18 Temmuz 2014 Cuma

Dr. Müfid Ekdal'ı anma töreni sırasında Sn. Neşe Doster'in konuşması

Geçen hafta vefat eden Dr. Müfid Ekdal'ın cenaze töreni öncesinde 13 Temmuz pazar günü CKM'de bir anma toplantısı yapılmıştır. Bu anma toplantısı sırasında yakın dostları ve sevenleri Dr. Müfid Ekdal hakkında çeşitli konuşmalar yapmış olup, aile dostları gazeteci-yazar Sn. Neşet Doster'in yapmış olduğu konuşmanın metnini burada sizlerle de paylaşmak istiyoruz. 

Bu anlamlı konuşmasının metnini bizlerle paylaşan Sn. Doster'e KDP olarak teşekkür ederiz.


**************************************************************

Sayın Konuklar

Dr. Müfid Ekdal’ın Değerli Dostları,

Sevgili Ailesi,

Sadece salonların değil, sadece koltukların değil insanların içlerinin de dolu olduğu törenler- toplantılar- buluşmalar vardır.

Dr. Müfid Ekdal’ın ölüm haberiyle birlikte gelip içime oturan bu acı, bugün duygusal boyutu ağır bir konuşma yapmama neden olacaktır.

Öncelikle şunu belirtmeliyim ki!

Kadıköy’ün yaşayan tarihi ve tarihçisi,  Kadıköylünün belleği sayılan,
Dr. Ekdal’ın mesleki duyarlılığını,
Ödünsüz kişiliğini,
Özgün yapıtlarını,
Marangozluk yeteneğini,
Bahçe merakını,
Hayvan sevgisini,
Kadıköy, Moda, Kalamış sevdasını,
Yozlaşma ve çürüme karşısındaki isyanını,
Geçmişi anlatarak geleceği yaratma çabasını,
Dostluğunun bize kattıklarını,
Bir konuşma süresinin sınırlarına sığdıracak kadar yetenekli değilim. Süre konusunda kusurlu olmak da istemem…

Ancak bu görev bana verildi…

O nedenle; huzurlarınızda benim ve bizim hayatımızdaki Müfid abiyi satır başlarıyla anlatmak istiyor ama söze nereden başlayacağımı da bilemiyorum.

Birinci kuşağın Müfid Bey, ikinci kuşağın Müfid Abi, üçüncü kuşağın Müfid Amca diye seslendiği bir Kadıköy aşığının gözünden, kaleminden, objektifinden taşan ve okura ulaşan geniş ve derin iç dünyasını mı dile getireyim?

İnsanları alıp sanattan mimariye, saraydan kâşaneye, köşkten viraneye, handan hamama, mahalleden sokağa götüren titiz, inatçı, yorulmak bilmeyen araştırmacılığının altını mı çizeyim?

Yüzlerce yer ve sokak adını, evlerin içini, o evlerde yaşanan kimi zaman dramatik, kimi zaman trajik öyküleri bir şiir tadında ortaya koyuşunu mu anlatayım?

Köşk ve konakları sahipleriyle, sakinleriyle, tarihçeleriyle incelerken “emek- birikim- yaratıcılık” üçgenindeki başarısını mı vurgulayayım?

Altı yüz yıllık Osmanlı ihtişamını, 90 yıllık Cumhuriyet felsefesini insanın içine işleyen örneklerle sunduğu başucu kitaplarına-  kaynak kitaplarına mı vurgu yapayım?

Anılarını, tanışıklıklarını, tanıklıklarını, usta ve yetkin bir dille tuttuğu notlarını “kılı kırk yaran” bir titizlikle kaleme alışına duyduğum hayranlığı mı ifade edeyim?

Yıllarca hastalıklarına derman olduğu en az üç kuşağın, evlerini- sokaklarını- caddelerini derleyen bir hekim- yazar olarak “kavrayan- saran- sarmalayan” mesleki hassasiyetini mi öne çıkarayım?

Kentsel Dönüşüm adı altında evler yıkılırken, yeşil alanlar- orman arazileri hoyrat bir el tarafından talan edilirken, özetle geçmişimiz yağmalanırken tarihi bir belge sayılan kitaplarının içerik ve zamanlamasına mı dikkat çekeyim?

Kapılarını herkese aralayan- dostlarına sonuna kadar açan çelebi kimliğini, nesli tükenen beyefendiliğini mi dile getireyim?

Bir yeri sevmenin ne olduğunu, oralı olmanın- orada doğmanın ne demek olduğunu bize hocalık taslamadan anlatan öğretmenliğini mi alkışlayayım?

Elini- emeğini Kadıköy’den esirgemeyen, kalbi de -kafası da -kapısı da herkese açık olan bu Cumhuriyet bilgesinin dostluğundan kendime pay ve payeler mi çıkarayım?

Bilemedim.

Bildiğim o ki 1918’de açılan parantez 2014’te kapandı ama geride;

İnsan ilişkileri güçlü, hekimlik becerisini kanıtlamış, bilgisini- birikimini- zamanını kalıcı eserlere akıtmış bir Dr. Müfid Ekdal bıraktı.

İnanıyorum ki onun tüm eserleri bir Kadıköy sevdalısının müzesi ve adresi gibi kulaktan kulağa- kuşaktan kuşağa geçecektir.

Feneryolu’nda bir kale gibi duran ve gelip geçene kucak açan evi bir abinin, bir ustanın- bir hocanın manevi varlığını sürdürecektir.

DR. Müfid Ekdal Sokağı gelip geçeni sonsuza dek selamlayacaktır.

Böyle bir parantez kapansa da biter mi?

Kadıköy Konaklarıyla başlayıp Prenses Ela’ya uzanan,

İttihat ve Terakki Cemiyetini içine alıp, Bekirağa bölüğüne çıkan, az bilineni ya da hiç bilinmeyeni gün yüzüne çıkaran bir kalem susar mı?

Haneden mensuplarından cumhurbaşkanlarına, diplomatlardan ressamlara, sanatçılardan yazarlara uzanan dostluklarıyla bu bilge kişi unutulur mu?

Tam da burada kişisel bir parantezim var, bunu sık sık bana anlattırır ve her seferinde gülerdi. Paylaşmadan geçemem…

1998 yılı Kadıköy Belediyesi’nde başkan danışmanı olarak görev yapıyorum. Çalışma odam başkanın bitişiği. Kapım açıldı içeriye giren şahsı o güne kadar hiç görmemiştim. Uzun boyu, şık paltosu, uyumlu elbisesi, ayakkabıları ve zarif davranışlarıyla karşımda duran kişi Holivut aktörlerine taş çıkartacak görünümde idi. Durdum, daha doğrusu dondum. Bana adını, başkanla randevusu olduğunu, sekreterin bana yönlendirdiğini söyledi. Şaşırmam sevince nasıl dönüştü anlatamam.

Yıllardır ismen tanıdığım, kitaplarını okuduğum, her yerde adını duyduğum Dr. Müfit Ekdal, tüm şıklığı, centilmenliği, özellikle de yakışıklığıyla karşımda duruyordu.

Sohbete koyulduk. Bu çok renkli, çok boyutlu, çok derinlikli, çok düzeyli söyleşinin bitmemesi için, başkanın gecikmesi için içimden ne kadar dua ettiğimi bir ben bilirim.

Sohbetimiz Türkiye’den başladı, ABD’ye uzandı. Sağlıktan girdik, konaklardan çıktık. Hekimlik anılarından örneklerle uzattık. Ve başkan kapıda göründü, geciktiği için özür diledi ve konuğumu alıp gitti…

Aradan 2 gün geçti. Telefonum çaldı, karşımdaki ses; “Ben Doktor Müfit Ekdal, sizi eşimle birlikte çaya bekliyoruz, adresimiz şudur” demez mi?

O günü nasıl beklediğimi, nasıl özendiğimi, nasıl yaprak gibi titrediğimi bir ben bilirim. Elimde çiçeğimle kapıyı çaldığımda çok köklü, çok vefalı, çok boyutlu bir dostluğun kurulacağı aklıma hiç gelmemişti.

Celile Ekdal hanımefendi, beni kırk yıllık dostmuşuz gibi karşıladı. Bana kendimi ilk gelinen bir evde değil, çok eskilere dayalı bir dostun evindeymişim gibi hissettirdi.

Aradan yıllar geçti. Annemi ve babamı yitirdim ama kendimi analı, babalı, çok kardeşli, çok yeğenli bir ailenin içinde buldum. Acılarımda yanı başımda, başarımda en ön sırada oldular. Bu dostluğun oluşmasındaki başarı da vefada onlara aittir.

Müfit abi şimdi sözüm sizedir!

Uzun ve başarı dolu hekimlik yıllarınızı anlatmak benim boyumu ve boyutlarımı aştığı için girmedim. Bize mutluluk ve güven veren dostluğumuzu seçtim.

Hekim olarak da, araştırmacı olarak da kendisini kabul ve fark ettiren sizin için ne söylesem eksik olur.

Sorumluluk bilincinize işaret eden, müthiş bir emek, olağanüstü bir sabır, sınırsız bir özveri gerektiren ve nitelikle niceliği buluşturduğuz kitaplarınız için ne desem az kalır.

Sizin bitmeyen enerjinizi, derin gözlem gücünüzü, değerbilen - değer veren kişilğinizi, ne zaman bir araya gelsek; yaşamımızı zenginleştiren- çoğaltan- anlamlı kılan sohbetlerinizi çok özleyeceğim.

Siz bize Cumhuriyet kuşağının dinleten- öğreten- anlatan- yol gösteren tüm özelliklerini yaşattınız.

Tarih ve arşivler de yaptıklarınızı büyük harflerle kaydedecek ve yaşatacaktır.

Kadıköy’ün hatırını sık sık ve cömertçe hediyelerle soran size genelde kültürel belleğimize, özelde bize kattıklarınız için teşekkür ediyorum. 

Bana aile adına konuşma olanağını veren Celile ablaya teşekkür ediyorum.

Bu toplantının fikir babası Selami başkana teşekkür ediyorum.

Toplantının ev sahipliğini üstlenen Kadıköy Belediyesine teşekkür ediyorum.

Değerli konuklar!

Onu ağırlamaya öylesine alışmıştık ki şimdi uğurlamak gücüme gidiyor. Bu konuşmamı anısına bir saygı duruşu sayınız.


Işıklar içinde yatsın…

Neşe Doster (13 Temmuz 2014)




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder