Osmanlı Tarihi ve Tarihin Paradigmik İlkeleri -VII- (*)
Sosyal hareketlerin etmenlerini,
doğal olanların yanı sıra onlardan etkilenip tarihi yapan ikincil nitelikteki toplumsal etmenler diye iki dikotomik
ulamda toplayarak tanımlamak yerinde
bir yaklaşım olacaktır. Bu doğrultuda, dini metinlerde mahşerin dört atlısı metaforu
(kıtlığı doruatlı, salgını yağızatlı, savaşı alatlı ve kargaşayı kıratlı simgeler) ile kendisinden söz edilen tarih yapan dört
etmenden kıtlık ve salgın şeklinde ortaya çıkan ilk ikisi doğal etmenler ulamını oluşturur.
Kargaşa ve insani bir özyıkım olan savaş ise yapıntısal karakterde
olduğundan genelde doğal olan etmenlerin
ardından tarih sahnesine gelen ikincil ulam
toplumsal ile özdeştir diyebiliriz.
Bu kapsamda
ele alındığında, değişik çatışma şekillerinden
kaynaklanan kargaşa (kaos) tarihte
daima sosyal hareketlerin tetikleyicisi
olarak işlev görmüştür. Ancak aynı zamanda da bunun, güç istenci odaklarınca devlet-toplum
eksenindeki derin ilişkileri
yönlendirmekte örtülü olarak kullanılan siyasi bir araç olduğunu unutmamak gerekir.
Bu nedenle günümüz
tarih anlayışına göre, manipülasyondan
uzak olması kaydıyla, tarihin gerçek başlatıcısı çekirdek öğeler olan sosyal
hareketlerin karakteristik yapısının ne olduğunun ortaya konulması paradigmik ilkelerinin anlaşılabilmesi
için kaçınılmaz bir gerekliliktir. Bu bakış açısından sosyal hareketler, tarihin gerçek omurgası
niteliğiyle tarihi inşa eden etmenlerdir. Ancak, mahşerin dört atlısı mecazında
da çıkarılacağı gibi, her tarihsel dönem belirli bir coğrafyada kendi sosyal hareket tipini yaratır.
Bu bakımdan,
özellikle tarihöncesinde ve ilkçağlarda kıtlık (açlık)
ve salgın (veba) şeklindeki doğal olaylar sosyal hareketlerin en olası nedenlerinin başında gelmiştir.
Bugünse,
doğal etmenlerin sosyal hareketleri başlatma yönündeki
etkililiği iyice azalmış, kültürün artık
doğal olana üstün gelmesi nedeni ile yapıntısal ortam günlük yaşamın neredeyse tamamına egemen olmuştur. Hatta
kendiliğinden olmayıp manipülatif olanların
şimdilerde esas olarak tarihi belirleyici
konumda olduğunu söylemek bile yanlış
değildir.
Konu bu
noktadan çıkışla uzun dönemli makro
tarih düzleminde ele alındığındaysa ilkçağlardakinin
tersine, bugün doğal olayları dahi tetikleyen
yapıntısallıkların artık genel
olarak zihinlerde de varlıklarını kabul ettirip tarih yapan etmenler olarak entelektüel
gündeme yerleştiğini görmek olanaklıdır.
Nitekim bu
minvalde, insan eli ile ortaya
çıkmış olduğu artık su götürmez bir gerçek olan doğal-çevresel kirlenme ve iklimsel bozunmaya karşı sürdürülen toplumsal
mücadele, şekil itibariyle evrensel nitelikteki bir sosyal hareket olarak halen
küresel siyasi gündemin birinci sırasındadır.
Bu kapsam ile
günümüzün en önemli sosyal hareketi olan çevrecilik, 1970’lerde başlayıp geçen yüzyılın son çeyreğinde uluslar arası
kamuoyunda yerleşik hale geldikten sonra 21.
Yüzyıl’ın başından itibaren de küresel
siyasi gündeme giderilmesi gereken ana
evrensel sorun olarak girmiştir.
Böylece
belirlenen bu görüngeden
bakıldığında görünen genel bir sonuç olarak ifade etmek gerekirse, insan eliyle
doğal çevrenin bozunmasının en ağır biçimi olan iklimsel ısınmanın, 21. Yüzyıl kültürel ve siyasal arenasındaki
tarih yapıcı sosyal hareketlerin esas tetikleyicisi mahiyeti ile ortaya çıkacak
olan ana çatışma kaynağı olacağı kesindir.
Mustafa Özcan (25 Nisan 2015)
______________
(*) Konu devamla gelecek ayki yazıda sürdürülecektir.