25 Eylül 2019 Çarşamba

Bütünsel Olguculuk (Mustafa Özcan, 25 Eylül 2019)




Bütünsel Olguculuk 

(Homo sapiens’in Kültürel Evrimi İçin Holistik Bir Model Çerçevesi -ıı-)

Materyalist holizm (maddeci bütünsellik) olarak da bilinmekte olan bütünsel olguculuk (holistik pozitivizm) mekanistik görüşün karşıtı olan epistemik bir tezdir. Diğer bir deyişle de, evreni anlamaya yönelik olarak bilimsel temel oluşturmayı amaçlayan bir bilim felsefesidir.

Özellikle yirminci yüzyılın başlarındaki bazı holizm biçimleri, özellikle de Almanya'da Ludwig von Bertalanffy [1901-1971] ve Jakob von Uexküll [1864-1944] ile Fransa'da Pierre Teilhard de Chardin tarafından ortaya atılanlar, idealist ve mistik bir niteliğe sahip iken pozitivist (olgucu veya sağın bilimselci) yaklaşımlı bütünsel olgucu (holistik pozitivist ) görüşler ‘60'lardan sonra yaygın hale gelmiştir (*).

Bütünsel pozitivist görüşe göre, organizmalar veya daha genel bir deyişle atomlar ve molekülerden organizmalara ve popülâsyonlara dek karmaşık olan herhangi bir sistem, gerçekten de yalnızca nesnel varlıklar şeklinde olsa da çok sayıdaki karmaşıklık düzeyinde bulunan parçaların etkileşimi ile oluşan öz-örgütlenmeler sonucunda beliren ve ancak parçalarda bulunmayan özgün bazı özellikler gösterir.

Bütünsel düşünürlere göre mekanistik bakış ise herhangi bir sistemin bileşenlerinin yalnızca izole edilmiş özellikleri yönüyle tanımlamakta, ancak parçalar arasındaki etkileşim sonucu ortaya çıkan (beliren) özellikleri tanımlamamaktan dolayı eksiktir.

Bu gibi etkileşimlerde yeni türeyen özellikler "beliren özellikler" olarak bilinir ve yalnızca tek tek parçalardan daha yüksek bir organizasyon düzeyini, yani, parçalar arası etkileşimler ile ortaya çıkan daha yüksek düzey bir karmaşıklık durumunu ifade eder.

Bir hücre, izolasyonda (bir kültür tabağında) belirli işlevleri yerine getirebilir; ancak bir dokunun parçası olarak yapılandığında birçok farklı işlevi (bir grup benzer hücre grubu) olan daha yüksek bir organizasyon düzeyini temsil eder.

Örneğin tekil sinir hücreleri uyardıklarında, yani aracı nöro-transmiterleri serbest bıraktıklarında, sadece depolarize olur ve böylece işlevi olmayan nöronlar olarak kalır; ancak bir sinir ağına entegre durumda iken ise, söz konusu karmaşık sistemde ortaya çıkacak olan koordineli bir kas kasılması veya düşünce oluşması gibi özellikleri olan karmaşık sonuçlara yol açan başka bir dizi nöronu uyarma işlevi görür.

Sonuç olarak belirtmek gerekirse bütünsel olgucular doğaüstü veya metafiziksel (fizikötesi) açıklamaları kabul etmez, sadece karmaşık sistemlerin kendi parçalarının toplamından daha fazla olduğu konusundaki tezlerini ısrarla savunurlar.

Mustafa Özcan (26 Eylül 2019)
______________

Akıl Tutulması (Yavuz Özler, 25 Eylül 2019)



Akıl Tutulması

Bilinç, insanın toplumla olan ilişki ve etkinlikleri içinde geçen süreçteki düşünce ve eylemlerinin holistik toplamıdır. Bu nedenle günümüzü geçmişimizle birlikte değerlendirmemiz gerekir. Öte yandan bu değerlendirme bağlamında önemli olan şey, içinde bulunduğumuz ortamda sarf ettiğimiz emek karşılığında yarattığımız üretim ve değerler arasında bir denge kurabiliyor muyuz veya bu imkânı kendimize yaratabiliyor muyuz?

Bütünsel bilgiye sahip olmak için de sabırla, emek vererek, tekelleşmenin doruk noktada olduğu dönemlerde, yoksullaştırmanın hüküm sürdüğü bir dünyada, simgesel olarak, fırtınaya tutulmuş, dümeni kilitlenmiş gemi gibi oradan oraya savrulma misali çaresizlik içinde akıl tutulması ve bilinç kaybı yaşamayalım derim.

Fransız devriminden günümüze dek gelen çeşitli politik ve ekonomik kavramların hep birlikteki etkisi şimdiki zamanımızın ruhunu ortaya koyar. Bu durumun şimdiki düzende emeğimizi vahşice baskılayarak aklımızı esir almasına izin vermemeliyiz. 

Sağlıklı ve uzun bir yaşam için daima toplumsal dengeyi sağlayacak bir tutum içinde olmalıyız. Bunun için ahlak, etik, adalet, şeffaflık, dayanışma esasında özgür bir birey olarak topluma yön vermeliyiz, Bu sağlıklı toplumsal bir bilinç oluşumu için yegâne yoldur. Ezberden kurtulmuş olduğundan her tür yaratıcılık faaliyeti içinde bulunan bir toplumsal sistem için başka bir seçenek yoktur.  Bunu anlamak için ülkelerin eğitim ve ar-ge için ayırdıkları bütçelerine bakmak en doğru yoklama yapma yoludur. Ziya Paşa'nın özlü sözünde dediği gibi yapılan işler önemlidir: ''Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz, şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde''  Çıkar yol''ezber üniversiteleri'' açmak değildir.  

Vurdumduymaz ve sığ olmak, zaman öldürmek, kafaya takmamak gibi kişiyi bilgiden uzak tutan davranışlar içinde olmayalım. Ancak ve ancak okumak ve okunanlar hakkında derinlikli düşünmekle fikir sahibi ve iç dünyamıza yolculuk yapmakla adil davranış sahibi olacağımızı, böylece de bütünsel bilgili bir entelektüellik düzeyi elde edebileceğimizi artık anlamalıyız.

Yaşantımızda değerlerimizin örselendiği, bağ ve bağlantılardan koparak, bilginin olmaması fırsat bilinerek insansızlaştırılmış ortamlarda, kültüralizm adı altında, kültür - politikanın fakirleştiği, farklılıkların kronikleştiği sonuçlarına ulaştık. 

Kültürün postmodernleşme tarafından baskılanarak sindirilmesi, kültürel süreçlerin ''kendinde alanlara'' çekilmesi bir anlamda onu unutmayı da gündeme getirdi ve bu bir bilinç dayatması konusu oldu. Bu bilinç etki-tepki prensibiyle keskinleşip, yükselişiyle dünyayı zenginleştiren değil, yoksullaştıran sonuçlar getirdi. Bu bakımdan yeniden-üretmenin koşulları üzerinden, bu tür bir etkisizleştirmenin yollarını tıkamak için ne yapılması gerektiği konusunda düşünülmesi çok anlamlı bir tutum olacaktır. Bu kapsamdaki ele alıklarda Batı kültürünün dünyada başat düzeye gelmesini sağlayan şeyin kaynağı, aklın öncülüğündeki bilimsel düşünce olduğu daima göz önünde tutulmalıdır.

İnsan hem bireysel hem de toplumsal varlıktır. İnsanın birey olarak eğitimi, gelişimi ona özgür bir kişilik kazandırır. Özgür insan, eylemlerinin sorumluluğunu üstlenir, yaptıklarının hesabını verir. Özgür insan, yaşadığı toplumdaki olaylara da kayıtsız kalamaz. Eğitimin görevi, kendinden sorumlu, özgür kişiliği olan bireyler yetiştirmektir. Batı kültürünü özümsemekle kendini yetiştiren Mustafa Kemal Atatürk, icabında tek bir bireyin toplumu değiştirerek geliştirebileceğini bütün dünyaya göstermiştir. Ve bu nedenle de dünyada yüzyılın adamı seçilmiştir.    

Aklın tutulmaması, bu doğrultuda alınacak eğitimle sağlanacaktır. Özümüzü, sabır, pür dikkatle düşüncelerimizi bilimsel bilgi, deney, tartışma, eleştiri ve olumlu akıl ile geliştirip, doğru iz' leri doğru takip ederek tutulmayan bir akıl ve bilinçte olmalıyız.

Yavuz Özler (25 Eylül 2019)