Yerkürenin Yeni Yönetsel Boyutundaki Yerimiz
Başlıkta “yerküre” derken dünyanın kastedildiği kolayca anlaşılıyor olsa
da anlam yönünün açıklığı bakımından astrofiziksel, jeofiziksel olanın değil de
toplumsal, insani olanın hedeflendiğini ayrıca vurgulamakta yarar vardır.
Yönetsel derken de tarihin derinliklerinden gelen sınıfsal yöneten-yönetilen
çelişkisine işaret ettiğimi anlamışsınızdır. “Yeni” ve “yer”in sırayla eski olmayan ve mekânsal durum veya
sıra şeklindeki anlaşılırlığı ise hakkında söz söylemeye gerek duyulmayacak kadar
açıktır. Oysa denemede özellikle üzerinde duracağım, soyutluğu, dilsel kapsamının
genişliği ve çoklu anlam yönlülüğü nedeni ile de zaten az-çok çetrefil olan “boyut”
kavramının buradaki kullanım şeklinin ayrıca ayrıntısıyla açıklanmaya ihtiyaç
duyulduğunun herhalde farkındasınızdır.
Bu bakımdan, boyut sözcüğünün hangi anlam yönüyle kullanıldığının izahından
önce semantik irdelenmesinin yapılmasında da yarar vardır. Öyleyse şimdi ilkin,
TDK’nun Türkçe Sözlük’te boyut için somuttan soyuta ve genelden özele doğru
sıralayarak verdiği beş anlamın tanımlarına kısaca göz atalım:
1. Bir cismin herhangi bir
yöndeki uzantısı. 2. Mecaz. Genişlik, kapsam. 3. Mecaz. Durum,
nitelik. 4. Matematik. Doğruların, yüzeylerin veya cisimlerin
ölçülmesinde ele alınan üç doğrultudan uzunluk, genişlik ve derinlikten her
biri. 5. Sinema. Boyut,
format.
Girişteki paragraftan anlaşılacağı üzere işlenen konuya toplumların
insani özelliğine mecazen atıf yapıldığından ele alınmak istenen kavram, üçüncü
şıktaki tanıma, yani değişmeceli (mecazi) “durum, nitelik” olarak verilen anlam
yönünün genel ve soyut içlemine uygun düşmektedir.
Söz konusu edilen boyut kavramının buradaki anlam yönünün daha
özgül bir anlatım ile açıklanması ise şöyledir; dünyada tarih çağları boyunca hegemonik
(egemen) yönetme tarzları şeklinde tüm toplumlara hakim olmuş anlıksal karakteristikte aşağıda verilen araçsallıklara (entelektüel enstrümantasyonlara) gönderme yapılmaktadır:
Bu araçsallıklar, tarih içinde
ortaya çıkışlarına göre
- (1) din
(örgütlü) ve etnisite,
- (2) siyaset
(yönetim) ve ideoloji,
- (3) ekonomi
(ulusal) ve sanayi ve
- (4) para
(saymaca) ve enformasyon
diye ifade edilebilecek dört karşıt-dikotomik
çift şeklinde zaman akışı içinde sıralanır.
Bu suretle tarihi yapan temel etmenin söz konusu
karşıtlıkların çatışması ve böylece bireşimle (sentezle) “yeni”nin ortaya
çıkması şeklindeki diyalektik akış olduğu da görüldüğünden bunun doğru bir
saptama olması gerektiği kolayca anlaşılır.
Nitekim burada, önceki çatışan dikotomik çiftin sonrakini
doğurarak tarihin ilerlemesi şeklinde verilen bu saptama yapılırken evrende “özdeksel-karşıtlıklı-zaman-akışlı-diyalektik-süreç”in
varlığının kabulünden hareket edildiğini de belirtmemde yarar vardır.
Öte yandan, insanoğlunun beş bin yıllık uygarlık tarihinin
büyük bölümünü kapsayan ilk üç aşamanın temel karakteristiğinin ne olduğuna bakıldığında
fiili ve zorlantılı (koerzif) güçlerin sürece egemen olma durumunun bunu pek de
güzel bir şekilde temsil ettiği anlaşılır.
Yani söz konusu çağlarda, mahşerin dört atlısından savaşı
simgeleyen al atın temsil ettiği “kaba”
güç tarihin etmeni olmuş, onun yönünü belirlemiştir. Ancak aynı zamanda tarihte
aklı ve bilgiyi simgeleyen enformatik güç olarak beyaz atın etkinliğinin egemenliğe doğru ilerlemekte olduğunu da
görmek gerekir. Bu durum özdeğin doğasına uygun olarak gelişmektedir.
Yani, işte şimdi 21. Yüzyılda, enformasyon etkinliği
kaynaklı bilgi ve de akıl ikilisinin türevi olan bilimsel ve bilgisel eylem alanının
yönetimlerde genel tarz olarak egemen sosyal bir davranış mahiyetine büründüğü en
az birkaç asır sürecek bir döneme girilmektedir.
Bu durum günümüzde, bilişim toplumu (enformasyon), daha
genel bir tanımlama ile insanın tarihi belirleyici etkinlikler dünyasının yeni küresel
boyutu olan sanal bir dünya olarak kendini ortaya çıkarmaktadır. Açıktır ki artık yerkürede, toplumsal
ana etmen olarak sanal dünyanın yaratığı koşulların etkisini dışarıda tutarak tarihin
akışını belirlemek olanaksızlaşmıştır.
Bu nedenle şimdilerde yerküredeki ileri toplumlar,
önceleri “evrensel” adla sürmekte olan hegemonik düzenlerinin küresel adla daha da sürdürülmesi için
enformasyon temelli bu yeni düzenin tüm toplumlara yerküresel yeni yönetsel bir
boyut olarak yerleştirilmesine yönelmişlerdir.
Yani artık dünyada, sırasını savarak beş bin yıllık
uygarlık tarihinin derinliklerine peyderpey gömülme sürecindeki ekümenik, emperyal ve evrensel diye
belirttiğim önceki ilk üç aşama düzenleri yerine geçmekte olan küresel diye nitelenen bu yeni toplumsal
düzenin taşları hızla örülmektedir.
Bu durumda yönetilen mi, yoksa yöneten mi olunacağı
yaşamsal önemdedir! Ülkeler içinde nasıl yönetenler sınıfında kalınabileceği
ile ilgili olarak irdeleme sürdürüldüğünde bizim ülke olarak, millet olarak bu
yeni yapılanışın dışında kalmışlığımızın nedeni ile ilgili görüşüm şudur:
Dünyada toplumların genel gelişmişlik
durumunun nominal değerlemesine giren sekiz temel etmenden (ölçütten) olan ekonomi,
devlet
yönetimi, güvenlik, sağlık konularında
dünya ülkelerinin pek çoğundan daha ileri durumda olmak.
Ancak buna karşılık:
Yerkürenin bu yeni düzen boyutunun damardan beslenmesi için gereken insani yaratıcılığın en kaçınılmaz etmenleri
olan bireysel
özgürlükler ile toplumsal sermaye bakımından yapılmış ciddi kıyaslı değerlendirmelerde
hala en geri Afrika ülkeleri düzeyini aşamamış olmak.
Bana göre acı ama kahredici bir gerçekle karşı karşıyayız.
Bu üzerinde derin, ama çok derin düşünülmesi gereken, gerçekten de rahatsız
edici bir durumdur. Hemen yapılacak şey ise okuyan, kendi kendinin eğitmeni,
öğretmeni olmuş, özgür karakterli, entelektüel bilinç düzeyli ve de erginleşmiş
bireyselleşmeye ulaşmış olan, kitlesel olmasa bile büyük bir kesim yurttaşlardan
oluşan yeni aydın tipinin önünün açılmasını sağlamak! Yoksa tarih bizim için her
zaman olduğu gibi tekerrür eden bir şey olarak kalmaya devam edecektir.
Mustafa Özcan, 8 Şubat 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder