27 Eylül 2012 Perşembe

Duyuru (Hatırlatma): Kadıköy Düşünce Platformu 2012 Sonbahar Paneli

"Kadıköy Düşünce Platformu 2012 Sonbahar Paneli" aşağıda belirtilen yer ve zamanda yapılacaktır. Bütün KDP grubu üyeleri ve konu ile ilgilenenler davetlidir.

Panelin Konusu: “Biyogenez ve Biyokimya (Biyogenezin Moleküler Biyolojik Temeli)”
Yer: İstanbul Yelken Kulübü Fenerbahçe Tesisleri Toplantı Salonu (Fenerbahçe Burnu, İstanbul)
Zaman: 29.09.2012 Cumartesi, Saat: 15.00 - 18.00
Moderatör: Ateşan Aybars
Konuşmacılar: Mustafa Özcan ve Prof. Dr. A. Suha Yalçın


Bibliyografya (27 Eylül 2012)

Kadıköy Düşünce Platformu moderatörü Sn. Mustafa Özcan’ın son zamanlarda kimya, moleküler biyoloji, moleküler evrim ve abiyogenez konularına ilişkin hazırladığı seminer notları ve yazdığı makaleler için yararlandığı kaynaklarla ilgili bibliyografya aşağıdadır.
Bu bibliyografya ;
-          Genelden özel
-          Basitten karmaşığa                    
-          Küçükten büyüğe
-          Cansızdan canlıya

...doğru sıralanmıştır.


A)   Genel ve Geniş Düzey Literatür


1.     Claybourne, A. (2010), Nereden Nereye Bilim, Çev. G.Sakar, Timaş, İstanbul.
2.     Tweed, M. (2002),  Maddenin Özü Elementler, Çev. N.Akasya, Ne Kitaplar, İstanbul.
3.     Yule, J-D. (1987), Bilim ve Teknoloji Ansiklopedisi, Çeviri Remzi Kitabevi, İstanbul.
4.     Evren, Çev. A. Kozbek, (2000) Tübitak, Ankara.
5.     Symes, R.F. (2000), Taşların Dünyası, Çev. G.Seyitoğlu, Tübitak, Ankara.
6.     Watt, F. (1998), Yaşadığımız Gezegen, Çev. N. Özüaydın, Tübitak, Ankara.
7.     Spurgeon, R., M.Flood (1990), Enerji ve Güç, Çev. Z.Sönmezer, Tübitak, Ankara.
8.     Adamczyk, P., P.F. Law (2002), Elektrik ve Manyetizma, Çev. N.Buğdaycı, Tübitak, Ankara.
9.     Watt, F., F.Wilson (1999), Hava ve İklim, Çev. G.B.Bağcı, Tübitak, Ankara.
10.  Brooks, F. (1999), Denizler ve Okyanuslar, Çev. C.Öztürk, Tübitak, Ankara.
11.  Spurgeon, R. (1998), Ekoloji, Çev. D.Yurtören, Tübitak, Ankara.
12.  Gamlin, L. (2001), Evrim, Çev. A.Bora, Tübitak, Ankara.
13.  Gamlin, L.(1993) Yaşamın Öyküsü, Çeviri, İletişim Yay., İstanbul.

B)   Kimya ve Mineroloji, Astrofizik, Jeofizik ve Ekoloji Konusunda Bibliyografya


14.     Vlasov, L., D.Trifonov (1996), 107 Kimya Öyküsü, Çev. N.Sarıer, Tübitak, Ankara
15.     Challoner, J. (2002), Kimya, Çev. Z.Gürsoy, Tübitak, Ankara.
16.     Hearst, J.E., J.B.Ifft, (1976) Contemporary Chemistry, W.H.Freeman and Co.,San Francisco.
17.     Erkoç, S. (2011), Nanobilim ve Nanoteknoloji, ODTÜ Toplum ve Bilim Merkezi.
18.     Hamilton, W.R., A.R.Wooley, A.C.Bishop (1979), The Hamlyn Guide to Minerals, Rocks and Fossils, Hamlyn, London.
19.     R.Brauns, K.F.Chudoba (1964), Specielle Mineralogie, W.D.Gruyter & Co. Berlin.
20.     Cornelius S.H.Jr. (1982), Mineroloji (Cilt 2), Çev. K.İnan, E.Tanyolu, İstanbul.
21.     Silk, J. (1997), Evrenin Kısa Tarihi, Çev. M.Alev, Tübitak, Ankara.
22.     Bartels, J. (1963) Geophysik, Lexikon, Fischer, Frankfurt an Main.
23.  Kışlalıoğlu M., F. Berkes (2001), Ekoloji ve Çevre Bilimleri, Remzi Kitabevi, İstanbul.
24.  Kupchella, E.C., M.C.Hyland (1986) , Environmental Science, Allyn and Bacon, Boston.
25.  Pickering, K.T., L.A. Owens (1997), An Introduction to Global Environmental Issues, Routledge, London.

C)   Biyoloji, Biyokimya, Moleküler Biyoloji, Genetik, Tıbbi Biyoloji, Abiyogenez (Canlılığın Moleküler Evrimi)


26.     Campbell, N.A., J.B.Reece (2006), Biyoloji, çev. Ed.E.Gündüz ve Ark., Palme, İstanbul.
27.     Yıldırım, A. ve Ark. (2010), Moleküler Biyoloji, Nobel, Ankara.
28.     Şengün, A. ve Ark. (1992), Genetik, Güneş Yayınevi, İstanbul.
29.     Brahic, A. Ve Ark. (2001), Yerkürenin En Güzel Tarihi, Çev. S.Özen, İş Kültür Yayınları, İstanbul.
30.     Reeves, H. Ve Ark. (2003), Dünyanın En Güzel Tarihi, Çev. İ.Birkan, İş Kültür Yayınları, İstanbul.
31.     Hoagland, M.B. (1982), Hayatın Kökleri, Çev. A.Serin, Ş.Güven, İstanbul.
32.     Kollektif (NAÖS), Bilim ve Yaradışçılık, Çev.Ed.A.Kence, Ş.Ruacan,(2004) TÜBA, Ankara.
33.     Gould, J.L., C.G.Gould (2002), Olağandışı Yaşamlar, Çev. F.Halatçı, Tübitak, Ankara.
34.     Çarin, M.N. (Ed.), F.Aydın, M.Gürtekin (2002), Tıbbi Biyoloji, Nobel Tıb, İstanbul.
35.  Murphy, M.P. ve L.A.J.O’Neill (Edl.) (2001), Yaşam Nedir?, Çev. T.Gürer, Evrim, İstanbul.

D)   Canlılığın Felsefesi ve Kuramı Hakkında Bibliyografya


36.     Schrödinger, E. (1999), Yaşam Nedir?, Çev. C.Kapkın, Evrim, İstanbul.
37.     Kamschilow, M.M. (1977), Das Leben auf der Erde, Mir (Moskau), Urania (Leipzig).
38.     Rosnay, J.de (1998), Ortakyaşar İnsan, Çev. İ.Birkan, Telos, İstanbul.
39.     Lovelocke, J.(2000), Gaia, Oxford U.P., Oxford.
40.     Gould, S.J. (2002), Darwin ve Sonrası, Çev. C.Temürcü, Tübitak, Ankara.
41.     Wilson, D.S. (2001), Herkes İçin Evrim, Çev. G.Koca, Metis, İstanbul.
42.     Sober, E. (2009), Biyoloji Felsefesi, Çev. Kollektif, İmge, Ankara.
43.     Monod, J. (1997), Raslantı ve Zorunluluk, Çev. V.Hacıkadiroğlu, Dost Kitabevi, Ankara.
44.     Lewontin, R. (2007), Üçlü Sarmal, Çev. E.D.Özsoy, Tübitak, Ankara.
45.  Prigogine, I. (1999), Kesinliklerin Sonu, Çev. S.Sarı, Sarmal Yayınevi, İstanbul.



25 Eylül 2012 Salı

Bir kuramı isimlendirirken…(Zehra Köseoğlu, 25 Eylül 2012)

Bir kuramı isimlendirirken…

Yaşamın kökenleri hakkında kuramlardan biri olan kemikalizm, cansızdan ya da canlı olmayandan gelişimi hakkında düşünürken açıklayıcı olarak kimyasal süreçlerin etkinliğini vurgulayıcı olması bakımından kullanılmıştır. 

Kimya bilimi hakkında aklımıza ilk gelen çağrışımları düşününce ister element bazında, ister parçacık düzeyinde, ya da organizma durumunda olsun, bir araya gelen şeylerin (element, elektron ya da madde) bir araya gelmelerinin ardından, bir sürecin yaşanması ve bir sonucun çıkışı görülüyor.

Elementler birleşerek bir atoma, bir bileşiğe ya da yapıya bürünüyorlar. Bu dönüşümün sonucunda, birleşme süreci öncesine geri dönerek bunu kendiliğinden tekrar da edebiliyorlar.

Kimyanın hangi alt dalı olduğundan bağımsız olarak bakarsak bu durum hep böyle gibi.

Diğer bilim dallarında fark nedir diye düşünebilirsiniz...Fiziği düşünelim mesela; Doğadaki işleyişini anlamak için gözlemleyerek ve ölçümler ile işleyişini keşfedebiliyoruz. Girdi, tepkime ve sentez gibi süreçler ve sonuç diye bir dizi elde etmiyoruz.

Demek ki aslında kimya denildiğinde düşünmemiz gereken ilk şey belki de sistem düşüncesi olabilir. İsimlendirirken bu özelliğini inceleyebiliriz.

Sistem ve kimya denilince de akla ilk İlya Progogine ismi geliyor.

Tabii oradan da self organizasyonda sistemlere ve onların özelliklerine ulaşıyoruz. Kendiliğinden oluşan organizasyonlar...

Denilebilir ki kemikalizm isminin yerine yenisini koyacaksak, sistem - kendiliğinden organize olma - sentez gibi kavramları düşünerek kurguya başlayabiliriz.

Bu kurguya bakarken kuramın kendisini düşünerek ilerleyebileceğimiz gibi, diğer kuramlara göre düşünerek de ilerleyebiliriz elbet.

Ancak şimdilik bu kendiliğinden organize olma özelliği ve süreçsel/sentezli ilerleyişi en belirleyici tarafları olması bakımından daha kullanılabilir gibi görünmektedir. 

Bu kimya demek zaten, biliyorum ama kemikalizme alternatif düşünürken fikir vermesi açısından üzerinden geçmek iyi olabilir diye düşündüm.

Önerime gelince, “sistemli oluşum” ya da “sentezli oluşum” düşünülebilir, hatta belki de “süreçli oluşumlar” da kullanılabilir ya da “metabolitik oluşum” denilebilir.

Zehra Köseoğlu (25 Eylül 2012)

24 Eylül 2012 Pazartesi

Abiyogenez ile ilgili kısa bir film (YouTube)

Abiyogenez kuramı ile ilgili YouTube'da yer alan ve bir sunum olarak hazırlanıp video haline getirilmiş bir çalışma.

Seyretmek için aşağıdaki linki veya görüntüyü tıklayınız.

http://www.youtube.com/watch?v=skVKBr9HyKU




              http://www.youtube.com





22 Eylül 2012 Cumartesi

Duyuru: Kadıköy Düşünce Platformu 2012 Sonbahar Paneli


"Kadıköy Düşünce Platformu 2012 Sonbahar Paneli" aşağıda belirtilen yer ve zamanda yapılacaktır. Bütün KDP grubu üyeleri ve konu ile ilgilenenler davetlidir.

Panelin Konusu: “Biyogenez ve Biyokimya (Biyogenezin Moleküler Biyolojik Temeli)”
Yer: İstanbul Yelken Kulübü Fenerbahçe Tesisleri Toplantı Salonu (Fenerbahçe Burnu, İstanbul)
Zaman: 29.09.2012 Cumartesi, Saat: 15.00 - 18.00
Moderatör: Ateşan Aybars
Konuşmacılar: Mustafa Özcan ve Prof. Dr. A. Suha Yalçın



Duyuru: Toplantı Saatleri


KDP Cumartesi Sohbet Toplantıları Ekim 2012 tarihinden itibaren sonbahar ve kış dönemi boyunca 16.30 - 18.30 saatleri arasında yapılacaktır.

Toplantı yeri her zaman olduğu gibi Caddebostan Kültür Merkezi'ndeki toplantı salonudur.

KDP dostlarına duyurulur.



17 Eylül 2012 Pazartesi

Abiyogenez (Mustafa Özcan, 17 Eylül 2012)

Abiyogenez
Abiyogenez canlının cansızdan “kendiliğinden oluşum” (spontanous generation) olgusunu anlatan kavramdır. Abiyogenezis ise bu süreçdeki nesne, olay ve  aşamaların doğa bilimleri temelinde araştırılmasını konu edinmiş olan disiplinler arası ve ötesi bilim dalıdır. Abiyogenezis Türk bilim camiasına yabancı bir sözcük olmakla birlikte Batı bilim dünyasında kullanımı son yıllarda epeyce yaygınlaşmış yepyeni multidisipliner bir alandır.
Öte yandan, daha tanıdık olan ve dünyayı ekosfer düzeyinde bütünsel canlı bir varlık kabul eden Gaia Kuramını da biyojeokimyasal olguları abiyogenez süreçler temelinde ele alan “dizgeselci (sistematik)” bir soyutlama olarak değerlendirebiliriz.
Konuya bu bağlamda bakıldığında, canlıdan canlı oluşum süreci olan biyogenez ile onun öncesi ilk canlıya giden yol olan cansız ortam olgularının süreci (prebiyotik aşama olarak niteleniyor) abiyogenezi birbirinin tamamlayıcısı olması nedeni ile her ikisini birarada dikotomik-dizgesel bir bütün olarak görebilir, böylece diyalektik akışın varlığını sezgileyebiliriz.
Canlı doğanın “kendiliğinden oluşum” ile cansız doğadan ortaya çıkmış olduğu görüşü ilk kez eski Yunan düşünürü Aristo tarafından ileri sürülmüş olmakla birlikte konuyla ilgili bilimsel temeldeki tartışmalar iki bin yılı aşkın bir süre sonra 19. yy sonlarında başlayabilmiştir. Tartışmayı gündeme getiren iki bilim adamı C. Darwin ve L. Pasteur’dür. Ancak bugün anladığımız anlamda abiyogenez bir oluşum fikrini savunanın C. Darwin olduğunu belirtmekte fayda görüyorum. Pasteur yapmış olduğu hatalı kokmuş et deneylerine dayanarak yanlış bir yol tutmuş, abiyogenez yerine biyogenezi savunmuştur.
Öte yandan, 20. yy ilk çeyreğinde yeniden gündeme gelen konuya bu kez doğrudan oluşumu sağlayacak olan biyojenik kimyasalların üretilebilme deneyleriyle başlanmıştır. Ancak aynı zamanda deneysel yaklaşımı bilimsel düşünsel temele oturtacak bir de hipotez oluşturulmuştur. Böyle bir girişimi başlatan kişi ise Pasteur’ün biyogenezine karşı çıkarak onu başarıyla çürüten eski SSCB’li kimyacı Aleksander Oparin (1894-1980) olmuştur.
Oparin’e göre, bugün Hadean denilen ilk jeolojik eonun (yaklaşık olarak dört buçuk ile üç onda sekiz milyar önceki yıllar arası dönem; 4,5-3,8 mryö) sonuna doğru karalar daha tam oluşmamış olmakla birlikte yerküre sıcaklığı okyanusların ortaya çıkmasına elvermişti. Oparin, atmosferik suyun yoğuşmasının sağladığı gökyüzü berraklaşması ile UV’ce zengin güneş ışığını alan okyanusların üst tabakalarında biyojenik kimyasallardan oluşan bir karışımının var olduğu düşüncesinden hareket etmiştir.
Oparin o dönemdeki az su buharı içeren ve de oksijensiz olan atmosferin yarattığı “anaerobik” ortamlı bu ince okyanus tabakasını kimyasal tepkime düzeyi yüksek olan bir ilksel çorba (primordial soup) olarak tanımlamaktadır. Bu koşullarda UV ışınlarının etkisiyle koazervat (coacervate) diye nitelediği canlılık potansiyeline sahip kimyasallar içeren mikro küreciklerin (damlacıkların) kendiliğinden oluşarak ardından çoğaldığını ve sonra da karmaşıklaşan bir birleşmeyle ilk ilkel canlı hücreye dönüştüğünü ileri sürdü. Oparin görüşlerini, sürecin doğruluğunun ispatı için yaptığı laboratuar deneyi çalışmarıyla birlikte 1924 yılında “Yaşamın Kökeni” adlı Rusça kitabında yayımlayarak açıklamıştır.
Canlılığın abiyogenez oluşumu ile ilgili bu ilk modern kuramın izinden giden diğer önemli bilimsel deneyciler de ABD’li iki kimyacılar S. Miller (1930-2007) ve H. Urey (1893-1981)‘dir 1952 yılında gerçekleştirdikleri laboratuar çalışmaları Miller-Urey Deneyi olarak bilinmektedir. Araştırmacılar yaptıkları deneyde ilksel çorba olarak öngördükleri cam balon içindeki suda seyreltik olarak çözünmüş hidrojen, metan, amonyak ve karbondioksit gaz karışımını elektrik arkı vererek bir hafta süreyle kimyasal tepkimeye sokmuşlardır. Sonuçta balondaki karbonun stokyometrik olarak %10-15 kadarının amino asitler dahil yaşamın çeşitli yapıtaşları olan biyojenik moleküllere dönüştüğü saptanmıştır.  
Böylece bir bakıma, J. B. S. Haldane’nın (1892-1964) daha 1929’da yayımladığı kitabında ortaya attığı prebiyotik okyanuslardaki kimyasalların self-replikasyonu (moleküler düzeyde klonlanma denilebilir) ile canlıya geçiş yolu hipotezi olan biyopoiezin ilk adımı gerçekleştirilmiş oldu. Nitekim son yıllarda Miller-Urey deneyi tüplerinde saklı tutulan materyalin yeniden değerlendirilmesinde ilk analizde bulunan beş adet yerine 23 amino asitin oluşmuş olduğu da belirlenmiştir.
Tüm bu gelişmeler bizi Oparin’in kuramında apaçık haklı olduğu sonucuna vardırmaktadır.
Böylece diyebiliriz ki, teorik kimyayı kuranlar arasına iki büyük Rus kimyacısı Mendeleyev (1834-1907) ve Vernadski’nin (1863-1945) yanına üçüncü bir kuramcı olarak Oparin’i de koymak kaçınılmaz bir sorumluluk olmaktadır.
Doğa bilimlerinin halen gelişmekte olan en son kuramsal dalı teorik kimyanın oluşumuna yaptıkları olağanüstü katkıları nedeni ile bu üç bilim insanını bu vesile ile anımsamış olmak popüler bilimsel yaklaşımın da bir gereği olmalıdır diye düşünüyorum.
Mustafa Özcan (17 Eylül 2012)

Emin Çizmeci (16 Eylül 2012)



7 Eylül 2012 Cuma

15 yıldır diyalektik yöntemle... (Söyleşi; Adnan Genç - Mustafa Özcan, 23 Şubat 2010)


Sn. Adnan Genç tarafından Kadıköy Düşünce Platformu Moderatörü Sn. Mustafa Özcan ile Şubat 2010 tarihinde yapılan ve http://www.turnusol.biz internet sitesinde yayınlanan söyleşi aşağıdadır...

15 yıldır diyalektik yöntemle...

Kadıköy Düşünce Platformu, 15 yıldır diyalektik yöntemle ‘bilimsel düşünce’ üreten bir grup. Gruba öncülük eden Mustafa Özcan, Atatürk’ün 1416 sayılı ‘Dış Ülkelere Öğrenci Gönderme’ programının son tertip yolcularından…
  
Okumaya, bilgi edinmeye ve tartışarak çözümler bulmaya yönelik bir algıya sahip olmak; bilimsel düşüncenin temel izlekleri üzerindesiniz, anlamına gelebilir. Bu algıya besleyen bir form da bir forum sahibi olmanız. İstanbul'da, 15 yıldır ‘Kadıköy Düşünce Platformu’ adı altında ‘bilimsel düşünce’ çalışan bir grup insan var. Tartışma konularını diyalektik yönteme tabi tutarak ele alıyorlar. Grubu kuran ve kolaylaştırılmasında öncülük eden Mustafa Özcan.

Sıkışık İstanbul trafiğinde vakti değerlendirmek için yapılan okuma sohbetlerinden başlayan grup, kısa sürede düzenli buluşmalara ve programlı toplantılara geçmiş. Yıllardır hiç aksatılmayan ‘Kadıköy Düşünce Platformu’nu ve oraya varan kendi öyküsünü Mustafa Özcan'a sorduk.

TEK ÇÖZÜM YÖNTEMİ; BİLİM

“Bilimsel düşünce, her şeyi bilim ölçüsüne göre değerlendirmektir. Bilimsel düşünce sorgulamayı, eleştirmeyi, bilimin açıklamalarına göre düşüncelerine ve eylemlerine yön vermeye çalışmayı, eleştirilere açık olmayı, nesnel olmayı, gerçekçi olmayı ve insancıl olmayı içerir. Bilimsel düşünceye sahip insanlar bilimi, hayatın her alanında ve her konuda biricik doğru bilgi kaynağı olarak görür. Öyle olunca bilimsel düşünceye sahip kişi destanlar, dogmalar, hurafeler, fallarla yönetilip yönlendirilemez. Çünkü bu kaynakların doğruluğundan kuşku duyar.” Bu önermelere koşut olarak da, “Bilimsel düşünce özgürleştiricidir.” diyor, Mustafa Özcan…

Özcan, Atatürk’ün 1416 sayılı ‘Dış Ülkelere Öğrenci Gönderme’ programının son tertip yolcularından… Sonrasını şöyle anlatıyor:

“1967’de Berlin’deydim. 1973’de Berlin Teknik Üniversitesi master sınıfından kimya yüksek mühendisi olarak mezun oldum. Burası ’68 eylemlerinin doğduğu kenttir… Hocalarımızın ve öğrenci lideri arkadaşlarımızın da katkılarıyla elbette… O vakitler, şehirde ‘American House’ (Amerikan Kültür evi gibi bir yer vardı)… Olayların gelişme evrelerinde doğrudan oraya giderdik ve camlarını indirirdik. Her kırışımızdan sonra yenisini hemen takarlardı. Nihayet akıl ettiler ve cam görünümlü plastik döşenince bizler de buraya taşlamaktan vazgeçtik. Taşlayanlar arasında meşhur ‘Kızıl Dany’ (Alman Yeşiller’inden milletvekili olan) Daniel Cohn Bendit de vardı… Tabii hocamız Herbert Marcuse çok önemliydi… Herbert Marcuse (d. 19 Temmuz 1898, Berlin – ö. 29 Temmuz 1979, Almanya) ABD'li önemli bir düşünürdü. Muhtemelen biliyorsunuzdur ama kısaca anlatmalıyım; Frankfurt Okulu mensuplarından biri olan Marcuse, Marksist kuramını, 1920'den başlayarak değişen tarihsel koşullarla uyumlu hale getirmenin mücadelesini vermiştir. Bu amaçla, eleştirel Marksizmin kendi versiyonunu öne süren ve 1960'lı yıllardan başlayarak uluslararası bir ün kazanan Marcuse, ABD ve Avrupa'daki yeni sol hareketin destekçisi ve savunucusu olmuştur. O, söz konusu eleştirinin ardından, estetik ve biyolojik değerlerin yüceltildiği bir toplum düzeni arayışına girmiştir. Geleceğin toplumuna ilişkin görüşleriyle özgürlükçü bir komünist olarak nitelenen Marcuse, özgür, güzel, aydınlık, cinsel içgüdülerin bastırılmadığı, herkesin yeteneğine göre özgürce çalışğı, çalışmanın bir oyun haline getirildiği, devletin baskıcı görevine gerek duyulmayan bir toplum düzenini özlemiştir. Avrupa’ya geldiğinde önce Fransa’ya gitmiş ama oraya almamışlardı. Sonra Berlin’e gelmiş ‘Kurumları yıkın’ dediği bir konuşmasından sonra ‘68 Hareketi’ Berlin’de başlamıştır… Alman kitlesel gençliğinin '68 dönemindeki solculuğu Marksist olmaktan ziyade romantik bir karaktere sahipti. Bunun nedeni de Alman Sosyal Demokrat Partisi'nin o tarihlerde Marksist Erfurt Programı yerine özgürlükçü sosyalizm ekseninde olan Godesberg Programını kabul etmiş olmasıydı.”

TÜRKİYE’YE DÖNÜŞ VE İŞ ORTAMI

"71’de ise belli bir darbe ve değişim dönemi yaşanıyordu. Bor ve türevleri üzerine eğitim almış biri olarak Bandırma’da çalışğım sırada; her olayın belli bir ideolojik bakış açısıyla değerlendirildiğini saptadım. Türkiye'ye 1973'te döndüm. İşyerinde Yeni Ortam gazetesi okumamdan dolayı 1971 12 Mart'ının baskısını bana güzelce hissettirdiler... Alman ekolünden edindiğim fikri yapı da beni meşhur Sülfürük Asit Fabrikaları’ndaki direnişin parçası kıldı… Tabii bu durumda beni merkeze (Ankara’ya) yolladılar. 10 yıllık mecburi hizmetimi bir biçimde sürdürmeliydim ve Etibank merkezde çalışmaya başladım. Tabii ben neyin doğru neyin yanlış olduğunu öğrenmeye başladığım sırada, be kez 12 Eylül Darbesi geldi ve ideolojik bakışımın özellikle antimilitarist nüveleri oluşmaya başladı. 78’de DPT’de Ecevit’in planlama gruba üyesi çalışmaya başlamıştım… Dönemin, yani 80 öncesinin uzman grubunun 12 Eylül sonrasında Özal - Cunta işbirliği sonunda gönderilmesiyle, kovulmuş oldum… İstanbul’a gelmiş ve evlenmiştim artık. Paşabahçe’de işe başladım. 24 yıllık bir emeğim oldu. 2007’de de Şişe Cam’dan emekli oldum. Türkiye’de yaşadığım iş hayatım budur."

ENTELEKTÜEL DÜNYANIN NİMETLERİ…

"Entelektüel gelişmem felsefe ile ilgilenmemle oldu. 1960’ların sonunda Almanca kitap toplamaya ve okumaya başladım. Orada güçlü bir Marksist damar vardı(r). Aslında biliyorsunuzdur şöyle bir söylence de vardır: Marcuse oraya Amerikan solunun bir temsilcisi olarak geldi. Önce Paris’e gönderilmek istenmişti ama ideolojik düzey gelişmişliği nedeniyle Berlin’e gönderildi. Aslında ABD'den uçakla Paris'e gelirken De Gaulle Havalimanı’na iniş izni ver(il)meyince doğrudan Berlin'deki ABD hükümranlık bölgesine yöneltildi…

73’de İnönü ile Ecevit arasında koltuk değişimi oldu ve bu solun kendiliğindenci ilk hareketi olmuş oldu, bence. Kitleler bir biçimde olaylara katılmış oldu. Zaten biliyorsunuz 77’de Kıbrıs üzerinden bir iktidar olanağı yaratılmış oldu… Buradaki gelişmeler biliyorsunuz, solun DPT’deki varlığı ile gelişti… Doğaldır ki, ben çevremdeki düşünce dünyasının gelişimini anlatıyorum. Merkez değildik ama etkin bir düşünce dünyasına sahiptik…"

KADIKÖY DÜŞÜNCE PLATFORMU

"Şişe Cam’da görev yaparken, Kadıköy yakasında oturup Topkapı’da çalışıyor olmam nedeniyle yolda epeyce vaktimiz yitiyordu. Henüz ikinci köprü yapılmamıştı. Topkapı’ya kadar şişen bir trafikte heder olurduk. Günde 3 saatimiz yollarda, servis içinde geçerdi. Bir gün, George Thompson’un bir kitabını okurken, çevreme anlatmaya başladım. İnsanlar koltuklardan uyanıp beni dinlemeye başladılar. İçeriğini sordular, kitabı anlatmaya başladım ve birkaç kişi üzerinden 1-2 kitabı haftada bir devirmeye başladık. ‘Felsefe Yolu’ olarak nitelediğimiz bu yol, platformun kuruluşunun yolu sayılabilir. 1993’de ikinci köprü açıldığında yolumuz kısalınca, kitap konularını yapamaz olduk ve bir yer üzerinden bunları sürdürmeyi kararlaştırdık. Cumartesi günleri toplanıp, kitap konuşmaya başladık. Beş arkadaşımızla bu işe başlamış olduk. Evlerde oturuyor ve tartışıyorduk… 94’de daha organize hale geldi ve öğleden sonraki 2 - 6 saatleri arasında buluşmalarımız başladı. Düzenli ve kesintisiz olarak…"

NE KONUŞURUZ, KİMİNLE KONUŞURUZ?

"Her türden felsefi konunun bilimsel temelde irdelenmesi biçiminde, sürüyor tartışmalarımız... Günlük konuşmalar halinde sürmüyor konularımız. Dikkat ettiğimiz bir konuda ne konuşup, ne konuşmayacağımız… ‘3 S’ konusunda konuşmayız. Spor, Siyaset ve Seks konuşmayız… Herkesin bu konularda özgün fikirleri oluyor ve bu konularda kördüğüme dönüşen tartışmalar çıkar diye, konuşmaz olduk. Seçtiğimiz konular; bütünlüklü olarak bilimsel konulardır; humaniter alanlarda daima bilen kişi konuşur. Diğerleri susar. Felsefeci Ludwig Wittgenstein’in, ‘Bilmiyorsanız, susun’ ilkesine uyduk… Rahmetli Uğur Mumcu’nun ‘Bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olunmaz’ ilkesine koşut bir tutumdayız…

Şimdiye değin irdelediğimiz konuları şöylece sayabilirim:

Evrenin başlangıcı olan astronomiyle ilgili temel konular; (Kozmogoni) kozmoloji dahil. Kuantum fiziği, Ahlak felsefesi, Siyaset Bilimi (Politoloji), Dil bilim, Mantık, Doğanın Özü Fizik, Matematik (Tarihi ve Temelleri), Düşünme Biçimleri, Psikoloji, Sosyolojinin Teorik kimi Dallarındaki Gelişmeler, Antropoloji, Masalbilim, Mitoloji…"

DİYALEKTİK YÖNTEM İLE...

"Kurallarımız ve konularımız kadar bir de yöntemimiz vardır önemli olan. Diyalektik düşüncenin her türlü düşünce formunda kullanılabilir olmasına özen gösterdik. Konularımız tamamı diyalektik olarak irdelenir… Tek temel kıstasımız diyalektik bakış açısıyla ele almaktır. Muhtemelen dünyada da tekiz. 5 yıldır bu yöntemi ısrarla kullanıyoruz…

Katılımcılarımızın her konuya yatkınlığı mümkün değil. Bilgi yoğun bir konferans yöntemi her zaman ve herkesi kapsayamayabiliyor. Bir yıl boyunca kimilerimiz dinleyici konumunda kalıyor… Toplamda 25 kişiyle toplantı yapıyoruz. Aslında farklı platformlarda farklı sunuş biçimlerini de denedik. Konferanslarımıza daha çok insan katılabilmiş oldu. Başka bir yöntemimiz de panel düzenlemektir. Omurgası olan grubumuzun etkinliğini sohbet formunda yapıyoruz.

YAZ TOPLANTILARI

Yılın her haftası toplanıldığını belirten Mustafa Özcan, konuklu toplantıları daha çok yaz aylarında yaptıklarını ve tam bir popülerlik kaygısı gütmeseler de daha çok insanın ilgisini çekebilecek bir form denemeye çalıştıklarını söylüyor… ‘Kadıköy Düşünce Platformu’ toplantılarının konuşmacı konuklar arasında Orhan Bursalı, Mehmet Altan, Algan Hacaloğlu, Nejat Bozkurt var.

Ne diyelim, Mustafa Özcan ve arkadaşlarını tebrik edelim. Diyalektik yöntemle bilimsel düşünce ürettikleri çalışmaları ve toplantıları duuralım, izleyelim. Çünkü bilim temelli düşünce, insanlığın sahici ve temel ihtiyaçlarındandır…