Akıl Tutulması
Bilinç, insanın toplumla olan ilişki ve etkinlikleri içinde geçen süreçteki
düşünce ve eylemlerinin holistik toplamıdır. Bu nedenle günümüzü geçmişimizle
birlikte değerlendirmemiz gerekir. Öte yandan bu değerlendirme bağlamında
önemli olan şey, içinde bulunduğumuz ortamda sarf ettiğimiz emek karşılığında
yarattığımız üretim ve değerler arasında bir denge kurabiliyor muyuz veya bu imkânı
kendimize yaratabiliyor muyuz?
Bütünsel bilgiye sahip olmak için de sabırla, emek vererek, tekelleşmenin
doruk noktada olduğu dönemlerde, yoksullaştırmanın hüküm sürdüğü bir dünyada,
simgesel olarak, fırtınaya tutulmuş, dümeni kilitlenmiş gemi gibi oradan
oraya savrulma misali çaresizlik içinde akıl tutulması ve bilinç kaybı
yaşamayalım derim.
Fransız devriminden günümüze dek gelen çeşitli politik ve ekonomik
kavramların hep birlikteki etkisi şimdiki zamanımızın ruhunu ortaya koyar. Bu
durumun şimdiki düzende emeğimizi vahşice baskılayarak aklımızı esir almasına
izin vermemeliyiz.
Sağlıklı ve uzun bir yaşam için daima toplumsal dengeyi sağlayacak bir
tutum içinde olmalıyız. Bunun için ahlak, etik, adalet, şeffaflık, dayanışma
esasında özgür bir birey olarak topluma yön vermeliyiz, Bu sağlıklı toplumsal bir
bilinç oluşumu için yegâne yoldur. Ezberden kurtulmuş olduğundan her tür yaratıcılık
faaliyeti içinde bulunan bir toplumsal sistem için başka bir seçenek yoktur.
Bunu anlamak için ülkelerin eğitim ve ar-ge için ayırdıkları bütçelerine bakmak
en doğru yoklama yapma yoludur. Ziya Paşa'nın özlü sözünde dediği gibi yapılan
işler önemlidir: ''Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz, şahsın görünür
rütbe-i aklı eserinde'' Çıkar yol''ezber
üniversiteleri'' açmak değildir.
Vurdumduymaz ve sığ olmak, zaman öldürmek, kafaya takmamak gibi kişiyi bilgiden
uzak tutan davranışlar içinde olmayalım. Ancak ve ancak okumak ve okunanlar
hakkında derinlikli düşünmekle fikir sahibi ve iç dünyamıza yolculuk yapmakla
adil davranış sahibi olacağımızı, böylece de bütünsel bilgili bir entelektüellik
düzeyi elde edebileceğimizi artık anlamalıyız.
Yaşantımızda değerlerimizin örselendiği, bağ ve bağlantılardan koparak,
bilginin olmaması fırsat bilinerek insansızlaştırılmış ortamlarda, kültüralizm
adı altında, kültür - politikanın fakirleştiği, farklılıkların kronikleştiği
sonuçlarına ulaştık.
Kültürün postmodernleşme tarafından baskılanarak sindirilmesi, kültürel
süreçlerin ''kendinde alanlara'' çekilmesi bir anlamda onu unutmayı
da gündeme getirdi ve bu bir bilinç dayatması konusu oldu. Bu bilinç
etki-tepki prensibiyle keskinleşip, yükselişiyle dünyayı zenginleştiren
değil, yoksullaştıran sonuçlar getirdi. Bu bakımdan yeniden-üretmenin
koşulları üzerinden, bu tür bir etkisizleştirmenin yollarını tıkamak için ne
yapılması gerektiği konusunda düşünülmesi çok anlamlı bir tutum olacaktır. Bu
kapsamdaki ele alıklarda Batı kültürünün dünyada başat düzeye gelmesini
sağlayan şeyin kaynağı, aklın öncülüğündeki bilimsel düşünce olduğu daima göz
önünde tutulmalıdır.
İnsan hem bireysel hem de toplumsal varlıktır. İnsanın birey olarak
eğitimi, gelişimi ona özgür bir kişilik kazandırır. Özgür insan, eylemlerinin
sorumluluğunu üstlenir, yaptıklarının hesabını verir. Özgür insan, yaşadığı
toplumdaki olaylara da kayıtsız kalamaz. Eğitimin görevi, kendinden sorumlu,
özgür kişiliği olan bireyler yetiştirmektir. Batı kültürünü özümsemekle kendini
yetiştiren Mustafa Kemal Atatürk, icabında tek bir bireyin toplumu değiştirerek geliştirebileceğini bütün dünyaya göstermiştir.
Ve bu nedenle de dünyada yüzyılın adamı seçilmiştir.
Aklın tutulmaması, bu doğrultuda alınacak eğitimle sağlanacaktır. Özümüzü,
sabır, pür dikkatle düşüncelerimizi bilimsel bilgi, deney, tartışma, eleştiri
ve olumlu akıl ile geliştirip, doğru iz' leri doğru takip ederek tutulmayan bir
akıl ve bilinçte olmalıyız.
Yavuz Özler (25 Eylül 2019)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder