Bu anlamlı konuşmasının metnini bizlerle paylaşan Sn. Doster'e KDP olarak teşekkür ederiz.
**************************************************************
Sayın Konuklar
Dr. Müfid Ekdal’ın Değerli Dostları,
Sevgili Ailesi,
Sadece salonların değil, sadece koltukların
değil insanların içlerinin de dolu olduğu törenler- toplantılar- buluşmalar
vardır.
Dr. Müfid Ekdal’ın ölüm haberiyle birlikte
gelip içime oturan bu acı, bugün duygusal boyutu ağır bir konuşma yapmama neden
olacaktır.
Öncelikle şunu belirtmeliyim ki!
Kadıköy’ün yaşayan tarihi ve tarihçisi, Kadıköylünün belleği sayılan,
Dr. Ekdal’ın mesleki duyarlılığını,
Ödünsüz kişiliğini,
Özgün yapıtlarını,
Marangozluk yeteneğini,
Bahçe merakını,
Hayvan sevgisini,
Kadıköy, Moda, Kalamış sevdasını,
Yozlaşma ve çürüme karşısındaki isyanını,
Geçmişi anlatarak geleceği yaratma çabasını,
Dostluğunun bize kattıklarını,
Bir konuşma süresinin sınırlarına sığdıracak
kadar yetenekli değilim. Süre konusunda kusurlu olmak da istemem…
Ancak bu görev bana verildi…
O nedenle; huzurlarınızda benim ve bizim
hayatımızdaki Müfid abiyi satır başlarıyla anlatmak istiyor ama söze nereden
başlayacağımı da bilemiyorum.
Birinci kuşağın Müfid Bey, ikinci kuşağın
Müfid Abi, üçüncü kuşağın Müfid Amca diye seslendiği bir Kadıköy aşığının
gözünden, kaleminden, objektifinden taşan ve okura ulaşan geniş ve derin iç
dünyasını mı dile getireyim?
İnsanları alıp sanattan mimariye, saraydan
kâşaneye, köşkten viraneye, handan hamama, mahalleden sokağa götüren titiz,
inatçı, yorulmak bilmeyen araştırmacılığının altını mı çizeyim?
Yüzlerce yer ve sokak adını, evlerin içini, o
evlerde yaşanan kimi zaman dramatik, kimi zaman trajik öyküleri bir şiir
tadında ortaya koyuşunu mu anlatayım?
Köşk ve konakları sahipleriyle, sakinleriyle,
tarihçeleriyle incelerken “emek- birikim- yaratıcılık” üçgenindeki başarısını
mı vurgulayayım?
Altı yüz yıllık Osmanlı ihtişamını, 90 yıllık
Cumhuriyet felsefesini insanın içine işleyen örneklerle sunduğu başucu
kitaplarına- kaynak kitaplarına mı
vurgu yapayım?
Anılarını, tanışıklıklarını, tanıklıklarını,
usta ve yetkin bir dille tuttuğu notlarını “kılı kırk yaran” bir titizlikle
kaleme alışına duyduğum hayranlığı mı ifade edeyim?
Yıllarca hastalıklarına derman olduğu en az
üç kuşağın, evlerini- sokaklarını- caddelerini derleyen bir hekim- yazar olarak
“kavrayan- saran- sarmalayan” mesleki hassasiyetini mi öne çıkarayım?
Kentsel Dönüşüm adı altında evler yıkılırken,
yeşil alanlar- orman arazileri hoyrat bir el tarafından talan edilirken, özetle
geçmişimiz yağmalanırken tarihi bir belge sayılan kitaplarının içerik ve
zamanlamasına mı dikkat çekeyim?
Kapılarını herkese aralayan- dostlarına
sonuna kadar açan çelebi kimliğini, nesli tükenen beyefendiliğini mi dile
getireyim?
Bir yeri sevmenin ne olduğunu, oralı olmanın-
orada doğmanın ne demek olduğunu bize hocalık taslamadan anlatan öğretmenliğini
mi alkışlayayım?
Elini- emeğini Kadıköy’den esirgemeyen, kalbi
de -kafası da -kapısı da herkese açık olan bu Cumhuriyet bilgesinin
dostluğundan kendime pay ve payeler mi çıkarayım?
Bilemedim.
Bildiğim o ki 1918’de açılan parantez 2014’te
kapandı ama geride;
İnsan ilişkileri güçlü, hekimlik becerisini
kanıtlamış, bilgisini- birikimini- zamanını kalıcı eserlere akıtmış bir Dr.
Müfid Ekdal bıraktı.
İnanıyorum ki onun tüm eserleri bir Kadıköy
sevdalısının müzesi ve adresi gibi kulaktan kulağa- kuşaktan kuşağa geçecektir.
Feneryolu’nda bir kale gibi duran ve gelip
geçene kucak açan evi bir abinin, bir ustanın- bir hocanın manevi varlığını
sürdürecektir.
DR. Müfid Ekdal Sokağı gelip geçeni sonsuza
dek selamlayacaktır.
Böyle bir parantez kapansa da biter mi?
Kadıköy Konaklarıyla başlayıp Prenses Ela’ya
uzanan,
İttihat ve Terakki Cemiyetini içine alıp,
Bekirağa bölüğüne çıkan, az bilineni ya da hiç bilinmeyeni gün yüzüne çıkaran
bir kalem susar mı?
Haneden mensuplarından cumhurbaşkanlarına,
diplomatlardan ressamlara, sanatçılardan yazarlara uzanan dostluklarıyla bu
bilge kişi unutulur mu?
Tam da burada kişisel bir parantezim var,
bunu sık sık bana anlattırır ve her seferinde gülerdi. Paylaşmadan geçemem…
1998 yılı Kadıköy Belediyesi’nde başkan
danışmanı olarak görev yapıyorum. Çalışma odam başkanın bitişiği. Kapım açıldı
içeriye giren şahsı o güne kadar hiç görmemiştim. Uzun boyu, şık paltosu,
uyumlu elbisesi, ayakkabıları ve zarif davranışlarıyla karşımda duran kişi
Holivut aktörlerine taş çıkartacak görünümde idi. Durdum, daha doğrusu dondum.
Bana adını, başkanla randevusu olduğunu, sekreterin bana yönlendirdiğini
söyledi. Şaşırmam sevince nasıl dönüştü anlatamam.
Yıllardır ismen tanıdığım, kitaplarını
okuduğum, her yerde adını duyduğum Dr. Müfit Ekdal, tüm şıklığı, centilmenliği,
özellikle de yakışıklığıyla karşımda duruyordu.
Sohbete koyulduk. Bu çok renkli, çok boyutlu,
çok derinlikli, çok düzeyli söyleşinin bitmemesi için, başkanın gecikmesi için
içimden ne kadar dua ettiğimi bir ben bilirim.
Sohbetimiz Türkiye’den başladı, ABD’ye
uzandı. Sağlıktan girdik, konaklardan çıktık. Hekimlik anılarından örneklerle
uzattık. Ve başkan kapıda göründü, geciktiği için özür diledi ve konuğumu alıp
gitti…
Aradan 2 gün geçti. Telefonum çaldı,
karşımdaki ses; “Ben Doktor Müfit Ekdal, sizi eşimle birlikte çaya bekliyoruz,
adresimiz şudur” demez mi?
O günü nasıl beklediğimi, nasıl özendiğimi,
nasıl yaprak gibi titrediğimi bir ben bilirim. Elimde çiçeğimle kapıyı
çaldığımda çok köklü, çok vefalı, çok boyutlu bir dostluğun kurulacağı aklıma
hiç gelmemişti.
Celile Ekdal hanımefendi, beni kırk yıllık
dostmuşuz gibi karşıladı. Bana kendimi ilk gelinen bir evde değil, çok eskilere
dayalı bir dostun evindeymişim gibi hissettirdi.
Aradan yıllar geçti. Annemi ve babamı
yitirdim ama kendimi analı, babalı, çok kardeşli, çok yeğenli bir ailenin
içinde buldum. Acılarımda yanı başımda, başarımda en ön sırada oldular. Bu
dostluğun oluşmasındaki başarı da vefada onlara aittir.
Müfit abi şimdi sözüm sizedir!
Uzun ve başarı dolu hekimlik yıllarınızı
anlatmak benim boyumu ve boyutlarımı aştığı için girmedim. Bize mutluluk ve
güven veren dostluğumuzu seçtim.
Hekim olarak da, araştırmacı olarak da
kendisini kabul ve fark ettiren sizin için ne söylesem eksik olur.
Sorumluluk bilincinize işaret eden, müthiş
bir emek, olağanüstü bir sabır, sınırsız bir özveri gerektiren ve nitelikle
niceliği buluşturduğuz kitaplarınız için ne desem az kalır.
Sizin bitmeyen enerjinizi, derin gözlem
gücünüzü, değerbilen - değer veren kişilğinizi, ne zaman bir araya gelsek;
yaşamımızı zenginleştiren- çoğaltan- anlamlı kılan sohbetlerinizi çok
özleyeceğim.
Siz bize Cumhuriyet kuşağının dinleten-
öğreten- anlatan- yol gösteren tüm özelliklerini yaşattınız.
Tarih ve arşivler de yaptıklarınızı büyük
harflerle kaydedecek ve yaşatacaktır.
Kadıköy’ün hatırını sık sık ve cömertçe
hediyelerle soran size genelde kültürel belleğimize, özelde bize kattıklarınız
için teşekkür ediyorum.
Bana aile adına konuşma olanağını veren
Celile ablaya teşekkür ediyorum.
Bu toplantının fikir babası Selami başkana
teşekkür ediyorum.
Toplantının ev sahipliğini üstlenen Kadıköy
Belediyesine teşekkür ediyorum.
Değerli konuklar!
Onu ağırlamaya öylesine alışmıştık ki şimdi
uğurlamak gücüme gidiyor. Bu konuşmamı anısına bir saygı duruşu sayınız.
Işıklar içinde yatsın…
Neşe Doster (13 Temmuz 2014)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder