Holistik Bilim
Bilimin iki temel biçiminden (veya görünümünden ya da ulamından da diyebiliriz) biri olan holistik bilimi, ötekisi olan ve genel olarak bilim diye bilinen analitik bilim ile kıyaslamak son derece öğretici ve yararlı entelektüel bir etkinliktir.
Ancak holistik (bütünsel) bilim kavramı çok yeni ve pek bilinir olmadığından Türkçe günlük dilde sıradan olarak kullanılır değildir. Hatta analitik bilimin dikotomik çifti olması nedeni ile olağandışı önemine karşın en geçerli bilim dili sayılabilecek İngilizcede dahi halen dikkatlice elle alınan ve üzerinde henüz tartışılan bir kavramdır.
Durum bu olunca kavramın entelektüel görüngeden enine boyuna irdelenmesi gerektiği kanısına vardım. İki sözceden oluşan kavram göstergesinin ikinci terimi olan bilim sözcüğünün ne anlama geldiği çoğu insana şu veya bu şekilde malum olduğundan buradaki irdelemede üzerinde durulacak olan terim bir niteleme mahiyetinde olan holistik sıfatı (önadı) olacaktır.
Böylece bu denemenin amacını, holistik kavramının olabildiğince “açık ve net” bir şekilde etraflıca betimlenmesine çalışarak popüler düzeyde anlaşılmasını sağlamak olacaktır diye özetleyebiliriz.
Holistik sıfatı Yunancada (holos) bütün anlamına gelen kökten gelmektedir. Bütünselcilik anlamına gelen holizm terimini ise 1926 yılında tanımlayıp sanatsal, felsefi ve bilimsel yazına kazandıran General Jan Christiaan Smuts’dır.
Hollanda kökenli bir İngiliz olan düşünür Smuts, ayrıca B.Britanya’nın üzerinde hegemonyasının sürdüğü 19. yy’ın ilk yarısında Güney Afrika’da iki defa olmak üzere toplam olarak 14 yıl süre ile başbakanlık yapmış bir kişidir.
Smuts holizm terimini bilimsel yöntemin temel yaklaşım biçimi olan redüksiyonizmin (indirgemeciliğin) dikotomik karşıtı olsun diye benimsemiştir. Böylece bilimin çok bilinen bu standard yöntem anlayışının zıt tarafındaki kutbuna bir karşılık bulmayı amaçlamıştır diyebiliriz. Bu doğrultuda yazdığı “Holism and Evolution” adındaki kitapta, Aristo’dan beri söylene gelen, “bütün, parçalarından fazladır” şeklindeki ilkenin evrim olgusu içinde de genel bir geçerliliğe sahip olduğunu göstermiştir. “Holism and Evolution”, çok sonraları, 1968 yılında Ludwig von Bertalanffy’nin sistem kuramının temellerini ortaya koyduğu “Genel Sistem Kuramı” (GST) adlı yapıtına da esin kaynağı olduğundan bu bütünsel alan için “inisiyal”, (başlatan) vuruşu yapmıştır denilebilir.
Öte yandan bu girişimin gerçekleştiği 1926 yılında mikro fizikte kuantum kuramı konusunda holistik görüşün bir ürünü olarak görülebilecek Kopenhag yorumunun indirgemeci görüşe üstünlük sağladığı dikkate alındığında dünyada kuramsal bilimin doruğa ulaştığı bir dönemden geçildiği söylenebilir. Bu dönemi kısaca “holistik-devrimsel zirve” olarak niteleyebiliriz. O dönemden beş çeyrek asır önce, 19. yy başında ortaya atılan, J. Dalton’un kimyasal elemanların atom kuramı ve J. L. Proust’un kimyasal bileşiklerin rasyonel oranlar yasası bunlara zıt bir yapıda olan analitik, redüksiyonist yani atomistik nitelikteydi. Bu karşıt döneme de “analitik-devrimsel zirve” diyebiliriz.
Özetle, 20. yy ikinci çeyreğinde ortaya çıkan holizm, 19. yy ilk çeyreğinde ortaya çıkmış olan atomizme diyalektik bir tepki, yani çelişik bir karşı olumdur diye düşünüyorum.
Smuts ve Bertalanffy’nin holizmin bilimsel temel taşları mahiyeti ile açıkladığı bütün ve dizge kavramları arasındaki ilişkinin biçiminin anlaşılırlığını artırmak için bunları sistematize etmek gerekmektedir. Bunun için önerilebilecek şey Kartezyen Koordinatlar şeklindeki dik eksensel gösterimdir. Böylece bu iki boyut somutu temsil eden yatay eksedeki iki karşıt kutup olarak tanımlanır. Dikey olan soyut eksende ise dikotomik çift olan kuram ve yöntem yerleştirilebilir. Bunun anlamı şudur; yatay eksende ne sorusuna cevap bulmayı amaçlayan iki kavrama karşılık niçin ve nasıl sorularına cevap bulmayı amaçlayan iki kavram Kartezyen tarzda ilişkilendirilmiş olur.
Açıklayıcı olacağını düşünerek holizm kavramının boyutlarının konumlandırılması için önerdiğim bu koordinat gösteriminin yanı sıra konunun anlaşılırlığı için terimlerin kavramsal çerçevesinin, yani mantıksal ilişkilerinin çeşitlendirilmesinin de nasıl olacağı açıklanmalıdır.
Önce anımsayalım; bir kavram ne denli soyut, bütüncül ve geniş kapsamlı olursa belirlenebilirliği o denli güçtür. Yani holizm, bu ulama dahil olduğuna göre mantıksal çerçevenin belirlenmesi oldukça zor olacaktır demektir. Hatta bu mahiyet ile ele alınan holizme kavram demek yerine Batı dillerinde yorumu da içeren soyut kavramları ifade etmek için söylenen kavrayış, yani nosyon, hatta kuram demek daha da uygun olabilir.
Bu doğrultuda ele alınan terimin tanımı tek tümceyle şöyle yapıla gelmektedir: Holizm, canlının parçalarından daha fazla olan organik ve birleşik bütünsel gerçekliğinin kuramıdır.
Bu tanımlamaya bakılınca felsefi değil de bir bilim ulamından söz edilmekte olduğu kolayca görülmektedir. Ayrıca neden daha 19. yy başları gibi bir erken tarihte tıp ve biyolojide bütünsel bakış açısına dayalı görüşlerin ortaya atıldığı da anlaşılmaktadır. Nitekim alternatif tıp o zamandan beri holistik bilimin olmasa bile holistik anlayışın ilk uygulamamalarını bulduğu pratik bir alan olmuştur.
İlk ortaya atılışından sonraki iki Dünya Savaşı arası ve sonrası 35 yıllık uyku döneminin ardından Batı’da 1960’ların başından itibaren holizm ile ilgili konularda bu kez hızlı ve sürekli bir canlanış dönemi ortaya çıkmıştır. Ama bu kez konu, insan bilimlerini de kapsamına alır bir nitelik sergilemektedir.
Konunun bu kapsamla, o zamandan beri Batı’da hararetle tartışılıyor olmasına karşın 30 yıllık bir gecikme ile dahi olsa, 1990’lardan itibaren Kadıköy Düşünce Platformu’nda dar bir çevre için ancak geniş bir bakış ile ele alınarak gündeme getirilmiş olması Türkiye için önem taşıyan bir olanak yaratmıştır diyebiliriz.
Bu tür bir girişimin bilimin standardını temsil eden üniversite tipi kurumlarda değil de niçin çalıştay, seminer gibi tali bilimsel oluşumları temsil edebilen “platformlar” düzleminde ele alındığı sorusunun cevabı ise başka irdeleyici bir incelemenin konusudur.
Mustafa Özcan (18.07.2012)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder