27 Şubat 2021 Cumartesi

Karmaşıklık (Bölüm 2) (Ateşan Aybars, 27 Şubat 2021)

 

Karmaşıklık ve karışıklık

Sözlük anlamı olarak her iki kelimenin birçok parçadan oluşması olarak ifade edilir ama net bir ayrım gösterilmez, tanım muğlaktır. Ancak, içerdikleri anlam belirim fenomeni nedeniyle farklılaşır. Bu nedenle yaşam ya da zihin gibi kavramların kesin bir tanımını yapmak zordur. Karışıklık probleminin çözümü zor olabilir ama neden sonuç ilişkisinden hareketle her bir parçanın aşamalı hesaplanabilmesi toplamda çözümü sağlar. Otomobilin binlerce parçası vardır ama aralarındaki hem nedensel hem de doğrusal ilişkilerden dolayı üst üste ekleme (süperpozisyon) işlemi yapılabilir. Buna karşı, karmaşık sistemlerin birçok etkileşimi ve bilinmeyeni olduğundan nedensellik net olmadığı gibi parçaların ilişkisi doğrusal değildir, tek tek parça hesaplarının toplamı çözüm değildir. Her ne kadar yaşam (biyoloji) ya da zihin (psikoloji) gibi kavramların tanımları zor olsa da bu zorluk karmaşıklık çalışmalarının önünü kesmiyor, nitekim karmaşık sistemleri diğer sistemlerden ayıran en önemli özellik olan belirim, örneğin giriş bölümünde değindiğim suyun ıslaklığı, tarihi olarak fizikçilerin ilgi alanı olmuştur. Sistem bütününün parçaları toplamından fazla olması, matematik ifade ile doğrusalsız ilişki olması, hiyerarşik yapılanmalara yol açar. Hiyerarşik yapılar, H2O moleküllerinin su oluşturması gibi, bir sonraki üst hiyerarşinin belirim özelliklerini tayin ederler. Tek bir molekül için ıslaklık özelliğinden bahsetmek anlamlı olmaz, çünkü ıslaklık su molekülün kendiliğinden örgütlenme ve belirim özelliğidir ve örneğin, ağırlıktan farklıdır. Ağırlık, bütünü oluşturan tek tek bileşenlerinin toplam ağırlığıdır. Dolayısıyla, hiyerarşik organizasyon belirim olgusu ile yakından ilişkilidir. Hiyerarşinin her seviyesi kendi yasalarına göre davranır. Hidrojen (H) ve oksijenin (O) H2O molekülü oluşturması periyodik tablo yasalarına uyarken suyun davranışı Navier-Stokes denklemine, akışkanlar yasasına göre hesaplanır. Organizasyon hiyerarşisinde bir alt hiyerarşinin yasaları ihlal edilemez doğal yasalardır, yani alt seviye yasaları üst seviye yasalarını sınırlar. Karmaşık sistemler için ifade edilirse; herhangi bir seviyede kendiliğinden örgütlenme özelliği, daha düşük seviyedeki etkileşim ile uyumlu olmak zorundadır.

Karmaşık sistemlerin ortak özelliklerine kısaca bakalım. Karmaşık sistemin elemanları arasında etkileşim doğrusalsızdır. Yani, tek tek etkileşimlerin neden olduğu değişikliklerin toplamı ya da toplamın ortalamasını bulmak sistemin bütünü için doğru sonuç vermez. Diğer bir ifade ile karmaşık sistem elemanlarının aralarındaki etkileşim değişiklikleri ile üst hiyerarşide gözlenen değişim aynı değildir. Toplamın sinerjik fazlası vardır ya da popüler söylemiyle “bütün parçalarından büyüktür.” 


Karmaşık sistemlerin kelebek etkisi olarak bilinen başlangıç koşullarına aşırı hassasiyet özelliği vardır. Bu tür sistemler, zaman-mekân içinde başlangıç koşullarına bağlı olarak sistem davranışını öngörülemez şekilde etkilerler. Karıncaların hendekleri aşmak üzere birbirleri üzerinden köprü yapmaları, borsalarda bir enstrümanın fiyatının anlık değişmesi, beyinde nöronların sürekli etkileşimi vs. öngörülemez fenomenlerdir.

Karmaşık sistemlerin diğer bir özelliği kara kuğu olgusudur. Bu tür sistemlerde normal (gauss) dağılımı yerine üstellik yasası geçerlidir. Ekonomik krizler, türlerin yok oluşu gibi olasılığı çok düşük olaylar, karmaşık sistemler çerçevesinden araştırıldığında, çan eğrisi ile hesaplanan olasılıklardan çok daha sık gözlenirler. 


Karmaşık sistem elemanlarının merkezi bir kontrol otoritesi yoktur, basit kurallarla kendi kendilerini organize ederler. Kendiliğinden örgütlenme ve belirimin karmaşık sistemleri tanımlayan en önemli özellik olduğunu belirtmiştim. Bu özellik en alt seviyede söz konusu değildir, temel fizik yada quvantum fiziğinde elemanlar doğa yasalarına tabi olarak davranırlar ama etkileşimleri sistemin üst hiyerarşilerinde belirim özelliği gösterir. Bunun için dengeden uzak sistemler çevreden enerji (bilgi) alarak (entropisini azaltarak) yeniden yapılanır ve varlıklarını sürdürürler. Entropi en basit anlamda doğada, toplumda, zihinde vs. düzensizliğin ölçüsüdür. Bazı bilim insanları kişi ya da toplumun entropisi konu olduğunda yüksek entropiyi “cehalet” anlamına kullanıyorlar. Termodinamiğin ikinci yasası olarak bilinen entropi, doğal süreçlerde kaosa ve ısıl ölüme doğru gidişi, diğer bir anlamda makro kozmosda zaman okunu belirler. Entropi, kozmik kumarhane gibi hep kazanır. Entropinin dikotomik kutupsal çifti olan enformasyon (negatif-entropi) ise entropiye karşı düzen sağlamaya yöneliktir. Ancak, düzen sağlamanın bir bedeli vardır ve bu bedel çevreden alınan enerjidir. 1977 Kimya Nobel ödüllü Ilya Prigogine enerji tüketen sistemleri yitirgen yapılar (dissipatif structures) olarak tanımlamıştır. Bu nedenle çevreden enerji alarak enformasyon (yapısal ve işlevsel bilgi) biriktiren karmaşık sistemler hem dengeden uzak hem de ısı tüketen bir yapıya sahiptirler. Hiyerarşik organizasyonlar, hücre, organ, birey veya toplum karmaşık sistemlerin etkileşim tabakalarıdır. Karmaşık sistem elemanları öğrenirler ve evrimleşirler. Biyolojik, sosyal, teknolojik vs. sistemler Darwinyan anlayış çerçevesinde çevreye uyum sağlarlar.

Özet olarak, karmaşık sistemler; basit kuralları takip eden ve basit elemanlarının etkileşimi ile belirim özelliği barındıran geniş tabanlı karmaşık sistemlerdir. Karmaşık sistemlerin davranışları dikkatle incelendiğinde, özellikle farklı karmaşık sistemler kıyaslandığında, multi-disipliner tekniklerin kullanılması gerekir. Fizik, biyoloji, ekonomi, matematik ve bilgisayar disiplinlerinin iyi kavranması, çok elemanlı modelleme, simülasyon ve ölçme tekniklerinin kullanılması karmaşık sistem kuramının kabul edilmesinde yardımcı olacaktır. Şimdilik, kendiliğinden örgütlenme ve belirim gibi soyut kavramların gösterilmesi için daha güçlü modelleme ve simülasyon imkânları gerekmektedir.

Ateşan Aybars (27 Şubat 2021)


Holistik Bilim s. 101-105 Mustafa Özcan. 

Yazar, entropi, enformasyon, yitirgen yapılar, zihni formel yapı ve holistik bilim çerçevesinde bütünsel bir kurgulama tarzının 21. yüzyılın problem çözümünde kullanılmasının olanaklı olacağını düşünüyor.



21 Şubat 2021 Pazar

Karmaşıklık (Bölüm 1) (Ateşan Aybars, 21 Şubat 2021)


Karmaşıklık

İndirgemeci ve bütünsel görüş bilime yaklaşımı ve nedenselliği açıklamaya çalışan iki farklı yaklaşımdır. İndirgemeci yaklaşım bütünün parçalarından hareketle bütünü anlamaya çalışırken (tümevarımsal) bütünsel yaklaşım, içinde olduğumuz çevrenin ya da bütünün kendisine odaklanır. 

İndirgemeci yaklaşım özneldir, tek bir sonuca odaklıdır, olayların “nedeni” ile uğraşır. Gerçeklik, bilinçten bağımsız olarak vardır. İndirgemeci yaklaşım anlayışında herhangi bir sistemin en basit ve temel parçalarından başlayarak analizi yapıldığından bütünün özellikleri ihmal edilir. Varsayım olarak bu yaklaşım, üst seviye (üst hiyerarşi) fenomenlerinin davranışlarını ortaya çıkarmak amacıyla alt seviyelerdeki (alt hiyerarşi) fenomenlerin analiz edilmesidir. Örneğin, indirgemeci yaklaşımda, biyolojik bir yapı olan hücrenin anlaşılması için fiziko-kimya aracılığı ile molekül ve atom gibi alt seviyelere indirgenerek analiz yapılır, elde edilen bilgiler çerçevesinde biyolojik hücrenin davranış ve fonksiyonları anlaşılır. Bir başka örnek olarak, bilinç, karar verme, farkındalık vb. üst seviye bilişsel (cognitive) olguları anlamak için alt seviyede (bio-fiziksel alan) nöron ve sinaps etkileşimleri incelenerek bilişsel fonksiyonların anlaşılması amaçlanır. 

Oysa, bütünselci yaklaşım olayların “nasıl”ı ile uğraşır. Birey doğayı incelerken pasif değildir, doğa ile karşılıklı etkileşim içindedir ve araştırmalarını birçok açıdan (perspektiften) değerlendirip bulguların sentez edilmesiyle anlam çıkarmaya çalışır. Bütünselci yaklaşım sistemi oluşturan parçalar yerine sistemin bütününe bakar, sistem sınırları içinde parçaların sistem bütünü ile ilişkisini ve işlevselliğini araştırır. Sistemin bütün olarak işlevselliğini belirleyen bilginin kaynağına, sistemin temel alt bileşenlerinin toplam özelliklerinden ulaşılamaz, bileşenlerin sistem sınırları kapsamında ilişkilerinin anlaşılması gerekir. Diğer bir anlatımla, sistemin bütünü parçalara göre öncelik taşır ve özellikleri, belirim (emergence) nedeniyle, parçaların özelliklerinin toplanmasıyla açıklanamaz yada matematik olarak ifade edilemez. Örneğin, sosyal psikoloji bireylerin davranışına topluluk bağlamında yaklaşır. Çünkü toplum davranışı uyum ve mutabakatı sever ve topluluktan izole edilen bir bireyin anlaşılması zordur. Bireyin en iyi şekilde anlaşılması için sosyal topluluk bağlamında ele alınması gerekir ve ancak o zaman topluluğa uyum belirir. Diğer bir belirim örneği suyun ıslaklığıdır. Islaklık, sadece suyu oluşturan hidrojen ve oksijen moleküllerinin kimyasal etkileşimi ile (hidrojen bağlarının özelliği) meydana gelir. Ne hidrojen ne de oksijen tek başlarına ıslaklık özelliği göstermezler ama bir araya geldiklerinde ortaya çıkan ıslaklık fenomeninden bahsedebiliriz. 

İndirgemeci ve bütünsel yaklaşım, nedensellik kavramını da iki ayrı perspektiften değerlendirirler. İndirgemeci yaklaşım nedenselliği statik olarak aşağıdan yukarı doğru uygular, objektiftir, amaca yöneliktir. Gerçeklik bilinçten bağımsız olarak vardır ve insan gerçeklikle duyuları vasıtası ile doğrudan temas hâlindedir. Gerçekliğin anlaşılması için bilim insanı deneysel (ampirik) sorgulama yöntemiyle gerçek dünya ve duyularıyla tanıdığı dünya arasında ilişki kurmaya çalışır ve çok defa bu ilişki ya da bulgu için benimsenen yöntem tek bir doğru cevaba yöneliktir. Bütünsel yaklaşımda ise nedensellik yukarıdan aşağı doğru dinamik şekilde uygulanır, bilim insanı evrenin pasif bir gözlemcisi değildir. Objektif bir gerçeklik peşinde olmak yerine bilim insanı doğa ile karşılıklı etkileşim içindedir, çeşitli perspektiflerden kazanılan bilgilerin sentezi fenomenin daha iyi anlaşılmasını kolaylaştırır. 

Konuya boyutluluk açısından birkaç cümle ile değinilirse, indirgemeci anlayış fenomenleri en düşük hiyerarşi seviyesinde tanımlamak ve bu tanımı üst hiyerarşilerde referans olarak kullanmaktır. Yapısal olarak tek boyutludur. Dolayısıyla, tek boyutlu en düşük hiyerarşi üst seviye hiyerarşisinin belirlenmesi ve tanımlanmasında kullanılır. Oysa bütünselci yaklaşım, belirim söz konusu olduğundan çok boyutlu yapılardan bahseder ve boyutların belirim gibi temel özellikleri bir alt hiyerarşinin özelliklerine indirgenemez. Örneğin, zihin bozuklukları gösteren bir hastanın tedavisine yaklaşım; indirgemeci anlayış açısından, beyinde kimyasal bir dengesizliktir ve ilaç ile tedavi edilebilir ama bütünsel yaklaşım, herhâlde hastanın fizyolojik, bilişsel, sosyo-kültürel vb. birçok özelliğini farklı hiyerarşilerde değerlendiren bir çaba olacaktır.

Son olarak süreçler açısından değerlendirildiğinde ise indirgemeci anlayış temel parçaların statik özelliklerine odaklanır. Bilimsel analiz yapılırken çevre değişkenlerinin sabit tutulması, deneyin tekrar tekrar aynı izole koşullarda yapılmasına imkân verir. Bu şekilde araştırılan parametreler, çevre koşullarında bağımsız ya da tüm diğer koşulların sabit olduğu (ceteris paribus) bir ortamda değerlendirilerek sonuca gidilir. Bütünsel yaklaşım, aksine her şeyin dinamik bir süreç içinde değiştiğini (panta rhei) değerlendirmeye çalışır.

Ateşan Aybars (21 Şubat 2021)

Zihnimizdeki Virüsler: Düşünce Hataları (Beyhan Budak) (*)

 

Zihnimizdeki Virüsler: Düşünce Hataları

Otomatik düşünceler bilinçli bir yargılama olmaksızın ortaya çıkan, eylemlerimiz ve duygularımızı derinden etkileyen zihinsel işlevlerdir. Çevrede gelişen olaylara bağlı olarak meydana gelen bu düşünceler, daha sabit olan inançlarımız ve şemalarımızdan köken almaktadırlar.

Bu düşünceler kişi tarafından doğru olarak kabul edilir. Verdiğimiz örnekte olay, Ahmet’ in cilası bozulmuş parkeleri görmesidir.

Otomatik düşünceler, “Bizi bunun için sorumlu tutacak.” gibi sözel veya ev sahibi ile yapacağı telefon konuşmasını kulağında duyması gibi işitsel veya ev sahibini gözünde canlandırması gibi görsel şekillerde olabilir. Otomatik düşüncelere içsel konuşmalarımızla beraber tüm algılarımız da eşlik eder. Ancak düşünürken en hızlı olarak görüntüleri ve içsel konuşmaları kullanırız. Tat ve koku algılarımızın otomatik düşüncelere katılması daha nadir olur.

Otomatik düşüncelerimiz nerede ise tüm işlevlerimizden sorumludurlar.

Örneğin telefonunuz çaldığında zihnimizden “açmalıyım” gibi bir düşünce geçebilir. Bu da bir otomatik düşüncedir. Terapi bağlamında ise ilgi odağımızı daha çok bizi işlevsel olmayan, çözüm üretmeyen ruh durumlarına sürükleyen olumsuz otomatik düşüncelerden bahsedeceğiz. Bu nedenle “otomatik düşünce” terimi “olumsuz otomatik
düşünce” terimi yerine kullanılacaktır.

Ahmet örneğindeki diğer otomatik düşünceler:

– Parkenin cilası bozuk.
– Ev sahibi bu konuyu bahane ederek kaporanın üzerine yatmaya çalışacak.
– Bizi suçlayarak parayı vermeyecek.
– Bu olay beni çok sıkacak.
– Yapacak bir şey yok, para onda.
– Eğer hemen verirse yeni evin kaporasını yatırırız.
– Yine kullanılmış olacağım.
– Yine haksız yere suçlanacağım.
– Hakkımı savunamayacağım.
– Avukatla uğraşmam gerekecek. Alacağımdan daha çoğunu kadar zaten avukata veririz.
– Hiç bir çare yok.

Ahmet sakin sakin otururken sadece bir düşünce – parkenin cilası
bozuk – nedeni ile niçin kendisini kötü hissetmiştir? Gerçekten de
zihninden geçen düşünceler herkesin canını sıkabilir. Ama bu
düşünceler neden ortaya çıkmıştır. Otomatik düşümceler zihinsel
yapımızın daha derinlerindeki inançlarımızdan kaynaklanırlar.
İnançlar konusuna geçmeden önce bu otomatik düşünceler seviyesinde
ortaya çıkan düşünsel hatalardan bahsetmek yararlı olacaktır. Kişiyi
sıkıntıya sokan otomatik düşünceler incelendiğinde, bu düşünme süreci
sırasında belirgin bazı hataların olduğu gözlenebilir. Bu hatalar
bilişsel terapide bilişsel çarpıtmalar olarak adlandırılırlar.
Otomatik düşüncelerimizdeki tipik hatalar aşağıdakileri içerir.

Seçici Algılama:

Bir durumun seçici olarak belli bir ayrıntısının algılanması, diğer
önemli özelliklerin ise göz ardı edilmesidir. Geri plandaki olumsuz
anlamlandırma nedeni ile olayların genellikle olumsuz detayları
algılanmakta, olumlu detaylar gözden kaçmaktadır.

Örnek:

“Bugün her şey ters gitti. İyi giden hiç bir şey olmadı.”

“Sinemaya gitme teklifimi kabul etmedi. Benimle beraber olmak istemiyor.”

“Sınıfta arka sıradaki iki öğrenci dersle ilgilenmedi. Ben başarısız bir öğretmenim.”

Akıl Okuma:

Karşımızdaki kişinin veya kişilerin zihninden geçenleri tahmin etmeye dayanan bir düşünce hatasıdır. Eylemlerimiz ve duygularımızı tahmin ettiğimiz bu düşüncelere göre şekillendiririz.

Örnek:

“Bunları onu aşağılamak için söylediğimi düşünüyor.”

“Terapistimi sinirlendirdim. Benim basit bir insan olduğumu düşünüyor.”

Abartma:

Yaşanan olumsuz olaylardan kendisi, çevre ve gelecek ile ilgili abartılı sonuçlar çıkarmaktır. Ufak sorunlar bile tüm geleceğin kötü geçeceğine işaret olarak algılanmaktadır.

Örnek:

“Gece uyuyamadım. Hastalığım iyice ilerliyor.”
(Bir gece uyuyamamak hastalığının iyice ilerlediğine işaret olarak algılanmaktadır.)

“Bu işi başaramadım ve başarısız bir yönetici olduğumu düşünüp beni işten atacaklar.”

“Gittikçe kötüleşiyorum ve dibe batacağım.”

“Eğer düşündüklerimi söylersem karşımdaki kişi kırılır ve çok öfkelenir.”

“Hata yaptığını söylersem mahvolur.”

“Daha kötüsü olamazdı herhalde.”

Küçümseme:

Olumlu olayları küçümseme. Kişinin başarıları şans eseri meydana
gelmiştir. Kendisinin herhangi bir etkisi olmamıştır. İnsanlar ona
acıdıkları için onunla beraberdirler.

Örnek:

“Sınavdan iyi not almam önemli değil. Bunu herkes yapabilirdi.”

“Beni işte tutmalarının sebebi yaptığım işi beğendikleri için değil, başka kimse bulamadıkları için.”

“Sevdiklerim bana acıdıkları için benimle beraberler.”

Aşırı Genelleme:

Bir tek olaydan genel kurallar çıkartmadır. Genellikle bu tür düşünceler ve ifadeler içinde sık sık “her şey, hiç bir şey, her zaman, hiç bir zaman, asla, hep gibi tanımlamalar geçer.

Örnek:

“Elime aldığım her şeyi berbat ederim, hiç bir işi doğru dürüst yapamam.”

“Kimse bana saygı duymuyor.”

“Hiç bir zaman bana ‘aferin’ denmedi.”.”

“Herkes birbirinin kuyusunu kazıyor.”

Bireyselleştirme:

Çevrede olan olaylar veya kişilerle ilgili kişisel karşılaştırmalar yapılır veya kişisel bağlantılar kurulur.

Örnek:

“Beni görmeden geçti. Her halde onu kızdıracak bir şey yaptım.”

“Düşüncelerini ne kadar kolay ifade edebiliyor. Ben ise sürekli saçmalıyorum.”

“İnsanlar ne kadar rahat anlaşıyorlar, gülüyorlar, eğleniyorlar; ben ise aralarına karışamıyorum.”

Hep ya da Hiç Tarzı Düşünme:

Olaylar, siyah- beyaz, iyi-kötü gibi iki uçta algılanır.

Örnek:

“İyi dans edemiyorum. Ben bir hiçim, çok başarısızım.”

“Bir hata bile iyi bir kariyer yapmamı engeller.”

“Beni sevmediğini söylediyse bir daha hiç sevmez.”

Kontrol Yanılsaması:

Kişi kendisini çevresindekilerin acılarından veya mutluluğundan sorumlu olduğunu hisseder.

Örnek:

“Hastamın iyileşmemesi benim suçumdu.”

“Kardeşimin başına gelenlerden ben sorumluyum.”

“Bayramda akrabalarımla bir araya geldiğimizde herkesin canı sıkıldı. Onları eğlendirmem gerekirdi. Benim yüzümden sıkıldılar”

“Televizyonun sesi çok açık, komşular rahatsız olabilirler. Sesi kapattırmam lazım.

Keyfi Çıkarsama:

Kanıt olmadan ya da aksi kanıt olduğu halde bazı sonuçlara ulaşma

Örnek:

“Yetiştiremeyeceğimi bildiği halde beni zorlamak için böyle yapıyor.”

“Beni basit bir kadın olarak gördüğü için benimle beraber olmak istemiyor.”

“Duygularımı açıkça söylersem insanları kaybederim.”

“Kadınlar sadece yakışıklı ve esprili buldukları erkekleri severler.”

Etiketleme:

Kişinin kendisini veya karşısındaki kişiyi bir davranışına dayanarak tutumu hakkında bir genelleme yapmak.

Örnek:

“Bana maaşımı geç ödedi. Cimri bir insan.”

“Anneme yardım edebilirdim. Ben bencil bir insanım.”

Duygusal Kararlar

Kişinin olay veya insanlar hakkında hissettiklerinin doğru olacağına inancından doğan düşüncelerdir.

Örnek:

“Bir insanı ilk görüşte onun iyi ya da kötü olup olmadığını hissedebilirim. ”

“İnsanların onlar için kötü düşündüğümü anlıyorlar olabilirler (akıl okuma). İçimde bir suçluluk hissediyorum, dolayısıyla anlamış olmalılar.

Kaynak: https://www.psikonet.com/otomatik-dusunceler_nedir-154.html

(*) Yazar Beyhan Budak'ın aşağıdaki linkte yer alan 30 Mart 2017 tarihli yazısı

https://www.beyhanbudak.com.tr/zihnimizdeki-virusler-dusunce-hatalari.html