Barreau, Yeni Epistemoloji ve HAK
Orijinali Fransızca olan Herve
Barreau’nun Dost Yayınları’nın
Kültür Kitaplığı Felsefe serisinin Epistemoloji
adlı kitabının tanıtımı dostum Atilla Dindiren tarafından KDP Kitap’ta çıkan bir yazı ile yapıldı.
Bu vesile ile kitap konusunda bir ilk olan yazısından dolayı Atilla’nın eline,
diline, zihnine sağlıklar dilerim.
Benim yazım, kitap içeriğinin tanıtımını ve eleştirisini başka bir
bakıştan dahi olsa tekraren yapmak yerine, yazar, ortaya konulan ‘yeni epistemoloji’ kavramı ve Her şeyi
Anlayan Kuram, HAK ile bu kavram
arasındaki bağlantının incelenmesi üzerine bir deneme olacaktır. Bu nedenle de
KDP Kitap yerine Blog’ta yayımlanmasının daha uygun olacağını düşünererek
buraya koydum.
Denemede esasen yazarın kitapta ortaya konulan şekliyle yeni
epistemolojiye dair görüşlerinin bütünsellik bağlamında yorumunu yaparak konuya
yeni bir boyut kazandırmış olmak istiyorum.
Önce 1929 doğumlu bir Fransız olan yazar hakkında kısa biyografik bir
bilgi vermenin yararlı olacağı kanısındayım.
Değerler ve normlar konusunda bir uzman olan düşünür ayni zamanda da
meslekten müzik kompozitörüdür. Fransa’nın NASA gibi tanınmış araştırma kurumu CNRS’de yönetici ve araştırıcı olarak zaman, etik, biyoetik ve
epistemeloji konularında araştırmalar yapmaktadır. İlk kitabı olan“Aristote et L’Analyse du Savoir”ı
(Aristo ve Bilmenin Analizi) daha
1972’de yayımlanmış olmasına karşın ikinci özgün kitabı olan “L’Epistemologie”, çok sonraları,1990
yılında piyasaya çıkmış ve bolca baskı yapmıştır. Buradan, yazarın son derece
özgün bir nitelik sergilemedikçe kitap yayını yapma gayreti içinde olmadığı anlaşılmaktadır.
Başka bir deyişle çok yazma yerine özgün fikir üretmeyi yeğleyen bir tutumu
vardır diyebiliriz. Bu da makale şekline daha fazla önem verdiği anlamına
gelmektedir ki nitekim pek çok dergide makalelerinin bulunmasının yanı sıra
ortak hazırlanmış birkaç kitapta da makale tipi yazılara yer vermesi özgün ve
yaratıcı bir yazar oluşunun göstergesidir. Bunların bu kanımı desteklemekte
olduğunu düşünüyorum.
Bu durum kısaca ifade edildiğinde, yazarın yaşama ve evrene bakışı
holistik (bütünsel) temelli olduğundan kendisi yineleyici değil yaratıcı bir doğaya
iyedir denebilir.
Şimdi Barreau’nun görüşlerini ele almadan önce ilkin epistemolojinin Wikipedia’da tanımına kısaca bir göz
atmakta yarar var: Epistemoloji bilginin kaynağı,
doğası ve kapsamı ile ilgilenen bir kuramdır, bir felsefe dalıdır. Bilgi
felsefesi olarak da adlandırılmakta olduğundan, bu fasıl içinde tanımlama kalıb
ayni kalmak kaydı ile sadece belirleyici sözcükler öteki eşdeğerleri ile yer değiştirilerek
şöyle yapılabilir: Bilgi felsefesi, felsefede bilginin
kökeni, özellikleri ve boyutları ile ilgilenen dala verilen addır.
Barreau kitabında, klasik diye nitelenebilecek yukarıda verdiğim bilinen
tanımından daha farklı olan bir epistemoloji kavrayışı içindedir. Yazar, yaşamı
ve evreni holistik bir temelden hareketle algıladığından olsa gerek
epistemolojiyi de bilgi kuramı veya bilgi felsefesi olarak değil de
‘bitmeyecek’ bir bilimler araştırması girişimi olarak daha geniş ve entegre bir
tarzda ele almaktadır.
Yazara göre, kıta felsefecileri XVII. Yüzyıl’dan itibaren konuyu ilkin
bilgi kuramı, daha sonra da bilgi felsefesi başlığı ile ele almış olmakla
birlikte bugün Aglo-Sakson analitik düşünürlerinin
isabetle yaptığı gibi epistemelojiyi alışılagelmiş bilgi felsefesinden ayrı bir
kategori olarak görememişlerdir. Bu durum ta ki Michel Foucault’nun epistemolojiyi paradigmalar benzeri bir ilkeler bütünü şeklinde algılayışına kadar
sürmüştür. Les Mots et les Choses (Sözcükler ve Şeyler) (1966) adlı kitabında
Foucault epistem kavramı ile dinamik
nitelikte gördüğü bilimlerin belirli bir dönemdeki çeşitli söylemlerinin bütünsel
durumuna gönderme yaparak bir bakıma Thomas
Kuhn’un bilimlerdeki
devrimsellik konusundaki görüşünün izini
sürmüştür. Böylece kıta bilgi felsefesinde epistem diye bilgi yerine bilişsellik,
yani bilimsel öğrenme temelli bir kavram ortaya atılarak ilk kez kullanıma
sokulmuştur.
Bilindiği üzere, HAK da epistem kavramı gibi bilimleri soyut düzeyde holistik olarak
entegre etmeyi amaçlayan görüşe dayalı bir düşüncedir, bir bilim kuramıdır. Diğer
bir bakıştan da, yeni epistemoloji
ve HAK hemen hemen tümüyle örtüşen ortak
görüşlerin ürünü kavramlardır diyebiliriz.
Hatta felsefe tarihinde çeşitli düşünürlerce
epistemoloji sözcüğü yerine eşdeğeri olarak kullanılmış diğer terminolojiye bir
göz atıldığında ki bunların maddesel
mantık (biçimsel olana karşılık), kritik,
noetik, gnozeoloji ve bilmenin
metafizik şeklindeki ifadeler ve son derece çeşitlenmiş olduğu hemen görülür.
Tüm bu saptamalar insana körler ve fil
öyküsünü anımsatmaktadır.
Yani bunlar, ayni şeyi yoklayıp onu temas ile
tanımlamaya çalışırken farklı konumlarından dolayı devasa bütünün farklı
yerlerini duyumsayıp oluşan farklı algılardan dolayı bütünün tanımı için farklı
betimler yapmaya devam eden kişilerdir.
Oysa kör olmayıp görseler, gestalt algıdaki “değişmezlik ilkesi” gereği
olarak ayni tanımda veya betimde birleşeceklerdi.
Buradan epistemoloji ile ilgili olarak kurulacak
analojide insanoğlunun karmaşık düşünme yeteneğinin hala körlerin durumundaki
düzeyde olduğu sonucunu çıkarsamak herhalde yanlış olmasa gerekir diye
düşünüyorum.
Belki de, Nietzsche’nin ‘üstün insan’ diye tanımladığı geleceğin insanın bunu
başaracak olan yeni bir insan tipi olacaktır. Ancak belki de, bu durumu
öğrenmenin hem çok fazla hem de çok az zamanı kaldı demek düşünsel diyalektiğin
yaratıcı esnasındaki karşıtlıklarının bir gereği olarak bilinemez olmalıdır
diyerek yorumumu tamamlamak istiyorum.
Mustafa Özcan (17
Ocak 2014)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder