Matematik, Nobel ve Ödüller
Matematik için çok yinelenen bir sözceyi aktarmak istiyorum:
Matematik bilimlerim ecesidir.
Bu deyiş belli ki matematiği bilimler hiyerarşisinde en üste yerleştiren bir kanıyı, bir görüşü temsil ediyor. Ayrıca görüşün doğruluk payının yüksek olduğunu da vurgulamak gerekir. Nitekim, 1962 Nobel Fizik Ödülü sahibi, eşkenaz kökenden Macar yahudisi, meslekten kimyacı, ABD’li fizikçi Eugene Wigner’in bu durumla ilgili olarak 1959 yılında “matematiğin doğa bilimlerindeki akılalmaz verimliliği” başlığıyla bir konferans vermiş olması bu tanınmış bilim önderinin konunun önemine dikkat çekme çabasıdır. Konferansın o zamanlar dünyada yaratmış olduğu geniş yankının izlerinin aradan geçen yarım yüzyıla karşın bugün hala sürmesi ise matematiğin bilimlerin kraliçesi, ecesi olduğunun doğrulanması için bir kanıt olarak gösterilebilir.
Ama burada aporetik (“hiçbir yöne gidemeyen açmazlık, kararsızlık hali” anlamında) bir noktanın açıklığa kavuşturulması gerekiyor: Anlatımın, Jacques Derrda’nın fallologo odaklı ikili karşıtlıklara dayanan yapısökümsel yöntemi yoluyla anlambilimsel yönden çözümlenmesi, matematiği en yoğun kullanan doğa biliminin zımni olarak tüm bilimlerin kralı olduğu sonucunu da doğuruyor.
Öte yandan matematiğin verimliliği konusuyla ilgili olarak 20. yy son çeyreği için yapılacak genel bir değerlendirmede, çeşitli bilimlerdeki uygulamalarından önemi en fazla artanın finans matematiği olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Önemdeki artışın nedeni içinse, finansal ekonominin taşınır değer borsaları’nda spekülatif işlem sonuçlarının önceden kestirilmesine yönelik teknik analiz alanından, hatta -biraz yanıltmaçsal (paradokssal) bir terminoloji gibi gelse de- “spekülatif ekonometri” diye adlandırılabilecek disiplinden ileri geldiğini eklersek bir açıklık sağlanmış olur diye düşünüyorum.
Ayrıca, geçen yüzyılın son dönemlerinde borsaların öneminin toplumsal olaylar içinde dorukta oluşunun koşutunda (paralelinde) ekonomi araştırmaları için verilmekte olan pek çok ödülün bu alandaki çalışmalara gitmiş olması öneminin artışı için sağlam bir göstergedir.
Bu ödüllerden biri de kuşkusuz düyaca tanınmış Nobel Ödülüdür. Fonlamayı yapan vakfın İsveçli dinamit imalatçısı Alfred Nobel tarafından 1895 yıllında kuruluşunun ardından yıllık esasta parasal olarak oluşturulan ödüller ilk defa 1901’de dağıtılmıştır. Ödülller başlangıcından 1969 yılına dek ekonomi hariç fizik, kimya, tıb, edebiyat ve barış olmak üzere beş ulamda (kategoride) Dünyaca tanınmış başarılı bilimsel, ekinsel ve toplumsal çalışmalara verilmiştir.
Ancak ödül ulamı kapsamında matematiğin neden yer almadığı yönünde sıkça sorulan soruya yeri gelmiş iken değinmeden geçmemek gerekir. Biraz açarsak, bu soru temelde, bugün en başta ekonomi olmak üzere, fizik, kimya gibi bilim dallarında yapılmış matematiğe dayalı çalışmalara verildiği, yani ödüllerin dolaylı olarak da olsa bir bakıma matematiği ödüllendirmekte olduğu, ama fiilen neden bir ödül ulamının doğrudan matematiğe tahsis edilmemiş olduğu ile ilgilidir. Soruya ödülün yüzyılı aşkın tarihinde çokca rastlamak olanaklıdır. Konuya cevap olarak, A. Nobel’in bir kadını tanınmış bir matematikçiden kıskanmasından kaynaklanan karşı bir tepkiyle matematiği ödül kapsamı dışında bırakmış olması gibi benzer çeşitli söylenti ve varsayımlara dayalı görüşler ileri sürülmüş ve halen de sürülmektedir.
Benim görüşüm daha başkadır. Bana göre bu durumun Nobel Ödülü’nün, -en azından başlangıçta- sosyokültürel sisteme doğrudan katkısı olabilecek deneysel ve uygulamalı bilimler için düşünülmüş; ama matematik, teorik (matematiksel) fizik gibi doğrudan uygulaması olmayan bilim dalları için düşünülmemiş olması nedeniyledir. Bu husus A. Einstein’e verilmiş olan Ödül’ün niteliğinden kolayca çıkarılabilir. 1921 yılı Nobel Fizik Ödülü Einstein’e, O’nun tanınmasına neden olan bilimsel paradigmal devrimsel nitelikteki görecelik kuramı yerine, sonuçlarından pratikte kolayca yararlanılabilecek erke temelli (enerji bazlı) fotoelektriksel etkiyi tanımlamış olması nedeniyle verilmiştir. Ödül kapsamındaki amacın doğrudan toplumsal yarar olduğu bu örnekolayda açık bir biçimde ortaya çıkmaktadır.
Hal böyle olunca bu durum bir kurum olarak ödüllendirmenin ne olduğu sorusunu akla getiriyor. Ödüllendirmenin temelde, toplumda belirlenmiş bazı konulara dikkat çekme ve bu yönde istendik davranış oluşturmada yetkin bir araç işlevine sahip olduğunu söylersek her halde yanılmış olmayız. Ayrıca buna, ödül mekanizmasının Batı dünyasındaki toplum mühendisliği etkinlikleri kapsamında özellikle de iktidar seçkinlerinin en tepede olanlarınca yoğun bir biçimde kullanılmakta olan bir araç olduğu bilgisini eklersek konunun önemi için gereken vurguyu da yapmış oluruz sanırım.
Öte yandan, savaş sonrası dönemde dünyada gönenci (refahı) artırmaya yönelik olarak başlatılan dizge dönüştürücü (sistem transforme edici) çabalardan biri olarak ekonomi uluslararası düzeyde açık ve seçik bir üstünlük kazanmış, sonuçta da bir bilim dalı olarak öne çıkarak 1969 yılında Nobel Ödülleri kapsamına alınmıştır.
Konuyu bir de, dikkat çekici sayıda Ekonomi Nobel Ödülü’nün yöneldiği matematik yoğun bir alan olarak finans ekonomisi disiplini ekonometri’nin görüngesinden (perspektifinden) bakarak ele alalım. Paweł Ciompa tarafından ilk kez 1910 yılında benimsenmiş olan ekonometri terimiyle adlandırılan bu bilimsel etkinlik alanı, Norveçli ekonomist Ragnar Frisch tarafından matematiğin en önemli uygulamalarından biri olan istatistiğin bir altdalı olarak geliştirilmiştir. İki savaş arası ve sonrası dönemde ekonomik araştırmaların nitelik düzeylerinin artırılması amacı ile akademik çevrelerce benimsenmiş ve bolca kullanılmıştır. Nitekim ilk Ekonomi Nobel Ödülü Hollandalı Jan Tinbergen ile birlikte R. Frisch’e verilmiş olması o dönem için bu dalın önem düzeyini göstermektedir.
Ödüllendirme etkinliğini genel bir belirleme ile toplum mühendisliğinin bir propaganda türlerinden biri olarak görüp ele alırsak bunların içinde Batı toplumunda en yüksek etkililiğe iye (sahip) olanının akçalı Nobel Ödülü olduğu görülür. Ayrıca kurgusu irdelendiğinde berat, madalya gibi saymaca simgesellikler yerine ödülün, akçalı, yani maddi değerli olması onun sermaye gücünü temsil eden bir yanının bulunmasının amaçlandığı anlaşılır.
Sonuç olarak şu hususu üzerine basarak vurgulamakta yarar var: Ödüller toplumda masum birer özendirme etkinliği olarak sıradan toplumsallıklar değil, toplum mühendisliğinin en verimli bilişsel koşullandırma araçları olarak sahibine meşruiyet sağlamaya yönelik eğitim kurumlarıdır.
Mustafa Özcan (13 Şubat 2012)
Jacques Derrida'nın fallologo odaklı çalışması hakkında yeterli bilgiye erişemedim, buna ait kaynaklar tatminkar değil.Konunun tamamen yapısöküm irdelemesi olduğunu da sanmıyorum,özellikle fallologo hakkında sizden kısaca bilgi alabilirsem sevinirim.Konunun daha net anlaşılması için gerekli olacak sanırım.
YanıtlaSil