Osmanlı
Tarihi ve Tarihin Paradigmik İlkeleri -VI- (*)
Bir irdeleme yöntemi olması mahiyeti ile tarihe felsefi görüngenin düşünsel
eksenin iki zıt kutbundan, yani konuya kurgusal
(spekülatif) ve eleştirel (kritik) yönlerden yaklaşarak bakıldığında son derece
öğretici sonuçlarla karşılaşılmaktadır.
Bu durum
ayni zamanda, sosyal ve beşeri bilimlerin bütününde soyut lama için geçerli olan bir akıl yürütme stratejisinin varlığı
konusundaki önemli ipuçlarını da ortaya koyar. Böylece elde edilen spekülatif tarih felsefesi ile
özellikle insanoğlunun ereğinin ne
olduğunun araştırılması konusundaki sorulara yoğunlaşma olur iken diğer
kategori olan kritik tarih felsefesinde
ise tarih akademik bir disiplin mahiyeti
ile görülerek olgunun ne kadar nesnelleştirilebileceği yönündeki sorular
cevaplanmak istenir.
Öte
yandan, tarihsel paradigmik ilkeler ile
ilgili olabilecek teorik tarih
konularının bütünün eksiksiz olarak ele alınması irdelemenin tamlığı açısından
gereken bir husustur. Bu nedenle 19. Yy
ilk yarısında historizm (tarihçilik)
ve sonra da 20. Yy başlarında bunun diyametrik karşıtı olarak historisizm (tarihsicilik) diye anılarak ortaya çıkan felsefi görüşlere
ve bunların kavramlarına değinmeden geçmek olmaz.
19. Yy başlarında Alman idealist felsefesinin doruğu yaşanırken akımın
en önemli temsilcisi G. F. Hegel
düşünme süreci ile ilgili olabilecek konuların küllisi hakkında fikir üretmekten
imtina etmemiştir. Bu kapsamda da Kant’ın
uzay-zaman kategorisi (algısı) zemininden hareketle tarih olgusunu historizm olarak adlandırılan şekliyle yorumlamaya
yönelmiştir. Hegel’in bu görüşüne
göre tarih eşsiz görüngülerden
ibaret olan zamansal akış olarak anlaşılır. Böylece akışın her aşamasındaki tarihsel
dönemler kendi düşünce ve ilkeleri ile ele alınırken bu durum kendini
pratik olarak zamanın ruhu şeklinde belli eder.
Bu
tarih anlayışını diyametrik karşıt
kutuptan bakarak 20. Yy başlarında historisizm kavramı altında eleştirense
K. Popper olmuştur. Popper’e
göre bu tür tarih anlayışı tümüyle gerçek dışıdır ve doğrudan totalitaryan ideolojilerin oluşmasına yol açar. Popper’in gene bu anlayış doğrultusundaki geliştirdiği epistemiğine göre
bilginin gelecekte nasıl bir şekil alacağını şimdiden anlamak da olanaklı değildir.
Tarihi
teorik olarak ele aldığımız önceki denemelerden
sonra şimdi de konuya pratikten bakan
görüngeden yaklaşarak yazı dizisinin teorik
ve pratik olarak bütünleşmesini sağlamaya yönelmek
istiyorum.
İşlenilen konuların çerçevesi bakımından pratik tarihin en fazla ilgili olduğu Orta
ve Yeniçağ tarihini holistik (bütünsel)
olarak anlamak için dünyanın coğrafi açıdan
uygarlık kategorileri temelinde bir değerlendirmeye
tabi tutulması gereklidir. Böylece yapılan değerlendirmenin ilk adımda o
dönemde etkin olan Eski Dünya’nın (o
çağlarda Avrasya’dır) tarihsel
olarak aşağıda verili olan dört ana
ve bir düzine tali tarihten oluştuğu
görülür.
- Batılı olan Fransız, İngiliz ve Alman tarihleri
- Orta Doğulu olan İslam Tarihi olarak Arap, İran ve Türk tarihleri
- Doğulu olan Hint, Sih ve Moğol tarihleri
- Uzak Doğulu olan Çin, Japon ve Kore tarihleri
Gene konuya
pratik tarih açısından bakarak disipliner
alanlar temelinde bir ayrım yaparsak genel anlamda dikotomik çift kutuplu üçlü
bir bölümlemeye ulaşırız:
1. Sosyal
hareketler tarihi-Dinler tarihi
2. Siyasi
tarih-Ekonomi tarihi
3. Askeri
tarih-Diplomasi tarihi
Tarihi
pratik yaklaşımla coğrafya ve disipliner alanlar olarak iki ana
kategori üzerinden entegre edersek kapsamı çok yönden bütünleşmiş olan küresel bir tarihe ulaşmak olanaklı olur. Ancak bu gene de bu yaklaşım paradigmik ilkeler açısından aranılan tarihsel özü ele vermez. Tarihsel öz ancak insan toplumlarının yaşantısının
ortak paydası olarak zamana yayılmış sosyal
hareketleri yapan tarihsel olguların içindeki çekirdeklerin bulunup zamana
göre tümleşikleştirilmesi ile ortaya çıkarılabilir.
Buradan
hareket ile Osmanlı Tarihideki sosyal hareketlerin Orta Doğu’nun Ortaçağ ve Yeniçağ tarihi ile bir bütünlük içinde değerlendirilmesinden
paradigmik ilkelere yönelik olan tarihsel
bir öz için sonuçlar
çıkarılabilir.
Mustafa Özcan (27 Mart 2015)
______________
(*) Gelecek yazıda konuya devam edilecektir.