Osmanlı Tarihi ve Tarihin Paradigmik İlkeleri -xv-
Tarihin paradigmik ilkeleri araştırılırken tarihin anlatısı, felsefesi ve bilimi olmak üzere, özellikle popüler olmaya yatkın bu üç ana
entelektüel alanın göz önünde tutulması gerektiği konusundaki görüşümü bu makale
vasıtası ile ele almak istiyorum. Nitekim böyle yazı dizisi şeklindeki ele
alışlarda konu akışının bütünselliğini tamamlamak açısından bu tür bir
yaklaşımın gerekli olduğu hususu herhalde diziyi başından beri izlemekte olan
değerli okurların dikkatindedir sanırım.
Anlatı veya diğer bir deyişle betimleyerek öykülendirme şeklinde belirtilebilecek bir biçim, bir edebi tarz olarak genelde zemininde olaylar örgüsü doğrultusunda ilerleyerek gelişen
bilgilendirmeci bir söz akışını temsil etmektedir.
Öte yandan felsefi ele alışta ise tarihsel olayların
nedenlerinin neler olabileceğinin sorgulanması
bu ulamdaki fikir çerçevesinin temelini
oluşturur. Burada başvurulan çerçeve yöntemsel
yaklaşımı oluşturan yapıyı ortaya koyar. Pratik açıdan bakıldığında, yöntem
her zaman olduğu gibi burada da konunun “nasıl”ını
keşfetmedeki yolu-yordamı ortaya
koyan esas olarak daima ve hep en önde
gelen işlevselliği temsil etmektedir.
Ancak, paradigmik ilkeler pratik açıdan değil de teorik
veya diğer bir deyişle soyut bilimsel
temel ile araştırılmak üzere ele alındığındaysa gelinen zemin oldukça karmaşıklaşmış olan bir düzeyi yansıtmaktadır.
Örneğin bu
durumda söz konusu olan bilimsel ele
alışta başvurulacak bir görünge olarak konuya bir yandan yoruma dayalı mikro-sosyolojik düzlemden bakılması gerekirken öte yandan da makro-sosyolojik görünge ile anlatının akışında
olgusal (olgusallığı istatistiksel veriler
ile doğrulanabilen) bir illiyet (nedensellik,
kauzalite) çerçevesinin oluşturulması
gerekmektedir.
Büyük Tarih anlatısında zamanın en geniş ve mekânınsa en
büyük oluşu nedeni ile kaçınılmaz olarak azami
genişlikteki bir olgusallığın var
oluşundan ötürü belirtilen tarzda sosyal olarak mikro/makro şeklinde olan dikotomik
yapılı bir yaklaşım zorunlu olmaktadır.
Diğer bir
deyiş ile eşzamanlı ve koşut olarak başvurulacak olan mikro-sosyolojik yorumsal ve
makro-sosyolojik istatistiksel yaklaşımlar doğrultusunda
konunun ele alınışındaki tarz ile bu iki sosyolojik öğenin birbirlerinin
ayrılmaz kutupsal tamamlayıcılar
olması hem gerekli ve hem de zorunlu bir durumu yansıtmaktadır diyebiliriz.
Makro
sosyolojik ele alış bizi tarihe matematik temelinden yaklaşmakta olan Kliodinamik (Cliodynamics) modele götürürken mikro bakış biyografilere, sözlü tarihe, yerel tarihe
başvurmaya sevk eder (*).
Mustafa Özcan (28 Aralık 2015)
Mustafa Özcan (28 Aralık 2015)
_______________
(*) Devam edecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder