3 Ocak 2017 Salı

Akıl ve Duygu - 5 (Timur Otaran, 3 Ocak 2017)


Ölüm Acısı
Epikür, bir hiçlik olan ölümden korkulmaz der. İnsanın korktuğu ölüm değil, ölmektir. Sevilenin yitirilmesi ile oluşan keder, bir duruma ait bir his olmaktan çok, inkar ve kızgınlık gibi duyguların zamanla gelişen ve değişen süreçteki halidir.  
Stoa’cılar ve Budistlere göre, acıdan kurtulmanın yolu hayata sıkı bağlanmamaktır. Piyango kazanan veya bir uzvunu kaybedenlerin mutluluklarındaki artışın/düşüşün bir yıl sonra eski düzeyine geldiği görülmüştür. Şekspir ‘İyi veya kötü diye bir şey yoktur, ama düşüncelerimiz öyle yapar’ sözü ile bunu ifade eder.
Ölüm, ortak biyolojik durumdur ama, değişik toplumlarda farklı karşılanır; yas tutmak veya iki gün içinde unutmak yanında, Mauri’lerdeki gibi, iki hafta boyunca topluca bir araya gelip yaşamın kıymetini bilmek ve gidenin anısını yaşatmak şeklinde kültürel formlara bürünebilir.

Duyguların Yeri - Zihin
Dış dünyadan duygular aracılığı ile beyine iletilen verilerden şüphe edilmesi gerektiğini, ancak zihnin içinde doğrudan yaratılan düşüncelerden emin olunabileceğini söyleyen Dekart, bu düşüncelerin zihne nasıl yerleştiğini bilemese de, matematik ve mantık alanında haklı bulunabilir. Ama, bunun sebebi yakınlık ve dolaysızlık değil, buradaki temel kuralların insan yapımı olmasıdır. Kaldı ki, zihin her iki durumda da benzer çalışır. Örneğin, belleğin zihinde yer almış olması, onu yanılmaz kılmaz.
Hegel, Niçe, Husserel gibi düşünürler, deneyime ruhani bir boyut katan dualizmin kendinde varlığına karşı çıkmışlardır. Bir ereğe yönelen zihnin çalışması dış dünya algısına bağlıdır.
Kalp, baş ve karın gibi organların veya zihnin, duyguların merkezi olduğu önerisinde, doğal bilincin duygular için geliştirdiği dualist eğilimi görmek mümkündür. Halbuki, hayat mücadelesi içinde ortaya çıkan ve ortama göre farklı şekillerde sergilenip, gereğinde değişime uğrayan stratejiler olan duygular, kişisel ve özel olmaktan çok toplumsal ortama aittir. Vitgenştayn’ın ‘Depresif bir insan depresif bir dünyada yaşar’ der.

Duygusal Zeka
Duyguların doğru hedefe, doğru zaman ve miktarda gösterilmesinin erdemini açıklayan Aristo’dan günümüze, duygusal zekadan anlaşılan, duyguların denetimidir. Halbuki, duyguların algılandığı ve kullanıldığı şartların nasıl ve neden olduğuna dair bilgiler daha özseldir ve dünyayı anlamlandıran kavramlarla ilişkisi yönüyle ussaldır. Duygular, olaylar ve algısını gerçek/sahte, yerinde/yersiz ve doğru/yanlış gibi kavramlarla değerlendirirken, örneğin, baş ağrısı gibi bir his için böyle bir şey yoktur.
Duygularda, usta olduğu gibi, hatalı değerlendirme ve önyargı olasılığı vardır.  Ayrıca, dar görüşlülük ve mutlakiyetçilik gibi eğilimleri duyguların, büyük resmi kaçırmasına neden olabilir. Bütün bunlara karşın, insanın çıkar ve kaygılarıyla ilgili düşüncelerine yön ve anlam veren duygular olmadan dünyanın ussal kavranması mümkün değildir.

Timur Otaran (3 Ocak 2017)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder