Akıl
Akıl beynin bir işlevidir. Bütün yüksek organizmalı
canlılarda beyin bulunmasına rağmen akıl yalnızca insanda ortaya çıkar. Dik
duran bir yaratık olmasıyla insan, aklı kullanmak yeteneğini elde etmiştir. Bu
örgütlenimi yüzünden insan ince duyulu olmuştur. Akıl olmasaydı insan yaşamı
olanaksız olurdu. Kant'a göre içinde yaşadığımız ve bizim var olma ortamımız
olan uygarlık iki organımızın çalışmalarına dayanır. Bunlardan birincisi
akıl’dır ikincisi ise El’dir. Herhangi bir uygarlık ürününden akıl ve eli
çıkarırsak geriye ne kalacağını rahatlıkla görebiliriz. Ancak insanda akıl
ortaya çıkarken diğer organlarında bir gerileme olmuştur. Eğer böyle bir
gerileme olmasaydı insan ortaya çıkmazdı. Doğada bütün canlılar bulundukları
ortamın bir ürünüdürler. Afrika'da yaşayan bir hayvanı kutba götürürseniz
ölür. İnsanı dünyanın neresine götürürseniz götürün gerekli tedbirleri alarak
yaşar. Dik yürümesi insana başka hiç bir yaratıkta olmadığı gibi her iklime
dayanma olanağını vermiş, böylece insan yeryüzünün her yanına yayılmış bütün
yeryüzünün egemeni olmuştur. Bulundukları ortam ile var olan hayvan doğadan
toplar, dünya ile hatta uzay ile var olan özgür insan ise emeğiyle üretir,
değiştirir hizmetine koşar. Hayvanlar bulundukları ortam ile özgür insan ise
dünya ile hatta uzay ile vardır.
Akıl, beynimizin
bilgi edinme, bilgi işleme, geliştirme ve kurumsallaştırma işlevidir. Aklımız
sayesinde belli bilgileri ediniriz. Bu bilgileri geliştiririz ve bu bilgilerden
kuram dediğimiz kuşatıcı görüşlere ulaşırız. Peki, neden bilgiye gerek var.
Bilgi olmasa ne olurdu? Biz ancak bilerek ve bilgilerimize dayanarak yaşamak
zorundayız. Bilgilerimiz olmasaydı yaşamımızda olmazdı. Buna karşın
hayvanlarda sabitlenmiş bilgiler var. Adeta doğuştan birtakım bilgileri
beraberinde getiriyor. İnsanda böyle bir şey yok. İnsan kendi bilgilerini kendi
üretecek ve o bilgilere göre davranacak, işte akıl burada ortaya çıkıyor. Ancak
akıl duyu verileri ya da algılar olmadan tek başına çalışamıyor. Dış dünya ilk
verilerimiz için algıya ihtiyaç vardır.
Kant'a göre de akıl tek başına
çalışmaz, duyu verileri tek başına bilgi edinmez ikisinin bir araya gelmesi ile
ortaya düzgün ve düzenli bir şey çıkar. Ne var ki akıl sadece bunlarla da
çalışmaz daha sonra elde ettiği bilgileri birbiriyle ilişkiye getirir ve bu
bilgilerden eksikliklerini görür. Başka bilgilerle birleştirerek genel
bilgilere ulaşmaya çalışır ve bilginin durumunu eleştirir. Bilgi nedir? Bilgi
bir yargıdır. İnsan duyu organlarıyla bu evreni algılar. Burada algılayan ben
(subje) ile algılanan nesne (obje) vardır. İnsan dış dünyanın yanında kendinin
iç dünyası da insan için bir obje olur, bu objeler duyumsama yolu ile insan
beyninde izler bırakır, bu bağlamda basit olarak bu izler üzerinde yapılan
(ansal) zihinsel etkinliğe düşünme dersek, insan düşünce yolu ile soyutlamalar
yaparak kavramlara ulaşır. Kavramlar arasında ilişkiler kurarak yargılara
varır, çıkarsamalar yapar, bu sürecin sonunda oluşan ürüne bilgi denir. Başka
bir deyişle insanın toplumsal çabasıyla meydana getirdiği nesnel dünyanın
yasalı ilişkilerinin düşüncesinde yeniden üretimidir, insanla çevresi arasında
kurulan yasalı ilişkilerinin düşüncesinde yeniden üretimidir. İnsanla çevresi
arasında kurulan ilişki eş anlamda bilgi. Dil de aklın bir ürünüdür. Yani dil
olmazsa bilgi olmaz, akıl olmazsa dil olmaz (böylece akıl kendi organını
yansıtıyor). Dilin insan yaşamına zorunlu katkısı düşünmede kendini açığa vurmasıdır.
Aslında dil ile düşünce bir bütünün parçasıdır. Düşünme dilde kurar kendini.
Dil düşünmeyi biçimler, hayvanın geçmişi ile hiç bir bağı yoktur. Buna karşın
insan, tarihinin bir ürünüdür. Tüm insan başarıları kendisinden önce yaşayan
insan kuşaklarının başarılarına dayanır. Bunun için denebilir ki tüm insan
başarıları (insan kültürü) dilin ürünüdür. Ellerin kullanılması ile iş ve dilin
etkisiyle beyin gelişmiştir. Beynin gelişmesi ile duyu organlarının gelişmesi
yan yanadır. Kant “el dışarıya uzanan beyindir” derken bunu amaçlıyordu. Dilin
çalışması ile beynin gelişmesi, beynin gelişmesi ile dilin çalışması, canlı
cansız bütün doğayı temelinden sarsmış ve yeni baştan düzenlemiştir. Dil ve
düşünce insanı insan eden özelliklerin başında gelmiştir. İnsan evrene açılan
tek canlıdır. Bu açılmayı dilin düşüncesi ve aklı sağlamıştır. Böylece yargı
dediğimiz olay (bilgi dediğimiz olay) bilmek isteyen (subje) ile bilmek istenen
(obje) arasındaki bir ilişkide ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla akıl değişik
biçimlerde yargılara varır ve bütün bu yargılardan değişik biçimlerde bilgiler
üretir.
Aristo Tales'e göre, bütün insanlar
doğadan bilme eğilimine sahiptir. Bilme eğilimi yalnızca bilmeyi istemeyi
değil, bu istemin istediğini elde etmesini yani kısaca bilmeyi de içermektedir.
O zaman insan doğal olarak bilebilen, evet bilmeyi bilen bir varlık oluyor. Bu
durum bilmenin insanın bir olanağı aynı zamanda bir erki, bir gücü olduğunu çok
iyi anlatıyor. Görülüyor ki; bilmek, bilebilmeyi, bilmeyi içeriyor ve içerdiği
ölçüde de salt bir istek olmaktan çıkıyor. Bilmeyi istemekten daima daha fazla
bir şey oluyor. İşte insan bilgilerini bilimsel bilgi düzeyine vardırmasını
doğru bilginin kuramını geliştirmesini bu anlamdaki bir bilme eğilimine
borçlu, bilme yetisi anlamında işlerlik kazanmış olan bilme eğilimine akıl ya da
us diyoruz. Akıl insanın bilme yetisi olunca ve yeniçağda akıldan söz edilince
insandaki bilme isteğinden, bilmeden, bilgiden, bilgelikten, doğru bilgiden söz
etmek gerekiyor. Kant'a göre akıl (us) bir canlı varlıkta o varlığın bütün güçlerinin
kullanımını doğal içgüdülerinin çok ötesine doğru genişletme yetisidir. Aklın
(usun) tasarıları, gizil gücü sonsuzdur. Ancak bu gizil güç kendini yavaş yavaş
açar, gerçekleştirir, çünkü us doğanın insana vermiş olduğu bir yeti olmakla
birlikte onun işlemesi içgüdülere göre olmaz; sınama deneme ve öğrenmeye gereksinme
gösterir. Bunun sonucu olarak da bilginin dünyayı kavramasının bir
basamağından öbürüne yavaş yavaş ilerler insan, insanın usunu tam olarak
kullanması bireylerde değil, ancak insan türünde, genel insanlık planında
gerçekleştirilebilir. Kant’a göre insanın mutluluğu kendi özüne, yani
yetkinliğine erişmesi ile bağlantılı, bir başka deyişle insan, ancak kendi
belirlenimine uygun bir düzeyin saygınlığına eriştiğinde mutlu olacaktır.
Kaynakça:
1.
Akılcılık (John Gottingham)
2.
Tarihte akıl (Friedrich Hegel)
3.
Felsefenin ABC’si ( Önay Sözer)
4.
Kant ile Herder’in tarih anlayışları (Macit Gökberk)
5.
Felsefe sözlüğü ( Orhan Hançerlioğlu)
A. Erol Erbirer (6 Ocak, 2013)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder