deyişle bunlar toplumun
geleceği için temel eğitsel-öğretsel
etkinliğin özündeki etmenler olmaktadırlar.
Bu açıdan bakıldığında da, toplumsal etkinliklerde yeterli ve gerekli entegre insani başarıların sağlanması
için üç bellek tipi sahiplerinin
belirlenmiş mesleki ve sosyal alanlara doğru olarak yerleştirilmiş
ve konumlandırılmış olmaları son derece önemli
yaşamsal gereklerdir (*****).
Mustafa Özcan (24 Ağustos 2015)
________________________________
(*) Devamı gelecektir.
(**)Bellemek, bitkisel üretimin
devamını sağlayan potas ve fosfor ile
birlikte üçlü biyo-kimyasal eleman içinde en
önemlisi olan azotun kökler
tarafından emilebilmesi için yapılması gereken havalandırma işinde kazma ile toprağın alt-üst edilmesi şeklindeki
işleme verilen addır. Burada dikkat çekici olan durum ise benzetmede olağan
üstü güzellikte bir eğretileme işinin
yapılmış olduğu hususudur. Çünkü canlılığın olmazsa olmazı, havada bulunup da inert bir gaz olduğundan suda
çözünemeyen azot belleme işi ile
toprağın bünyesinde bulunan gözeneklerde hapsedilmiş olarak hazır bulunan nitrifikasyon bakterileri aracılığıyla
suda çözünür nitrat veya nitrit moleküllerine, yani bitkiler
için mineral gübre diye bildiğimiz biyo-etkin bir kimyasala dönüşmektedir.
Toprağın bellenmesi ile ortaya çıkan bu olguya mikrobiyoloji’de azot
sabitlenmesi (nitrojen fiksasyonu) denmektedir. Zihinsel işlemler sürecinde
bilginin sabitlenmesi olan (mecazi) bellemek
işi ile ayni kategoriden kimyasal bir süreç
olması yönüyle yakın benzerlik içindedir.
Nitekim sinirlerce zihinde biyo-elektriksellikle
kazanılmış olan bilginin uzun dönemde kalıcılığının sağlanabilmesi için
muhakkak kimyasal süreç ile sabit
hale getirilmesi gerekmektedir. Ayrıca bu tür biyo-kimyasal süreçlerin özünde protein esaslı, yani azot bazlı biyo-kimyasalların yapıtaşları
olarak 20 amino asitin olduğunu da anımsamakta yarar vardır diyorum.
(***)Bunların, üç farklı yaşantı kategorisindeki
olguların kaydı sırasında beyindeki biyokimyasal
süreçler sonucu ortaya çıkan üç farklı belleme süreci şeklinde
yapılaşmış oluşumlar olduğu konusu nöro-biyokimyacılar,
nörologlar, psikiyatristler, nöro-psikiyatristler
ve nöro-psikologlarca artık geniş kabul görür bir husus olmuştur
(****)Türkçedeki “Huy çıkmadan can çıkmaz” özdeyişi bu bağlamdaki deneyimlerin
birikmesi sonucunda söylene söylene yerleşik bir deyiş haline gelmiş olmalıdır.
(*****)Bu nedenle de, üç bellek
tipinin pratik, teknik ve idari
şeklindeki üç ana meslek alanı ile
ilişkilendirilerek sosyo-kültürel
etkinliğe genel yön verme etmeni olarak ön okullaşma dönemi için doğrudan kullanabilir olduğunu
belirtmeliyiz. Böylece sosyo-kültürel
sistemi özünde katalize edecek
olan bir toplum ortamı yaratıp kalkınma, gelişme ve ilerleme için
etkin bir toplumsal araçsallık
kazanabiliriz. Bu anlayış çerçevesinde ilerlemek için bir toplum (siyasi) mühendisliği
faaliyeti oluşturmak, çok doğru bir hareket şekli olur sanırım
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder