Cogito ergo sum
Düşüncenin varlık yaratması cogito'dur ve düşünce varlığı böyle koyduğunda aynı zamanda kendisini de ondan ayrı bir şey olarak koymuş olur ama düşünce ontolojik olarak ele alındığında başka bir şey, varlığı yaratan olarak ele alındığında da başka bir şeydir. Ontolojik olarak ele alınan düşüncenin varlığı, ne' liğini her sorduğumuzda içine katlanır, psikolojinin ve felsefenin tüm usta çabaları onu daha da çok gizler çünkü bütün bu çabalar onu sarf edeni giderek düşüncenin doğası ile özdeşleştirir, özdeş olanın parçaları da özdeştir ve onu ayırmak, ona bir sınır koymak için hiçbir şey yapılamaz. Varoluş varlığı için “ben kendimi düşünüyorum” sözü özneyi yüklem üzerinden anlamsız yapar çünkü bu cümlenin öznesi olan “ben” ile yüklemin sonundaki “um” eki özdeştir. Düşünce tarafından var edilen düşünen-insan ise otantik olandır, o yaşayandır, varlık olmak ona dışarıdan gelir, o ancak kendi üzerine düşündüğünde varlık olduğunu idrak edebilir. Buna göre düşüncenin edimselliği kendini düşünebilmesidir ve kendi üzerine düşünen (katlanan) düşünce, asıl varlığını bu cümlenin başındaki bu kendi'den mi alacaktır yoksa kendisini, kendisinin temellendirmediğini mi kavrayacaktır. Bir düşünüm-varlık olmayı idrak etmek, bu idrak edenin bilincine yine düşünce olarak geliyorsa şimdi bu ikisi aynı edim olduğundan burada bir ilerleme ve belirlilik olmayacaktır. O zaman bu simetriyi bozmak için eksikli olmak ve düşünceye göre, düşünenin bir adım geriden gelmesi gerekecektir. Bu şu demektir ki, nitelik veya nicelik olmamak şartı ile düşüncenin zemini tarafından, düşünce kipi varlıkta çözülmeli, bilinçte açığa çıkmalı, bilince göre düşünce değil ama düşünceye tabi bir bilinç olarak ve eksikli olarak var olmalıdır, insan düşüncesinin onun kendisi üzerinde mükemmel olamamasının sebebi budur. Bilincin kendisini bilmesi de düşünce ile olur ama o zaman düşüncenin düşünene göre var olması ve düşünenin de düşünceye göre var olması düşünüm-varlık kipi olmalıdır. Düşüncenin kendisine “göre” olan bu düşünce kipi şimdi bilinç olmalıdır ki o, bu “göre” olduğu düşüncenin bağrında hiçliğe kapalı olarak evrenin her yerine fırlatılmış olmalıdır ve bu da fenomenolojde heidegger'e sartre tarafından yüklenen o varoluştur.
Hiçlik ile varlık ilişkisinde, otantik-yaşayan varlık yani ontolojik olarak özünü hiçlikte bulamayacak olan varoluş-varlığı, sahip olduğu bu eksikli düşünce kipi ile var olmak için hiçliği olumsuzlamayacak ama doğrudan ona karşı durup var olduğunun olgusallığını böyle koyacaktır. Hiçliği olumsuzlamak da hiçliktir ama varlığı olumsuzlamak varlığı hiçliğe dönüştürmez, (varlık vardır) varlık olumsuzlandığında kapsanarak ilerler ve kendi doluluğunda ve sızdırmazlığında hiçliği sürekli olarak dışlar. Bilinç-varlık alanında hiçlik yanlızca düşüncenin türevidir, düşünceye gelen her şey otantik değildir, onlar gerçek veya gerçek dışı olabilir tam da yukarda belirtildiği gibi düşüncenin varoluş üzerindeki kipinin asıl düşünceye göre eksik olma zorunluluğundan dolayı.
Erdoğan Merdemert (7 Haziran 2013)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder