23 Aralık 2016 Cuma

Akıl ve Duygu – 4 (Timur Otaran, 23 Aralık 2016)



Gurur - Utanç/Suç

Aristo’nun erdemlerin başında gördüğü gururun, Orta Çağlar’da yedi ölümcül günahın birincisi olarak aşağılanmasına karşın, ABD’de 60’lı yıllarda ortaya çıkan Siyah Gururu olarak yüceltilmiş bir duygu olabilmesinin ardındaki nedenleri anlamak için, bu kavramın toplumsal kabuller bağlamındaki karşıtı olan kavram araştırılınca, cemaatlerde utanç, cemiyette alçak gönüllülük kavramının öne çıktığı görülür.
Kendisi ile ait olunan grubun küçük düşürülmesi olarak algılanan utanç duygusu, yapılan bir yanlıştan çok insanın ne tür biri olduğu ile ilgilidir. Gurup aidiyeti güçlü olan Japonya benzeri ülkeler utanç toplumları olarak bilinirken, bireysel sorumluluğun geliştiği ve yapılan ahlaksızlığın hesabının çevre ile değil, bireyin vicdanı ile yapıldığı yerlerin ise suç toplumları olarak bilinmesi, duyguların, toplumsal sistem içindeki rollerle olan bağına işaret eder.   
Bu bağlamda, insanların, O.Pamuk’un ödülünden gurur duyması veya geçmiş katliamlardan utanması gerektiği savının, nasıl bir toplumsal sistemi ön gördüğü irdelenebilir. Diğer yandan, ne rezil olma, ne de bireysel sorumluluk taşıyan bir kitlenin hangi toplumsal sözleşme içinde yaşayabileceği de araştırılmaya muhtaçtır.

Haset ve Kıskançlık

Haset, sahip olunmayan veya hak edilmeyene gıpta iken, kıskançlık, sahip olunanın kaybedilme korkusudur. Çok yaygın görünen kıskançlığın, sosyobiyolojik evrimin bir gereği olma olasılığı vardır. Bir fesat içermeyen imrenme duygusu, tüketim toplumları için olumlu bulunmakla beraber, hınç, kin ve garez gibi aşırı duygular yedi ölümcül günahlar içinde değerlendirilir.

İçerleme/Gücenme/Zoruna Gitme

Kendini zayıf, çaresiz ve yetersiz bulanların, imrendikleri güçlü ve zengin insanlara karşı yapamadıklarının büyük bir güç tarafından yapılmasını umarak geliştirdikleri duygularla bağlandıkları mağduriyet ideolojisi, bir yandan gıpta edilen güç, zenginlik, güzellik ve gençlik gibi özellikleri küçümserken, diğer yandan da cehaleti olumlar. Bu duygularda, kendinden daha iyi ve şanslı olana bakarak hayata küsmek gibi olumsuz özelliklerinin yanı sıra, hayatın adaletsizliğini düzeltme potansiyeli de vardır. Hem sağda, hem de solda bol taraftar bulan bu ideolojinin despotik liderlerce çokça kullanılmış olması bir tesadüf müdür? Atatürk’ün bu yola girmemesinin nedenlerini yeterince biliyor muyuz?      

İntikam/Öc


Yanlışı doğru yapma gibi güçlü bir sav ile ortaya çıkan ve pek çok filme konu olan intikam, tehlikeli ve durdurulması güç bir duygudur, ama ne affetme, ne de adalet duygusu onun yerine geçebilir, çünkü, diğerlerinin varlığı öc alma duygusunun yokluğunda anlamsızlaşır. Sonuçta, duyguların hakimiyetindeki öc ile aklın hakimiyetindeki adalet el ele yürür. Kurulu sistemi bozmak isteyenlere sesiz kalınmasının toplumsal çöküşü tetikleme tehlikesine karşı bir çare olarak bulunan ceza uygulamasının kökleri sosyobiyolojik evrime uzanabilir.
Timur Otaran (23 Aralık 2016)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder