12 Temmuz 2019 Cuma

Bilince Dair 10 Sorun (Gregg Henriques) (Bölüm 1) (*)



Bilince Dair 10 Sorun

Bilinç kavramını ele alırken bunlar göz ardı edilmemeli.

(1.-5. Sorun)

İlk bakışta bilinç kavramı gayet anlaşılır gelebilir. Bireylerin zihinsel olarak neyin farkında olduğunu ifade eder, ne de olsa, değil mi? Aslına bakıldığında mesele bundan daha karmaşıktır. John Horgan yakın zamanda çeşitli zihin-beden sorunlarını irdelemeye uğraşırken karşılaşılan çetrefilli konuları ele alan bir kitap yayınladı. Kitabında dokuz farklı düşünürün perspektifinden konuya bakan Horgan, yine de bir sonuca varamadığımızı yazıyor. Davranış, zihin ve bilinç psikoloji bilimi için çok önemli kavramlar olmakla beraber etkili bir şekilde pek tanımlanamamış ve aralarındaki bağlantılar pek de açıklanmamıştır.
Bu yazı serisinde 10 farklı kavramsal sorunu gruplanmış bir halde göreceksiniz.(1-5, 6-7, 8-10)
1. Dil Oyunu Sorunu: Bu sorun, kavramlarımız ve kelime dağarcığımızla ilgilidir. Bilinç çok yaygın bir kavram olduğundan kullandığımız dil oyunu onu nasıl anladığımızı etkilemektedir. Çoğu Batı dil sistemleri bize (A) bir tür materyalizm, (B) bir Mentalizm ya da idealizm şekli, ya da (C) Düalizm (bunların bir karışımı) seçeneklerinden birini seçmek zorunda bırakan bir kelime dağarcığı sunar. Doğu felsefi gelenekleri ise dünyayı bu şekilde parçalara ayırmaz. Dil oyunu, problem fiziksele kıyasla zihinsel nedensellik ile zihin ve madde arasındaki diğer ilişkiler konusunda konuşma şeklimiz demektir. Bence bazı açılardan dil oyunu problemi en temel unsurdur. Davranış, zihin ve bilinç kavramlarını tanımlayabilmek için yeni bir dil oyununa ihtiyacımız olduğuna inanıyorum.
2. Dünya Görüşü Sorunu: Bu, dil oyunu sorunu ile ilişkili olmakla beraber özel olarak bireyin gerçekliğe dair genel algısı ve zihninde canlanan resimdir. Bilince dair üç genel dünya görüşü vardır. Bunlardan ilki gerçeküstü görüştür. Bunun bir versiyonu, Hristiyanlıktaki, varlığını doğal dünyadan ayrı sürdüren, her bir bireyin içindeki bilince bağlantısı olan bir gerçeklik boyutu olduğu, çünkü her bireyin, rahme düştüğü andan itibaren bedene verilmiş, ölümden sonra da bedenden ayrılıp diğer düzleme geçecek bir ruhu olduğu görüşüdür. Bir başka dünya görüşü, enerji, madde, bilgi ve zihin fonksiyonuna bilimin standart yaklaşımına katılmayıp beyinden bağımsız olarak bir zihin veya bilinç boyutu olduğuna, halihazırdaki doğal bilim modellerinden çok farklı bir nedensellik rolü oynadığına inanan mistik veya paranormal görüştür. Dawson Church’ün son kitabı Mind to Matter (Zihinden Maddeye) böyle mistik bir perspektiften konuya yaklaşır. Son olarak, standart doğal felsefi görüş vardır. Doğalcı yaklaşımın birçok çeşitlemesi olsa da, doğal felsefenin varsayımları hepsi için geçerlidir. 
3. Bilincin Çeşitli Halleri Sorunu: Bilinci basit bir şekilde ele alırken tamamen uyanık olmak ile uykuda ya da komada olmak arasındaki farktan bahsederiz. Ayrıca rüya görmeyi bir tür bilinçsiz hal olarak tanımlar, uyanık yani bilinçli rüyayı ise daha da spesifik bir hal olarak ifade ederiz. Bilincin bir de bazıları yanılsama ve sanrı gördüren psikotik epizotlar gibi patolojik olabilen değiştirilmiş halleri vardır. Yanı sıra, uyanma gibi daha değişik veya ruhani bilinç halleri de vardır. Buradaki temel nokta, bilinç durumundaki iniş-çıkışları ve normale kıyasla değişmiş halleri de dikkate almamız gerektiğidir. 
4. Farkındalığın Parçaları ve Katmanları Sorunu: Bu, Wundt gibi ilk psikologların ilgilendiği, bilinci oluşturan yapısal meselelerle ilgilidir. Bazı parçalar veya alanlar duyumsal qualia (deneyimin temel unsurları), algısal bütünler, motivler ve dürtüler, duygusal his halleri, hayali düşünceler, iç ses, düşünce veya mantık analizlerini içerebilir. Bilinç, farklı parçalardan oluşmanın yanı sıra, dikkat ve farkındalığın katmanlar halinde üst üste gelmesi olarak da düşünülebilir. Örneğin, herhalde hepimiz bir yolda araba kullanırken başka düşüncelere dalıp yolun farkında olmadığımız anlar yaşamışızdır. Pekiyi bu, yolun bilincinde olmadığımız anlamına mı gelir? Tabii ki, biri gözlerimizi kapatsa bir sorun olduğunun hemen farkına varırdık. Dolayısıyla farkındalığımızın bir seviyesinde yolu “görüyorduk”. Ancak odağımız başka yerde olduğundan duyumsal-algısal dünyamızın farkında olduğumuzun farkında değildik. Bu demek oluyor ki bilinç kavramı ile farkındalık kavramının ciddi anlamda örtüştüğünü kabul etmeliyiz. Farkındalığın çeşitli seviyeleri olabildiğini de dikkate almalıyız.
5. Topografi Sorunu: Bu da dil oyunu ile parça ve katman sorunu ile ilişkili olsa da spesifik olarak bilinci oluşturan alanlara dair haritamızı ifade eder. Freud’un bilinç kavramını önbilinç (hafıza) ve bilinçsizlik olarak ayırdığı topografik modeli bu haritalara bir örnektir. Freud’un bu modeli bir başlangıç teşkil etse de yeterli değildir. Örneğin, yapılan diğer analizlerde Freud’un bilinçsizlik durumunun bilinçaltı ve bilinçdışı alanlara da ayırılması gerektiği gösterilmiştir. Bilinçaltı, başta göz ardı edilen ama uygun dikkat odaklaması (örneğin psikoterapideki güdümlenmiş keşif (guided discovery) ile bilinçli farkındalığımıza getirilebilen zihinsel içerik anlamına gelir. Bunun aksine bilinç dışı içerik derken, asla farkındalığımıza getirilemeyecek her tür sinirsel bilgi işleme süreçleri (beyinde ateşlenen sinirler, hafıza depolama mekanizmaları, bir topu yakalamak için gerekli işlemler, vb.) kastederiz. Daha da önemlisi, Freud’un “bilinç” dediğini ise topografik olarak iki genel alana, deneyimsel bilinç (bazen çekirdek, algısal, fenomenolojik veya birincil bilinç de denir) ve öz bilinçli farkındalık ve/veya özdüşünümsel anlatım alanlarına ayırmamız gerekir. Bunlar son derece farklı konulardır ve bazı önemli kavramsal sorunlar deneyimsel bilinç (6. Sorun) konusunda çıkarken başka sorunlar öz bilinç ve anlatımsal düşünme konusunda karşımıza çıkar (7. Sorun).
Gregg Henriques, Ph.D.

(*) Çeviren: Meltem Bilikmen

İlki Herkese Bilim Teknoloji Dergisi'nin 14 Aralık 2018 tarihli 142. sayısında olmak üzere bir yazı serisi olarak yayınlanmıştır. KDP Bloğunda üç ayrı bölüm olarak yer verilecektir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder