19 Mayıs 2019 Pazar

Bilimsel birikimimiz pamuk ipliğine mi bağlı? (Herkese Bilim Teknoloji Dergisi, Sayı: 160)





Bilimsel birikimimiz pamuk ipliğine mi bağlı?

Gözlerimiz hep ufukta ama bir sonraki yeni ve önemli fikrin ne olacağını tahmin etmekte pek başarılı sayılmayız. 19. yüzyılda güneşin gücü patlama mı yoksa yerçekiminden mi geliyor diye tartışırken, nükleer füzyon aklımıza bile gelmedi. 20. yüzyılda da evrenin kaderini tartışırken hızlanarak yok olacağını hayal bile edemedik.

Öte yandan bilimsel devrim diye bir şey var  ve bu devrimler ortaya çıktığında birçok şeyi, hatta belki de her şeyi yeniden sorgulamamıza sebep oluyor. Bilgimizde asla sorgulamadığımız bazı temel unsurlar var, ama belki de bunları da sorgulasak iyi ederiz. O nedenle, sorulması gereken soru şu: kendimize inşa ettiğimiz bilim kulesine ne kadar güveniyoruz? Çok. Ne zamanki bilgimize aykırı düşen tek bir kuvvetli sonuç ortaya çıkacak, işte o zaman bu güvenimiz sarsılacak. Birkaç yıl öncesinin ışıktan hızlı nötrinolar iddiası doğru çıksaydı, görelilik ve evrenin hız sınırı ile ilgili bildiğimizi sandığımız her şeyi tekrar değerlendirmek zorunda kalacaktık. Eğer EMdrive ya da başka bir sonsuz hareket motoru gerçek çıksaydı, klasik mekanik ve momentumun korunması kanunu ile bildiğimiz her şeyi yeniden sorgulamamız gerekecekti. Bu sonuçlar yeterli olmamış olsa da (nötrinolarda deneysel bir hata ortaya çıktı, EMdrive ise doğrulanamadı) bir gün böyle bir sonuçla karşılaşma ihtimalimiz çok yüksek. İşte bu yol ayrımına geldiğimizde bilimsel gerçeğe erişmeye gerçekten niyetli olup olmadığımız ortaya çıkacak

Bilim şunların her ikisidir:
1- Evreni gözlemlerken, ölçerken ve üzerinde deney yaparken öğrendiğimiz tüm bilgiler.
2- Varsayımlarımızı sürekli sorgulama süreci içerisinde gerçeklikle ilgili bildiklerimizdeki eksikleri aramak, mantıklı istisnalar ve tutarsızlıklar aramak ve bilgimizin sınırlarını yenilikçi ve temel yöntemlerle sınamak. Gördüğümüz, duyduğumuz, cihazlarımızın algıladığı her şey doğru kayıt edilirse bilimsel veri olabilir. Evrenin resmini çizerken mevcut tüm bilimsel veriyi kullanmalıyız. Beğendiğimiz sonuçları aradan seçme şansımız yok. İyi bilim yapmak için veri toplamalı, parçaları kendi içinde tutarlı bir çerçevede bir araya getirmeli ve sonra hayal edebildiğimiz her şekilde bu çerçeveye meydan okumalıyız. Bir bilim insanının esas yapması gereken, en önemsediği teori ve fikirlerini kanıtlamaktansa,  bunları sürekli çürütmeye çalışmaktır. Bu, daha yüksek enerjilere çıkmak, düşük derecelere inmek, daha küçük mesafe ölçeklerine inmek, daha büyük örneklem grupları kullanmak, yani bir teorinin geçerliliği ile ilgili bilinen kapsamın dışına çıkmak ve yeni gözlemler oluşturup yeni deney metotları geliştirmek demektir

Aykırı bir şey bulursak bu devrim olur.
Bir gün elbet  halihazırda bilinenlere aykırı bir şey bulunaca ktır. Beklenene ters düşen, eski teoriyle çelişen bir sonuç mutlaka çıkacaktır. İşte bunun olduğu gün, eğer bu çelişki teyit edilebilir ve incelendiğinde doğruluğu ortaya çıkarsa, muhteşem bir şey olur: bilimsel devrim. Ancak bilimsel devrim “Şu eski şey yanlış!” demenin ötesindedir, sadece birinci adımdır. Bu, devrimin önemli bir unsurudur ama kendi başına yeterli değildir. Eski fikrimizin eksik kaldığı noktayı fark etmenin çok ötesine geçmek gerekir. Bilimi ilerletmek için önceki düşünüşümüzdeki temel hatayı bulup düzeltene kadar onun yeniden değerlendirmemiz gerekir. Dolayısıyla, evreni daha iyi anlama çabamız içerisinde bir değil üç önemli engel aşmak gerekir. Devrimsel bir bilimsel teorinin üç bileşeni vardır:

Eski var olan teorinin tüm başarılarını yeniden oluşturması gerekir. Eski teoriyle çelişen yeni sonuçları açıklayabilmesi gerekir. Daha önce denenmemiş yeni ve sınanabilen tahminler yürütmesi, bu tahminlerin doğrulanıp teyit edilebilir veya çürütülebilir olması gerekir. Bunların hepsinin olması son derece zordur ve çok nadirdir. Kanıt yükü, var olan teoriyi çürütmeye gelendedir ve bu zor bir iştir. Heliosentrizm  (Güneş merkezlilik) fikri ortaya çıktığında, gezegenlerin hareketlerine dair tüm tahminleri açıklaması, jeosentrizmin  (dünya merkezliliğin) açıklayamadığı sonuçları açıklayabilmesi ve eliptik yörüngelerin varlığı gibi yeni tahminlerde bulunması gerekti. Einstein Genel Görelilik Teorisini  ortaya attığında teorisinin hem Newton yerçekimi kadar başarılı olması hem de Merkür’ün perihelionunun devinimini ve ışık hızında yaklaşan cisimlerin fiziğini açıklaması gerekti. Hatta bunların ötesinde kütleçekiminin yıldız ışığını nasıl büktüğüyle ilgili tahminlerde bulunması gerekti. Evrenin oluşumu ile ilgili düşüncelerimiz için de aynı durum geçerli. Büyük Patlama  teorisinin öne çıkması, statik bir evren fikrinin yerini almasıyla oldu. Bunun için hem genel görelilikle tutarlı olmalı, hem evrenin genişlemesini açıklayabilmeli hem de kozmik mikrodalga arkaplan ışımasının varlığı gibi tahminlerde bulunabilmeliydi. Önceki teoriyi yerinden oynatmak için tüm bunlar gerekti.

Büyük Patlamayı yalanlamak.
Pekiyi; bugün en önemsediğimiz bilimsel teorilerden birini yıkmak için ne gerekir? Bu aslında o kadar zor değil. Büyük Patlama’nın tahminleri ile çelişen herhangi bir olgunun gözlemlenmesi buna yeter. Genel Görelilik çerçevesinde, Büyük Patlama’nın gözlemlerimizle uyumlu olmayan teorik bir sonucunu bulabilsek, işte bu gerçekten bilimsel devrim olur. Önemli olan şu: Bu devrim, Büyük Patlama’yı çürütmüş olmaz. Genel Görelilik, Newton yerçekiminin tamamını yanlışlamadı; yalnızca Newton yerçekiminin başarılı olduğu zaman ve şeklin sınırlarını çizdi.  Halen gözlemlenebilir evreni milyarlarca yıllık olarak tanımlayabilir (ama yaş olarak sonsuz değil) veya ilk Yıldız ve galaksilerden, ilk nötr atomlardan ve ilk stabil atom çekirdeğinden bahsedebiliriz. Bunlar yine doğru olur. Bütün bilim alanlarında, var olan en iyi teorilerimizin yerini ne alırsa alsın, yapılacak ilk iş, o teorilerin başarılarını yeniden ortaya koymaktır. Belki bir gün öyle teorik ilerlemeler kaydedilir ki gözlemlenmiş her şeyle uyumlu alternatifler üretilir. Ancak o gün bugün değildir; ayrıca, genişleyen Büyük Patlama evreni, radyasyonuyla, normal maddesiyle, karanlık maddesi ve karanlık enerjisiyle şimdiye kadar gözlemlediğimiz tam anlamıyla her şeyi açıklamaktadır. Başka hiçbir teori de açıklayamamıştır. Unutmayalım ki, bizi bugün bulunduğumuz noktaya getiren şey, öyle bir anda uçup gidecek şüpheli bir sonuç değildir. Aynı sonuca varan düzinelerce bağımsız kanıt serisi vardır. Süpernovaları hiç anlamadığımız ortaya çıksa bile karanlık enerji yine de gerekli olur; galaktik rotasyonu hiç anlamadığımız ortaya çıksa bile karanlık madde yine gerekli olur; mikrodalga arkaplan devre dışı kalsa bile Büyük Patlama yine gerekli olur. Bir gün, evrenin detaylarının bugün düşündüğümüzden çok farklı olduğu ortaya çıkabilir. Bir gün bugünkü anlayışımızın ötesine geçilebilir. Ancak bunun gerçekleşmesi, bugünkü anlayışımızın geçersiz kılınmış olması anlamına gelmeyecek. Bugünün önde gelen teorileri yanlış değil; yalnızca henüz eksik. Bilimin anlamlı bir ilerleme kaydetmesi, ancak, bugünkü teorinin yerine, eski teorinin hem işe yaradığı hem de yaramadığı noktalarda başarılı olan bir yenisinin gelmesi ile mümkündür.

Herkese Bilim Teknoloji Dergisi, Sayı: 160

Türkçesi Lara Meltem Bilikmen




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder