ABD Jeopolitiği: Tarihsel Bağlamda Holistik Bir Analiz Denemesi -I-*
19. yüzyılın birkaç son yıllı dünyada Batı’nın sömürgecilikten
emperyalizmine geçişinin gösterge dönemi olmuştur. Bu dönemde Dünya çapında
ses getiren üç çatışmanın sömürgeciliğin yerini alacak olan emperyalizmin gelecekteki
bir asırlık dönemdeki kimliğini belirlediğini söylemek doğru bir saptama
olacaktır.
Sözü edilen bu çatışmalar ABD-İspanyol
Deniz Savaşı, Boksör Savaşı ve II. Boer Savaşı’dır. Bu üç savaştan ABD-İspanyol Deniz Savaşı’nın Latin
Amerika için Pasifik’te, Boksör Savaşı’nın Asya için Çin’de ve Boer Savaşı’nın Afrika
için Güney Afrika’da yapılmış olması Batılı kolonyalist hegemonik güçlerin emperyalist
amaçlar için üçüncü dünyayı nasıl bir bölüşüm kaygısı içinde olduğunu göstermektedir.
Bu arada, Boksör Savaşı’nın ardında bugünkü G-8 gücünün Çin’den pay kapma saldırısının, Boer Savaşı’nın nedeninin
ise İngiliz-Hollanda kolonyalist güçlerinin
Afrika üzerindeki çıkar çatışmasının olduğunu sadece anımsayarak o zamanların
yeni emperyalist gücü ABD’nin
Jeopolitiğinin başlangıcı olan olayı irdelemeye dönelim.
Dünya kamuoyunca ABD’nin emperyalistik hegemonyaya yönelik örtülü
niyetinin olduğunun açıkça anlaşılması, 1898 yılında Küba’nın bağımsızlığını bahane
ederek artık gücünü yitirmiş İspanyol
Armadası’na Pasifik’te saldırarak
galibiyle sonuçlanan işte bu iki küçük deniz çatışmasının ardından yapılan Paris Anlaşması ile Guam ve Porto Riko’yu bir çırpıda kendi
topraklarına katması ile olmuştur.
Bu niyet daha sonra amaca dönüşerek ABD Başkanı Wilson’un “On dört İlkesi” ile şekillenip I. Dünya Savaşı ve ‘29 Bunalımı fırsat bilinerek o
dönemde uygulama aşamasına geçirilmiştir.
Çok geçmeden ABD’nin Dünya hegemonyası, eylem ve söylemi, teori ve pratiği ile II. Dünya Savaşı ve çift kutuplu bloklaşma gibi tüm dünyayı etkisi altına alan birkaç
büyük olay bağlamında tüm uluslararası camiayı kapsayarak yerleşik bir hal
almıştır.
Açıktır ki ABD’nin 40 yıl gibi evrensel ölçekteki gelişmeler için kısa
olan bir süre içinde belirleyici hegomonik bir güç olabilmesi, bu amaç kapsamında
başlangıçta örtük olarak izlediği bir jeo
politikanın bir sonucudur. Öte yandan, bu jeo politikanın temelini oluşturan
jeo stratejik anlayış ve onun özündeki
dünya görüşünün ne olduğunu anlamaksa,
bugünlere dek sürüp gelen kolonyalizm
ve emperyalizmden sonraki aşama olan
ABD tarafından globalizm adıyla
ortaya konan yeni uluslar arası hegemonik denetim düzeninin arka planını
keşfetmek ile olacaktır.
Böylece söz konusu hegomonik denetim sistemlerini dönüştürücü olaylar
akışının özündeki nedene ulaşılması halinde bundan sonraki küresel çözümlemeler
için başvurulacak öngörülerde son derece önemli bir kolaylaştırıcıya, belki de bir
anahtara sahip olunacaktır.
Jeo stratejik anlayışın küresel olarak yerleşikleştirilmesine yönelik
tüm bu eylem ve söylemlerin ilksel özünde ABD’nin kendi toplumunun
temellendirilmesine yönelik olarak kullandığı “yeniçağ” felsefesinin olduğunu
söylemek cüretkâr bir görüş olmasa gerekir.
Konuyu biraz olsun anlamak için önce evrensel iktidar kavramı bağlamında
olan bu durumun katmansal bileşenleri itibarı ile ne olduğunun irdelenmesi gereksinim
vardır. Genel olarak evrensel iktidarı oluşturan katmansal (hiyerarşik) yapı
için şöyle bir örgensel bir taslam (model) önermek mümkündür.
En içte jeo demografiyi temsil eden yoğun iç çekirdek, onu kaplayan kültürel nitelikteki yumuşak ilk etli katman
ve onun üstündeki ekonomi-politik nitelikli yarı sert son etli katman ve en üstte, siyasi-ideolojik olayların
gerçekleştiği sert bir kabuk bulunmaktadır.
Öte yandan, jeo demografi ve jeo stratejiden kaynak alan ABD jeo politikasının özünde ise yeterli bir nüfus ve
teknolojiye dayalı yüksek savaş gücü ile kendini korunmak ve ötekini tehdit etmek,
hatta boyun eğdirmek bağlamı ile dünyanın temel enerji kaynaklarının sömürülmesi
ve denetlenmesi bulunmaktadır.
Çokça dillendirilmiş, polemiğe son derece açık
böyle bir savın gerçeklik yönü sınamaya tabi tutulmalıdır. Bunun için en uygun
yolun ise aşağıda verilmiş mantık çerçevesinde oluşturulacak bir tez mahiyetinde
doğrulanması olduğu kanısındayım.
Yoğun demografik
iç çekirdek ile başlayıp yumuşak
kültürel manto ile devam eden, yarı yumuşak ekonomi-politik manto ve sert ideolojik
kabuk ile tamamlanan yapı şeklindeki taslamda (modelde) dünyanın jeo fiziksel
yapısı değişmecenin (mecazın) kaynağı olarak benimsenmiştir. Bu bakımdan
evrensel iktidar tezinin oluşturulması ve somutlaştırılması sırasında bu mecazın
verimli bir kaynak olarak sürekli akılda tutulması iyi olacaktır.
Bu kapsamda yukarıdaki modele dayanan tezin
somutlaştırılması için şu mantıksal ölçütlerin dikkate alınması gereklidir:
1.
Yapılacak irdelemeler tarihsel bağlam içine oturmak zorundadır.
2.
Çözümlemeler felsefi-antropik
paradigmaya (değerler bütününe, özüne) dayanan bir teze ulaşmak için yapılmalıdır.
3.
Tez antropolojiye dayalı genel bir kültürel referans çerçevesi ile ilişkilenebilmelidir.
4.
Söz konusu toplumun demografisi ile işlenen konu
arasında sosyal-psişik bir ilişki
kolayca kurulabilmelidir.
5.
Çözümlemede omnidisipliner
yaklaşım esas olmalıdır.
6.
Tezin sonuçlarının sağlanmasında yöntem olarak diyalektik
ve holistik düşünden mümkün
olduğunca çok yararlanılmalıdır.
İlk şık diyalektik zamansal akışı içindeki yerini temsil ederken
ikincisi tezin insani değerlerden kökenlenen özünü, sonraki ikisi kültürel ve
psikolojik iki boyutlu bir toplumsal bağlam ile olan ilişkilerin durumunu ve en
son ikisi ise kullanılacak holistik yöntemi belirtmektedir.
_________________________
(*) Bu yazı dizisi bir üçleme
(triloji) olarak düşünüldüğünden bu deneme dizinin ilk makalesidir.
Mustafa Özcan, 25 Ağustos 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder