23 Mayıs 2017 Salı

Zeka'nın Evrimi (Erdoğan Merdemert, 23 Mayıs 2017)


Zeka'nın Evrimi

Stephan Hawking ve Richard Dawkins'in ünlü diyaloğunda (youtube'den izlenebilir) zeka'nın yalnızda dil anlamında sadece bir kez evrim geçirdiği bunun dışında herhangi evrim geçirmediği belirtilmiş ve bu iki görgücü/ampirik bilim adamı tarafından konu üzerinde fikir birliğine varılmıştı. 

Zeka, ilk önce tarih öncesinden ya da daha daha öncelerden, hatta primatlardan ayrılan insansılardan bu yana “bilinç” üzerinde çalışan, arkaik veya modern bilinç taşıyıcısını hayatta tutan, onların genlerini aktarmasını garanti altına alan zorunlu bir “açınan-şey” olmalıdır. 

Açınma ve evrim, anlamsal eksende zaman zaman birbirine değen terminolojiler olsalar da, zeka söz konusu olduğunda burada açınmanın tercih edilmesi doğru olur, çünkü evrime az veya çok dışarıdan da katkı vardır, açınma ise sadece potansiyel olanı, onda saklı olana bağlı olarak edimsel yapar. Buradan anlaşılması gereken şudur; bir şey vardır ki onun işlediğini görmek, (zeka ve bilinç gibi var olanlar söz konusu olduğunda) onun fizyolojik ya da biyolojik yapısının detaylarını bilmek,  yine de onun “ne” olduğunu bilmek için yeterli olmamaktadır. Öyle ise şimdi anatomik ve biyolojik olarak ilk önce insan beynindeki bu konu için en güçlü aday olarak görülen neokorteks'e değinmemiz ve onu irdelememiz gerekiyor.

Neokorteks diğer adı ile kıvrımlı gri madde, evrimsel bir kabuk olarak beynin hayati kısımlarının yani beyin sapındaki ağsı yapılardan başlayarak limbik sistem ve talamus gibi içsel yapıların üzerini bir örtü gibi örten, kendisi çoğunlukla nöron gövdelerinden oluşan 2,5 - 4 mm kalınlığında bol damarlı yumuşak bir doku yapısıdır, hemen altındaki miyelinli liflerden oluşan ak maddeyi de kaplayarak kafatası kemiğinin hemen altını tamamen doldurur (ameliyatlarda ilk görünen beyin bölümüdür). 

Düşünsel faaliyetlerin, zeka gerektiren işlemlerin, genellikle korteksin alın bölgesine yakın kısımlarda ve kalan association alanlarda gerçekleştiği kabul edilmektedir. Biz de bunu böylece kabul ederek bu gizemli kabuk üzerinde bunların nasıl gerçekleştiğine göz atalım. Bu yapı üzerinde en son çalışmalar kortikal sütunların varlığı üzerine yoğunlaşmış olduğundan, ilk önce bu sütunlar hakkındaki bilgilere geçmemiz faydalı olacaktır. İlk çalışmalarda kortikal sütunlar önce Vernon B. Mountcastle tarafından "Hiper Kolonlar" olarak tanımlandı. Araştırmacılar, (published in 1980 by Rockel, Hiorns, and Powell) pia matter (beyin dokusunu sarmalayan koruyucu zar) ve korteksin alt kısmı arasında 30 μm genişliğinde, 25 μm derinliğinde dikey kortikal bir sütun seçtiler, çünkü mikroskoplarında yağ ile daldırılmış göz mercekindeki maşa 30 micron ve histolojik kesitleri 25 μm kalınlıktaydı; Daha sonra, bu "minicolumn" içindeki nöron sayısının, incelenen tüm cytoarchitectonic bölgelerde 110 olduğunu, hücre büyüklüğüne herhangi bir düzeltme yapılmadığını tahmin ettiler. Daha sonraki yani günümüze daha yakın çalışmalarda bir elektrod, görsel bölgedeki çizgili sütunlarda 0.5 ve 1 mm ileri geri hareket ettirildiğinde optimal yönlendirme ayarında 180 derecelik bir sapma tespit edilmiş, bu 180 derecelik açı ise teknik olarak bir sütuna karşılık gelmiş olduğundan bu tekrarlayan yapılara Hiperkolon denmiştir. 

Kortekste retinayı temsil eden kısımlarda en az 22 dereceye kadar, korteks yüzeyinde yaklaşık 1 mm'lik bir hareket, bölgelerin yerini alması için yeterliydi; böylece toplu olarak yeni pozisyonun yarısı eskisi ile üst üste bindi. Bu tür bir örtüşme, bu nedenle, korteks boyunca, oküler (göz çukuru)-baskınlık sütunlarının bir sol artı-sağ kümesinin kalınlığına yaklaşık bir mesafe veya tam 180 ° yönlendirme sütunları dizisi ile hareket ederek üretildi. Bu nedenle, dışmerkezlikten bağımsız olarak, 2 mm x 2 mm'lik bir korteks bloğu, görsel alanın kabaca yerel alan boyutuna artı dağılımına eşit bir bölgede analiz edilmesi gereken rahat bir kenar boşluğuyla içerildiğini gözler önüne seriyordu. Buna göre 2-3 mm'lik bir hareket, yeni bir görme alanı bölgesine ve birkaç yeni hiper sütun kümesine karşılık gelir.  (Blasdel & Salama 1986; Bonhoeffer & Grinvald 1991) (Weliky et al. 1996; Hübener et al. 1997; Everson et al. 1998; Issa et al. 2000)  (Ts'  et al. 2001B; Landisman & Ts'o 2002; Xiao et al. 2003). Korteks, anatomik olarak olduğu gibi, fizyolojik olarak da oldukça üniform görünmektedir.

Kortikal sütunların, yukarıda anlatıldığı gibi korteks üzerinde deney alanlarında elektrodların yaklaşık 1 mm kadar hareketi sayesinde 180 derecelik açı ile belirlenmesi ve bunun tüm korteks bölgesinde mini sütunlar veya hiper sütunlar olarak kümelenerek tekrar etmesi ve bu yapıların (sütunların) son derece uniform olması tezinden hareketle elde edilenler şöyle açıklanabilir: Bu sütunlar altı yatay katmandan oluşan özerk yapısı ile korteks yüzeyine dik konumda yani nöron gövdeleri üstte aksonlar aşağı kısımda olacak şekilde yan yana sıralanmışlardır (en azından modern sinir bilim tarafından böyle tarif edilmişlerdir).


Burada ikinci ve en gizemli olan da bu uniform sütunlardan oluşan korteks görme, düşünme ve karar verme alanlarının tepkilerinin özel bir seyreklik karakteri göstermekte olduğudur, bilimsel adı seyrek kodlama (Sparse Coding in the Neocortex Daniel J. Graham and David J. Field Department of Psychology, Cornell University, Ithaca, NY 14853) olan bu çalışma şekli yoğun bir bilimsel çalışma konusu olarak halen devam etmektedir. Ayrıca Neokorteks kortikal sütunlarının çok az işlevsel olduğu ve hatta tamamen işlev dışı olduğu iddiaları da bilim çevrelerince cesurca yapılmaktadır “The cortical column: A structure without a function” (Jonathan C Horton* and Daniel L Adams). 

Bu başlıkta belirtildiği gibi neokorteksin işlevsiz olduğu değil ama onun tüm yapısallığı ile tepkisel nöron ateşlemeleri için hazır olarak sakince beklediği anlaşılmalıdır. Burada bu kadar geniş alana yayılmış uniform kortikal sütunlar bu şekilde bir dizayn ile (eşi benzeri olmayan bir mühendislik harikası gibi) eş zamanlı olarak o kadar çok işlemi o kadar çok kısa sürede yapabilirler ki bize bunun seyrek kodlama olarak anılmasından başka yol kalmaz. Sütunlarda yatay altı katman, altı sıra nöron gövdesi içerir, hepsinin aksonları (yani kablo uçları) aşağıda ak madde liflerine yönelmişlerdir, Neokorteks kendi aksonlarından, diğer beyin alanlarından hem girdi alır hem de tepkisel çıktılarını buradan iletir. Sütunlardaki nöronlar büyük oranda pyramidal nöronlar ve baskılayan internöronlardan (granüle neuron) ve gliyal hücrelerden oluşur. Sütunlar halinde hep altı yatay katmandan ve hep aynı nöronal yapıdan oluşan bu yaklaşık yüz milyon mini sütun, neokorteksin kapasitesini o kadar fazla arttırır ki, bu on binlerce piyanonun on binlerce farklı eseri aynı anda çalabilme yeteneği ile eş değerli olarak kabul edilebilir. 

Böyle bir yapı, bu kadar fazla nöronun her birinin akson uzantısı var olması nedeni ile aynı zamanda sayısız bağlantı (connectome) içermesini gerektirir çünkü bir nöron her zaman bir başka nörona bağlıdır ya da motor nöronlarda olduğu gibi bir kas hücresine bağlı olmalıdır. Bu bağlantıların karmaşıklığı onların alıcı veya verici terminallerinin (akson ve dendritlerinin) fazla miktarda oluşundan ve üç boyutlu yapıları sayesinde 360 derece bağlantı kurabilme yeteneklerinden kaynaklanmaktadır. Sinir biliminin bağlantıları çözme konusundaki zorluğu, onun en büyük başarısının sadece 305 nöronu bulunan c-elegans isimli bir solucan ile sınırlı kalmış olması ve insan gibi bir canlının 82 milyar nöronunun trilyonlara varan bağlantısı ile kıyaslanarak anlaşılabilir. 

Bütün bunlardan sonra zeka denilen kavrama, anlamlandırma, ve buna bağlı karar verme ve değerlendirme yaparak koşullara göre davranma yeteneği, neokorteksin hangi santimetre karesinde ve hangi göreli bölümünde olabilir, veya tamamını kapsayarak mı varlığını konuşlandırır, dış dünya ile ilişkisini zorunlu olarak duyulardan aldığından tüm nöronal yapılarda mı faaliyet gösterir? 

Neokorteks' deki nöron ateşlemelerini, onu uyaranlara göre (ancak son derece modern cihazlar ile) tepkisel olarak saptamak olasılıksal olarak da olsa mümkün gözükse de beynin bir şeyi algılayıp onu değerlendirip spontane olarak bu duruma göre ateşleme üretmesinin tespiti henüz başarılamamıştır, tabi düşünme eyleminin kendiliğinden başlayan nöronal hareketliliği de öyle. Hep bir şey üzerine düşündüğümüzü var sayarsak o bir “şey”i de bir yerden çağırmamız ve ancak bu yolla onun üzerine düşünce kurmamız gerekir, o halde şimdi işe bir de o “şey” in nerde olduğunu bilmek karışmış ve durum daha da zor hale gelmiştir. 

Konudan uzaklaşmadan, insan zekasının bu anatomik yapı üzerindeki varlığı, işleyişi ve onun evrimleşip evrimleşmediği tartışmaları, materyalist, analitik veya görgücü bilimler açısından onu fizyolojik/biyolojik düzeye taşıyıp en ince noktasına kadar, elektro teknik ve kimyasal olarak çözememekten dolayı hiç bitmeyecek gibi gözüküyor. 

Diğer yandan antropolojik ve paleontolojik araştırmalar ışığındaki tarihsel bakış açısına göre, hayatta kalmayı başarabilen Homo cinsinin bunu başarabilmesindeki en güçlü etkenin kendi fiziksel bünye yapısı değil sahip olduğu zekasıdır. Neredeyse tüm hayvanlardan daha hızlı koşamayan, ince derisi ile sert doğa şartlarına çok fazla direnemeyen, sivri tırnakları ve uzun sivri parçalayıcı dişleri olmayan, doğumdan itibaren senelerce bakıma muhtaç olan, on binlerce yıl önce yiyecek bulmakta çok zorlanan, zihinsel ve ruhsal bir varlık olarak zaman zaman karamsalılk ve umutsuzluğa da düşebilen bu zayıf varlığın hayatta kalması evrimleşmeye bile tahammülü ve vakti olmayan bir zeka' nın varlığı sayesinde olabilirdi.

Erdoğan Merdemert (23 Mayıs 2017)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder