Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun 92. yılı kutlu olsun.
EVRENSEL VE YEREL HER TÜR FİKİR VE DÜŞÜNCENİN OLUŞTURUMUNUN VE DEĞİŞİMİNİN ÖZGÜRCE YAPILDIĞI AVRASYASAL-ENTELEKTÜEL MERKEZ. Kadıköy Düşünce Platformu, günlük yaşamın bilim, kültür, politika, sanat, ekonomi, devlet ve yönetişim konularının sorunlarına disiplinler arası ve ötesi anlayışla holistik ve evrimselci bir yaklaşım ile çözüm arayışı çabası içindedir. ~~~~~~~~~~~~~~~~~~"KDP BÜTÜNSEL BİLİMİN ARAŞTIRMA MERKEZİ"~~~~~~~~~~~~~~~~~~
29 Ekim 2015 Perşembe
21 Ekim 2015 Çarşamba
Osmanlı Tarihi ve Tarihin Paradigmik İlkeleri -xııı- (*) (Mustafa Özcan, 21 Ekim 2015)
Osmanlı
Tarihi ve Tarihin Paradigmik İlkeleri -xııı- (*)
Bu yazı
dizisinde ele almakta olduğum genel tarih ile ilgili denemelerde genel tarihe farklı ölçeklerden bakışta nelerin kapsam dâhiline girmekte olduğu
konusuna değinmeden geçmenin tarihi bütünselliğini
(holizmini) anlamak bakımından bir eksiklik yaratacağını düşünüyorum. Bu
doğrultuda dizinin şimdiki denemesinde tarihe farklı ölçeklerden bakıldığında görülen pencere içine nelerin girdiğini
kısa da olsa aktararak irdelemek istiyorum.
Burada farklı ölçeklerden kastedilen şey ele
alınan tarih anlatısının kapsadığı zaman/mekân boyutudur. Doğaldır ki zaman/mekân boyutu, yani kronolojik mesafe ve kozmik kapsam ne denli kısa ve küçük
olursa anlatının içeriğindeki olgu, olay ve varlıklar o
denli az ve küçük olmaktadır. Diğer bir deyişle, anlatı az bir zaman içinde ve küçük
bir mekân için ele alındığında kaçınılmaz olarak yerel tarih alanına girilmek durumunda kalınacaktır. Ama en uzun zaman ve en büyük mekân diye bir tanımlama yaparsak bu kaçınılmaz olarak evrensel zaman ve evrensel mekânın tümünü
dikkate almamız gerektiği anlamını taşımaktadır.
Bu tanıma
giren tarih anlatısı şimdilerde
dünya literatüründe “Büyük Tarih”
diye nitelendirilmektedir. Bu tarih biçimi İngilizcede
“Big History” terimi ile belirtilmiş
olduğundan kavramın Türkçedeki
karşılığı için de ayni sözcükler kullanılmaktadır. Nitekim konuya ilgi duyanlar
için, orijinali İngilizce olan Cynthia Stokes Brown’un kitabının da Türkçeye bu doğrultuda Büyük Tarih adıyla çevrildiğini belirteyim
(**).
Kitap, bu yeni anlayış biçimini temsilen tarihsel bilgiyle sağın bilimsel bilgiyi tümleştirerek tarih anlatısına kozmik-holistik bir boyut
kazandırıyor. Böylece de bir bakıma, holistik tarih yaklaşımına geçiş yapılmış
olunduğunu yeri gelmiş iken ifade etmek isterim.
Genel olarak
bakıldığında, büyük tarihte konular zaman ve mekân kapsamında en geniş mahiyet
ite ele alındığından, anlatının evrenin başlangıcı olan 13,8 milyar yıl önceki Büyük
Patlama, “Big Bang” ile
başlatılıp insanlığın geleceği hakkındaki öngörülere
dek sürdürülmesi gerekmektedir. Bu kapsamda, Büyük Patlama ve ondan 300 milyon yıl sonra ortaya çıkan ilk galaksiler ve yıldızlar birinci aşama olma mahiyeti ile kozmik evre başlığı altında toplanılıp anlatılırken, 4,5 milyar yıl önce başlayan yerkürenin jeolojik tarihindeki gelişmeler ikinci aşamanın anlatısı olarak ele alınmaktadır. Üçüncü aşamada abiyogenez ve biyolojik
evrim canlılık evresi başlığı altında anlatılırken son aşamada ise insanoğlunun dünyası,
geleceğini de içine alacak şekilde sağın (ampirik) tarihsel anlatıya konu yapılmaktadır.
Büyük tarih konusunu ele alıp kitap yazmış
yazarların bu bölümlemelerde az-çok da
olsa bazı farklılıklar gösteren ele alışlara sahip olabildiğini bu noktada anımsatayım.
Ancak bölümlerde kapsanan müfredat içeriklerindeki farklılıklarının belirgin
bir şekilde miktar ve nitelik bakımından çok daha fazla
olduğunu da özellikle vurgulamam da yarar var sanırım.
Büyük tarih konusunu gelecek denemede işlemeyi
sürdüreceğim.
Mustafa Özcan (21 Ekim 2015)
__________________________________
(*) Devamı gelecektir
11 Ekim 2015 Pazar
“ADİL HÜKÜMDAR” VE “PRENS” ESERLERİ BAĞLAMINDA İBN ZAFER VE MACHİAVELLİ ARASINDA DÖNEMSEL BİR KARŞILAŞTIRMA (Arş. Gör. Canan ÖZCAN)
Nişantaşı Üniversitesi İktisadi İdari ve Sosyal
Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Arştırma Görevlisi Canan ÖZCAN'ın “ADİL HÜKÜMDAR” VE “PRENS” ESERLERİ BAĞLAMINDA İBN ZAFER VE MACHİAVELLİ ARASINDA DÖNEMSEL BİR KARŞILAŞTIRMA" başlıklı makalesine aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.
https://www.dropbox.com/s/np5oolq7vob43py/ADIL_HUKUMDAR_VE_PRENS_ESERLERI_BAGLAMINDA_IBN_ZAFER_VE_MACHIAVELLI_ARASINDA_DONEMSEL_BIR_KARSILASTIRMA-2.docx?dl=0
İbni Zafer ve Makyavel tarafından 350 yıl zaman farkı ile kaleme alınmış olan sırası ile "Adil Hükümdar" ve "Prens" adlı yapıtlarını akademik düzeyde inceleyen bu makaleyi ilgi çekici bulacağınızı umuyoruz.
10 Ekim 2015 Cumartesi
Osmanlı Tarihi ve Tarihin Paradigmik İlkeleri -XII- (*) (Mustafa Özcan, 10 Ekim 2015)
Osmanlı Tarihi ve Tarihin Paradigmik İlkeleri -XII- (*)
Bir önceki denemede işlenen konu bireysel
bellek olunca, izleyen bu denemenin konusu da grup için olan, onun diyalektik
bütünleyici karşıtına dönüşmüş biçimi diye nitelenen kolektif (derlemsel) bellek
olmaktadır. Bu nedenle kolektif bellek
konusuna tarih ile olan ilişkisi
bağlamında değineceğim.
Kolektif belleğe toplumsal bir
özellik olarak ilk dikkat çeken kişi tanınmış Fransız sosyologu E. Durkheim olmakla birlikte konuyu sosyal bilimler alanına bir kavram
olarak kazandıran H. Bergson’un doktora öğrencisi Fransız sosyal felsefeci Maurice Halbwachs (1877-1945) olmuştur. Yahudi kökenden geldiği
için Naziler tarafından konulduğu Weimar’daki Buchenwald Toplama Kampında
1945 yılında difteriden ölen Halbvachs’ın bu çalışması tarih ile sosyoloji (daha uygun olarak sosyal
psikoloji demek gerekir) arasındaki en
önemli kavramsal köprünün oluşturulması anlamına da gelmektedir.
Çalışma kitap olarak “La Mémoire
collective” adı ile ölümünden sonra 1950
yılında yayımlanabilmiştir. Böylece derlemsel bellek konusu seminal (konuya can suyu veren) mahiyet
ile sosyoloji ve sosyal psikoloji literatürüne kazandırılarak
toplum ilişkileri kapsamında işlenmeye başlanmıştır. Ancak yazarın kolektif bellek konusunu, “sosyal
çerçevenin değişimi” durumunda ortamdaki grup bireylerinin anılarını mutabakat
ile yeniden inşa etme süreci şeklinde bir bağlam ile E. Durkheim’ın
mentorluğu eşliğinde daha 1920’lere
doğru ele almaya başlamış olduğu anımsanmalıdır.
Geçmişin sosyal olgularının bir amaç, bir erek kapsamında kullanılmak üzere araçsallaştırılması diye de soyutlayıcı
bir yaklaşım ile tanımlanabilecek
olan derlemsel belleğin ulusal sosyolojilere göre tasnifi ile
oluşmuş değişik tipleri
bulunmaktadır. Bu husus özellikle Kıta
felsefesinin bir konusu olduğundan
özellikle Alman ve Fransız tasniflerinde farklılıklar olarak
ortaya çıkmaktadır.
Fransızların siyasete
yakın bir tarzda resmi, canlı ve tarihçi diye üçe
ayırdığı derlemsel belleği Almanlar ise toplumsala yakın teknik bir yaklaşım ile kültürel ve iletişimsel diye ikiye ayırarak farklı
bir tipleştirmeye tabi tutmaktadır.
Böylece, kolektif belleğin sınıflandırılarak çeşitlendirilmesinde
tam bir mutabakatın henüz sağlanamadığı sonucuna varabilir.
Birinin ulusların resmi tarihine ideolojik
kaynaklık ettiği, diğerinin ise yerel
tarihi inşa eden grupsal mutabakat belleği olarak işlev
gördüğü resmi ve canlı bellekler, birbirinin tümleyicisi iki
karşıt kutup mahiyeti ile bunlardan diyalektik
sentez yapan tarihçi belleğinin kaynağı
olmaktadırlar. Diğer bir deyişle, toplumun
sistemik hiyerarşisinde tavan ve taban diye de nitelenebilecek
düzeylerdeki bu iki özgün belek, tarihçinin
elinde resmi ve yerel iki tip tarih biçiminden evrensel olmaya doğru yönelmiş genel bir tarih biçimi için tarihçi belleğine kaynaktırlar.
Ayrıca kolektif bellek grup kimliğini de temsil eden bir mahiyete de sahiptir. Bu kapsamda
kolektif belleğin grup kimliği ve temsilindeki özellikleri olarak grup aidiyeti, grubun aktif
geçmişinin temsili, grup sosyalinin
çerçeveleyicisi ve
araçsallaştırıcısı, anın anlamı
için sembol olma işlevleri vardır.
Böylece kısaca ifade etmek gerekirse kolektif
bellek süreci, kendimiz olmakla başlayan otobiyografik ve epizodik
canlı belleklerimizden hareketle bizi çevreleyen tehditkar yeni toplumsal
koşullara karşı biz olmayı sağlamak için
geçmişimizi aidiyet güdümüzün etmenliğinde kimlik olarak
yeniden oluşturma, haklılaştırma ve yüceltme işidir.
Bireysel bellek ile karşılaştırıldığında kolektif belleğin özünde otobiyografik belleğin olduğunu görmemek olanaklı
değildir. Öyküsel (epizodik) belleğin kişiseli olanı olan otobiyografik
bellek, bu kapsamda tarihçi
tarafından tarih inşası için olaylar ve insanlar temelinde öznelden
nesnele doğru diyalektik bir akışla tarihçi belleği olarak sentezlenmektedir.
Diğer bir deyişle, bu şekildeki tikelden
tümele geçişle, nesnelleşmeye doğru asimptotik
olarak ilerleyerek inşa edilmekte olan tarih,
bu nedenden dolayı bugünkü haliyle hiçbir zaman tam anlamıyla nesnel olması
olanaklı olmayan bir disiplindir. Yani, tarih
en azından öznellikler içereceğinden yanılabilir. Ve yenilenebilir geçmişi betimleyen kültürel olguların sosyal
kimliği temsi eden bir sistematiği olarak doğruya ve en geniş kapsamlı olana yaklaşmaya
çabalayan en önemli beşeri bilimdir.
Sonuç olarak da tarih, belirli sosyal
hareketleri kültürel etmenler doğrultusunda insanoğlunun kolektif belleğinin aracı ile kendi tarihselliğinin
kaydını tutması, diğer bir deyişle de kültürel
belleğinin ereğine uyumlu olarak
olaylar ve bireyler bağlamında geçmişin
kaydını yapmasıdır.
Tüm
anlatılanlar ışığında denebilir ki, tarihçinin anlatısında “biz” olmaması gerekir iken kolektif benliğin anlatısında ise “biz olmayan” yoktur.
Tarih anlatısı ile kolektif bellek anlatısı arasında kapsamları itibari ile de bazı karşıtlıkların var olduğunu yeri
gelmişken vurgulamadan geçmemek gerekir. Örneğin, kolektif bellek anlatısı yerel
tarih anlatısı olarak mikro olaylarla ilgiliyken genel tarih anlatısı makro olaylara yönelik
bir içerik inşası mahiyeti ile gelişir. Bu bakımdan ilerleyen dönemlerde tarihçiler (tarih topluluğunca) daima
daha evrensele doğru bir çaba benimsenmiş olarak tarihi yorum çerçevesini
genişleteceklerdir. Bu öze “tarihin meta düzeyli paradigmik ilkesi”
demek yerinde bir tanımlama olacaktır.
Gene kapsam olarak tarih mitolojiye dönüşmemek
için tematik olarak reel olanı ele
alıyor iken canlı bellekten çıkan kolektif belleğe dayalı yerel anlatının
efsaneleri de işin içine katması
olanaklıdır. Bu bakımdan tarihçi belleği
tarih disiplinine, kolektif bellek ise sosyal psikolojiye yatkın ve uygun bir yaklaşımı,
bir yöntemi temsil etmektedir.
__________________________
(*)Devamı gelecektir.
Mustafa Özcan (10 Ekim 2015)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)