22 Ekim 2012 Pazartesi

MÜZİK (Erol Erbirer, 22 Ekim 2012)


MÜZİK 

Dünyada bütün insanların anlayabildiği tek dil vardır, müzik.
Müzik nedir? Müzik, kelimelerle anlatamadığımız duygu ve düşüncelerimizi seslerle anlatma sanatıdır.

Peki müzik nereden doğmuştur ? Bu konuda türlü varsayımlar vardır ;

Charles Darwin şarkının hayvan ulumasını taklit sonucu başladığını ileri sürer. Başka bir görüş bunu bedensel çalışmayı kolaylaştıran ritmik seslere bağlar. Başka bir varsayım ise, müziğin doğuşunu konuşma ile birlikte almış ve her ikisini de sesli anlaşma olanağında tek çare olarak görmüştür.

Ortaçağ ve Rönesans, beraberce Avrupa tarihinde bin yıllık bir zamanı kaplar.  Batı sanat müziğinin temel kuralları  ve kavramları bu uzun dönemde doğmuştur ve çok sesliliğinin başlangıcı  12. ve 13. yüzyıllarda Notre Dame okulunda olmuştur. Çok sesliliğin gelişmesinde nota, önemli bir rol oynamıştır.   

Nota nereden çıkmıştır ? İtalya’da 990 ile 1050 yılları arasında yaşamış olan Arrezolu Guide adında bir rahip “Johanne Batista” adlı ilahisinin iki dizesindeki latince sözcüklerin ilk harflerini alarak notaları oluşturdu. Öyle ki; Ut Quent Laxis (Ut, 17 YYD Bononcini) tarafından Do olarak değiştirildi. Re Sonore Fibris-mi, Ragesterum-Fa, Muli Tourum Sol, Vepolluti-La, Birreatum ve B harfi: Si notası uzun bir süre B harfi olarak kaldı.  13 yy. da Sanet İoannes’in kısaltılmışı olarak Si adını kaldı. Çizgi sistemleriyle de notaların yerleri kesinlik kazanmış, seslerin süresi için belirli nota işaretleri kullanılmaya başlanmıştır.

Çok sesliliğin ilk büyük biçimi çok sesli Missa’lardır. Din dışı müziğin; ise en önemli biçimi çok sesli yeni İtalyan şarkısı Madrigal idi.

İlk çağlardan günümüze kadar müziğin geçirdiği dönemleri şöyle sıralayabiliriz; İlk çağ – Barok çağı – Klasik çağı – Romantik çağ – Neoklasik ve çağdaş dönem.  
  
İlk Çağ; (1550-1600 yılları arası) Bu çağın en önemli bestecisi, Claudio Monteverdi’dir (167-1643).     
                                                                                 
Barok Çağı; (1600-1750 yılları arası) Bu çağın en önemli bestecilerinden bazıları şunlardır : Tomoso Albinoni (1671-1750), Antonio Vivaldi (1678-1741), Vivaldinin 4 mevsim eseri en tanınmışlarındandır.  Johannes Sabastian Bach (1685-1750) Bakım Togato ve Füg en önemli eserleridir.    
                                                                   
Klasik Çağ; (1750-1800 yılları arası) Joseph Haydın (1732-1809), Wolfgang Amedeus Mozart (1770-1827).     
                                               
Romantik Çağ; (1800-1900 yılları arası) Franz Şuhubert (1797-1828),  Fredrik Chopin (1810-1840).  
                                                                      
Neoklasik ve çağdaş dönem; Sergey Prokofief (1891-1953), Jansibelius (1865-1957), George Geroshwin (1898-1937), İmre Kalman (1882-1953) en önemli eseri Çardaş Fürstin’dir.

Osmanlı imparatorluğunun son çağlarda tanzimatın etkisiyle beliren batı sanat müziği eğilimi, saray çevrelerinin tekelinde kalmıştır. Batı örneği asker için, Bandolara müzikçi yetiştirmek amacıyla kurulan “Müzika-i Hümayun” tek ciddi eğitim örgütü idi.

Atatürk, çok sesli Türk sanat müziğinin geleceğin kültür ve eğitim ortamındaki önemini görmüş ve bu alandaki hazırlıklarını öncelikle ve ivedilikle ele alınmasını istemiştir. Bu doğrultuda “Makam-ı Hilafet” müzikası Ankara’ya alınarak : “Riyaset-i Cumhur Flarmoni” orkestrası oluşturulmuştur.  İstanbul’da  tek sesli müzik eğitimi yapan “Darültalim-i Musuki”nin çok sesli müziğe yönelmesi gerçekleştirilmiştir. 1935 de Proetorius, Flarmoni orkestrasının yöneticiliğine atanmış, Paul Hindemith ve Carl Ebert-in yardımları ile 1936 da devlet konservatuarı kurulmuştur.

Yetmiş yıl sonra ulaşılan bu günkü durum son 20-30 yıl boyunca devrim coşkusunu engelleyen bazı güçlere rağmen iyi bir sonuçtur. 

Erol Erbirer (22 Ekim 2012)




1 yorum: