25 Kasım 2012 Pazar

Bilim Nereye Gidiyor? -1- (Mustafa Özcan, 25 Kasım 2012)


Başlık hakkında zorunlu bir açıklama yapmak istiyorum. KDP Bloğunda birbirini takip ederek yayımlanacak üç yazıya önce “Bilim Nereye Gidiyor?” şeklinde ortak bir başlık koymuştum. Ancak metnin kapsamının çok geniş olması nedeniyle parça parça arzının okuyana daha uygun geleceğini düşünerek üç ayrı başlık ile aktarılmasına karar verdim. “Bilim Nereye Gidiyor” ortak başlığına girerek de yazılarım akıl zaman aralıklarıyla okuyucunun ilgisine sunulacaktır.

                                   * * * 

Depremler Önceden Tahmin Edilebilir mi?

Yer kabuğu levhalarının kayışları sırasında birbiriyle sürtünmeleri nedeniyle yer altında meydana gelen elastik enerjinin boşalması sonucu yeryüzünün ani olarak hareketlenmesi şeklinde açıklanan depremleri önceden tahmin etme yönünde yürütülmekte olan araştırma çalışmaları artık yaşamsal önemini iyiden iyiye hissettiriyor. Başlangıçtan beri insanoğlunun gökyüzüne olan büyük ilgisi, görme duyusunu devre dışı bırakması nedeniyle hiç bir zaman yerin altına tam anlamıyla yönelmediğinden yerin içi ile ilgili bilgilerimiz pek fazla gelişmemiştir. Nitekim bu basit nedenden dolayı deprem ile ilgili bilgilerimiz fiziğin Kopernik ve Galile’nin gökler mekaniği aşaması düzeyinin üstüne çıkamamıştır.

Oysa, yer kabuğundaki fenomenler ve buna bağlı olarak yüzeyde ortaya çıkan depremler, topolojik ve morfolojik, mekanik ve dinamik, elektromanyetik, termodinamik, kimyasal ve ekolojik yaklaşımla omni-disipliner biçimde ele alınsaydı gezegensel olarak aynı zamanda en büyük nimet olan bu en büyük felaketin çözümlenmesi ve böylece önceden bilinmesi mümkün olabilecekti. En büyük nimet diyoruz çünkü depremler yerin canlı bir gezegen, yani dünya olması için zorunlu olan yer kabuğu hareketliliğinin pek doğal sonucudur.

Ancak depremlerin çözümlenmesinde ve tahmininde bilimde omni (tümsel) – disipliner yaklaşıma başvurulmamasından ötürü şimdiye dek yetersiz kalınmasının nedenlerine bakmak gerekiyor. Bilim, makro evrenin(*) hangi aşamalardan geçerek bugünkü halini aldığını ayrıntılı ve çok zengin biçimde, hem de birbirini tamamlayan değişik kuram ve modellerle betimlerken, mezo evrenin anakara ve okyanusları ile ilgili oluşum ve değişimini sadece bir tek kurama dayalı olarak açıklamakla yetinmektedir.

A. Wegener’in kıtaların kayma kuramı ile başlayan levha tektoniği kuramı gerçekten de yaşayan, hareketli yer kabuğunun mükemmel bir açıklamasıdır. Uydu meşeili veriler de bu kuramı tartışmasız olarak doğrulamaktadır. Ancak, kıtaların yerküre tarihinde kaç defa kaynaşıp yeniden ayrıldıkları, jeomanyetizmanın bu süreçteki etkilerinin ne olduğu gibi biraz ayrıntılı sorular sorulduğunda hala yeterli cevapların alınamadığı görülür. Oysa böyle bir bilgiye makro evrenin uzay ve astronomi araştırmalarına her yıl harcanmakta olan on milyarlarca dolar yerine mütevazi bir tutarla ulaşmak mümkün olabilir, depremler öngörülebilir, insanlar kurtarılabilirdi. Ama olmadı, olamıyor.
İnsanoğlunun öteki alanlarda gerçekleştirdiği bunca buluş, keşif, yenilik, hipotez, kuram ve yasalara rağmen bu yaşamsal disiplinde niçin hala “acz” düzeyinde olduğu hakkındaki akıl yürütmemiz, bizi burada bir paradoks, bir çelişkinin varlığının tesbitine dek getirmektedir. Ancak depremlerin tahmin edilebilirliği çalışmalarının giderek hızlandığı bir dönemde olduğumuzdan yakın bir gelecekte doğru sonuçlar alan yöntemlerin bulunacağını söylemek yerinde bir öngörüdür.


(*) Fiziksel evrenin organizasyonunda kabaca üçlü bir hiyerarşik yapının varlığı düşünülebilir: Makro evren: uzay düzeyi; mezo evren: yeryüzü şekilleri ve canlılar düzeyi; mikro evren: atomar ve elementel-partiküler düzey.

Mustafa Özcan (25 Kasım 2012)

24 Kasım 2012 Cumartesi

Öğretmenler Günü (Erol Erbirer, 24 Kasım 2012)


Değerli dostlarım,

Öğretmenler günü dolayısıyla konu ile ilgili sizlere birkaç söz söylemek istiyorum.


Değerli dostlarım,  evrenin odağı , evrenin ekseni insandır.Uygarlık insanın yapıtıdır ve onun içindir. Kültür ya da uygarlık, toplum üyesi olan insanın eğitimiyle, öğrendiği, kazandığı kültürel içeriktir.


Her şey onda başlayıp onda bittiğine göre insanı sevgi dolu, bilgili, çalışkan, sağ duyulu, tolerans sahibi, sabırlı, hasılı her hali ile kendine ve topluma faydalı kılmak onun insan kişiliğini geliştirmek, yapılacak çabaların en başta gelenidir. Çünkü en büyük yatırım insana olandır. Ulusumuzun ve insanlığın kurtuluşunun tek çıkar yolu olan bu amaca insanı ulaştıracak olan eğitim yoludur.


Kalkınmamızın barış ve mutluluk içerisinde yaşamanın tek çıkar yolu önce eğitim, sonra eğitim, daha  sonra yine eğitim diye sıralayabiliriz.


Bugün içerinde bulunduğumuz bilgisizlikten, erdemsizlikten, gerilikten, ahlak ve düşünce kargaşasından bizi kurtaracak tek çıkar yol çağdaş eğitimdir. Ancak, bu sayede geriliği, karanlığı, her türlü tehlikeyi iterek huzura, güvene ve mutluluk dolu bir geleceğe şaşmaz adımlarla ilerlememiz mümkün olacaktır. Yalnız diploma almak için değil, öğrenmek, yapmak, başarmak, huzur ve güven içinde daha iyi yaşamak için, bilgili öğretmenlerle yapılacak eğitim biricik yolumuzdur.

Değerli dostlarım, öğretmenlik her ne kadar bugün için az itibar edilen meslek ise de, en büyük ve en kutsal meslektir. Çünkü; öğretmen cidden ilgili ise, insan aklının koşullanmadan  arınmasını sağlar. Öğretmenin bilgi ve hazinesinden çıkıp duygularından geçerek çocuğun duygularına ve oradan bilgi hazinesine uzanan en iyi ve doğru yoldur.


Öğretmen, öğrenmeye olan ilgiyi teşvik etmeli, çocuklara çalışmaktan zevk almayı öğretmeli, onlara değerli insanlar olma tutkusunu aşılamalıdır. Sadece bilgi vermemeli, aynı zamanda nasıl öğreneceklerini  ve başarı kazanacaklarını da öğretmelidir.


Bir öğretmen bilgiyi, hele kendi konusunu öğrencilere çekici bulacakları biçimde sunabilmesi için, derin bilgi ve geniş bir ufka sahip olmalıdır.


Öğrenci, öğretmenini akıllı, bilgili ve bilgiye aşık bir düşünen insan olarak görmelidir. Bir öğretmenin bilgisi ne kadar derin ise öğrencilerine sadece öğretmekle yetinmeyip, aynı zamanda onları eğitebilme imkanına da sahip olacaktır.Öğrencilerine bir kıvılcımı verebilmek için öğretmen kendini bütün bir ışık denizinde  inbikten geçirmelidir. Öğretmen yarının aydın gencini yetiştiren ona şekil verendir.  Kendi bünyesinde oluşturduğu doğruluğu, dürüstlüğü ve eşitliği yarattığı eserlerinde de yansıtan kişidir.  O çevresini aydınlatırken  kendisini bir mum gibi eritir. Bundan üzüntü yerine mutluluk duyar. Kendi varlığından çok, yüklendiği görevin büyüklüğünü düşünür.


Öğretmen çocuk ruhunu sevgiyle, sevecenlikle işleyerek ona şekil veren, kişilik veren yüce bir sanatkardır. Çocuk denilen canlı varlığı işleyerek, ona bilgi ile birlikte ruh, heyecan ve kişilik kazandırmaktadır.  Öğretmenlikten başka hangi meslek bu yüce amaca hizmet edebilir.  Bu nedenle bu meslek değerli olduğu kadar kutsaldır da.


Dünyamız bilgi iletişim ve teknik çağıdır. Öğretmen çağdaş bilgilerle donanarak öğrencilerine daha doğruyu, daha iyiyi ve daha güzeli öğretir. Öğrencilerinin her alanda daha iyi yetişmelerini amaç edinir.


Öğretmenler toplumun hayat damarlarından biridir.  Bu damarlarda bir tıkanıklık ve kopma olursa o toplum çökmeye, geri kalmaya mahkumdur.  Bu nedenle öğretmenin toplumdaki yeri inkar edilemez. Onun yapıcılığını, yaratıcılığını ve doğurganlığını başka hiçbir meslekte bulmak mümkün değildir. Bu nedenle o bütün mesleklerin anası durumundadır.Tarih sayfalarının karıştırdığımızda eğitim, öğretim ve öğretmene değer veren ulusların büyük bir yükselme ve ilerleme gösterdiklerine tanık oluyoruz.


Değerli dostlarım, hepimiz ister işçi, ister mühendis, ister subay, ister cumhurbaşkanı, ister ev hanımı olalım öğretmenlerimiz olmuştur. Hepimiz onların kardığı hamurdan şekillendik. Şüphesiz şu an bildiğimiz her şeyi bize onlar öğretti. Öğretmenler bizi, bilgiyi alacak, ona ulaşacak seviyeye getirir. Bize yürümeyi öğretir,  yolun başına getirir ve sonra ellerimizi bırakırlar….  Artık yürümeyi öğrendin, kendi başına da yürümeyi öğren , yürümeyi bilmeyenlere koşmayalım derler.  Ne kadar yürümeyi  öğrensek de sonraları çok ararız o elleri.


Bizlere var olan toplumsal ahlaki değerleri öğreten, gençleri yüksek insanlık ülküsü doğrultusunda düşünmeye ve davranmaya yönelten öğretmen olmasaydı, insanlık karanlık çağlardan bugüne  ulaşamayacaktı. Düşünen beyinlerin eserlerini okuyup ondan beslenemeyecekti.


Öyleyse insanlığı daha iyiye götürmek, savaşları bitirmek, barışı yerleştirmek istiyorsak önce öğretmenlerimizi iyi nitelikli yetiştirelim, iyi yetişebilmeleri için hiçbir harcama ve fedakarlıktan kaçınmayalım. Onları asla ellerinde pankartlarla, grevlere, ellerinde tezgahlarla pazarlara çıkmak zorunda bırakmayalım. Maddi ve manevi koşullarını iyi oluşturalım ki onlarda içlerindeki güzellikleri toplumun göz bebeği olan gençlerimize huzur içerisinde aktarabilsinler.


Saygıdeğer öğretmenler sizlerin bu mutlu ve şerefli gününüzü kutlarken başta “Öğretmenler yeni nesil  sizin eseriniz olacaktır” diyen Başöğretmen MUSTAFA KEMAL ATATÜRK olmak üzere bu kutsal mesleğe yıllarını vermiş, saçlarını ağartmış öğretmenlere, yeni öğretmenlere ve küçük büyük tüm öğretmenlere kucak dolusu sevgiler.


Sizleri yalnız öğretmenler gününde değil, tüm yaşamınızda da izinizden yürüyerek kutsal mesleğin anıtları olarak izleyeceğiz. 
Yarının aydınları, sizin yansıyan ışığınız yanan meşaleniz olacaktır.


Sizlere tekrar bu duygu ve düşüncelerle kucak dolusu sevgiler, gönül dolusu saygılarımı sunarım.


Not:  Bu yazı 24 Kasım 1995 tarihinde yazılmıştır.


Erol Erbirer (24 Kasım 2012)