Altıncı Yok Oluş -ı-
Başlık hem bir kitabın hem de ayni doğrultuda bu yazı ile ele almaya başladığım biyosferin uzun tarihi içindeki evrimsel’e (ılımlı gelişmeci) karşıt olan devrimsel (ani yıkıcı, büyük yıkımlı, katastrofik) oluşumları anlatacak olan makale dizisine konu olan kitlesel yok oluş olaylarından en sonuncusuna verilen addır.
Önce konuya yönelik kitabı tanıtayım.
İngilizcedeki adı Sixth Extinction olan yapıt, “The New Yorker” dergisinin ABD’li gazeteci-yazarı Elisabeth Kolbert’in yorucu bir saha çalışması sonucunda kaleme aldığı popüler bir bilim kitabıdır. 2016’da Türkçe olarak basılıp Altıncı Yok Oluş: İnsan kendi yarattığı yok oluşun kurbanı mı olacak adı ile piyasaya sürülmüş olan kitabın hak ettiği üzere 2012’de Pulitzer ödüllünü almış ve New York Times’te “bestseller” olmuş olması tesadüfî değildir. Muhakkak okunması gereken bu kitabın okuyanları arasında B. Obama ve B. Gates’inde olduğunu belirtip Türkçe baskısının arka kapağında tanıtım için kullanılan paragraftan alıntılama yaparak konusu hakkında sunulan bilgilendirmeyi kısaca aktarayım:
“…Kolbert, insanın, gezegenimizdeki hayatı, diğer hiçbir türün yapmadığı şekilde değiştirmesinin nedenini ve nasılını anlatıyor… altıncı yok oluşun insanoğlunun en kalıcı mirası olmaya aday olduğunu gösteriyor ve bizleri insan olmanın anlamını yeniden düşünmeye zorluyor. Altıncı Yok Oluş, dünyanın geleceğine dair; entelektüel tarih, doğa tarihi ve saha muhabirliğini bir araya getiren ve gözlerimizin önünde süregelen kitlesel yok oluşa dair güçlü bir anlatım sunan önemli bir kitap.”
***
Şimdi de yok oluş kavramı hakkında biraz bilgilendirme yaparak konuya başlangıç olacak açılımı yapmak istiyorum
Ancak ilk önce, İngilizcedeki “extinction”dan Türkçeye “yok oluş” olarak aktarılan olguyu belirten bu sözcüğün 21. yüzyılda en çok dile getirilecek kavramların başında gelmeye aday olacağı yönündeki kuvvetli kanımı da daha hemen başta vurgulamam gerekir.
Çok hücreli yaşamın gelişme tarihinde ani yıkımları ifade etmekte olan bu terimin geçmişi Fransız devrimi dönemlerine dek uzanmaktadır. Esasen konu arka plan yok oluşu şeklinde anılan, yok olan türlerin ortaya çıkan yeni türlerle dengelenmekte olduğu durumları ifade eden evrim sürecinin olağan bir gelişmesi olarak Darwinyen görüngede doğal seçim işlevinin normal bir sonucu olan bir olgu diye bilinmektedir. Ancak, Darwincilik ile kapsanmayan husus, yok olanların sayısının yerine gelenleri çok aştığında ortaya çıkan kitlesel yok oluş durumlarıdır. Bu aşım on binlerce kata eriştiğindeyse büyük kitlesel yok oluşlardan söz edilmektedir.
Bugün kullanmakta olduğumuz şekli ile yok oluş kavramı Fransız devrimi döneminde Sibirya mamutlarının fosil olarak bulunuşu ile başlayan tartışmalar ortamında paleontoloji’nin babası kabul edilen Fransız doğa bilimci Georges Cuvier (1769-1832) tarafından ortaya atılmıştır. Cuvier, çağdaşlarının çok ilerisinde görüşlere sahip olması ile bilinen bilimci bir kişidir. Nitekim bu durum O’nun yüzyılı aşan bir dönem boyunca tartışmalı bir kişilik olarak görülmesine de neden olmuştur. Cuvier’in tartışmalı kişiliğiyse ta ki yüzyılı çok aşkın bir süre sonrasında uzak görüşlülüğün olağan üstü değeri anlaşılana dek sürüp gitmiştir. Cuvier, yaşadığı dönemde yok oluş kavramını “Yaşayan ve fosil haldeki fil türleri” adı altında sunduğu derste kayıp türlerle dolu başlı başına apayrı bir dünyanın var olduğu savı doğrultusunda ileri sürerek tanıtmıştır.
Cuvier’in yerkürede yok oluş olgusunun varlığı konusundaki bu gerçekçi saptaması 20. yüzyıl’ın son çeyreğine gelene kadar uykuda kaldı, ilgi görmedi diyebiliriz. Bu gidişat, tanınmış ABD’li doğa bilimci Paul Ralph Erlich’in (1932) eşi Anne Ehlich (1933) ile birlikte "Yok Oluş: Türlerin Kayboluşunun Nedenleri ve Sonuçları" ismiyle 1981’de İngilizce olarak yayımlanan kitabında konuya dikkatleri çekene kadar sürüp gitti.
Nihayetindeyse, ozon deliği konusundaki çalışmaları ile Nobel ödülü alan Hollandalı atmosferik kimyacı Paul Crutzen (1933), jeolojik kronolojide Holosen’in ardından insan faaliyetlerinden ötürü yeni bir jeolojik çağın, koyduğu adıyla, Antroposen’in başladığı tezini ileri sürerek konuyu şimdilerde gezegen bilimin tam da odağına oturttu.
Antroposen çağında insan eliyle oluşan faaliyetlerinden kaynak alıp yerküreyi ani yıkımlarla maruz bırakmakta olan Altıncı Yok Oluşu başlattığı düşünülen başlıca olayları şu “Altı Yokedici Etmen” başlığı altında toplayarak özetlemek olanaklıdır:
- Tarım, endüstri ve kentleşme sonucu ormansızlaşmaya dayalı biyosferik, atmosferik ve hidrosferik bozunmalara bağlı iklimsel değişim.
- Toksik maddelerin aşırı kullanımı ve kemizasyon sonucu litosfer ekosistemlerdeki zehirlenmeler ve bozunmalara bağlı olarak çeşitlenmenin yitirilişi.
- Kıtasal tatlı su kaynaklarının hayâsızca sömürülmesi sonucu yerkürenin yeraltı tatlı su kaynaklarının tükenişi.
- Küresel ticari taşıma sonucu denizel ve karasal ekosistemleri bozan veya yok eden başat istilacı tür işgalleri ile çeşitlenmede şiddetli düşüşler.
- Atmosfere karbon, kükürt, azot ve halojen salımı sonucu denizel asitlenmeye dayalı okyanusal bozunma ve ona bağlı iklimsel değişim (*).
Mustafa Özcan (5 Haziran 2016)
_____________________
(*) Devamı gelecek
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder