Zeka
Zekâ beynimizin
bir işlevidir. Zekâ da bir yargı verir, belli bir bilgiyi ortaya koyar, burada
akıl ve zekâ arasındaki ayrımı bilmemiz gerekiyor.
Akılla zekâ aynı
şey değildir. Akıl da bilgi verir, zekâ da bilgi verir. Aralarındaki en önemli ayrım,
akıl geniş kuşatımlı düşünürken zekâ dar kuşatımlı düşünür. Ayrı bir deyişle
akıl geniş kuşatımlı bilgiler üretirken zekâ problem karşısında hemen cevap
üretir. Zeki dediğimiz insan zaten budur. Zekâ olgusal bilgiler üretir. Zekâ
sorunlar karşısında hemen yanıt bulmaktadır. Fakat bu yanıtın geniş kuşatımlı
olması gerekmez. Bu nedenle zeki insanlar pratikte fevkalade başarılıdırlar,
fakat yaptıklarının uzun süre için geçerli olduklarını söylemek her zaman için
kuşkuludur. Bir insan bireyinde akıl da vardır zekâ da vardır. İnsandaki akıl
düzeyi daha fazla ise o kimse akıllıdır zekâ düzeyi fazla ise o kimse zekidir,
ancak insan düşünme tembelliği yapıyorsa zekâdan ve dolayısıyla akıldan yoksun
olur. Önemli olan ise bu iki gücün dengeli olmasıdır. Zeki olan bir kimse her
şeye son derece kesin cevaplar buluyor fakat daha ilerisini düşünmediği için
tökezleyebiliyor. İşte bu nedenledir ki bütün ahlak öğretileri bütün bilimsel
kuramlar, bütün felsefeler her zaman akla dayanır. Bunun sonucu olarak akıl
daima büyütülür.
Değerli dostlarım
burada biraz dikkatli olmamız gerekiyor. Çünkü insan aynı ad altında iki
olanaktan meydana gelmiştir. İki büyük potansiyelin bileşimidir. Bunlardan biri
ilkel diğeri insan gücüdür. Akıl dediğimiz güç ilkelin eline geçerse çok büyük
kötülükler yapabilir. Akıl içimizdeki insanın eline geçerse büyük iyilikler
ve güzellikler yapabilir. Hâlbuki insanda haz öğesi, zevk öğesi çok fazladır
ve bizi daima baskısı altında tutar. İnsanlığımızı öne çıkarmamızı engellemeye
çalışır. İkincisi zordur ancak belli bir süre sonra insanlığımızın tadını
aldıktan sonra o yolda yürüyebiliriz.
Değerli dostlarım peki
aklı nasıl kullanalım ki ortaya düzenli ve iyi sonuçlar çıksın. Bildiğiniz gibi
akılla büyük kötülükler yapabiliyoruz. Öyleyse akla değil, aklı kullanan
anlayışa, aklı yönlendiren görüşe, aklı biçimlendiren iradeye bakmak lazımdır.
Anlayış, görüş, irade gibi iyi şeylerin tek başına ortaya çıkması mümkün
değildir. Bunların hepsi bilgidir ve bunlar akılla ortaya çıkmaktadır.
İnsanlığın ilk başlangıcına bakacak olursak insanoğlu bilmek zorunda olan bir
varlıktır. Dünyaya yaklaşımı, olaylara ilk yaklaşımı, hayal gücü, duyguları,
korkuları, kendisiyle olan gözlemlerini aklı ile birleştirmesi daha ötede yüce
birtakım güçleri hissetmesi ve bütün bunlarla bir doğa açıklaması yapması
gerekiyordu. İnsanoğlu doğa açıklamalarında ilkin mitosları kullandı. Doğa
açıklamalarını mitoslarla yaptı. Bilindiği gibi hemen her toplumda mitolojiler
vardır. İnsan doğadaki her şeyi soruyordu ve bunları bir şekilde açıklamak
zorunda idi. Dolayısıyla her zaman bir mitos yaratıyordu. Antik yunan düşüncesi içerisinde daima
diyalektik söz konusu idi.
Problem: Horoz
sabahları niçin erken öter? Bir hipotez ortaya koyuyor. Açıklama yapacağı
aklını ona göre kullanacağı bir ortam var. Bu ortam nedir? Tanrılar ortamı. Peki,
bu tanrılar ortamı nedir? Tıpkı insanlar ortamı gibi. Bir olguyu, bir olayı
tanrılardan yola çıkarak canlandırıyor. Değerli dostlarım, siz bu olayın
anlatımına inanmaz iseniz bu açıklama basit bir hikâyedir. Eğer inanır iseniz
bu olay gerçektir. Mitoslar ise daima inanca dayanıyordu. Bir dönemlerde Mısır,
Mezopotamya ve Babil'den gelen birçok bilgi doğu Akdeniz potasında yoğrulmakta
idi. Bu bilgiler tıp astronomi, matematik, mimari ve değişik bilgiler idi. Bu
devirde gezici ozanlar şunu soruyorlardı acaba bu evrenin dokusunu oluşturan her
şeyin kendinden var olduğu ARKE diye bir şey var mı? Gezici ozanlar bunları
sorarken bir düşünür, bir matematikçi, bir doğa gözlemcisi ve bir astronom olan
THALES Arke dediğimiz şeyi ilk olarak Mitoslardan ayrı araştırmaya başladı.
Thales özdeyi (Maddeyi) nesnelerin başlangıcı sayan düşünceyi ilk kez ortaya
koyanlardandı. Thales ilk olarak maddeyi yine kendinde olan bir madde ile
(Akıl) açıklıyordu. Mitoslarla değil. İşte bu bilgilenmede objektifliğin ilk
adamıydı. Thales nesnelerin kökü Arke'yi, su olarak görüyordu. Thales'in suyu
başlangıç yapması çok önemlidir. Evrenin oluşumunu dinsel öykülerle anlatmaması
bir ilerleme evresidir. Deviminin (hareketin) nedenini doğaüstü bir etkide
bulmuyor özdeğin içerisinde arıyordu. Bu görüşün tarihsel önemi büyüktür.
Thales'in inanmadan bilmeye yönelmesi metafizik aydınlanmanın en güçlü yanıdır.
Felsefe dediğimiz düşünme biçiminin ortaya çıkışı aynı zamanda bilimsel bir
tavırdan başkası değildir. Bu durum batıda Rönesans’la birlikte gerçeğin
kendisine dayanarak ve kendi içerisindeki kurallığı, yasallığı bulunarak
açıklanması çalışmaları hız kazandı. Akıl dediğimiz beynimizin işlevi Rönesans’la
yeni bir atmosfer altında yeni bir bakış açısında işlenmeye başladı. Bilimsel
çalışmalar geliştikçe buna paralel olarak teknolojik çalışmalarda gelişti.
Özellikle sanayi devriminden sonra teknolojik çalışmalar bugünkü düzeyine
ulaştı.
Değerli dostlarım, biz bütün çabalarımıza karşın her şeyin
bilgisini kolaylıkla ve net olarak elde edemeyiz. Şayet elde edebilseydik
insandan söz edemezdik. Çünkü bütün davranışlarımız belirlenmiş olurdu. Buna
karşın sınırlı olan bilgilerimize rağmen insanoğlu çok yüksek çok değerli
yaşamlar gerçekleştirebilir. Akıl burada bize katkıda bulunur, güç verir. Bu
nedenle aklın önemli bir işlevine daha değinmek isteriz bu da aydınlanmadır. Yeniçağ
aydınlanmasının başlangıcı olan Rönesans ulus toplumlarının doğduğu ulus
bilincine, öz değerlere dönme çağıdır. Macit Gökberk orta çağın
evrenselliğinden (ümmet toplumu) Rönesans’la başlayan ulus devletlerine doğru
gidişi bir aydınlanma sonucu olarak görür ve aydınlanmanın batıda olduğu gibi
bizde de kültür değerlerini herkese, halkın anlayacağı ulusal bir dille yaymak
demektir der. İslam dünyasına Alevlisiyle, Sünnisiyle, İslam insanın usçu
düşünceyi yeniden yaşama döndürmesi ancak 20'nci yüzyılda Anadolu'da
gerçekleşecek ve ilk adım 1924'te halk adına T.B.M.M. de atılacaktır. Bu atılım
demokrasi koşullarını içeren, akıllı düşünceyi temel yapan, dinin bireysel
vicdandaki yerini titizlikle koruyan, laik yaşama geçiştir. Bu aydınlanma
Halkevleri, Köy Enstitüleri, Halk odaları ile kurumsallaşacaktır. Aklın en
önemli işlevlerinden birisinin eleştiri olduğunu daha önce söylemiştik.
Eleştiri yalnızca yergi değildir. Hakkını verme olayıdır. Ne kadar doğru ne
kadar yanlış, ne kadar iyi ne kadar kötü gibi eleştiriyi aklımızı kullanarak ve
öneride bulunarak yapmalıyız. Sırf eleştirmek için eleştiri yapılmamalıdır.
Aydınlanmadaki akıl eleştiren akıldır. Kant, ünlü aydınlanma nedir? yazısının
başında şöyle formülleştirmektedir; Aydınlanma, insanın kendisinin sebep olduğu
ergin olmama durumundan çıkmasıdır. Ergin olmamak insanın kendi usunu,
başkasının yönetimi olmadan kullanamaması demektir. Ergin olmayış insanın kendi
suçudur. Çünkü bunun nedeni usun yetersizliğinden değil, usunu başkasının
yardımını almadan kullanılmasındaki kararsızlık ve yüreksizliğinde
yatmaktadır. Kendi usunu kullanma yürekliliğini göster, işte aydınlanmanın
sloganı budur der.
Tarihte yapılan
her iyi şey (Hümanite) insanlık için yapılmıştır. Tarihin her yerinde insanın
kendisini bir çeşit (hümanite) insanlık için geliştirmeye çalıştığını görürüz.
Ulusların tarihi hümanite ile insanlık haysiyetinin en güzel sonucuna erişmek
için bir yarışma okuludur. Aklın düzenli ve sürekli kullanılmasıyla aydınlanma
gerçekleşir. İnsan yaşamı bir gelişmedir. Bir mükemmelleşmedir. Bir aydınlanmadır.
İnsanlığın yapmak istediği ve insanlığa yaraşan da budur.
Kaynakça:
1.
Akılcılık (John Gottingham)
2.
Tarihte akıl (Friedrich Hegel)
3.
Felsefenin ABC’si ( Önay Sözer)
4.
Kant ile Herder’in tarih anlayışları (Macit Gökberk)
5.
Felsefe sözlüğü ( Orhan Hançerlioğlu)
A. Erol Erbirer (11 Ocak, 2013)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder