25 Ağustos 2013 Pazar

ABD Jeopolitiği: Tarihsel Bağlamda Holistik Bir Analiz Denemesi -I-* (Mustafa Özcan, 25 Ağustos 2013)


ABD Jeopolitiği: Tarihsel Bağlamda Holistik Bir Analiz Denemesi -I-*



19. yüzyılın birkaç son yıllı dünyada Batı’nın sömürgecilikten emperyalizmine geçişinin gösterge dönemi olmuştur. Bu dönemde Dünya çapında ses getiren üç çatışmanın sömürgeciliğin yerini alacak olan emperyalizmin gelecekteki bir asırlık dönemdeki kimliğini belirlediğini söylemek doğru bir saptama olacaktır.

Sözü edilen bu çatışmalar ABD-İspanyol Deniz Savaşı, Boksör Savaşı ve II. Boer Savaşı’dır. Bu üç savaştan ABD-İspanyol Deniz Savaşı’nın Latin Amerika için Pasifik’te, Boksör Savaşı’nın Asya için Çin’de ve Boer Savaşı’nın Afrika için Güney Afrika’da yapılmış olması Batılı kolonyalist hegemonik güçlerin emperyalist amaçlar için üçüncü dünyayı nasıl bir bölüşüm kaygısı içinde olduğunu göstermektedir.

Bu arada, Boksör Savaşı’nın ardında bugünkü G-8 gücünün Çin’den pay kapma saldırısının, Boer Savaşı’nın nedeninin ise İngiliz-Hollanda kolonyalist güçlerinin Afrika üzerindeki çıkar çatışmasının olduğunu sadece anımsayarak o zamanların yeni emperyalist gücü ABD’nin Jeopolitiğinin başlangıcı olan olayı irdelemeye dönelim.

Dünya kamuoyunca ABD’nin emperyalistik hegemonyaya yönelik örtülü niyetinin olduğunun açıkça anlaşılması, 1898 yılında Küba’nın bağımsızlığını bahane ederek artık gücünü yitirmiş İspanyol Armadası’na Pasifik’te saldırarak galibiyle sonuçlanan işte bu iki küçük deniz çatışmasının ardından yapılan Paris Anlaşması ile Guam ve Porto Riko’yu bir çırpıda kendi topraklarına katması ile olmuştur. 

Bu niyet daha sonra amaca dönüşerek ABD Başkanı Wilson’un “On dört İlkesi” ile şekillenip I. Dünya Savaşı ve  ‘29 Bunalımı fırsat bilinerek o dönemde uygulama aşamasına geçirilmiştir. Çok geçmeden ABD’nin Dünya hegemonyası, eylem ve söylemi, teori ve pratiği ile II. Dünya Savaşı ve çift kutuplu bloklaşma gibi tüm dünyayı etkisi altına alan birkaç büyük olay bağlamında tüm uluslararası camiayı kapsayarak yerleşik bir hal almıştır.

Açıktır ki ABD’nin 40 yıl gibi evrensel ölçekteki gelişmeler için kısa olan bir süre içinde belirleyici hegomonik bir güç olabilmesi, bu amaç kapsamında başlangıçta örtük olarak izlediği bir jeo politikanın bir sonucudur. Öte yandan, bu jeo politikanın temelini oluşturan jeo stratejik anlayış ve onun özündeki dünya görüşünün ne olduğunu anlamaksa, bugünlere dek sürüp gelen kolonyalizm ve emperyalizmden sonraki aşama olan ABD tarafından globalizm adıyla ortaya konan yeni uluslar arası hegemonik denetim düzeninin arka planını keşfetmek ile olacaktır.  

Böylece söz konusu hegomonik denetim sistemlerini dönüştürücü olaylar akışının özündeki nedene ulaşılması halinde bundan sonraki küresel çözümlemeler için başvurulacak öngörülerde son derece önemli bir kolaylaştırıcıya, belki de bir anahtara sahip olunacaktır.

Jeo stratejik anlayışın küresel olarak yerleşikleştirilmesine yönelik tüm bu eylem ve söylemlerin ilksel özünde ABD’nin kendi toplumunun temellendirilmesine yönelik olarak kullandığı “yeniçağfelsefesinin olduğunu söylemek cüretkâr bir görüş olmasa gerekir.

Konuyu biraz olsun anlamak için önce evrensel iktidar kavramı bağlamında olan bu durumun katmansal bileşenleri itibarı ile ne olduğunun irdelenmesi gereksinim vardır. Genel olarak evrensel iktidarı oluşturan katmansal (hiyerarşik) yapı için şöyle bir örgensel bir taslam (model) önermek mümkündür.

En içte jeo demografiyi temsil eden yoğun iç çekirdek, onu kaplayan kültürel nitelikteki yumuşak ilk etli katman ve onun üstündeki ekonomi-politik nitelikli yarı sert son etli katman ve en üstte, siyasi-ideolojik olayların gerçekleştiği sert bir kabuk bulunmaktadır.

Öte yandan, jeo demografi ve jeo stratejiden kaynak alan ABD jeo politikasının özünde ise yeterli bir nüfus ve teknolojiye dayalı yüksek savaş gücü ile kendini korunmak ve ötekini tehdit etmek, hatta boyun eğdirmek bağlamı ile dünyanın temel enerji kaynaklarının sömürülmesi ve denetlenmesi bulunmaktadır.

Çokça dillendirilmiş, polemiğe son derece açık böyle bir savın gerçeklik yönü sınamaya tabi tutulmalıdır. Bunun için en uygun yolun ise aşağıda verilmiş mantık çerçevesinde oluşturulacak bir tez mahiyetinde doğrulanması olduğu kanısındayım.

Yoğun demografik iç çekirdek ile başlayıp yumuşak kültürel manto ile devam eden, yarı yumuşak ekonomi-politik manto ve sert ideolojik kabuk ile tamamlanan yapı şeklindeki taslamda (modelde) dünyanın jeo fiziksel yapısı değişmecenin (mecazın) kaynağı olarak benimsenmiştir. Bu bakımdan evrensel iktidar tezinin oluşturulması ve somutlaştırılması sırasında bu mecazın verimli bir kaynak olarak sürekli akılda tutulması iyi olacaktır.

Bu kapsamda yukarıdaki modele dayanan tezin somutlaştırılması için şu mantıksal ölçütlerin dikkate alınması gereklidir:

1.     Yapılacak irdelemeler tarihsel bağlam içine oturmak zorundadır.
2.     Çözümlemeler felsefi-antropik paradigmaya (değerler bütününe, özüne) dayanan bir teze ulaşmak için yapılmalıdır.
3.     Tez antropolojiye dayalı genel bir kültürel referans çerçevesi ile ilişkilenebilmelidir.
4.     Söz konusu toplumun demografisi ile işlenen konu arasında sosyal-psişik bir ilişki kolayca kurulabilmelidir.
5.     Çözümlemede omnidisipliner yaklaşım esas olmalıdır.
6.     Tezin sonuçlarının sağlanmasında yöntem olarak diyalektik ve holistik düşünden mümkün olduğunca çok yararlanılmalıdır.

İlk şık diyalektik zamansal akışı içindeki yerini temsil ederken ikincisi tezin insani değerlerden kökenlenen özünü, sonraki ikisi kültürel ve psikolojik iki boyutlu bir toplumsal bağlam ile olan ilişkilerin durumunu ve en son ikisi ise kullanılacak holistik yöntemi belirtmektedir.
_________________________
(*) Bu yazı dizisi bir üçleme (triloji) olarak düşünüldüğünden bu deneme dizinin ilk makalesidir.


Mustafa Özcan, 25 Ağustos 2013








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder