16 Temmuz 2011 Cumartesi

Bilim Dedikleri... (Mustafa Özcan, Haziran 2011)

Belli bir entelektüel düzeye erişmiş kişiler bilim sözcüğü ile ne anlatılmak istendiği konusunda uygulama örneklerine dayanaraktan bazı görüşlere her zaman ve oldukça net bir şekilde sahiptir. Ancak bu kişiler, bilimi bir “üst bir dil biçimi” olan tanım ile ifade etmeye gayret ettikleri nde doğru bir cevap vermekten genellikle çok uzakta olurlar. Bunun nedeni ise, somut karakterinden dolayı uygulamayı örneklendirme çabalarının pratik kolaylığına karşılık tanımlamanın soyut karakterinden dolayı dilsel zorluğunda yatmaktadır. Yani, soyutlama somutlamaya göre daha ileri bir formellik düzeyini temsil etmekte olduğundan zihni etkinlik için daha zorlanmalı bir süreçtir.


Bu durumu bilimler veya disiplinler denilen geniş ve derin bilgi kümeleri için yapılacak eğretilemeye çıkış noktası olarak alırsak, somut uca daha yakın olan sağın, doğal veya görgül bilimlerin soyut uca daha yakın olan sosyal, beşeri veya tinsel bilimlere göre daha kolay anlaşılır olduğunu kabul edebiliriz.


Oysa genelin, sıradan insanların bu konudaki kanıları bunun tersidir ve bana göre yalnızca bir söylenceden ibarettir.


Sağın bilimlerin (disiplin terimi de uygun olurdu) önde gelen temsilcisi bilimlerin kraliçesi matematiğin gözde keşiflerinin veya icatlarının çoğunu matematikçilerin henüz genç yaşlardayken yapmış olmaları buna kanıt olarak verilebilir. Demek ki gerçekte matematiği sosyal bilimlere kıyasla daha az birikim ile yapılabilecek bir soyutlama etkinlik türü olarak görmek olanaklıdır. Başka bir deyişle formel disiplinlerde ve doğa bilimlerinde soyutlama kollektifin bilimlerindeki soyutlamaya göre daha kolaydır. Bu saptamadan sonra şimdi bilim konusunun başka bir yanını irdelemek istiyorum: Yöntem.


Bilim, şeylerin ve olayların neliğini ve niçinliğini ortaya koyan mantık sorularının kapsamındaki ele alışları kendine konu ederken, yöntem bu kapsamdaki bilginin kazanılmasının nasıl olması gerektiği sorusunu cevaplamayı amaçlar. Gene, nedir sorusu betimleme ile sonuçlanırken niçin nedenselliği açıklar. Böylece Dilthey’in benimsediği terimlerle idiyografik (betimleyici) ve nomotetik (kurallayıcı) bilim tipolojilerine varırız. Öte yandan, ne sorusu ile neden sorusuna verilecek cevapların güvenilirliği bizi iki farklı yöntem kullanmaya yöneltir. Betimleme için basit gözlem ve gözlemin yeterli sayıda yinelenmiş olması yeterli iken açıklama için neden-sonuç zincirinin ortaya çıkmasını sağlayan aşamalı mantıksal işlemlere de gereksinim vardır.


Bu doğrultuda açıklamalı durumların daha zorlayıcı olacağı ve bu nedenle de basit olaylara ve şeylere daha kolay uygulanabileceğini ama betimleme durumu için bunun tersi olduğunu söyleyebiliriz.


Bu bağlamda zorlukları aşmak için sosyal bilimlere yöntemsel yaklaşımının doğa bilimlerine kıyasla hem çeşitlendirilmiş hem de farklılaştırılmış olması gerektiği sonucuna varılır ki bilim felsefesi, sosyolojisi ve tarihinin son yarım yüzyıldır üzerinde hararetli tartışmalar yaptığı bir konudur.


Görülüyor ki bu durumda doğa bilimlerinde bilginin kazanılmasında genelde başvurulan yol olarak kabul edilen hipotetiko-dedüktif (varsayımsal tümdengelim) yöntemin sosyal bilimler için tek başına geçerliliğe sahip olması mümkün gözükmemektedir. Ayrıca doğa bilimlerinde olması kaçınılmaz olan görgül karakterin sosyal bilimlerde aranması da zorunlu değildir. İşte bu noktada formel ve sağın bilimlerden kesinlik bakımından daha farklı bir bilim anlayışına gereksinim duyulduğu açıktır.


Gelecek yazımda bu hususu ele alacağım.


Mustafa Özcan / Haziran, 2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder