*KOMPLEKS ADAPTİF SİSTEMLER (CAS)* (Bölüm2)
*EMERGENZ*
Emergenz kavramı sistemlerde yeni hal durumunun ortaya çıkmasını ifade eder. Fakat bu yeni hal durumunun ortaya çıkması, sistemi oluşturan; sistem elemanları, elemanlar arası bağlantılar, sistemin çevre ile ilişkisi gibi durumların niteliği ile açıklanamaz. Ayrıca ortaya çıkan yeni hal durumu, değişimden önceki hal durumundan daha nitelikli özellikler içerir. Aristoteles'in bütünlük konusundaki görüşünü ifade eden söyleyişinin " bir bütün parçalarının toplamından daha fazlasıdır" anlamına uygun olarak; tümcedeki "...daha fazlasıdır" kısmı emergenzi betimler.
Emergenz fenomeni, su ve sıcaklık ilişkisi örneği ile anlaşılır şekilde açıklanabilir. Eğer bir su molekülü gözlenirse; bu mokekülün sıcaklığını belirlemek olanaksızdır. Ancak birçok su molekülünün oluşturduğu suyun sıcaklığı belirlenebilir haldedir. Bu durumda suyun sıcaklığı , suyu oluşturan moleküllerin bir emergenz özelliği olarak ortaya çıkmış olur. Burada sıcaklık, suyun kendisinin değil, suyu oluşturan moleküllerin emergenz özelliğidir.
*Proses (operasyonel süreç) olarak emergenz*
Sistem kavramından hareketle; bir sistemin anlık (A) hal durumundan (B) hal durumuna geçişi , bir transformasyon sürecidir. Eğer sistemin (B) hal durumu (A) hal durumundan direkt olarak ortaya çıkmayıp, ancak bir transformasyon olarak (B) hal durumuna öngörülemez şekilde dönüşüyorsa ancak o zamam emergenzden bahsedilebilir. Yani öngörülemeyen hal dönüşümü gerçekleştikten sonra emergenz belirlenebilir hale gelir. Bu söylem ile; emergenzin sabit bir fiziksel büyüklük olmadığı ve anlık çevresel faktörler ile sistem elemanları arkasındaki bağlantılara bağımlı olarak ortaya çıktığı vurgulanmış olur.
Sistemi oluşturan elemanlardaki değişimlerin toplamı, tüm sistem genelinde bir önceki hal durumuna göre değişimi, emergenz olarak olarak ortaya çıkarmış olur. Transformasyon esnasında ortaya çıkan emergenz özellikleri, sistemi oluşturan elemanların özelliklerinin değişimi ile ilişkilendirilemez.
Emergenz fenomeninin doğa yasaları ile açıklanabilir şekilde indirgenmesi olanaksızdır.
*Emergenzin ortaya çıkmasını açıklayan modeller*
Emergenzin ortaya çıkmasını açıklayan
modeller; emergenzin yapısallığını belirleyen:
-lineer olmama
-determinist olmama
-kendi kendine organizasyon
özellikleri üzerinden hareketle oluşturulmuş modellerdir.
*Kaos teorisi üzerinden emergenz açıklanması*
Kaos teorisi; sistemlerdeki otonom ve stabil sürecin, başlangıç durumuna bağlı hassas parametrenin değişimi ile, tamamen bozulmasını ve öngörülemez duruma dönüşümünü tanımlar. Buradaki kaotik değişim, nedensellik prensiplerine aykırı olarak ortaya çıkmaz ve süreç her durumda doğa yasalarına uygun seyreder. Bu yüzden deterministik kaos olarak adlandırılır. Örneğin bir nehirdeki akış esnasında, su nehir yatağında bulunan bir kayanın etrafından akmakta ve kayanın hemen sonrasında bir büyük girdap oluşturmakta olsun. Bu düzenli bir durumdur, ancak su debisi (dolayısıyla hızı) arttıkça, kaya sonrasındaki girdapın çok sayıda küçük girdaplara bölündüğü, artmakta olan debi ile birlikte su yatağının tamamen düzensiz bir akışa dönüştüğü görülür. Kaosun tanımına uygun olarak, düzenli durum bozulmuş, öngörülemeyen bir su akış şekli ile emergenz ortaya çıkmıştır. Kaosun sebebi de, su debisinin (aynı zamanda hızının) belirli bir sınırı aşmış olmasıdır. Debi artışı ile kaosun oluşumu arasındaki korelasyon lineer değildir ve öngörülemez nedensellik nedeniyle süreç determinist değildir.
*Kendi kendine organizasyon teorisi üzerinden emergenz açıklaması*
Kendi kendine organizasyon teorisinin başlangıcı Hermann Haken'in 60 lı yıllardaki "Birlikte etkileşim öğretisi" çalışması ile ortaya çıkardığı "Sinerji" kavramına dayanır. Haken'in lazer tekniğini geliştirmesi ile birlikte, difüze edilmiş bir ışık kaynağından yayılan çeşitli dalga boylarındaki ışınların, belirli bir dalga boyunda kümeleşmesi ile lazer ışını ortaya çıkmıştır. Bu, çeşitli dalga boylarındaki ışınların, kendi kendilerine organize olarak, hepsinin sadece belirli bir dalga boyundaki ışına dönüşümü olup, bir emergenz sürecini ifade etmektedir.
Aslında termodinamiğin 2. Yasası "düzenli durumdan düzensiz duruma geçiş" eğilimini ifade ettiği için, kendi kendine organizasyon bu yasaya aykırı görünse de, bu yasanın sadece kapalı sistemler için geçerli olduğu unutulmamalıdır. Kendi kendine organizasyon esnasında, çok sayıda hal değişimi yani emergenz ortaya çıkma olasılığı vardır. Bu nedenle kendi kendine organizasyon da determinist olmayan bir değişimi ifade eder.
*Sonuç*
Emergenz kavramı, Aristoteles'in "bütünlük ve parçaları" düşüncesindeki, bütünün parçaların niteliksel toplamından fazla olduğu vurgusu ile ortaya çıkmıştır. Yine antik çağ felsefecilerinden Herakleitos'un "Herşey akış içerisindedir" söylemi ile süreçlerin dinamik yapısı ifade edilmiştir. Son olarak ta yakın çağ da Hegel; varlık ve yokluk kavramlarını, diyalektik yöntemle "oluş" kavramı içerisinde birleştirmiştir. Oluş kavramı da evrende her şeyin varlıkla yokluk arasında veya tersi olarak bir değişim içinde olduğunu ifade etmektedir. Bütün bu düşünceler, emergenz fenomeninin varlığına işaret ederler.
Emergenzin ortaya çıkışı üzerine değişik teoriler ortaya atılmıştır ve kendi kendine organizasyon da dahil olmak üzere hepsi; lineer olmamayı ve determinist olmamayı vurgular.
Bütün açıklayıcı teorilerden bağımsız olarak, evrenin big bang ile ortaya çıkış kuramına dayanarak belki şöyle bir çıkarım yapılabilir:
Evrenin oluşumu esnasında, daha doğa yasaları ortada olmadığı için tek bir yasa vardı ve o da "matematiksel gerçeklikler "idi. Evren bu matematik gerçekliklere uygun olarak ortaya çıkmasına rağmen, evrenin oluşumu ile ve simetri kırılmaları ile ortaya çıkan doğa yasaları, matematiksel gerçeklikler kadar genel geçerli ve kesin değillerdir. Örneğin matematikte ifade edilen irrasyonel sayılar evrende olmadığı için, pi sayısı ile ilintili olan, tam küre-tam daire gibi formlar evrende mümkün olamazlar. Yine enerjinin ve uzunluğun sonsuz küçüklüğü matematikte çok kesin mümkün olmasına rağmen, evrende Planck yasaları gereği mümkün olamazlar. Olsalardı da, evren için bir anlamları olamazdı.
Matematiksel gerçekliklerin kesinliğine, doğa yasalarının ulaşamaması nedeniyle, süreçlerde belki de matematiksel gerçekliğe denk düşen dar aralıklarda emergenz ortaya çıkıyor olabilmektedir.
*KENDİ KENDİNE ORGANİZASYON OLARAK DÜŞÜNCE OLUŞUMU*
Kendi kendine organizasyon *Sinergetik* biliminin araştırma kapsamındaki bir olgudur . Kompleks adaptif sistemlerin tanımında; açık sistemlerin sistemi oluşturan ajanlardan oluştuğu, bu ajanların her birinin dış çevre ve birbirleri ile etkileşimde olduğu, bazı durumlarda ajanların sistemin genel yapısallığını etkileyecek ve emergenz oluşturacak şekilde *Kendi Kendine Organizasyon* sürecine girdikleri belirtilir.
Sinergetik; tüm bu ajanlar sistemini, kendi kendine organizasyon sürecini ve sonuçta ortaya çıkan emergenzi araştıran bilim dalıdır.
Kendi kendine organizasyon, sinergetik biliminde özel bir öneme sahip olup, bu süreci açıklamak ve ilkeleri ortaya koymak için deterministik- stokastik (raslantısal) prosesleri gözönünde bulunduran matematiksel teoriler geliştirilmiştir. Kendi kendine organizasyonlar genellikle sistemin dengeden uzak ve faz geçişi safhasında gerçekleşirler. İncelenen sistemin önceden belirlenmiş kontrol parametreleri belli değerlere ulaştıklarında, sistemi oluşturan ajanlardan bazıları, diğer sistem ajanlarını da peşinden sürükleyebilecek dominant karaktere bürünüp, tüm sistemde kendi kendine organizasyon sağlayarak yeni bir emergenzin ortaya çıkmasını sağlarlar. Bu ajanlar *düzenleyici ajan* olarak adlandırılırlar. Diğer bir anlatımla ve sinergetik biliminin öncüsü *Hermann Haken* ın söylemiyle; düzenleyici ajanlar, diğer ajanları köleleştirirler ve bu ajanlar , düzenleyici ajanların sağladığı belirlenime yardımcı unsur haline gelirler.
Aslında kontrol parametreleri belli bir değere geldiğinde, birden fazla düzenleyici ajan ortaya çıkar ve aralarında rekabet söz konusudur. Ancak çok küçük dış faktörlerin etkisi ve tesadüflerin yardımıyla, bir tek düzenleyici ajan üstünlük sağlar. Köleleştirilmiş ajanlar, yine Haken 'ın söylemiyle "düzenleyici ajanın ayak izlerini takip ederler" ve açtığı yoldan ilerlerler.
*Kendi kendine organizasyon örnekleri*
Fizik dünyasından canlılara ,hatta insan beynine kadar; diğer yandan sosyal topluluklardan, ekonomiye kadar çok geniş bir alanda kendi kendine organizasyon örneklerini görmek mümkündür. Haken'in ilk sinergetik çalışmalarına örnek aldığı konu, lazer ışınlarının ortaya çıktığı kendi kendine organizasyon durumu olmuştur. Lazer ışınları; çeşitli dalga boylarındaki ışın spektrumunun, belirli bir dalga boyunda ışın olarak, kapsamına aldığı tüm dalga boyundaki ışınların enerjisinin toplamını da içererek ortaya çıkması, yani kendi kendine organizasyon halidir.
Haken, kendi kendine organizasyonu "merdiven metaforu" ile anlatır:
Bir binanın tek bir merdiveni olsun ve insanlar bu merdiveni hem yukarı çıkmak, hem de aşağı inmek için kullansınlar. Başlangıçta merdiven girişinde kaotik bir durum oluşur ve insanlar birbirlerinin yolunu keserler. Bir müddet sonra "düzenleyici ajan" konumundaki birisinin, ısrarla merdivenin bir tarafından ilerlemek isteyişi ve aynı yöndekilerin onu takip edişi, diğer yöne gidenlerin de merdivenin diğer tarafına geçmesi ile bir düzen , yani kendi kendine organizasyon oluşur.
Ekonomiden örnek olarak, Adam Smith'in "fiyat oluşumundaki görünmez el" teorisi verilebilir. Piyasa koşulları ve rekabet durumu "düzenleyici ajanı" belirler. Bu düzenleyici ajanın önderliğinde yeni fiyat oluşumu gerçekleşir.
*Kendi kendine organizasyon olarak "Düşünce Oluşumu"*
Kahneman düşünme sistemini "hızlı düşünme" ve "yavaş düşünme" olarak ikiye ayırmıştır. Hızlı düşünme sisteminde; beyin fazla zorlanmadan bilinçaltından, hafızadan ve anlık duyumsamalardan gelen etkiler ile düşünce konusunu seçer ve düşünür. Yavaş düşünme sistemi ise, yine hızlı düşünmedeki kaynaklardan ve bireyin kendisini rasyonel olmaya zorlaması ile teorik alanlardan oluşur.
Düşünme sisteminde kendi kendine organizasyon bir çok aşamada ortaya çıkar. Ancak düşünme işleminde en önemli olan "kendi kendine organizasyon" , düşünce konusunun belirlenmesidir, çünkü rasyonalite; nasıl düşünüleceğinden önce , ne düşünüleceğinin belirlenmesini gerektirir. Düşünce oluşturmada, beyindeki nöron grupları, "düşünce konusu nüveler" (core of thought) anlık olarak ortaya çıkmakta ve bunlardan birisi de diğerlerine üstünlük sağlayarak, diğer düşünce konusu nüvelerini köleleştirip "düzenleyici ajan" olarak, zihnin düşüneceği konuyu belirliyor olmalıdır. Teoriye uygun olarak; baskın olan düzenleyici ajanın belirlediği "düşünülücek konu"ya diğer tüm ajanlar iştirak ederek, toplam olarak işlevin yerine getirilmesine katkıda bulunuyor olmalıdırlar. Yani bireyin ne düşünüyor olduğu, dış etkilerin ve tesadüflerin katkısı ile bir kendi kendine organizasyondur.
Hızlı düşünme aşamasında, düşünce konusunun belirlenmesindeki kendi kendine organizasyonun ortaya çıkması tamamen kontrol dışıdır. Yavaş düşünmedeki "rasyonel olma" kaygısı, kısmen düşünme konusunun belirleniminde kontrol ve irade sağlar.
Hızlı ve yavaş düşünmedeki kendi kendine organizasyonun, dış etkileşimlere açık olması, bireyin düşünce konusunu belirlemesinde olumsuzluklara yol açar ve manipülasyonlara açıktır. Bireye dışardan verilen yanlış bilgiler ile, sadece manipüle edenin amacına yönelik düşünce konuları gündeme getirilip, asıl gerekli olanın düşünülmemesi sağlanabilir. Yani manipülatör düşünme sistemindeki "düzenleyici ajanı" kendi lehine belirlemiş olur.
Yine uzakdoğu kökenli bir çok düşünce akımları ya da yöntemler (Yoga, meditasyon vs.) , düşünme işleminde, düşünce konusunun kendi kendine organizasyon ile ortaya çıkmasına müdahale etmeye, daha doğrusu bazı düşünme konusu nüvelerinin "düzenleyici ajan" olarak ortaya çıkmasını önlemeye çalışırlar.
*Sonuç*
Kendi kendine organizasyon; Sinergetik biliminin bir konusu olarak sürekli araştırılan, aslında kendini doğada gösteren ve yaklaşık aynı ilkeler ile biyoloji, sosyoloji sahalarında ortaya çıkan bir olgudur.
Özellikle yüz milyar nörondan oluşan beyinin bir fonksiyonu olan bilincin, bir emergenz oluşu ve çoğu zihinsel işlevin "düzenleyici ajanlar" öncülüğünde "kendi kendine organizasyon" olarak ortaya çıkması; sinergetik biliminin nörobilimde de kullanılmasını sağlamaktadır. Yine psikiyatri sahasında da (özellikle şizoidal hastalıklar) sinergetik biliminin katkısı olacaktır.
NOTLAR
1) "Düzenleyici ajan"ın (ordner) ortaya çıkmasında; doğa alanında, biyolojide ve sosyal topluluklarda farklı genel kriterler var. Ancak her alanda ortak olan kriterler; ajanın yapısal olarak güçlü olması, diğer ajanlar ile iletişiminin yoğun olması, değişen dış şartlara uygun yapısallıkta olması ve tabii ki şanslı konumda olması.
Fiziksel alanda düzenleyici ajan tamamen nedensellik prensipleri içerisinde ortaya çıkıyor.
Örneğin bir heyelan sonucunda, en büyük kayanın kayarken açtığı oluk, diğer kayan kısımlar için bir güzergah oluşturuyor ve onu izliyorlar.
Biyoloji alanında düzenleyici ajanın ortaya çıkması,çoğu zaman ajanın fiziksel gücüne ve deneyimine bağlı, örneğin kurt sürüsünü yönlendiren "alfa kurt" gibi. Ama karıncaların en kısa yolu bulması örneğinde olduğu gibi, deneme yanılma ve tesadüflere bağlı. Bir görüşe göre evrimin ortaya çıkışında, doğal seleksiyon yanında , kendi kendine organizasyon süreci de rol oynamıştır.
İnsan topluluklarında düzenleyici ajan ortaya çıkmasında ise; Max Weber'in tanımıyla "Karizmatik karakter" önemli rol oynuyor. Tanıma göre "karizma" doğuştan gelen insanları etkileme, peşinden sürükleme yeteneğidir.
Aslında her bir alanda kendi kendine organizasyon özel işleyiş mekanizması sahiptir ve ayrı ayrı incelenmelidir.
2)Yazının son kısmında; beyinde "nelerin düşünüleceğinin bir kendi kendine organizasyon ile ortaya çıktığı" anlatılmıştı. Yani bir düzenleyici ajanın ortaya çıkarak, nerdeyse düşünce işlemini gerçekleştiren nöron gruplarını köleleştirip, tek bir düşünceye odaklanmasını sağladıklarından söz edilmişti.
Özellikle şizoidal hastalıklarda (şizofreni, paranoya, borderline, bipolar vbg.) çevreden gelen sinyallerin abartılarak olumsuz değerlendirilmesi (paranoya) söz konusudur, örneğin, sivrisinek vızıltısının helikopter gürültüsü olarak algılanması gibi. Bu durum aslında, bilinçaltının endişe ağırlıklı düşünce üretmesi gibi faydalı bir evrim sürecinin sonucu olmalıdır (korkaklar daha uzun yaşar). Bu durumda adı geçen hastalıklarda, "düzenleyici ajanlar" kendi kendine organizasyon ile; dayanağı olmayan korku, endişe düşünceleri üretip, hastanın yaşantısını olumsuz etkilemektedir. "Kendi kendine organizasyon" bakış açısıyla tedavide; olumsuz düşünce üreten "düzenleyici ajanların" baskılanması, hastalarla yapılacak psikoterapiler ile mümkün olabilir.
Tarık Akın (18 Temmuz 2020)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder