8 Şubat 2013 Cuma

Yerkürenin Yeni Yönetsel Boyutundaki Yerimiz (Mustafa Özcan, 8 Şubat 2013)


Yerkürenin Yeni Yönetsel Boyutundaki Yerimiz

Başlıkta “yerküre” derken dünyanın kastedildiği kolayca anlaşılıyor olsa da anlam yönünün açıklığı bakımından astrofiziksel, jeofiziksel olanın değil de toplumsal, insani olanın hedeflendiğini ayrıca vurgulamakta yarar vardır. Yönetsel derken de tarihin derinliklerinden gelen sınıfsal yöneten-yönetilen çelişkisine işaret ettiğimi anlamışsınızdır.  “Yeni” ve “yer”in sırayla eski olmayan ve mekânsal durum veya sıra şeklindeki anlaşılırlığı ise hakkında söz söylemeye gerek duyulmayacak kadar açıktır. Oysa denemede özellikle üzerinde duracağım, soyutluğu, dilsel kapsamının genişliği ve çoklu anlam yönlülüğü nedeni ile de zaten az-çok çetrefil olan “boyut” kavramının buradaki kullanım şeklinin ayrıca ayrıntısıyla açıklanmaya ihtiyaç duyulduğunun herhalde farkındasınızdır.

Bu bakımdan, boyut sözcüğünün hangi anlam yönüyle kullanıldığının izahından önce semantik irdelenmesinin yapılmasında da yarar vardır. Öyleyse şimdi ilkin, TDK’nun Türkçe Sözlük’te boyut için somuttan soyuta ve genelden özele doğru sıralayarak verdiği beş anlamın tanımlarına kısaca göz atalım:

1. Bir cismin herhangi bir yöndeki uzantısı. 2. Mecaz. Genişlik, kapsam. 3. Mecaz. Durum, nitelik. 4. Matematik. Doğruların, yüzeylerin veya cisimlerin ölçülmesinde ele alınan üç doğrultudan uzunluk, genişlik ve derinlikten her biri. 5. Sinema. Boyut, format.

Girişteki paragraftan anlaşılacağı üzere işlenen konuya toplumların insani özelliğine mecazen atıf yapıldığından ele alınmak istenen kavram, üçüncü şıktaki tanıma, yani değişmeceli (mecazi) “durum, nitelik” olarak verilen anlam yönünün genel ve soyut içlemine uygun düşmektedir.  

Söz konusu edilen boyut kavramının buradaki anlam yönünün daha özgül bir anlatım ile açıklanması ise şöyledir; dünyada tarih çağları boyunca hegemonik (egemen) yönetme tarzları şeklinde tüm toplumlara hakim olmuş anlıksal karakteristikte aşağıda verilen araçsallıklara (entelektüel enstrümantasyonlara) gönderme yapılmaktadır:  

Bu araçsallıklar, tarih içinde ortaya çıkışlarına göre

(1) din (örgütlü) ve etnisite,
-  (2) siyaset (yönetim) ve ideoloji,
-  (3) ekonomi (ulusal) ve sanayi ve  
-  (4) para (saymaca) ve enformasyon

diye ifade edilebilecek dört karşıt-dikotomik çift şeklinde zaman akışı içinde sıralanır.

Bu suretle tarihi yapan temel etmenin söz konusu karşıtlıkların çatışması ve böylece bireşimle (sentezle) “yeni”nin ortaya çıkması şeklindeki diyalektik akış olduğu da görüldüğünden bunun doğru bir saptama olması gerektiği kolayca anlaşılır.

Nitekim burada, önceki çatışan dikotomik çiftin sonrakini doğurarak tarihin ilerlemesi şeklinde verilen bu saptama yapılırken evrende “özdeksel-karşıtlıklı-zaman-akışlı-diyalektik-süreç”in varlığının kabulünden hareket edildiğini de belirtmemde yarar vardır.

Öte yandan, insanoğlunun beş bin yıllık uygarlık tarihinin büyük bölümünü kapsayan ilk üç aşamanın temel karakteristiğinin ne olduğuna bakıldığında fiili ve zorlantılı (koerzif) güçlerin sürece egemen olma durumunun bunu pek de güzel bir şekilde temsil ettiği anlaşılır.

Yani söz konusu çağlarda, mahşerin dört atlısından savaşı simgeleyen al atın temsil ettiği “kaba” güç tarihin etmeni olmuş, onun yönünü belirlemiştir. Ancak aynı zamanda tarihte aklı ve bilgiyi simgeleyen enformatik güç olarak beyaz atın etkinliğinin egemenliğe doğru ilerlemekte olduğunu da görmek gerekir. Bu durum özdeğin doğasına uygun olarak gelişmektedir.

Yani, işte şimdi 21. Yüzyılda, enformasyon etkinliği kaynaklı bilgi ve de akıl ikilisinin türevi olan bilimsel ve bilgisel eylem alanının yönetimlerde genel tarz olarak egemen sosyal bir davranış mahiyetine büründüğü en az birkaç asır sürecek bir döneme girilmektedir.

Bu durum günümüzde, bilişim toplumu (enformasyon), daha genel bir tanımlama ile insanın tarihi belirleyici etkinlikler dünyasının yeni küresel boyutu olan sanal bir dünya olarak kendini ortaya çıkarmaktadır.  Açıktır ki artık yerkürede, toplumsal ana etmen olarak sanal dünyanın yaratığı koşulların etkisini dışarıda tutarak tarihin akışını belirlemek olanaksızlaşmıştır.

Bu nedenle şimdilerde yerküredeki ileri toplumlar, önceleri “evrensel” adla sürmekte olan  hegemonik düzenlerinin küresel adla daha da sürdürülmesi için enformasyon temelli bu yeni düzenin tüm toplumlara yerküresel yeni yönetsel bir boyut olarak yerleştirilmesine yönelmişlerdir.  

Yani artık dünyada, sırasını savarak beş bin yıllık uygarlık tarihinin derinliklerine peyderpey gömülme sürecindeki ekümenik, emperyal ve evrensel diye belirttiğim önceki ilk üç aşama düzenleri yerine geçmekte olan küresel diye nitelenen bu yeni toplumsal düzenin taşları hızla örülmektedir.

Bu durumda yönetilen mi, yoksa yöneten mi olunacağı yaşamsal önemdedir! Ülkeler içinde nasıl yönetenler sınıfında kalınabileceği ile ilgili olarak irdeleme sürdürüldüğünde bizim ülke olarak, millet olarak bu yeni yapılanışın dışında kalmışlığımızın nedeni ile ilgili görüşüm şudur:

Dünyada toplumların genel gelişmişlik durumunun nominal değerlemesine giren sekiz temel etmenden (ölçütten) olan ekonomi, devlet yönetimi, güvenlik, sağlık konularında dünya ülkelerinin pek çoğundan daha ileri durumda olmak.

Ancak buna karşılık:

Yerkürenin bu yeni düzen boyutunun damardan beslenmesi için gereken insani yaratıcılığın en kaçınılmaz etmenleri olan bireysel özgürlükler ile toplumsal sermaye bakımından yapılmış ciddi kıyaslı değerlendirmelerde hala en geri Afrika ülkeleri düzeyini aşamamış olmak.

Bana göre acı ama kahredici bir gerçekle karşı karşıyayız. Bu üzerinde derin, ama çok derin düşünülmesi gereken, gerçekten de rahatsız edici bir durumdur. Hemen yapılacak şey ise okuyan, kendi kendinin eğitmeni, öğretmeni olmuş, özgür karakterli, entelektüel bilinç düzeyli ve de erginleşmiş bireyselleşmeye ulaşmış olan, kitlesel olmasa bile büyük bir kesim yurttaşlardan oluşan yeni aydın tipinin önünün açılmasını sağlamak! Yoksa tarih bizim için her zaman olduğu gibi tekerrür eden bir şey olarak kalmaya devam edecektir.

Mustafa Özcan, 8 Şubat 2013


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder