28 Ekim 2012 Pazar

Us, Bilim ve Yortu (Erdoğan Merdemert, 28 Ekim 2012)


Us, Bilim ve Yortu

Her şeye rağmen us çağının büyük insanları hem bilimi hem Us'u (Feyerabend hariç) ve hem de İnancı (Nietzsche hariç) bir arada kendi varlıklarının sebebi olarak kabul ettiler. Feyerabend bilimle alay ederek akla veda dediğinde kendisinden geriye doğru baktı, Nietzsche ağladığında kendisinden ileriye doğru baktı, Hegel sistemi öyle bir kurdu ki tinin gelişmesini, eksi değerleri hesaba katmadan artan ve yükselen bir olgu olarak gördü. Einstein bilim ve tanrı ile ilişki kurmadı ama herkes öyle olduğunu sandı, Oscar Wilde yaşamı boyunca edebiyatın naif sokaklarında dolaştı, bilimi ve gerçek dinsel inancı hiç önemsemedi. Aldous Huxley “burası başka bir dünyanın cehennemi” derken, kendi distopik karakterinden daha fazla bir şey demek istemiş olmalıydı.

Bugün gelinen noktada da Us ve onun ortakları yani mantık, zeka ve sağduyu hala kolkola ve hala gözde. Onların yeri beyin dokusu ve bu doku bugün vücudun geri kalanından artık daha fazla kan talep edemeyecek kadar gelişmiş (hakkını kullanmış) durumda. O zaman artık bir yere gelmiş olduğumuzu ve artık orada öylece duracağımızı da kabul etmemiz gerekir ama alt birimlerin yatay gelişimini hesaba katarsak daha gidecek çok yol olduğunu bilmemiz, onu kabul etmekten daha farklı olmalıdır.

Buna göre ya da bana göre kalp ve baş hizasından geçen yatay iki düzlemin zahiri ufku ussal destek alanının ekseni olarak varsayılmalıdır, böyle iki boyutlu bu yatay düzlemler herhangi bir hedefe erişme misyonu taşımadıklarından sonsuzdurlar ve sonsuz olmaları iki boyutlu yatay mantık  düzleminin saltık zeminidir. İki boyutlu olanın hem uzay/zamanda bulunması ve hem de onun bir uzamının bulunması ve onun düşünceye böyle iki boyutlu gelmesi usun kendi soyut alanından doğrudan yansıdığı anlamına gelir, eğer öyle olmasaydı o yalnızca özdeksel veya görüngüsel olanı bilebilir ve yalnızca onu düşünebilirdi. Yatay iki boyuta yüklenen soyut us edimselliğinin kalp ve baş hizasında tasavvur edilmesinin sebebi bu bölgelerin önemli sayılmalarından kaynaklanır.

Aklın işleyiş mekaniği oldukça karmaşık, içgüdüler, tutkular, korkular ve duygular onun çarkının dişlerine takılıp onu sürekliliğini aksatıyor, sağduyu ise genç güzel bir kız edasında ve o en çok gerektiği yerde bir görünüp bir kayboluyor. Bugüne kadar yeryüzünde doğal ecel ile ölenlerin sayısı, şiddet kullanılarak öldürülenlerin sayısından kat ve kat fazla değil ve bunlara yaşamaya devam ettiği halde hayatı zindan edilenlerin sayısını da eklersek Huxley’in haklı olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. O zaman sorun nerede olmalı?

Karşılıklı duran iki güç var ki bunlardan birisi insanlık adına değil ve bunun diyalektik olması da adil değil çünkü onların çıkış noktalarının özdeşliği aynı zamanda başlangıcın da özü olduğundan farklılığı koyan etkinin ayrımı kendi içinden kendini kemiren ussal bir olgu gibi. İyiliğin ve kötülüğün aynı ussal noktadan çatallaşması onun işlevsel niteliği değil ama ona ait öz nitelik olmalı ki tetiklenmesi için sadece basit bir dürtü yeterli olabilsin. Bu dürtü bilimsel değil ruhsal ya da dinsel olmalı ve onu kutlama adına yortular (yortuyu tüm dinsel ritüeller için kullanmak uygun olabilir) düzenlenmeli.

Erdoğan MERDEMERT (28 Ekim 2012)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder