Beyin Kimyasında Devrim
Başlık özünde, tarihi bir gelişme olarak zihni etkileyen insan
beynindeki biyokimyasal süreçlerin devrim niteliğindeki bir açıklama ile çözümlenmesine
göndermede bulunmaktadır.
Bu doğrultuda hazırlanmış olan makale Fransız hekimi ve düşünürü Henri
Laborit’in(1914-1995) (*) çalışmaları
ile başlayıp hala sürmekte olan psiko-nevroz patolojik zihin durumlarının
tedavisinde çığır açan biyo-farmakolojik yaklaşımın kapsamında 1950’lerden bu
yana yapılanları ele alarak genel bir aydınlatma sağlamayı amaçlamaktadır. Ayrıca
makalede konuyla ilgisi kapsamı nedeni ile sözü edilen bazı özel psiko-nevrotik
patolojik durumların yanı sıra sağlıklı insanın “normal” psikolojik durumlarını
ilgilendiren konulara da atıfta bulunulmaktadır.
Öte yandan makale konusunun beyin biyokimyasından seçilmesinin nedeni klorpromazin
(CPZ) denen ilk psikotropik ilacın Henri Laborit tarafından 1950’lerin
hemen başındaki keşfinden bu yana geçen süre ile ilgilidir. Bana göre, o günden
bu yana geçen zaman biyokimyanın zihin ile ilgili bu alt dalının olgun bir disipline
dönüşmesi için son derece yeterli bir süreyi ifade etmektedir. Arapça kökenden
gelen bir terimle ‘sittin sene’ denen 60 yıllık bu süre genel anlamda bilimsel bir
disiplinin olgunlaşması ve sağınlaşması için hem gerekli hem de yeterli bir zaman
uzunluğuna karşılık gelmektedir.
Bu nedenle konunun artık dar akademik çevrenin ötesinde popülerizasyon amacıyla
da toplumsal boyutta bilinmesi gerektiği kanısındayım.
Hele, hele 21. Yy.’ın ilk on yılı ile ikincisinin ilk yarısında beyni ve
zihni ilgilendiren konuları neredeyse her yönden ve bilinen tüm bilgisel
görüngelerden ele alarak irdeleyen popüler bilim kitap sayısının dünyada
patladığı bu dönemde bizde de konunun bilinirliğine biraz olsun katkıda
bulunmanın ayrıca bir kaçınılmazlık olduğunu düşünüyorum.
Yani özetle makalede, beyin kimyasının ortaya çıkışı olan 1950’lerin
başındaki bu olağanüstü gelişmeye ve sonrasındaki olaylara değinilerek esasen 21.
Yüzyıl düşününde zihin-beden ilişkisinin açıklanmasında son derece kritik ve
kilit önemde katkılar sağlamaya aday bu fenomene genel karakterli bir aydınlanma
sunulması amacı güdülmektedir.
Nitekim gene bu kapsamda 21. Yüzyılın insan zihninin bütünsel çalışmasının
açıklanmasına olanak verecek pek çok gelişmeye sahne olacak olan biyolojik bir
çağın başlamakta olduğunu Zihin (**)
adlı yazımda da belirtmiştim.
Öte yandan bazı düşünürlere göre, 20. Yüzyıl ortasında klorpromazinin
keşfiyle başlayan modern bilim tarihinin olaylar zincirindeki bu mihenk taşı, yeni
bir bilimsel aşama olarak gökler mekaniğinde Galileo tarafından dünya dönüyor diye anlatılan Güneş merkezli Kopernikyen
Dizge’nin kanıtı olan söz konusu görüş kadar önemlidir.
Psikofarmakotik devrim de denen bu
olağan üstü gelişme, Henri Laborit’in
askeri kökenli anesteziyolog hekim olmasından dolayı ampütasyon ameliyatları
için daha etkin yeni bir narkoz maddesi bulmak üzere o sıralar henüz
sentezlenmiş olan klorpromazini denerken bunun şizofrenik hastalarda
halüsinasyonları (sanrıları) ortadan kaldırmakta da çok etkin olduğunu tesadüfen
fark etmesi ile başlamıştır. O tarihe kadar şizofren hastalar ve benzeri psiko-nevrozlar
elektroşok, lobotomi, psikoanaliz, telkin ve konuşma gibi tedavi ve terapi
yöntemleriyle sağaltılmaya çalışılıyor, ama çok az başarılı, hatta tamamen
başarısız olunuyordu. Oysa CPZ
kullanımı iki-üç ay gibi kısa bir sürede hastaların halüsinasyon ve deliryum şikayetlerini
azaltan, hatta tümüyle yok eden bir iyileşme etkisi göstermişti. Ancak bu tür belirtilerin
ortadan kalkması iyileşme anlamına gelmiyor, çünkü ilaç kesildikten bir süre
sonra bunlar yeniden ortaya çıkıyordu.
Konuyla ilgili araştırmalar derinleştirilerek sürdürülmüş ise de, dopamin diye bilinen ilk nörotransmitterin (Bunlar akson ucundaki
snaptik keseciklerde bulunan sinirsel iletici diye adlandırılan biyokimyasal
maddelerdir) beynin bu alanındaki snapslar arası sinir iletimini sağlayan etkili
maddeler olarak varlığının keşfi, çok sonraları,1972 yılında gerçekleşebilmiştir.
Çalışmaların devamında nörotransmitter kategorisine giren 60 çevresindeki
sinirsel ileticilerin varlığı saptanarak bunların azlığının veya fazlalığının
neden olduğu zihni bozukluklar ortaya çıkarılmış, bazılarının tedavisi
sağlanmıştır.
Bu kapsamda CPZ, ilk antipsikotik kategorideki nöroleptik ilaç olarak
yaygın bir şekilde tüm dünyada kullanılmaya başlanarak diğer psikotrop
ilaçların da hızla üretilmesine ve yaygınlaşmasına yol açmıştır. Böylece nörotransmitterlerin
bulunuşu zihin biyokimyası çağını
başlatmış ve olay büyük ve kritik tıbbi keşifler arasında başköşedeki yerini
almıştır.
CPZ’nin keşfinin hemen sonrasında 1953’te DNA molekülünün çift sarmal
yapısının açıklığa kavuşturulmasıyla
gelen genetik devrim ve onun ardından
da ortaya çıkan moleküler biyolojideki büyük keşif ve buluşlar biyolojik şafağın
habercisi olmuştur. Şafağın aydınlatıcı etkisi ve bunu tamamlayan bilişim
devriminin kapsayıcı ve itici gücü ile de 21. Yüzyıl’ın olağan üstü yeniliklere
ve yepyeni anlayışlara yelken açmakta olan harikalar
çağı başlamıştır demek herhalde
yanlış olmaz.
Bu noktadan yapılan bakışla görünen odur ki, insanoğlu için harikalar
çağı, gelecek 50 yıl içinde çeşitli
ve farklı ölümsüzlük şekillerinin anahtarlarını elinde tutan yeniliklere
tanıklık edeceği bir çağ olacaktır.
Böyle tarihsel bir aşamanın bu bağlamda insan denen varlığın kozmik
varoluşu ile ilgili psişik, etik ve metafizik kaynaklı sorunları da birlikte
getireceğini var sayıyorum. Bunları daha şimdiden öncelikli olarak tahmin etmenin
insanın kendisine meydan okuyan bu son derece önemli sorunlar karşısında takınacağı
pro-aktif tutum için bir kaçınılmazlık gereklilik olduğunu da öngörerek bu denemeyi
tamamlamak istiyorum.
Mustafa Özcan (10 Haziran 2014)
______________________
(*) Henri Laborit hakkında ayrıntılı bilgi için: http://en.wikipedia.org/wiki/Henri_Laborit sayfasına
bakılabilir.
(**) Bu makalem http://kadikoydusunceplatformu.blogspot.com.tr/2014/02/zihin-mustafa-ozcan-1-subat-2014.html adresindedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder