Kadıköy Düşünce Platformu olarak 2020 yılında ülke ve dünya gündeminde her zaman akıl ve bilimin hakim olmasını umar, tüm KDP müdavimlerine sağlık. huzur ve mutluluk içinde geçecek yeni bir yıl dileriz.
EVRENSEL VE YEREL HER TÜR FİKİR VE DÜŞÜNCENİN OLUŞTURUMUNUN VE DEĞİŞİMİNİN ÖZGÜRCE YAPILDIĞI AVRASYASAL-ENTELEKTÜEL MERKEZ. Kadıköy Düşünce Platformu, günlük yaşamın bilim, kültür, politika, sanat, ekonomi, devlet ve yönetişim konularının sorunlarına disiplinler arası ve ötesi anlayışla holistik ve evrimselci bir yaklaşım ile çözüm arayışı çabası içindedir. ~~~~~~~~~~~~~~~~~~"KDP BÜTÜNSEL BİLİMİN ARAŞTIRMA MERKEZİ"~~~~~~~~~~~~~~~~~~
31 Aralık 2019 Salı
23 Aralık 2019 Pazartesi
Wikipedia’ya Dair (*) (Mustafa Özcan, 23 Aralık 2019)
Wikipedia’ya Dair (*) (Mustafa Özcan, 23 Aralık 2019)
290'dan fazla dilde mevcut ve en az 40 milyon başlıktan
oluşan kalabalık kaynaklı, hipermedya türü bir ansiklopedi olan Wikipedia
genellikle “kalabalık bilgeliği”nin başarılı bir örneği olarak görülüyor.
Ancak doğruluk ve güvenilirlik eksikliği,
konuların eşit olmayan kapsamda konulmuş olması ve yazma kalitesindeki düşüklük
diğer bazı eksikliklerin yanı sıra belirtilebilecek özelliklerindendir. Dahası,
bazı eleştirmenler Wikipedia'yı, bireylerin mülkiyeti olmaktan ziyade “aklı” bir
“sosyal fenomen” olan sosyal böceklerde bulduğumuz gibi, kovan zihninin
gelişiminin bir örneği olarak görüyor. Yani tek tek arılar yerine bir koloniyi
temsil etmekte olan bir durumsallıktır.
Bu çalışma Wikipedia'yı insanlığın bilişsel
evrimi açısından analiz ederek bu tartışmalara ışık tutmaya amaçlamaktadır.
Nöropsikolog Merlin Donald'ın Modern Zihnin Kökeni'ne (1991) bağlandığı ve
bilişsel evrimde (sırasıyla mimetik, dilbilimsel ve dışsal sembolik bir biliş
ile karakterize edilen) üç aşamayı ayırt ettiği, İnternet’in gelişiminin ve
özellikle Wikipedia gibi kalabalık kaynaklı projeler dördüncü, bilgisayar
aracılı bir biliş biçimi olarak anlaşılabilir.
Eğer hominidlerin bilişsel evrimini ve bu
evrimde yazı, matbaa ve bilgisayar ağları gibi kültürel ve teknik eserler
tarafından oynanan rolü incelersek, bireysel zihinlerin artan bir bütünselleştirmeye
doğru geliştiğine tanık oluruz.
Zihin ürünlerinin ve düşünme süreçlerini dış
anılar, softbotlar ve diğer yapay zekâ biçimlerine dış kaynak kullanımı ve
sanallaştırılmasıyla, ‘kovan’ zihnin insanüstü “küresel bir beyin şeklinde
gerçekleşmeye doğru ilerlemekte” olduğunu görüyoruz.
Çalışma, insan bilişinin geleceği hakkında
bazı kurgusal tahminler yaparak sona bulmaktadır.
Mustafa Özcan (23 Aralık 2019)
______________
(*)https://www.researchgate.net/publication/325195918_Ecyclopedias_Hive_Minds_and_Global_Brains_A_Cognitive_Evolutionary_Account_of_Wikipedia sayfasında yer alan Rotterdam Erasmus Üniversitesi felsefe fakültesi akademisyeni Jos de Mul’un
Wikipedia’ya dair yaptığı akademik çalışmanın özetinin Mustafa Özcan
tarafından çevrilip bazı küçük eklentiler ve değiştirmeler ile edite edilerek
daha anlaşılır olabilmesi için oluşturulmuş halidir.
28 Kasım 2019 Perşembe
Holistik Bakış (Hakan Okay / Dünya Gazetesi, 4 Haziran 2015)
Holistik Bakış
Ülkemize ekonomik güç kazandıran, istihdam yaratan, ihracat yaparak döviz girdisi sağlayan, kendi markaları ile dünya pazarlarına açılan işletmelerin, gelecekte de varlıklarını sürdürebilmeleri, sadece ülke içinde değil, dünya pazarlarında da rekabet avantajı sağlamaları, marka ve şirket değerlerini arttırabilmeleri için, iki önemli kavram ön plana çıkmaktadır: Yönetim ve Pazarlama.
Üretimin işletme içinde olduğu kadar, işletme dışına; depolama, lojistik, güvenlik ve yan hizmetlerin dış kaynak kullanımına kayması, bunların “Tam Zamanında” yönetiminin sağlanmasını gerekli kılmaktadır. Ayrıca “İç Müşteriler” dediğimiz, çalışanların mutluluğu, sadakati ve dolayısı ile verimliliğin de doğru yönetilmesi gereken konuların başında yer almaktadır. Bir departmanın çıktısı, başka bir departmanın girdisidir, bu nedenle bir işletmede sadece tek bir departmanın başarısı, tüm işletmenin başarısı işin yeterli değildir. Toplam iş kalitesine, verimliliğe, kârlılığa, müşteri memnuniyetine, marka ve işletme değeri artışına ulaşmak için, tüm departmanların uyumuna, işbirliğine ve birbirlerini tamamlamasına gereksinim vardır.
İşletmelerin üretmiş oldukları mal ve hizmetlerden oluşan ürünlerin doğru bir şekilde pazarlanması da bir o kadar önemli bir konudur, çünkü işletmelerin gelirleri satışlardan sağlanır. Pazarlaması etkin bir şekilde yapılmayan ürünlerin satışının yapılması çok zordur ve rekabet karşısında tutunmaları mümkün değildir. Günümüzdeki yoğun rekabet, değişen pazar koşulları ve artan tüketici beklentileri, işletmelerin kendilerini sürekli geliştirmeye ve uyum elastikiyeti sağlamaya itmektedir. Pazar araştırmasından başlayıp, ürün geliştirilmesi, fiyatlandırılması, dağıtımı ve tanıtımının yapılması gibi tüm faaliyetleri kapsayan pazarlama konuları, artık sadece işletme içinde değil, sahada, dijital dünyada ve çok çeşitli satış kanallarında etkin olarak uygulanmalıdır.
Geleceğin yönetici veya pazarlamacıları, sadece çalışmış oldukları departmanlara değil, tüm işletmeye ve satış sonrası müşterileri de kapsayacak bir “Helikopter Bakışı” ile yukarıdan bakabilme yeteneklerini geliştirmek, dolayısı ile işletmelerin geleceklerine daha fazla katkı yapmak zorundadırlar.
Geleceğin yöneticileri, rekabet dahil pazarın, işletmenin ve müşterilerin tümünü görme becerisine sahip kişilerden seçilecektir. Keza, gelecekte var olacak ve değer kazanan işletmeler de, bu yeteneğe sahip girişimcilerin eseri olacaktır.
Günümüz girişimcileri ve yöneticilerine olduğu kadar, gelecekte bu görevleri devralacak gençlere, başta son yıllarda gerek konferans veya eğitimlerde çokça dile getirilen, hatta bazı üniversitelerin işletme bölümlerde yepyeni konular olarak ders programına alınan, yeni yönetim ve pazarlama kavramları olduğu kadar, klasik kavramları da zaman zaman burada ele alacağım.
İlk konumuz: Holistik Bakış
“Rseimn btününüe bmakak ömelnidir. Pkei kçaımız rseimn tmaaımnı gröebilyior ya da oallyarı btünüsel bkaış aıçyısla dğelerğenridioyr ? Cambridge Üinrevsietsi’nin ypağıtı bir aşarmırtyaa gröe kleiemleirn içnikedi hfraliren yreini dğeiştisreniz blie ilk ve son hrafreli anyı kadlığı scüere keilyemi droğu okuaybilyiorumşuz. Bnuun needni kleimereli hraf hraf dğeil de bir btüün oralak oyokur omlazımmış.”
Yazıyı okurken çok zorlandık mı? Belki birkaç kelime haricinde kelimelerin tamamını takılmadan okuduk. Çünkü bir yapı, başlangıçta bir bütün oluşturduysa onu parçalasak bile parçalar arasındaki ilişki ve etkileşim devam ediyor; tıpkı harflerden oluşan kelimelerin bütünlüğü korunduğu gibi. Bu hafta parçalara odaklanıp onları incelemek, işlemek veya tahlil etmek yerine bütüne odaklanmak veya toplam sistemlerle ilişkili olmak (1) anlamına gelen ve parçaları bütünden ayrı olarak incelemenin gerçekliğin bazı unsurlarının hesaba katılmamasına yol açacağı (2) ifade edilen “Holistik Bakış“tan söz edeceğim.
Holistik bakış konusuna girmeden önce “Holizm” ve “Holistik” kavramlarından bahsetmek faydalı olacaktır. Eski Yunanca’da tam, bütün anlamına gelen Holos kelimesinden türeyen holizme göre bütün, parçaların toplamından fazladır. Holizm, genel olarak, canlıyla cansız, organikle inorganik faaliyet arasında gerçek, temel ve indirgenemez bir farklılık bulunduğunu; canlı organik bütünleri oluşturan parçaların bütün içinde, bütünün dışında olduğundan daha farklı bir biçimde fonksiyon gösterdiklerini; bir fenomeni anlamak için, onu bütünlüğü içinde, yani onun bir parçası olduğu bütünü anlamak gerektiğini; ve dolayısıyla bütünün her zaman öğelerinin yalın toplamından daha fazla bir şey olup, karmaşık bir fenomenin, salt onu meydana getiren öğelerin analizi yoluyla anlaşılamayacağını savunan anlayış, yaklaşım ve öğretidir(3). Holistik kelimesi ise bütünsel, bütüncül ya da eksiksiz bütünlük anlamına gelmektedir.
Tıp, üretim, pazarlama, insan kaynakları, mimarlık gibi pek çok alanda holistik bakış önemli bir noktaya gelmiştir. Örneğin Hipokrat; ''Bir kişinin ne çeşit hastalığı olduğunu bilmektense, ne çeşit bir kişinin hasta olduğunu bilmek daha önemlidir'' sözüyle tıpta holistik yaklaşımın önemini ifade etmiştir. Yani bir hastalığın teşhis ve tedavi süreçlerinde modern tıp uygulamalarının yanı sıra hastalığın ruhsal etkilerine de bakılmaktadır. Ya da iç mimaride ev ya da mekan tasarımlarında, artık sadece güzel görünmesiyle yetinilmiyor örneğin mekanlar “Feng Shui”ye göre döşeniyor çünkü artık hem göze hitap eden hem de kendimizi rahat, huzurlu ve iyi hissettiğimiz pozitif enerjisi olan mekanlar isteniyor.
Holistik bakış, insan kaynakları departmanında kurum için seçilecek en doğru personellerden oluşan yetenek havuzunun oluşturulması açısından da oldukça önemlidir. İşe başvuru yapan adayların sadece CV’lerinde yazılı olan eğitim bilgilerine odaklanarak personel seçmek EQ (Duygusal Zeka) ve CQ (Kültürel Zeka) açısından yetersiz olabilecek kişilerle çalışmanıza neden olabilir. Bu nedenle insan kaynakları yöneticisi holistik bakış açısını kullanarak adayı çok yönlü değerlendirip doğru seçimi yapmalıdır.
Yönetim ve organizasyon konusunda çağdaş yaklaşımlardan olan “ Toplam Kalite Yönetimi” anlayışı ve modern organizasyon teorileri olan sistem yaklaşımı ve durumsallık yaklaşımı da holistik düşünceyle karakterize edilmektedir. Yapılan tüm işlerin sürekli iyileştirilmesi yöntemine dayanan, bütünsel bir yönetim olan toplam kalite yönetimi ile işletmeye bütünsel (Holistik) olarak bakabilme yeteneği kazandırılır. Çünkü Toplam Kalite Yönetimindeki “Toplam” kelimesi, kalitenin tüm süreçlerde ve işlerde herkesin katılımıyla sağlanabileceğini savunmaktadır.
Ludwing Von Bertalanfy’nin 1920’lerde öne sürdüğü sistem yaklaşımında Bertalanffy, bütünü anlayabilmek için tek tek parçaların ve süreçlerin yeterli olmayacağından parçalar ve süreçler arasındaki etkileşimi de incelemek gerektiğinden söz etmektedir. Bütünsel (holistik)yaklaşım ilkesine dayalı olan sistem yaklaşımı, yönetim sistemine, bütünün, kendisini oluşturan parçaların toplamından daha büyük olduğunu savunan holizm kavramını sunmuştur. Holizmin sinerjik etki yaratmasından dolayı bütünün, kendisini oluşturan parçaların toplamından daha büyük olduğunu söyleyebiliriz. Bir örnek vermek gerekirse üretim departmanında bir çalışan tek başına 7 birim ürün üretiyor ve başka bir çalışan da tek başına 8 birim ürün üretiyorsa ikisi birlikte çalıştığında 7+8=15 birim üretim yapması beklenir, fakat ikisi birlikte çalıştığında 15 birimden fazla üreteceklerdir. Yani parçaların kendi başlarına yapabilecekleri işlerin toplamı bir araya geldikleri zaman, yapabilecekleri işlerin toplamından daha küçüktür. Sistem yaklaşımla alt birimler ve üst birimler arasındaki uyumun gerekliliğini anlayan yöneticiler, geniş bir bakış açısıyla, kendi sisteminin bağlı olduğu alt sitemler ve çevre koşullarını da dikkate alarak görevini, sadece kendi görevleri açısından yorumlamayacaktır. Böylece alt birim yöneticileri sadece kendi amaçlarını maksimuma çıkarma çabasından vazgeçerek diğer birimlerle beraber kâr etme amacına odaklanacaktır. Ayrıca probleme yönelik tüm etkenlerin göz önünde tutulup incelenmesiyle sorunun anlaşılması ve tespit edilmesi sağlanacaktır. Holistik bakışı benimseyen sistem yaklaşımı ile işgücü, bilgi, donanım, entelektüel sermaye ve diğer üretim unsurları bir araya getirilerek sistemli bir çalışma sağlanacaktır.
Ana fikri değişen çevre koşullarında en uygun örgüt yapısını ve süreçlerini belirlemek olan ve değişen koşullardan dolayı, tek bir “En iyi örgüt” yapısının olamayacağını savunan “Durumsallık yaklaşımı”nın da “Holistik bakış”ı benimsediğini söyleyebiliriz. Çünkü örgüt yapısını bağımlı değişken, iç ve dış koşulları bağımsız değişken olarak kabul eden durumsal yaklaşımda en iyi örgüt yapısı için tüm çevre koşullarının analiz edilmesi önemlidir.
Artan rekabet koşulları, teknolojideki gelişmeler, müşterilerin taleplerinin artması, tüketim pazarlarının gittikçe daha fazla bölünmesi, satın alma davranışlarının değişmesi, rekabet edebilmek için kalitenin tek başına yeterli gelmemesi ve geleneksel pazarlamanın örgütün hedeflerine ulaşmadaki etkisinin yetersiz kalması gibi nedenler holistik pazarlamanın da gelişmesine ve öneminin artmasına neden olmuştur. Holistik bakışı pazarlama açısından ele aldığımızda, holistik pazarlama anlayışında pazarlamanın görevi, müşterinin istediği değerleri araştırmak, oluşturmak ve bu değerleri onlara dinamik ve rekabetçi bir ortamda ulaştırmaktır. Çıkış noktası bireysel müşteri gereksinmeleri olan holistik pazarlamanın odak noktası ise müşteri değeri, örgütün ana yetenekleri ve işbirliği zinciridir. Veri tabanı yönetimi ve değer zinciri bütünleşmesi ile de, müşteri bağlılığına ve müşterinin yaşam boyu değerine, kârlılıkta büyümeye ulaşılabilmektedir (4).
Tablo 1. Holistik (Bütünsel) Pazarlama Anlayışının Boyutları
Kaynak: Kotler, P., Keller, K.L. 2002: 19
Tablo 1’de Holistik pazarlamayı oluşturan bileşenlerin İçsel pazarlama, İlişkisel pazarlama, Bütünleşik pazarlama ve Sosyal Sorumluluk Pazarlaması olduğu görülmektedir. İşletmeler içsel pazarlama ile, pazarlamanın sadece dışsal değil aynı zamanda içsel de olduğunun farkına vararak, müşterileri memnun etmek için öncelikle çalışanlarını memnun eden faaliyetlerde bulunmaktadırlar. Ömer Baybars Tek’e göre, İlişkisel pazarlama ise, müşterilerin yaşam boyu değerinin öneminden yola çıkarak, işletmelerin müşterileri ile ilk karşılaşmadan itibaren “Evlilik” ya da “Tercihli arkadaşlık” gibi çok uzun yıllar sürecek bir ilişki başlatmak ve bu ilişkiyi sağlıklı ve her iki taraf için de anlamlı ve yararlı bir şekilde sürdürme düşüncesi ve niyetine dayanmaktadır (6). Müşteri sadakatini arttırmak için kullanılan sadakat kartları bunun en sık kullanılan örneğidir (YKM Kart, Money Kart). Sosyal sorumluluk pazarlamasında işletmeler sadece kâra odaklanmayıp, sosyal sorumluluk bilinciyle toplumsal gelişme ve toplumun çıkarları yönünde de faaliyette bulunmaktadırlar. Bridgestone’nun “Emniyet Lastiği” reklam filmi, Koç’un “Meslek Lisesi Memleket Meselesi” projesi, ya da Turkcell’in “Haydi Kızlar Okula” kampanyaları sosyal sorumluluk pazarlamasına örnek olarak gösterilebilir. Son olarak bütünleşik pazarlama da pazarlama iletişiminin reklam, halkla ilişkiler, kişisel satış gibi öğelerini tek tek kullanmak yerine, tutarlı olarak bir arada kullanılması ifade edilmektedir. Günümüzde pek çok firma pek çok koldan pazarlama stratejilerini geliştirmektedir. Televizyon, radyo, dergi reklamlarının, billboardların yanı sıra, promosyon ürün hediye etmekte, advergame hazırlamakta, sosyal medyayı aktif kullanmaktadır.
Örneklerinde de görüldüğü gibi holistik bakış hayatın her alanında mevcut. Bu nedenle holistik bakışı sadece işletmeler, kurumlar boyutunda değerlendirmemek ayrıca kendimize ve çevremizdeki insanlara da holistik bakış ile bakmak hayatımızı kolaylaştırabilecek etkiler yaratacaktır. Tek ehliyetli kişiler olmak yerine, çift ehliyetli kişiler olmak hem bize hem de çevremize katkı sağlayacaktır. Örneğin tek ehliyetli davranarak, çocuğumuz spor, ya da müzik konularında başarılı fakat sayısal konularda yetersiz diye üzülmek, onu spordan ve müzikten uzaklaştırıp sadece derslere yöneltmek, ne sizi, ne de çocuğunuzu mutlu edecektir. Kısacası sadece satırları okuyarak yetinmemeli, satır aralarını da okuyabilme yeteneğimizi geliştirmeliyiz. Çok yönlü düşünmenin size sunacağı anahtarların size pek çok kapıyı açabileceğinizi unutmamanız dileğiyle.
Hakan Okay (Dünya Gazetesi, 4 Haziran 2015)
Kaynakça:
(1) http://www.merriam-webster.com/dictionary/holistic
(2) Tecim, V. (2004) Sistem Yaklaşımı ve Soft Düşüncesi, D.E.Ü. İ.İ.B.F. Dergisi, C: 19, S: 2, ss: 75-100
(3) http://www.turkcebilgi.com/holizm
(4) Kotler, P., Jain, D., Maesincee, S. (2002) Marketing Moves: A new Approach to Profits, Growth and Renewal, Harvard Business School Press, Boston
(5) Kotler, P., Keller, K.L. (2012) Marketing Management, 14th edt. Prentice Hall
(6) Tek, Ö.B., Özgül, E. (2008) Modern Pazarlama İlkeleri Uygulamalı Modern Yönetimsel Yaklaşım, Birleşik M., İzmir.
(2) Tecim, V. (2004) Sistem Yaklaşımı ve Soft Düşüncesi, D.E.Ü. İ.İ.B.F. Dergisi, C: 19, S: 2, ss: 75-100
(3) http://www.turkcebilgi.com/holizm
(4) Kotler, P., Jain, D., Maesincee, S. (2002) Marketing Moves: A new Approach to Profits, Growth and Renewal, Harvard Business School Press, Boston
(5) Kotler, P., Keller, K.L. (2012) Marketing Management, 14th edt. Prentice Hall
(6) Tek, Ö.B., Özgül, E. (2008) Modern Pazarlama İlkeleri Uygulamalı Modern Yönetimsel Yaklaşım, Birleşik M., İzmir.
https://www.dunya.com/kose-yazisi/holistik-bakis/24224
25 Kasım 2019 Pazartesi
Kuantum Bilgisayar Nedir, Nasıl Çalışır? (Prof. Dr. Fuat İnce, 25 Kasım 2019)
Kuantum Bilgisayar Nedir, Nasıl Çalışır?
Nature dergisinde 23 Ekim 2019‘da yayınlanan makalede Google firması kuantum bilgisayar üstünlüğü sağladıklarını açıkladı. Açıklamaya göre günümüzün klasik bilgisayarlarıyla 10 bin yıl sürecek bir problemi Google kuantum bilgisayarı 200 saniyede çözmüştü. Bu alanda çalışan diğer büyük bir firma olan IBM, bunun öyle büyük bir başarı olmadığını, kendilerinin klasik anlamdaki bir süper bilgisayarla bu problemi 10 bin yılda değil sadece iki buçuk günde çözdüklerini bildirdi.
Bu haberler kuantum bilgisayarı çevresinde toplumda yeni bir ilgi ve merak uyandırdı. Kuantum bilgisayarı nedir? Nasıl çalışır? Alınır satılır mı? Ne tür problemleri çözer? Nasıl bir avantaj veya üstünlük sağlar? Bu yazıda bu sorulara biraz yanıtlamaya çalışalım.
Adından da belli olduğu üzere bu bilgisayarların çalışması kuantum fiziğindeki bazı olaylara dayanır. Bunun temelinde de “superposition” veya “üstdüşüm” ilkesi gelir. Üstdüşüm iki veya daha fazla fiziki durumun (state) veya durum bilgisinin aynı anda aynı yerde üst üste veya iç içe bulunmasıdır. Klasik bilgisayarlarda bir durum (state) kesin olarak bilinir. Durum ile kastedilen, bir belleğin konumu veya işlem birimidir. En küçük durum veya bilgi birimi olan “bit”, ya 0 ya da 1’dir. Bilgisayar belleğinde bulunan milyarlarca “bit” veya belirli bir konumun durumu, her an okunabilir (ölçülür), yazılabilir (değiştirilir), ve her an kesinlikle 0 veya 1 olarak bilinir.
Kuantum düzeyinde ise bir parçacığın durumu (state) tam olarak bilinemez. Kuantum düzeyinde durum ile kastedilen, örneğin bir parçacığın konumu ya da momentumu olabileceği gibi bir elektronun “spin” değeri veya bir fotonun polarizasyonu da olabilir.
Kuantum düzeyinde bir durum bilgisi ölçüm yapana kadar tam olarak belirlenemez, belirsizdir. Aslında durumun muhtemel değerleri belirli olasılık dağılımı çerçevesinde bilinmektedir. Ancak ölçüm yapıldığında hangi değeri bulacağımız o ana kadar bilinmez. Kuantum hesaplama bu olasılıklar üzerinden yapılır. Ölçme sonradan gelir. Bu özellik klasik bilgisayarlardaki arka arkaya sıralamalı işlem yerine burada, üssel (eksponansiyel) biçimde işlem yapabilme potansiyeli sağlar.
Fuarda sergilenen IBM Kuantum Bilgisayarı
Kuantum dünyasının ikinci bir özelliği olan dolanıklık (entanglement), iki parçacığın aralarında kurulan bir ilişkinin mesafe ne olursa
olsun korunmasıdır. Bu özellik dışarıdan ölçülmedikçe belirsiz olarak sürer, birinde ölçüm olunca ise, öteki parçacıkta da durum ortaya çıkmış ve kesinleşmiş olur.
Klasik bilgisayarlardaki bit, kuantum bilgisayarlarda
“qubit” olarak karşımıza çıkar. Elbette bir “qubit” bir bitten çok çok daha fazla işlem ve bellek
kapasitesini içerir. Klasik
bilgisayarlarda milyarlarca veya trilyonlarca bit var iken kuantum
bilgisayarların
kapasitesi birkaç qubit
veya birkaç on
qubit olarak verilmektedir. Şu sırlarda en yüksek kapasiteli kuantum bilgisayarın kapasitesi 54 qubit
olarak verilmektedir. Bir iddiaya göre eğer 300 qubit kapasiteli bir kuantum bilgisayar yapılabilse Büyük Patlamadan (Big Bang)
bu yana tüm evren
olaylarının benzetimi (simülasyonu) yapılabilir.
Bir “qubit”, kuantum parçacıkların henüz ölçülmemiş ve dolayasıyla kesinleşmemiş özelliklerine karşı düşer ve üstdüşüm (superposition)
durumlarının bir birleşiminden oluşur. Bir benzetme
gerekirse, havaya attığınız bir paranın yere düşmeden önce, yazı mı yoksa tura mı olduğunu bilmiyor olduğunuz gibidir. Para ancak yere düşüp durunca ne olduğu anlaşılır. Dolanıklığı bu biçimde açıklamak gerekirse şöyle olacaktır. Birbirinden çok ayrı iki madeni para
birbirine “dolanıksa” birinin yazı veya tura gelmesi uzaktaki
ötekini
de belirler. Doğal dünyada Einstein’ın “uzak mesafede ürpertici eylem” dediği bu tuhaf durum, kuantum
dünyasının bir gerçeğidir.
Üstdüşüm halindeki henüz ölçülmemiş ve dolayısıyla belirsiz durumlar, başka kuantum parçacıkları ile dolanıklık halinde olabilir. Her
ne kadar ölçüm yapmadan bu durumların değerleri bilinmese de
aralarında
bilinen karmaşık
matematiksel bağıntılar vardır. Bu bağıntılar bir takım özel algoritmalar
kullanarak bazı çok zor problemlerin çözümü için kullanılabilir. Çok zor diye nitelenen
problemlerin çözümü klasik bilgisayarlarla
binlerle yıl
alabilecekken, kuramsal olarak kuantum bilgisayarlarda dakikalar veya saatler içinde çözülebilecektir. Bunların arasında, kimyasal ve biyokimyasal
tepkimelerin analizi, ilaç moleküllerinin sentezi, kriptografik şifrelerin çözümü, ve parçacık fiziği problemleri de bulunmaktadır.
Kuramsal düzeyde kuantum bilgisayarların çalışması belli olsa da, gerçek dünyada bir kuantum
bilgisayar yapmak ve çalıştırmak son derece zordur. Çünkü kuantum nesneleri (parçacıkları) işlem yapabilmeleri için yeterince süre üstdüşüm durumunda tutmak
gerekir. Buna karşılık fiziki ortamda ölçüm düzenekleri ve çevre ile temas, kuantum üstdüşüm durumunu bozar. Bir başka deyişle kuantum eşevrelik (coherence) kaybolur,
yani “decoherence” denen durum ortaya çıkar. “Decoherence”, sanki hesap yapan bir
bilgisayarın iç haberleşmesine müdahale ederek ahengini
bozmak ve çalışmasını kapatmak gibi düşünülebilir.
Hiç istenmeyen bir olgu olan “decoherence”, sarsıntı, titreşim, ses, radyasyon,
manyetik alan, sıcaklık gibi her türlü çevresel etkene karşı çok duyarlıdır. Bu etkenlerden
kurtulmuş
kuantum ölçüm yapmanın zorluğu ölçüm hatalarına yol açabilir. Bu hatalardan kurtulmak
ya da hata etkilerini minimuma indirerek bir biçimde düzeltmek gerekir. Yoksa kuantum
bilgisayarlar güvenilmez
sonuçlar
verebilir.
Bu nedenlerle günümüzün kuantum bilgisayarları son derece sakin,
kontrollü ve
mutlak sıfıra yakın bir sıcaklıkta çalışabilir (10 K
-20 K). Bugünlerde “decoherence” olgusuna yol açmadan ölçüm yapabilmek ve muhtemel
hataları düzeltebilmek üzerine çabalar yoğundur.
Dünya’da kuantum bilgisayarı yapabilen kuruluşların sayısı iki elin parmaklarını geçmezken bunların arasında Google ve IBM öne çıkmaktadır. Kuantum bilgisayarların klasik bilgisayarlar
gibi yaygın
kullanıma
giremeyeceği görülmektedir. Ancak bazı büyük kuruluşların böyle bir ileri teknolojik
sistemi işletebilecekleri,
hatta kuantum bilgisayarların buralarda bile etkin kullanımının gerçekleşmeyeceği iddia edilmektedir.
Prof. Dr. Fuat İnce (25 Kasım 2019)
Klasik ve Holistik Eğitim Müfredatlarının Karşılaştırılması
Klasik
ve Holistik Eğitim Müfredatlarının Karşılaştırılması(*)
Holistik yaklaşımın uygulamalarının [eğitim] teorisyeni John Dewey’dir. Klasik müfredatın (Türkiye'deki tüm öğrencilere ve dünyanın büyük
çoğunluğuna okullarda dayatılan sistem) dört
temel özelliği de Dewey tarafından
yerden yere vurulur:
Klasik Yaklaşım
1. Klasik
müfredat sistematiktir; örneğin alınan derslerde konuların işlenişinde bir sira
vardir.
2. Klasik müfredat önceden belirlenmiştir; yani yetişkinler öğrencilerin yerine onların ne öğrenmesi gerektiğine karar vermiştir.
3. Klasik müfredat parçalara ayrılmıştır; fizik, resim, tarih diye ayrı-ayrı dersler yaratılmış ve her birisi için belirli süreler öngörülmüştür.
4. Klasik müfredat mutlak kontrol ister; örneğin disiplin uygulamaları, tek tip üniforma, ya da yapılan sınavlar sonucunda bazılarının üniversiteye devam etmemesi v.s. gibi uygulamalar ile sistem dışına itilmesidir.
2. Klasik müfredat önceden belirlenmiştir; yani yetişkinler öğrencilerin yerine onların ne öğrenmesi gerektiğine karar vermiştir.
3. Klasik müfredat parçalara ayrılmıştır; fizik, resim, tarih diye ayrı-ayrı dersler yaratılmış ve her birisi için belirli süreler öngörülmüştür.
4. Klasik müfredat mutlak kontrol ister; örneğin disiplin uygulamaları, tek tip üniforma, ya da yapılan sınavlar sonucunda bazılarının üniversiteye devam etmemesi v.s. gibi uygulamalar ile sistem dışına itilmesidir.
Holistik Yaklaşım
Holistik
yaklaşımda ise okul demokratik bir ortam olarak görülür ve öğrencilerinde okul yaşantıları
hakkında söz hakki vardır. Kararlar, öğrenci ve öğretmen arasında tartışılarak
verilir. Klasik yaklaşımın özelliklerine karşı kıyaslarsak:
1. Holistik
müfredat organiktir; bunu kısaca açıklamak gerekirse öğrenilecek konular
hayatin içindedir, okul zaten hayatin ta kendisidir. Öğrenciler yaparak öğrenirler,
aktif katılımcıdırlar. Örneğin uç bir örnek vermek gerekirse, öğrenciler oran orantı
konusunu yemek yaparak mutfakta öğrenirler.
2. Holistik müfredat süreç içerisinde ortaya çıkar; öğrencilerin ne öğrenmesi gerektiği yetiksinler tarafından mutlak bir şekilde belirlenmez, belirli çerçeveler vardır ama öğrencilerin neyi nasıl öğrenmek istediklerine onların da katılımıyla tartışarak karar verilir.
3. Holistik müfredat bütünseldir; örneğin fizik, kimya ve matematik dersleri diye üç ayrı ders oluşturulmaz, dersler bir arada bütün bir şekilde işlenir, aynen bir zanaatkârın ya da mühendisin uygulamalarında olduğu gibidir.
4. Holistik yaklaşım anlam peşindedir; örneğin kalkülüs dersini alanların 3 katlı entegral almayı ya da istatistik dersi alanların veryansın nasıl hesaplanacağını ya da tarih dersinden sadece belirli abuk sabuk tarihler hatırlamayı (1040 Dandanakan gibi) önemsemez. Önemli olan bunların niçin yapıldığı ne işimize yarayacağı, kişinin hayatında öğrendikleriyle ne gibi anlamlar kurabileceğidir.
2. Holistik müfredat süreç içerisinde ortaya çıkar; öğrencilerin ne öğrenmesi gerektiği yetiksinler tarafından mutlak bir şekilde belirlenmez, belirli çerçeveler vardır ama öğrencilerin neyi nasıl öğrenmek istediklerine onların da katılımıyla tartışarak karar verilir.
3. Holistik müfredat bütünseldir; örneğin fizik, kimya ve matematik dersleri diye üç ayrı ders oluşturulmaz, dersler bir arada bütün bir şekilde işlenir, aynen bir zanaatkârın ya da mühendisin uygulamalarında olduğu gibidir.
4. Holistik yaklaşım anlam peşindedir; örneğin kalkülüs dersini alanların 3 katlı entegral almayı ya da istatistik dersi alanların veryansın nasıl hesaplanacağını ya da tarih dersinden sadece belirli abuk sabuk tarihler hatırlamayı (1040 Dandanakan gibi) önemsemez. Önemli olan bunların niçin yapıldığı ne işimize yarayacağı, kişinin hayatında öğrendikleriyle ne gibi anlamlar kurabileceğidir.
_________________
19 Kasım 2019 Salı
Herkese Bilim Teknoloji Dergisi, Sayı: 190
Sosyal medya ve kimlik: Sanal maske
Çağımızda bilişim ve telekomünikasyon teknolojilerinde yaşanan gelişmelerin bir sonucu olarak ortaya çıkan sosyal, kültürel, ekonomik, siyasal ve teknolojik değişimler bireylerin günlük yaşamda iletişim kurma biçimlerinden, üretim-tüketim alışkanlıklarına kadar pek çok alanda biçimlendirici bir unsur olarak rol oynamaktadır. Bu doğrultuda, sosyal ve toplumsal yaşamda gerçekleşen değişimler sonucunda ortaya çıkan yeni dünya düzeninde, geleneksel medyadan farklı olarak kullanıcılar kendi özgün üretimlerini gerçekleştirebilmekte, var olan içeriklere katkıda bulunabilmekte, duygu ve düşüncelerini diğer kişilere hatta kısa bir süre içerisinde büyük kitlelere aktarabilmektedirler.
Günümüzde internet teknolojisiyle birlikte dönüşen yaşam pratikleri kimlik kavramının da değişimine neden olmuştur. Sosyal medyanın özel ve kamusal alan sınırlarını şeffaflaştırması bireyin toplumsal rolleri, kişisel özellikleri ve kolektif bilinci doğrultusunda gelişen kimliğinin “anonim” kimlik olarak yeniden düzenlenmesine izin veren “sanal kimlik” olgusunun da ortaya çıkmasını sağlamıştır. Bu anlamda, sosyal medya aracılığıyla bireylere, istedikleri gibi biçimlendirebildikleri ve kolaylıkla değiştirebildikleri bir maskeyi andıran anonim kimlikler sergileyerek “özgür” olabildikleri bir ortam sunulmuştur.
Bauldrillard’ın vurguladığı üzere, sanal kültür yaşadığımız dünyayı sanal bir gerçekliğe taşımıştır. Buradan hareketle, sosyal medyada fiziksel gerçekliğin yerini toplum tarafından idealize edilerek mükemmelleştirilen sanal gerçekliğin alması, bireyin kendi gerçekliği ile sanal kimliği arasındaki sınırlarının da şeffaflaşmasına da neden olmuştur.
Böylece sosyal medya kullanıcısı olan bireyin kitlelere sesini duyurabilmesi, sayısal dünyada gücünü keşfetmesi ve beğenilme, saygı görme, takdir edilme vb. motivasyonların etkisiyle “sanal bir kimlik” sunumu gerçekleştirebilmesine olanak sunmuştur. Bir diğer ifadeyle, birey çağımızda yeni iletişim kanalı olarak adlandırılabilen sosyal medya platformlarıyla dijital ekran ve klavyenin arkasında idealize edilmiş bir kimliğe sahip olabilmekte, istediği biçimde kendisini sosyal ve toplumsal yaşamda tanıtabilmektedir.
Gündelik yaşamda tiyatro metaforu ve kişisel vitrin
Toplumsal etkileşim üzerine çalışan Goffman yaşamı, toplumsal rollerin oynandığı bir tiyatro sahnesine benzetmektedir. Goff man’ın 1959 yılında yayınladığı “Günlük Yaşamda Benliğin Sunumu” adlı kitabında bireylerin günlük yaşamda pek çok performans sergilediklerini ve sosyal ilişkilerinde benimsedikleri roller çerçevesinde birtakım taktiklere ve yöntemlere başvurduklarını belirtmektedir. Goffman, bireylerin toplumsal rolleri bağlamında günlük performanslarını bir tiyatro oyunu sergilermişçesine gerçekleştirdikleri, bu süreçte başkaları tarafından izlendiklerini ve bunun bilinci ile oluşturdukları izlenime uygun performans oluşturduklarını ifade etmektedir.
Bu durumu, toplumsal etkileşim ve toplumsal benlik kavramlarıyla açıklayan Goffman’a göre bireyin toplumsal rolleri doğrultusunda değişkenlik gösteren farklı roller üstlenebilmesini “kimlik repertuarı” olarak adlandırmaktadır. Buradan hareketle, bireyleri ve bireylerin sosyal yaşamdaki davranışlarını “tiyatro metoforu” ile ele alan kuramcının bu yaklaşımı “Dramaturjik Model” olarak ifade edilmektedir. Dramaturjik Model çerçevesinde “Kişisel Vitrin” kavramını özellikle vurgulayan Goffman’a göre vitrin; yaş, cinsiyet, etnik ve kültürel özellikler, görünüş, duruş, davranış biçimi, konuşma kalıpları, giyim tarzı, yüz ifadeleri gibi pek çok unsuru ifade etmektedir.
Buradan yola çıkarak, Goffman’a göre birey kişisel vitrininde de en güzel olduğu görünümleri, toplum tarafından kabul edilen, onaylanan tutum ve davranışları gerçekleştirmektedir. Kuramcıya göre, insanlar sosyal kimliklerine göre farklı rolleri hayata geçiren aktörler olarak adlandırılmaktadır.
Sanal maske ve popüler kültür
Goffman bireylerin dijital dünyada onay almak, beğenilmek üzere bir aktör gibi davranış gerçekleştirdiklerini ifade etmektedir. Bireyler toplum tarafından kabul edilen, idealize edilen bir kimlik sergileyerek takdir edilmek, beğenilmek ve gerçekleştirdikleri toplumsal onay içeren davranışlar doğrultusunda kültür üretimi gerçekleştirmektedir. Bu anlamda, popüler kültür önemli bir rol üstlenmektedir. Bir diğer ifadeyle, popüler kültürün yayılmasına, benimsenmesine ve yaşamın içerisine karışmasına yardımcı olan en etkili kitle iletişim aracı ise sosyal medya olarak karşımıza çıkmaktadır. Önceden yalnızca toplumsal roller doğrultusunda oluşan kimlik, günümüz tüketim toplumuyla birlikte toplumsal ve kültürel oluşumun en önemli unsuru olarak karşımıza çıkmaktadır.
Böylece artık kimlik popüler kültürün de etkisiyle, satın alınabilir, uzun süre dayanmayan, değiştirilebilir sembollerden oluşmaktadır. Böylece günümüzde kimlik mağazalardan satın alınabilir ya da bilgisayar, mobil programlar, uygulamalar aracılığıyla oluşturulabilmektedir. Günümüz bireyi kendi tüketim alışkanlıklarını, sosyal ilişkilerini, eğitim durumunu, kültürel zenginliğini, yeteneklerini, fiziksel özelliklerini vb. bilgilerini sosyal medya üzerinden oluşturup, yeniden kurgulayabilmekte; böylece yeni ve ideal bir benlik oluşturabilmektedir.
Birey her ne kadar kişi olarak var olsa da, birey her zaman bir topluma ait olduğu belirtilmektedir. Günümüzde sanal dünyanın sunduğu gerçeklik ile fiziksel dünya arasındaki sınırlar iç içe geçmiştir. Sosyal medya araçları çerçevesinde, bireyin iki yönlü iletişim modeliyle kendini ifade edebilme biçimi, zaman ve mekan sınırlarının ortadan kalkması, geleneksel toplumda durağan olan tüm değerleri de değiştirmiş; kimlik kavramının oluşumundaki temel dinamiklerin de dönüşümüne neden olmuştur.
Sonuç olarak kendisini ifade etmek isteyen birey görsel kültürün egemen olduğu yeni dünya düzeninde kendi kimliğini kurgulayabilmekte, kendi vitrinini tasarlayarak sosyal ve toplumsal ilişkilerini gerçekleştirebilmektedir. Fiziksel yaşamda çeşitli motivasyonlar nedeniyle öz kimliğini dışa vurmakta zorlanan bireyler, sosyal medyada dijital ekranlar arkasında, kendisini denetleyecek, eleştirecek toplumsal bir baskı olmaksızın, öz kimliğinden sanal bir maske arkasında varlığını gerçekleştirmektedir.
Kaynakça: Erving Goffman, Gündelik Yaşamda Benliğin Sunumu, Metis Yayınları: 2009
Jean Baudrillard, Simülakrlar ve Simülasyon, Doğu Batı Yayınları: 2016
Metin İnceoğlu, Tutum Algı ve İletişim, Siyasal Yayınları: 2011
Herkese Bilim Teknoloji Dergisi'nin 15 Kasım 2019 tarihli 190. sayısında yayınlanmıştır.
10 Kasım 2019 Pazar
22 Ekim 2019 Salı
3 bilim insanının keşifleri evren hakkındaki bilgilerimizi yeniden biçimlendirdi (Prof. Dr. Fuat İnce - dokuz8haber.net)
3 bilim insanının keşifleri evren hakkındaki
bilgilerimizi yeniden biçimlendirdi.
“Bu yılın Nobel fizik
ödülleri evren hakkındaki bilgilerimizi yeniden biçimlendirdi. James Peebles’ın
kuramsal keşifleri Büyük Patlamadan sonra evremin nasıl evrildiği yönündeki
anlayışımıza katkı yaparken, Michel Mayor ve Didier Queloz’un keşifleri ise Samanyolunda
değişik komşularımız bulunduğunu bize göstermiştir.”
Bu yıl Nobel fizik ödülü ikiye bölündü.
Birincisi Princeton Üniversitesinden James Peebles’a evrenin yapısının ve
tarihinin anlaşılmasına yaptığı katkılar için, ikincisi ise Cenevre Üniversitesinden
Michel Mayor ve Didier Queloz ikilisine Güneş sistemi dışındaki ötegezegenleri
ilk keşfedenler oldukları için verildi.
James Peebles tarafından fiziki kozmolojiye
getirilen yeni bakış açısı, bu alandaki araştırmalara yeni kapılar aralamış ve
kozmolojide son elli yıldır süregelen spekülasyonları bilime dönüştürmenin
yolunu açmıştır. Onun 1960’lardan beri geliştirdiği kuramsal çerçeve, evren
hakkında bugünkü görüşlerimizin temelini oluşturmaktadır.
“Büyük Patlama” modeli evrenin, yaklaşık 14
milyar yıl önceki müthiş sıcak ve yoğun ilk anlarından bugüne kadar olan
evrimini anlatır. O zamandan beri evren genişlemekte ve soğumaktadır. Büyük
patlamadan 400 000 yıl kadar sonra evren saydamlaşmış ve ışık boşluğa yayılmaya
başlamıştır. Bugün bile bu ilk ışınım (radyasyon) çevremizi sarmakta ve evrenin
birçok gizemini içinde barındırmaktadır. James Peebles, geliştirdiği kuramsal
araç ve hesaplama yöntemlerini kullanarak, bu ilk izleri yorumlamış ve yeni
fiziksel süreçler keşfetmiştir.
Sonuçlar bize evrenin sadece yüzde beşinin bilinen maddeden oluştuğunu göstermektedir. Yani yıldızlar, gezegenler, canlılar ve görünen bilinen her şey, her cisim, evrenin sadece yüzde beşidir. Geri kalan yüzde doksan beş ise, bugün karanlık enerji ve karanlık madde olarak nitelendirdiğimiz ama henüz ölçmediğimiz, göremediğimiz bilinmezlerdir. İşte modern fiziğin önündeki gizemli yeni hedef bu karanlıkları keşfetmek olmaktadır.
Nobel fizik ödülünün ikinci yarısının
sahipleri Michel Mayor ve Didier Queloz, Ekim1995’te ilk kez, Güneş sisteminin
dışında, Samanyolu gökadasında bize komşu bir yıldızın çevresinde dönen bir
gezegenin (ötegezegen) keşfini açıklamışlardır. Güney Fransa’daki
Haute-Provence gözlemevinde kendi yaptıkları özel bir cihazla Pegasi 51 adı
verilen ve Jüpiter gibi dev bir gaz topu olan bir ötegezegenin varlığını
kanıtlamışlardır.
Bu keşif gökbilimde bir devrim başlatmış ve o
günden bugüne Samanyolunda dört binin üzerinde ötegezegen keşfedilmiştir.
Halen, acayip dünyalar diyebileceğimiz, inanılmaz büyüklük biçim ve yörüngelerde
yeni yeni ötegezegenlerin keşfi sürüp gitmektedir.
Bu keşifler, gezegen sistemlerinin kökeni hakkında önceki fikirlerimizi gözden geçirmeye, gezegen oluşumu ile ilgili yeni süreçler ve yeni kuramlar geliştirmeye zorlamaktadır. Yeni ötegezegenlerin bulunmasına yönelik planlanan yeni projelerle belki de bizim dışımızda oralarda bir yerde yaşam var mı sorusuna yanıt bulabiliriz.
Bu yılın Nobel fizik ödülleri evren hakkındaki
bilgilerimizi yeniden biçimlendirdi. James Peebles’ın kuramsal keşifleri Büyük Patlamadan
sonra evremin nasıl evrildiği yönündeki anlayışımıza katkı yaparken, Michel
Mayor ve Didier Queloz’un keşifleri ise Samanyolunda değişik komşularımız
bulunduğunu bize göstermiştir. Bu üç bilim insanının keşifleri evren hakkında
bilgilerimizi değiştirmiş ve genişletmişlerdir.
Prof. Dr. Fuat İnce (14 Ekim 2019 / dokuz8haber.net)
3 Ekim 2019 Perşembe
Duyuru: Toplantı saatlerinde değişiklik
KDP Cumartesi Sohbet Toplantıları'nın toplantı saatlerinde değişiklik yapılmıştır. Yeni düzenlemeye göre 5 Ekim 2019 tarihinden itibaren sonbahar ve kış dönemi boyunca saat 15.30 - 17.30 saatleri arasında yapılacaktır.
Toplantı yeri her zaman olduğu gibi Caddebostan Kültür Merkezi'nde, ana girişin bir alt katında bulunan etkinlikler salonudur.
25 Eylül 2019 Çarşamba
Bütünsel Olguculuk (Mustafa Özcan, 25 Eylül 2019)
Bütünsel
Olguculuk
( Homo sapiens’in Kültürel Evrimi İçin Holistik Bir Model Çerçevesi -ıı-)
Materyalist
holizm (maddeci bütünsellik) olarak da bilinmekte olan bütünsel olguculuk (holistik pozitivizm) mekanistik
görüşün karşıtı olan epistemik bir tezdir. Diğer bir deyişle de, evreni anlamaya
yönelik olarak bilimsel temel oluşturmayı amaçlayan bir bilim felsefesidir.
Özellikle
yirminci yüzyılın başlarındaki bazı holizm biçimleri, özellikle de Almanya'da
Ludwig von Bertalanffy [1901-1971] ve Jakob von Uexküll [1864-1944] ile
Fransa'da Pierre Teilhard de Chardin tarafından ortaya atılanlar, idealist ve
mistik bir niteliğe sahip iken pozitivist (olgucu veya sağın bilimselci)
yaklaşımlı bütünsel olgucu (holistik pozitivist ) görüşler ‘60'lardan sonra
yaygın hale gelmiştir (*).
Bütünsel
pozitivist görüşe göre, organizmalar veya daha genel bir deyişle atomlar ve
molekülerden organizmalara ve popülâsyonlara dek karmaşık olan herhangi bir sistem,
gerçekten de yalnızca nesnel varlıklar şeklinde olsa da çok sayıdaki
karmaşıklık düzeyinde bulunan parçaların etkileşimi ile oluşan öz-örgütlenmeler
sonucunda beliren ve ancak parçalarda bulunmayan özgün bazı özellikler gösterir.
Bütünsel
düşünürlere göre mekanistik bakış ise herhangi bir sistemin bileşenlerinin
yalnızca izole edilmiş özellikleri yönüyle tanımlamakta, ancak parçalar
arasındaki etkileşim sonucu ortaya çıkan (beliren) özellikleri tanımlamamaktan
dolayı eksiktir.
Bu gibi
etkileşimlerde yeni türeyen özellikler "beliren
özellikler" olarak bilinir ve yalnızca tek tek parçalardan daha yüksek bir
organizasyon düzeyini, yani, parçalar arası etkileşimler ile ortaya çıkan daha
yüksek düzey bir karmaşıklık durumunu ifade eder.
Bir
hücre, izolasyonda (bir kültür tabağında) belirli işlevleri yerine getirebilir;
ancak bir dokunun parçası olarak yapılandığında birçok farklı işlevi (bir grup
benzer hücre grubu) olan daha yüksek bir organizasyon düzeyini temsil eder.
Örneğin
tekil sinir hücreleri uyardıklarında, yani aracı nöro-transmiterleri serbest bıraktıklarında,
sadece depolarize olur ve böylece işlevi olmayan nöronlar olarak kalır; ancak
bir sinir ağına entegre durumda iken ise, söz konusu karmaşık sistemde ortaya
çıkacak olan koordineli bir kas kasılması veya düşünce oluşması gibi özellikleri
olan karmaşık sonuçlara yol açan başka bir dizi nöronu uyarma işlevi görür.
Sonuç
olarak belirtmek gerekirse bütünsel olgucular doğaüstü veya metafiziksel
(fizikötesi) açıklamaları kabul etmez, sadece karmaşık sistemlerin kendi
parçalarının toplamından daha fazla olduğu konusundaki tezlerini ısrarla
savunurlar.
Mustafa Özcan (26 Eylül 2019)
______________
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)